7 Mayıs 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

7 Mayıs 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TAN Türk Safosunun Hayatı /(EFRİKA No. 35 Gözü ani Uiçü Bafanın Kaşları Çatıldı, Niyeti Kendine Bir Başka Oda İstemek veya Şehzadeyi Göndermekti O devirde (Dört kubbeli) adı ve- rilen eteklikler modaydı. Sayısız kıvrımlardan vücude getirilmiş 0. kubbelerin hemen her kıv- rımı ayrı bir renk taşıdığından rakkase kızlar, O kubbeleştirlin kavsı kuzahlar ortasına yerleşmiş yıldızlara yorlardı. — Bu kubbelerin rakıs sıra renk renk pırıldayışı ve bu pırıldayış arasında kızların kendi tabii renk. lerinden ortaya tutam tutam, dilim dilim ışıklar dökülmesi gerç nefis bir temaşa teşkil ediyordu. B u rakıs o sahnesinde, beşeri güzellikle sanat inceliği pek âhenkli bir halita temsil ettiğin den Bafa, samimi surette müte . hassis olmuştu. Gözlerini rakka- selerin o renk renk kubbelerinden ayıramıyordu — ve bu kubbelerin belki yüz türlü ayak hareketi, bel n inhinaları arasında al. Tan, b Ş bir fasıladan is- tifade ederek cücelere sardurdu: — Haseki, bizim kızların rakıs larını beğeniyor mu? Bafa, bir çanak dıktan s — Beğeniyorum, kendim de ral sa kalkmak istiyorum! Şehzadenin gözleri, bu cevabı duyar duymaz, kapandı. Kafasının içinde bir raks sahtesi dekevvin etti. Bu sahnede seyirci olarak yalnız kendisi, rakkase olarak ta yalnız Bafa vardı, ve kız, boyuna dönüyor, dönüyor, dönüyordu. Bir aralık Bafa, dönmekten yorulmuş gibi görünüyor ve bu yorgunluk- tan sıyrılmak için yeleğinden baş- yarak bütün elbiselerini — fa. kat yine dönerek, yine rakısa devam ederek — birer birer atmı- ya girişiyordu. Kuruntulamanın bu sahnesinde Muradın gözleri — kar ap yuvarla. ra, şu cevabı verdi — Yerinde ve zsmanında! Saz, rakıs ve şarap bir haylı sürdü, şehzadenin de, gözleri yavaş yavaş süzülr başladı. Bu vaziyette saray ci lerinin hünerlerini seyre im kalmıyordu. Bundan ötürü Murst, meclisin dağılmasına emir verdi ve Venedik güzelinin elinden tu. tarak — eğilmiş başların gölgele- rini çiğniye çiğniye — yatak oda- sına doğru yürüdü. Orası sarayın en güzel yeriydi. Bugün Topkapı sarayında görünen ve “Üçüncü Murat dairesi, adım taşıyan sanat köşesinin küçük mik» ayılabilirdi. Şirvan. n oraya murabba şek - linde kubbeli bir methalden gi liyordu. Oda kapısı duvarda açılmıştı. o Oradan içeri girilince, bir çini deryasına düşül, müş zehabı uyanır, Çünkü pençe. reler, kubbe, kapı ve dolap kanst- ları, ocak, çeşme, yatak yeri hep çinidir. Fakat nasıl çini? Hiç bir kalem, o yaratılmış nat eserlerindeki rengi ve nakışı e muktedir değildir. Sayet n, fırça kud » retine kavuşa ve yazı, resim ol. Bafanın da, o renk ve'n zinesindeki güzellikten gözleri ka- maşmıştı. Hayran hayran etrafını seyrediyordu. Üç yalaklı ve üç musluklu. çeşmelerile. altın yeldır VEGA saç emi ocak bil. kemerli bir ecandan onlarla uzun uzu oluy du. Fakat taşıdığı hayret, yavaş silinince, yorganı i 1 meşgul dört köşeli bir tahta yerleşti miş olan yatağa gözleri kaydı, i çin için güldü, şehzadeyi biraz üz- mek isti kaşlarını çattı, cü- tıni ver . meyi ve nazlarmayı kendi hesabi: di daha uygun buluyordu. Fakat bütün benliğini mahrem bir sohbetin, baş başa kalınarak yapılacak bir konuşmanın zevkle- rini, sarhoşluklarını e hazır- lamış olan Murat, onun tereüman şinden fena halde sinirlendi- Saçmalama, dedi, cücelerin buraya kadar gelemez, otur ve ko. nuş! - içme udi Nuru Bânünün oğlu, Ye- vuzlaşıyor ve hüsnü aşk uğrunda her şeyi feda eder gibi görünür « lerken, hüsnü aşkı daima kendi gururlarına kurban etmekten çe. kinmiyen çelik iradeli dedelerini — bilmiyerek — taklide kalkışı: yordu. Bilmiyerek, dedik. Lâkin bu şuursuz mukallitlik ona, kı metsizleşmiş damarlarında öksüz öksüz dolaşan Türk kanındaki küd. retinden gelmekle beraber, Bafa- ya karşı — zincirleme uysallıklar- dan sonra — ansızın kafa tutma. sında bir takım hatıraların da â- mil olduğu muhakkaktı. O — e meklemeğe başladığı gündenbe » arasında mabut 0- dığı halde, kendini sık sık bir halayığa ibadet etmek 12- tırarına düşmekten kurtaramıyan, mabutluk tacını bir güzelin ayağı altına atıp o güzelin — velevki kı. sa bir zaman için olsun — kölesi gibi yaşamayı saadet bilen bir zavallıydı. Fakut arasıra Fatih gi gibi dedelerinden damar) çen kanın zoriyle eilâlanır, de köleleştiği güzelleri kölelikten daha aşağı bir seviyeye düşürür- dü, Bu nadir hamlelerde, dediğimiz ibi, kan müessirdi. Lâkin hikâye olarak dinlenilmiş, yahut gözle görülmüş vâkıâların o sert davra- nışta âmil olduğuna şüphe yok » tur. Nitekim Bafayı umulmaz bir B ir batıranı 1 şahhus etmesinden ibi lan bu sahne, önün henüz on iki | ındayken dedesinin © yanında, | Topkapı sarayında seyrettiği birör | Tüm va » Evvelce, not olarak ği üzere o, ba- sı Beyazıt” arasında an kanlı bir savaştan sonra, istanbula çağrılmıştı. Henüz ço. cuk denilecek bir çağdaydı. Faka tahtın, tacın, saltanatın, padişah- lığın ne korkunç bir cazibe taşıdı- ğını öğrenmişti. Çünkü nn baba bir kardeş olan, bir karında yaşa- yip ayni memeden süt 'en bü» basiyle amcasının — kendi büba- tacütaht yü. le görmüştü. Dedesinin ie Topkapı sarayına gel - nra ise, harpte bahtsız Çı kıp yenilen ve İruna kaçan ame: ada — çoluğiyle, çocuğl: Ğ le — öldürülmesi için neler yapı: | Rahim has- dığına şahit olmuştu. Dedesi — 7 #alığından yaşma girmek üzere bulunmasına | rağmen — genç oğlu Bi | — koruyan onun çocukları olan torunlarını bir | el Sıhhi ve en türlü affetmiyor, o “Tahtıma göz diktiler, diye ölüme mahküm © | birinci âdet dip nihayet öldürtüyordu. Murat, bir padişah kudretinin | ne demek olduğunu da, dedesinin nındayken görmüştü. (OBütün , Kanuni Sultan Süleymanın de secdeye varıyordu ve en kuvvetli “başlar onun ayağı altın. da sürünüyordu. — İşte bu kadar | t ve zalim iradeli, ayni zamün- da akla sığmiyacak kadar şevket- tar olar dedesi, her han- gi bir güzele karşı son derece za- yıf görünüyordu ve bir yumuşak buse önünde bi Kadınları zıdı ve bezleridir. Toptan satiş deposu: Kendisi Topkapı sarayında vni- safirken, baba annesi Hürrem Sul tan ölmüştü. Son nefesi kocasını, alara Kanuni Süleymanı avucunun için: | de tutan Hürremin nüfuzundah, kudretinden bütün saray kadı rı tir'tir titredikleri için hiç bir | kimse, padişahtan muhabbet ve iltMat aramağa cüret edemiyor du. Hürremin ölümü o korkak gi eller dünyasında bir inkılâp ya padişaha »karşı! kapalı #ürüe lan yürekler alabildiğine açıldı ve her saraylı kız, ihtiyar hüküm- dardan bir aşk sadakası alabilmek için çırpınmıya koyuldu. Bu arada Gülfem adlı bir kız da güzelliğini, şuhluğunu, kıvrak- lığını kullandı. Bahtı da kendisi - | ne yâr olduğundan Sultan Sül manın ölâkasını uyandırdı, göz- delik şerefini kazandı. Yetmişlik | o dün; sisi No. rat İstanbul İş Bankası ark; UĞUR Gişesi İİ UĞUR Sişesi Daima Piyango biletlerinizi Uğur gişesinden alınız Gelatada: Karaköy postane kar- 33, Tek: mimiyetle onu okşuyordu 1-5.939 Hakikaten En ince elbisenizin altında gö- rünmez vü- cuda bütün serbestisini verir. « Rehvancılar sokak Can lâboratuarı Tel: 2: Emlâk Sahiplerile MİMARLARIN Nazarı Dikkatine : ELASTİK e tecrit edilen çatı, banyo, duvar ve sair su ve erden kat'iyen Asfalt Evi 5 ahmudiye Tol: 41989 40021 TAN Gazetesi İlân Fiyatları sel sayfa ini 400 250 200 100 60 40 : , ç sayfalarda Son sayfa Dikkat : —ı santim; gazetenin yansile 2 satırdır. —İlânların fiyatı (gazetenin tek sütunu üzerine hesap lanmıştır. ince Daha da yüz kat fazla pırıltı içinde — açıldı, dudağından osu kelimeler döküldü: bir odaya > oe..esesee se Yazan: Kerime Nadir Fakat zaruret insana her şeyi pervasızca yaptira- cak bir kuvvet olduğu iç ezimi bir mazeret #ö- rerek, kendi kendimi teselli etmekteydim. Emin Bay benimle fazla alâkadar göründü. Musa Baydan gelecek mektubu beklemeğe hiç lüzum ol- madığını, kendisinin beni mer ie teki ovinde misafir edeceğini si kayın pederine bir telgrafla vaziyeti bildiri rse oradan karşılıyacaklarını, hakkımda her türl avenet ve fedakârlıktan çekinmiyeceklerini de te- min etti. Alicenap adaım, ihtiyat akçesi olarak bana 300 ruh. Je şermeyi de unutmamıştı. Kendisi işlerini yoluna koymak için bir hatta kadar “Simpalan ” de ka- lacağından, benim hemen ertesi gün yola çıkmam münasip görüldü. Bu yolculuk ta garip olacaktı. Çi- ni Türkistana giden otuz kadar tüccar arabalarım- dan birine arabacı sıfatile binip sahte bir pasaportla hududu geçecektim. Ertesi gün akşama doğru her hazırlık bitti. Çıkarı. lan pasaportta ismim, “Binsen Bay Mentayef" yazıl» mıştı, Bu ismi ezberlemek için birkaç defa tekrarla- dım durdum. Nihayet, ev sahipleri ve Emin Bayla vedalaştık. Emin Bayın delâletile hurda demir yüklü bir araba- nın arabacı mevki ap oturdum; beyi inlerini ve uzun bir kamçıyı elime aldım. Sırtı ki bir elbise vardı. Beni bu halde kimse tanı. yamazdı. “e. GE Hareket ettik. Akşam oluyordu! Etraf ıssızdı. Boz kırlar ve uzaklarda tek tük gö- çebe kulübeleri... Gökyüzünde beliren yıldızlara ba- karak hayallere dalıyordum. Arabacılardan bazıları garip şarkılar mırıldanıyorlar, hayvanların çıngırak sesleri, tekerleklerin gıcırtıları tatli bir ninni gibi ruhuma uyuşukluk veriyordu. ! Yolumuz üstünde bulunan bazı küçük lerde ların delâletiyle kendine başka bir oda istemek, yahut şehzadı göndermekti ce ihsas ettiği uysallıktan voz ge ararararrareranraeseresaaresarsaraneaesesesereyee. Günan Bende mi? huşünetle tersler terslemez gö nün önünde bir sahne belirdi ve iradesi bir kat daha kuvvetlendi. ..— TEFRİKA No. 47 << geceliyerek hafta nihayetinde, Çin hududündekl “Bahti basına vasıl olduk. Bu kasabanın, Rusya ile Çinin ticaret kapısı mahiyetinde olduğunu söyle- diler. Bu havalide de, “Barnaöl” den itibaren cenuba doğru kesafet peyda eden “kazak" kütlesi göze çar. piyordu. Rus hudut nöbetçileri pasaportlarımızı muayene ederek bize yol verdiler. Çin hududuna girmek için bir kilometre kadar mesafesi olan “bitaraf mıntaka” dan geçince hudut kapısı görünmü rinde bulunan bu kapı, “tak” ti, Kulübeleri yerin altında bulunan Çin nöbetçile- rinden dört kişi gelip hüviyetimizi tetkik ettiler, Sonra hududa girdik, Yolun üze direklerden yapılmış bir rl yağmur yağıyordu. El bisem ne kadar kalınsa da yine pek ziyade islan- mış ve üşümüştüm. Çok geçmeden uzaktan iki atlı ile bir fayton gö- ründü. Yanımıza yaklaşmca, önden gelen atlı yük- sek sesle: — içinizde var mi?,. Diye sordu. Derhal dizginleri arkamda oturan ar- kadaşımın eline tutuşturarak yere atladım. Bu sira. da fsytonun kapısı açılmıştı. Atlıya pasaportumu u- zattım. Bir göz attıktan sonra; — Tae Osman İsmail Bay tarafından sizi almağa geldik.. Biz buranın Müslüman yerlilerinden ve Is- mail Bayin adamlarındanız.. Buyurun faytona!.. Dedi, Müthiş bir sağnak içinde uzaklaşan arabaların sı- kasından garip bir sevinçle baktıktan sonra faytona bindim. Hayatın bana gülümsediği anlar da vardı. Bir buçuk saat sonra, “Çiveçek” kasabası görün. müştü. Yüksek'dağların eteklerindeki sık ağaçlar, akşamın losluğunda bile farkolunuyordu. “Binsen Bay Mentayef” isminde biri padişah — her gece bir başka göz- | doğrusu öbür gözdelerle eli ve di- — Kalın yazılar da Ni, Gülfem kont dey; misafir etmekle Gülfeme hususi bir ilgi gösteri » yordu. Aşk zannolunacak . bir sa- ber — yordu. “Çiveçek” daha ziyade büyük bir köydü. Bahçeler arasında yüksek kavak #ğaçları nüzerı dikkati ce bediyor, muhtelif cesametteki evler, yağmurun al tında islak çehreleri andırıyordu. Kasabanın eşrafından bulunan Ismail .Bay beni büyük bir nezâketle evinin selâmlığına aldı. Bu &- dam çok kibar ve zarifti. Hatırımı sorduktan sonra harpten, esaretten bahis açtı. Kendisine başıma (gelenleri kismen ( anlattim, Sözlerimi dikkat ve alâkayla dinliyor, makul ve yo- lunda sualler soruyordu. O gece, bana ayrılan dairede yattım. Bu oda, E- min Bdyın kütüphanesine bir ara kapıyla bağl Ihtiyar tüccar, damadı gelinceye kadar vakit geçir. mer için kitaplardan istediğim şekilde istifade ede- bileceğimi söyledi Havalar tamamile soğuduğu için bahçeye çıkmak imkânsız bulunyordu. Günün uzun saatlerini okuma ile geçirmekte idim. Nihayet, hafta sonunda Emin Bay geldi. Bu adam. la birkaç gün içinde çok iyi uyuşmuştuk. Beni sevi- yordu. Muamelesi gayet samimi ve candandı. Lâkin bütün bu iyilikler beni üzmekte idi. Hiebir iş görmediğim halde, bu yabancı adamların boni bes- lemeğe mecburiyetleri olmadığını düşünüyor ve şü sıkıntı hayatından bir an evvel kurtulmak için dua rşeyim eksik değildi. Dilenci kılığından çık- mış, yeni ve'temiz elbiseler giyinmiştim. Bakımsız saçlarım, traşsız sakalım artık eski şekline dönmüş bulunuyordu. “Çiveçek” e geldiğimin on beşinci günü Emin Bay. la beraber kütüphanede otururken uşak bir meklup geürdi. Emin Bay kendisine ait olan zarfı yırtarak mektubu okuduktan sonra esefle başını sallayıp de- di ki; dü — Abdürrahman Bay fena haber veriyor: Sizin arkadaşınız diğer refiklerile birlikte ele geçmişler... Elimde olmıyarak: — Ooooh!. dedim. Hayret etti: — Memnün mü oldümüz' — Hemen hemen!, Çünkü bü saçı aaamın müusta- hakkı bu idi... ile de kalbi 18 rol gazetede kapladığı yere göre santim- le öleülür EEEEAE ERA EEE EMEA (Devamı var) Güldü, Sonra mektubu yazıhanenin üstüne bıraka» — Iyi hatırıma geldi, dedi. Ben bir arkadaşa mek. tup yazacaktım. Lâkin sözünü bitirir bitirmez yüzüme bir tuhaf bakarak ilâve etti. — Siz belki bu arkadaşımı tanırsınız. Çünkü uzun müddet “Kansk” da kalmıştı. Zanned larda siz de orada bulunuyordunuz. Hayretle: — Kim acaba? dedim; — Ali Rıza Bey!. Kendisile altı sene evvel Mosko- vada tanışmıştım. Iki sene çok iyi arkadaşlık ettik. Sonra ayrıldık... Sesimin titremesine mâni olmağa çalışarak cevap verdim: — Evet, tanıyorum... Bir avukat değil mi? — Ta kendisi... Galiba iki sene evvel evlenmişti. istanbulda iyi bir aileye damat olduğunu bana yaz- dı. Fakat Istanbulda kalmadı ki. Karısile birlikte yine Rusyaya döndü... Gözlerimin önünde siyah gölgeler tçmüğa başla. mıştı. Nüvidin hayalini tekrar bütün vözuhile kar- şımda buluyordum.. Onün kalbime doldurduğu kıvıl- cımlar yeniden parlamıştı. Emin Bay hiçbir şeyin farkına varmıyapâk devam ettir — “Kansk,, tayken arkadaşımın başına biiyük bir kaza gelmiş,. Siz de biliyorsunuz değil mi?. — Evet! — Ne ise artık tamamile iyileştiğini yazı — Avrupa seyahatinden bahsediyorlardı.. Vazgeç mişler mi acaba?.. — Şimdilik tehir etmişler.? Emin Bay bem konuşuyor, hem de çektiği bir göz. de kâğıtları karıştırarak bir şey arıyordu. Nihayet, pulun üstündeki ” damgasım karşıdan seç» tiğim büyücek bir zarf çıkardı. Zarfın arkasında bir adres yazılıydı. Nüvide mektup göndermek için bun- dan iyi bir fırsat olamıyacağını düşünerek: — Müsaade eder misiniz şu adresi alayım? dedim. Ali Rıza beye ben de bir mektup yazmak istiyorum... (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: