4 Mayıs 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

4 Mayıs 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İçki Sofrası Başında Toplanmışlardı Komitacılar Akıllarınca Bulgar Sadık Kaptanla Erzincanlı Şakiri de Aralarına Almış Bulunuyorlardı O gece, teşebbüsün son müza- keresi, Taksimde Camcı çıkmazı $okağında, kapiten Halidin adam- rından (Agop Samuryan) 'n & Vinde yapılıyordu. Remzi paşa, €rkânıharp Refik ve Nevres, o ak- $am bu evde, kapiten Halit tars- ndan © hazırlattırılan mükellef bir içki sofrasında toplanmışlardı. Halit, şen, şakrak söylüyor, İçi Yordu. Misafirlerini şenlendirmek, Memnun etmek için hiç bir şey- çekinmiyor, didiniyor, çırpı- Diyordu. Yatsı vaktinden biraz sonra, bu hiyanet meclisine kay- Makam Zeki de iştirak etmişti. Evin diğer bir odasında duha bü- Yük bir sofra kurulmuştu. Bunun Sirafını da, kapiten Halidin bss- kında bilfiil çalıştırmak için bul. durduğu eli kanlı, beli | kamalı zorbalar doldurmuştu. Hepsi de ölçüsüzce atıp tutuyor, kesip sa- Yuruyorlardı, Bu zorbaların arasında, O $ira- larda Azerbaycandan © İstanbula gelen Bulgar Sadık kaptanla er- şı Erzincanlı Şakir de bulu- muyordu. Fakat, ikisi de hiç te, Söze karışmıyordu. Bir çocuk us- İuluğile bir kenarda oturuyorlar, arasıra içiyor, söylenilen şeylere de biraz içerler gibi görünüyor » li. Sadık kaptanı bu işe sokan ve bu meclise katan Çerkes | Hurşit adında bir serseriydi. Davet gece- sinden bir kaç gün evvel Sadık köptana Beşiktaşta bir kahvede Erzincanlı Şakirle görüşürken te sadüf etmişti. Hurşit, Sadık kap- Di Rumeliden, Erzincanlı Şakiri tanıyordu. Ne gar Fiptir ki, ikisini de kendi gibi mil let ve memleket haini sanıyordu. Bunları kahvede görünce çok se vinmişti. İkisinin de aradığı ölçü- de birer adam olduğunu eskiden- beri bildiği için, hemen yanlarına oturmuş, ağızlarını aramağa ko - yulmuştu. İki kurnaz ahbaplar, Hurşidin yaltaklanmasından, lâ - kırdıları geveliyerek söylemesin- den, bu habisin ağzında bir bakla olduğunu pek çabuk anlamışlar. di. Pohpohlamışlar, koltuklamış- lar ve nihayet çenesindeki kilidi açmışlardı. Çerkes Hurşidi coş - turmuş, zehirini kusturmuşlardı. Bir saat içinde de anlaşmişlardı. Hep beraber çalışmak için hayır. laşarak, bu gece toplandıkları ev- de birleşmek üzere ayrılmışlardı. Çerkes Hurşit, bu iki babacanı © gece kapiten Halitle, Manavoğlu- va tanitacaktı. adık kaptanla Erzincanlı Şa- Ss kir, bu aptal (o komitacının arkasından gülmüşlerdi. Yapıla * cak hiyaneti öğrendiklerine de ta- bil sevinmişlerdi. Hemen o gece keyfiyeti Tevfik paşaya bildirme- Yi de ihmal etmemişlerdi. Bu ge ce de yapılacak baskının gününü, Saatini öğrenmek için bu eve gek mişler ve bu serserilerin arasına girmişlerdi. Şahıslarını tanıdıkla" Tı ve ne mallar olduklarını bil * dikleri Süleymaniyeli Kürt Hak- kının, Çerkeş Hurşldin, Abaza Ke- rimin, Gönenli Bekir Sıtkının sav- runtuları karşısında için için &ü- lüyor, bu ahmaklarla eğleniyor - lardı. Halidin bulunduğu büyük fesat #oirası kararlarını vermişti. Bi - rincikânunun yirmi beşinci cumar- tesi günü Babifliyi © basacaklar, Tevfik paşayla arkadaşlarım kol- larından tutup atacaklardı. Gece yrısı yaklaşmış, dumanlanan baş- lar büsbütün şahlanmıştı. Kapiten Halit, baskını yapacak kabadayı- ları görmek ayrı ayrı hepsile gö- rüşmek arzusuna kapılmıştı. He - men Nevresi koluna takmış, hiya- net âletlerinin doldurulduğu odâ- ya dalmıştı, Serseri meclis, Halitle Nevresi görünce, bittabi hemen ayaklan « mıştı, Bıyıklar bükülmüş, omuz » Tefrika No.34 lar çarpılmıştı. Hepsi de ayrı 8y- rı afili, cakal tavırlar takınmış- tı. Halit gülümsüyor, mahmurla- şan gözleriyle babayiğitleri birer birer süzüyordu. O esnada Nevres te yaygın ve (baygın bir eda ile söze başlamıştı: — Tosunlarım, demişti. Büyük bir sevinçle karşılıyacağımız bir bayramın arifesinde bulu... Sözü ağzında kalmıştı o Nevre- sin, Çünkü, Bulgar Sadık kaptan- la göz göze gelmişlerdi. On anda aymış ve ayılmıştı. Söyliyeceğini de unutmuş, yapacağını da şaşır- mıştı, Kanlı gözleri açılmış, sal- yalı ağzı kapanmıştı. Sık sık yut- kunuyor, tıkanan boğazını oğuyor- du. Biraz sonra, yavaş yavaş geri çekilmişti. Tam kapının eşiğinde, frenk diliyle: — Kapiten, içimizde İttihatçı ların bir adamı var, Demiş, sendeliyerek yandaki 0- daya (girmişti. Hemen Çerkes Hurşidi yanına getirtmişti. Bir yay gibi gerilmiş, yuvalarından fırlıyacak gibi büyüyen gözlerini muhatabına çevirmişti. Titrek bir sesle: — Hurşit, demişti. Kim getirdi, Bulgar Sadığı buraya?.. Hurşit, elendisinin perişan ha- âni farkedebilecek bir halde de- ğildi. Akşamdanberi içtiği rakı - nın tesiriyle kendinden geçmişti. Sorulan suale cevap olarak ancak: — Ben, Diyebilmişti. | Kapiten Halidin de aklı başına gelmişti. Titiz bir ,tayırla odanın İçinde geziniyor, inden artsız arasız geriniyor, esniyordu. , Hurşidin bu küştah tavrı Nevresi fena halde hiddet - lendirmişti, Tıpkı bir ispenç ho- rozunun baş sallıyarak, kanat cır- parak böbürlenmesi gibi, o da çarpılmış, tepiniyor ve çırpınıyor- du. Boyunun kısalığı münasebetiy- le uzanıp ta atamadığı tokadın ye- rine, hırsından dişlerini / sıkıyor, çok uzun boylu olan muhatabının ancak baldırlarını çimdikliyebile yordu ve: — Behey ahmak herif, diyordu. Bunun ne olduğunu bilir misin sen?.. Bu acı Hap ve hitap karşısında kendini toplamak ister gibi oldu- ğu yerde teprenen Hurşit, yumuk ü oğarak: — Elbette ya, diyordu. Bilme- sem getirir miydim kiç. Eli ve gözü pek, tam iş ehli ve çelik us- tura gibi bir adam işte. Nesini be- Zenmiyorsun & beyim?.. Nevresin âsabı gibi ağzı da bo- zulmuştu. Bir kaç külhanbeyi kü- İürü savurduktan sonra: — Ulan çeçen herif, haberin var mı senin?. Demişti. İttihatçi- dır bu Bulgar eniği. Aralarında bir ittihalçının bu- Tunduğu haberi bu hiyanet evinin eminliğini, evdeki hainlerin de gerçekten (o şenliğini bozmuştu. Remzi paşa, yapılan bu tedbirsiz- likten dolayı kızmış, köpürmüş, Nevrese bayağı ateş püskürmüş - tü. Bir hayli söylendikten sonra: — Beceremiyeceğin işe burnu- nu sokmıyaydın bari. Beğendin mi yaptığın marifeti şimdi?.. Hem Aleme rezil, hem de damat paşaya mahçup olduk işte. Demiş ve siyah & gamselesinin, başına geçirdiği, kukuletesini yü- züne kadar indirerek, çekilip git- mişti. Parıl parıl yanan hiyanet ocağı, üzerin kül dökülmüş gibi, birden sönmüş ve akşamdanberi içtikleri rakının tesiriyle uyuşan hainlerin yüreciklerine de bir s0- Kukluk düşmüştü. Hepsi de birer ikişer savuşmuşlar, koca evde, ev sahibi Agop Samuryan ile kapiten Halit ve Nevres başbaşa kalmış - lardı. Konuşmuya değil, durmağa bile mecalleri yoktu. Üçü de bi- rer köşeye çekilip kara düşünce- lere, biraz sonra da sızıp derin bir | uykuya dalmışlardı. iyanet meclisinde panik baş- ladığı sırada, Bulgar Sa. dıkla arkadaşı Erzincanlı Şakir | de, kargaşalıktar istifade ederek kendilerini evden dışarı atmışlar- dı. Camcı sokağının Sıraservilere çıkan köşesine doğru ilerlerken, ikisi de birden duraksamışlar ve istifhaml nazarlarla bakışmışlar dı. Çünkü, sokağın sağ ve sol kö- | şelerinde, âdeta yolu bağlamış va- | ziyette, bazı karaltılar görmüşler. | di. Ufak bir istişareden sonra da hemen geri dönmüşlerdi. Ne ye- zık ki, on beş yirmi edim ilerle mişler, yine durmuşlardı. Sokağın o başında da esrarlı gölgeler be- lirmişti. Erzincanlı Şakir fısılda- muşta: — Sadık baba, sokak iki baştan kesik. — Öyle. — Ne yapacağız?.. — Sokakta yatacak değiliz a. Elbette geçip gideceğiz. — Bunlar karmanyolacılık ya- pan palikaryalar olmasın baba” — O da bahtımıza. — Vuruşacak mıyız?.. — İcap ederse. İki arkadaş, bellerinden çıkar- dikları tabancaların — ceplerine sokmuşlar, — birbirlerinden açılıp sokağın iki yanlarına sokulmuş - lardı, Yavaş yavaş ilerliyorlardı. Köşeyi kesen karaltılara i Tuhaf de vaklaşmışlardı. © 3UJ'T | EE Esi ŞE Re meme A a — , 2 HIiKAYE : :i BİLEYİCİ : A A A A A A Yazan: Edward Munro 4373523233330 <6 arker sokağı şehrin gösten rişli ana caddelerinden de- ğildi, fakat şehrin cafcaflı merkez- lerinden elini ayağını çekmiş, ken- di halinde bir arka sokakeağızdı. Hava kuruyken bütün sokak bo- yunca çocuklar bilya yuvarlarlar» #murda kâğıt kayıklar yüz dürürlerdi. Parker sokağı denince mutlaka bıçak bileyicisi Kürk dede hatıra gelirdi, O mu sokağı malı idi, $0- kak mt onun malı idi, pek belli de- gildi. Fakat sabahtan akşama ka- dar orada mekik dokuduğu ve s0- kağa bakanların mutlaka gözü ö- nünde yüzlerce kere gelip geçtiği için Kürk dede sokağm ayrılmaz bir parçası olarak, mevcudiyetile sokağı tsmamlıyordu. Ayni zaman- da, Kürk dede sokakta oynayan ço- cukların eğlencesi idi. Zaten kos- koca sakalı bir kürke benzediği i- çin ona o lâkabı takmışlardı. Ta- kılan bu ad ihtiyar bileyiciye de aşı gibi tuttu. Yaşlı insanlar bu &- dı çocuklardan öğrendiler. Zavallı Kürk dede böylelikle herkesin Kürk dedesi olarak kaldı. Kürk dede bir kaç bıçak veya makas bilemek için durdu mu idi, çocuklar hemen dört tarafını sa- rarlar, dönen bileği taşının kıvıl- cımlarını seyrederlerdi. Kürk dede sokakta dolaşıp dururken. sağdan soldan bir sürü dedi koduların ku- lak mis i olurdu. Onun İzin, el- de tori bakkaldan, dükkândan dönen ev kadınları, $ çocuk- lara, karışırlar ve Kürk dedeyle boş beşten hoşlanırlardı, Mideden Gelen Uykusuzluk Uykusuzluğun mide © bozuklu- ğundan ileri geldiği de çoktur: Mi- desi bozuk olanların bazısı yattığı vakit uyuyamaz, çünkü hazmı pek ağırdır ve uyku saatine kadar hü- lâ bitmemiştir. Bu halde akşam yemeğini erkence ve halif yemek zaruri olur. Bazısı da yattığı vakit, hemen uyur da, bir kaç saat sonra birdeni- bire uyanır ve tekrar uyuyamaz. O vakit barsaklarda hazımsızlık bulunduğu hatıra gelmelidir, &i- misinde, birdenbire uyandığı va kit karnında sancı da bulunur. Sancı bulunsun, bulunmüsın uy- kusuzluğu geçirmek için barsak- lardaki rahatsızlığı tedayi ettir - mek lâğım gelir. Bir de, uyku saatinde rahat yuduktan sonra, gece içinde uy nan sinirliler vardır. Ne midede, ne barsaklarda hiç bir rahatsızlık hissetmez. Yalnız açlık duyar. Bu türlü uykusuzluğa çare, kendi ken- dini belli eder demektir. İnsan akşamdan rahat uyuduğu halde ge- ee yarısı yahut daha sonra birden- bire uyanıp ta hiç bir tarafında ağrı, sızı olmadan yalnız açlık his- sedince hemen biraz yemekte te reddüt etmemelidir. En iyisi bir gevrekle, bir kâse yoğurt. Keyfi bunu istemezse süt, hafif hir pas- ta, yemiş. Bazısı bir bardak su içince hile tekrar uyur. Gene mideye bağlanan bir uy- kusuzluk daha vardır. Bu türlü - sünde nefes darlığı bulunması, 0- nu ayırdettirir. Böyle, nefes darlı- ğından dolayı uyuyamıyan yahut akşamdan uyuduktan sonra, bir » denbire uyandığı vakit nefes dar- lığı hisseden, bir iki gün önce ne yediğini düşünürse, ya faslaca ye- mek. âdetinden fuzla et veyn ba- harlı salçalar yediği hatırma ge lir, Bazısı da yumurta yedikten sonra, uyuyamaz. Bu türlü uykusuzluğun da ha- zımla münasebeti o varsa da, asıl sebep (e karaciğerin kifayetsizliği, işini iyi görememesidir. Uykusu kaçan adam, aynada gözlerine ba- kıp ta, gözlerin akında biraz sa- rılık farkederse, tereddüt etme - den perhiz etmeğe, hele akşam ye- meklerini az ve etsiz, yumurtasız yemeğe razı olmalıdır. Perhiz ka- raciğerin işini © kolaylaştırdıkça, uykusuzluk ta kendi kedine geçer. Ancak yatakta nefes darlığı yal bız karaciğerden gelmez. Akciğer hastalıklarında da, kalp hastalı - ğında da nefes darlığı gelir ve uy- kuyu mâni olur. Akciğer hastalığı öksürükle o kendisini belli eder. Kalp hastalığını da hekim henüz haber vermemişse, gece uykusuz» luklu gelen nefes darlığı üzerine hekimine giderek kendini muaye- n6 ettirmek iyi olur. Gece, hattâ gündüz, fazla kah- ve yahut çay içmekten de, uyku- suzluk geldiğini herkes bilir, On- lar gibi, alkol de... Alkol farla o- lunca insanı sarhoş eder, çok uyu- tar ama, azı hile uykusuzluk geti- rebilir, O halde, uyumak için çok alkol içmeli, demeyiniz. Sarhoş uykusu tabii uyku demek değildir. Uyumak için, kullamlan uyku ilâçlarının da, uyku yerine uyku- suzluk getirdiği olar. Filân ilâç ins ye işilirsiniz. Siz de ondan kut- lanmağa başlarsınız. İlk bir kaç | gece uyku gerçekten gelir. Fakat sonra ilâç kullandığınız halde, uy- ku gelmez, ilâcın miktarını arttı rırsınız, gene gelmez, ne olduğu- nu bilemediğiniz o süslü kutular- daki meşhur uyku ilâçlarından başka, yabancı bromür bile bu marifeti gösterir, hem de insanı sersem ederek... Onun için, iasan sinirli olunca, iyisi hiç bir uyku ilâcı kullanmamaktır. Sinirleri kuvvetlendirmek için kullanılan — ilâçların da uykusuz. luğa sebep oldukları vardır. Kuv- vet ilâm kullandıkça, uykusuz. luk artar, Çünkü sinirleri kuvvet- lendiren ilâçlar, sinirleri bir ta - raftan da tekyiç ederler. Bunun da fazlası uykusuzluğa sebeptir. Ondan dolayıdır ki, ilâçları ara- da sırada bırakmak ta bir ilâç olar, rahat uyku veriyormuş di- | ürk dedenin yeryüzünde kimsesi yoktu. Dostları, ancak Parker sokağının çoluk, ço- cuğile, esnafı idi. Gece odasına çe- kilince ateşini ve piposunu yakar, ve garp edebiyatının Magara şelâ- lesi gibi akıttığı polis romanları- na ve Kovboy hikâyelerine dalar- dı, Atlar hep dört nala sürülür, al- tı patlarlar patlar, toz dumana ka- tılırdı. : Kürk dede okuduklarını rüya- larında sayıklamak üzere tem on ikide, yatağına kıvrılırdı. Ertesi günü tam seat sekizde kalktı. Avadanlığını sokağa sürdü ve her günkü aşağı yukarı gidiş ge- dükkânı önünde, bizzat kasap tara- fından durduruldu. Bilenecek et İ baltalarını, satırları, bıçakları var- dı. Kürk dede iştah'a işe koyuldu. Ara sira kasapla birkaç lâf teati e diyordu. Ikisi de meslektaş gibi idiler. Çünkü kasabın işi de, Kürk dedenin işi de bıçakla alâkadardı. Ne var ki, kasaba müşteri gelince, Jonson Kürk dedenin yanından is- temiyerek ayrıldı ve bileyici ya- payalnız kaldı. Kürk dedenin keskin gözleri bi- lediği baltada idi. Can ve gönülle işliyordu. Baltaya daha keskin, da- ha kılağılı bir uç vermiyo uğra- şıyordu. Dünyada en büyük zev- ki, küt bir bıçağı ustura gibi kes- kinleştirmekti. Biledikçe bıçağı ke- male erdirdiğine kanidi. Bıçağın biraz sonra körleşeceği hatırından bile geçmiyordu. Bü- tün dikkati, beceriksizliğinin ver- diği ilk netice üzerinde toplanı- yordu. Sonrasını düşünmüyordu. Meselâ elindeki baltayı biledikçe, baltanın kırmızı ve yumuşak etleri nası) yaracağını, duyuyor gibi olu- yordu forsuz yarış, biçiş, kıyış ve kesişin zevki başına vuru- yor, onu bayağı sarhoş ediyordu da.. Içinden “ha gayret daha bilel Daha, daha bile! Keskin olsu: yordu. İşte bundan dolayı acele ve başta savma iş görmüyordu. Işte İ şimdi yine pür dikkat kesilmişti. Sokağın en güzel kızlarının biri o- lan Meg, yanmdan geçti. Kızın o gün bir haspalıpı, bir cana yakınlığı vardı. Bütün yüzü sanki bir gülüşten ibaretti. Kürk dedeyi selâmladı. “Geri dönerken seni yine selâmliyacağım” deği. El salladı. Koşarak giderken Kürk dedeye, bir çift şaheser olan ba- caklarını gösterdi. Kız ayrılınca Kürk dede, aklını yine tamamen keskin çeliğin kesi- ci ucuna, parlaklığına verdi. Kes kin bıçağın kesiciliğini insanlar ar- tık eskisi kadar takdir etniyorlar- dı. Kürk dede, o eski şövalyelerin şimşekler salan kılıçlarını hatırla dı, Her asılzadenin, kılıcının 0 za- man bir adı da vardı Meselâ Ex- caltbur Duridan gibi. Ne şanlı şey- | Yozgatta lerdi onlar. Hele o Musketer'lerin yılanlar gibi vızıldayan meçleri, Ah ne olurdu. Günün birinde o da, kınından fırlıyarak alev gibi çıkan bir kılıcı elinde tutabileydi. Yal- nız kurşun ve bombanın iş gördü- Bü bu kötü güne, ne etmiye doğ- muştu. Kraliçe Elisabeth zamanın- da dünyaya geleydi ya! İşte o 7a- man ilk yapacağı şey, kendisi gi- bi bir kraliçeyi, yani zavali; Ma- ry Stuart'ı baltayla idam ettiren, Elisabeth'in göğsüne bir kilıç sap- * lamak olurdu. Zavallı Mary Stuart'ın boynu ve gerdan: mutlaka bir kuğununki ka» dar beyazdı. Fakat keskin bir bal. tayla kar gibi beyaz bir gerdam yarmak ne hoş bir şey olacakti, Kürk dede elindeki kasap bal tasının kenarma parmağını gezdir di. A! güzeldi. Keskindi. “— Selim sana Kürk dede!” Kı dede başını kaldırdı. A Ona selâm veren yine Meg'- di. Gülüyordu.. Güzelliğine mağ- rur olarak başını kaldırmış ve ar- kaya atmıştı. Boğazı ve gerdanı canlı bir mermer sütun gibi apak parlıyordu. Güzeldi, dikti, M Stuart'ın başını düşürmüş 0 lât baltası bir an için Kürk dede. nin hayalinde şimşek gibi çaktı. ğ Kürk dedenin elindeyse kasabın baltası vardı. i Fakat Megin, o ak gerdanı al kan. lara boyanmış, ve kapkara saçları sokağın toz ve toprağına belenmiş olarak yerlerde serili hali, ise hiç güzel değildi. Kürk dede, polis gelinciye ka- dar şaşalamış ve taş gibi donmuş bir halde, sokak ortasmda dikile kaldı. Bu iş o kadir çobük olup bitmişti ki, Kürk dede neden ve nasıl olup bittiğini anlayamamıştı. yi Hattâ iki ay sonra dar ağacında a- sılırken bile, daha hâlâ aklı bir türlü ermemişti. Şilede Köy Kâtipleri Kursu i Şile (TAN) — Bir hafta devam « den köy kâtipleri kursu bitmiştir. Buna bütün köylerimizin kâtipleri, hariçten de birkaç kişi devam etmiş. tir, Müdavimlere köy kanunu, muh- tar ve kâtipleri alâkadar eden büt çe, köy muhasebe defterleri, evlen- me, nüfus, tapu işlerine dair ve ada- bı muaşeret hakkında izahat verik miştir. Müdavimlerin ehliyetnamele- ri yakında dağtulacaktır, i — — r Kız Çiğnendi . Yozgat, (TAN) — Şotör Fehminin İ idaresindeki kamyon hükümet cad desinden geçerken, maliye memurlar rından Hacı Ahmet kızı Nerimanı al tina almış ve öldürmüştür. Şoför, cürmü meşbut mahkemesi- ne verilmiştir,

Bu sayıdan diğer sayfalar: