17 Mayıs 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

17 Mayıs 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

vE ŞA Az h i 17-5-939 iL Ç e ecenin tam bu anında, Türk- lüğün Sarıyerden fışkıran şeref koruyucuları, Nafiz beyle fedakâr arkadaşları da, (Dormuz- dere) köyünü basmak için Lâmbi- Tİnİ pinarına doğru sessiz sessiz akıyorlardı. Fedakârlarımızın, ilk yürüyüş baskınları civardaki nankör sürü- lerini fena halde kuşkulandırmış- tı. Bilhassa Domuzderede yatakla- nanlar, o geceden sonra, kuvvet- lerini arttırmışlar ve muhakkak bir baskına uğrıyacaklarına hük- mederek, çok tedbirli davranma- ğa başlamışlardı. Salgıncılığı bi- Takmışlar, evlerini, canlarını mu- hafaza ve müdafaa kaygısı ile, ge- ee ve gündüz köy civarındaki pu- su yerlerinde beklemeğe katlan- mışlardı. İşte ogecede, köyün Değirmenderesi denilen mevkiini, yüz kişiden fazla bir kuvvetle tut- muşlar, yör yer pusular kurmuş- lardı. Nafiz bey ve arkadaşları, düş- man çetelerinin boş durmadıkla- rını, bir çok tedbirlere baş vur - duklarını öğrenmek ve karşılıklı tedbirler almakla beraber, o gece ilerledikleri istikamette kuvvetli bir pusu kurulacağını haber ala- mamışlardı. Fakat, çok ihtiyatlı hareket ediyor, dört yanlarını kol- lıyarak yürüyorlardı. İpsiz Recep © geceki hareketin plânını, bütüm ihtimalleri o düşünerek ve hattâ düşmanın bir pususuna uğranıla- cağını, gaipten haber verir, âdeta keramet gösterir gibi söyliyerek hazırlamıştı ve: mx Arkadaşlar, Bana kalırsa, bu küçük kuvvetimizle, ansızın “bir pusuya uğramak veya yerini &e- zinliyeceğimiz bir pusuya taarruz etmek bizim için tehlikelidir. Bu- nun için gayet dikkatli davtana » Tak pusuyu bulmağa ve pusuda kileri kurnazlıkla üzerimize çek» meğe çalışmalıyız. Demiş ve yürüyüş tertibatını bu noktai nazara göre tanzim et- mişti. Kuvveti ikiye ayırmış, ars- Yı iyice açmış ve ileriye de öncü- leri katmıştı. Müfreze tam iki sa- at, bu tertiple ve gerçekten çete- cilere has bir dikkat ve maharetle ilerlemişti. Artık, Değirmenderesi mevkiine iyice yaklaşmışlardı. Ss ağda Şeytan Mahmut, solda da Nafiz bey arkadaşlariyle bulunuyor, İpsiz de iki kuvvet a- Tasında İpli bir mekik gibi gidip Esliyordu. Arada bir kayboluyor, Yine meydana çıkıyordu. Bir ara- lik, arazinin vaziyetini tetkik et- miş ve Nafiz beye sokularak: — Ben, demişti. Bir gece pusü- #u kuracak olsam, bu yerleri ter- <ih ederdim. Bizim gibi ilerliyen bir kuvveti cepheden © oyalayıp Yanlardan kolayca çevirmeğe çok *İverişli bir arazi burası. Umarım ki, Deli Yani burayı tutmuştur. İpsiz Recebin tahmini doğru Sıkmıştı. Öncülerden biri nefes ne- gelmiş ve yüz metre kadar i- lerde, havaya mürtesem düşen Yüksek bir yerde, bir kaç karaltı gördüğünü bildirmişti, o Kurnaz , İşi tetkike lüzum bile gör- Memişti. Hemen sağdan ilerliyen Seytan Mahmudun yanına seğirt- Mişti. On dakika sonra, İki kuv- Vet te, takip edilen vadinin yan sırtlarını tutmuş ve iki tarafa da St6$ açabilecek şekilde mevziler bulmuştu. Bu kuvvetler yerlerine yerleştikten sonra, İpsiz Recep, i Ki arkadaşiyle yavaş yavaş ilerle- MİŞ ve düşman pusularına olduk- $& #okulmuştu. Tam bu esnada da düşman, kendilerine doğru bir “vvetin ilerlediğini hissetmiş ve derhal şiddetli bir ateş açarak i- erliyenleri oldukları yerde tevkif #tmek istemişti, Karadenizin bu sayılı korsanı, TefrikaNo.47 Ipsiz Recep Gafilleri Aldatmıştı Çeteciler Karşılarındaki Kuvveti Muhasara Etmek Hevesine Düşmüşler ve Mevzilerinden Çıkmışlardı Milli Mücadele kahramanlarından: Dr. Fahri Can, o zamanki kıyafetile yanında bulunan iki arkadaşiyle, pusuya düşmüş bir kuvvet rolünü pek güzel oynamış ve muhtelif yerlerden birbiri ardına açtığı o- yalama ateşiyle pusudakileri al- datmıştı. Gafil çeteciler, karşılarındaki kuvveti sarmak ve ortaya olmak için hemen iki baştan İleri here- kete başlamışlardı. Fakat İpsiz, yapılacağını pek güzel tahmin et- tİZi bu ihata hareketine karşı çok seri ve o derecede maharetli bir ricat yapmış ve evvelce tasarladi- ğı noktada da hemen pusuya yat- maştı, Düşman yerinden oynamış, va- dinin içinde kaldığım zânnettiği kuvveti sarmak için yan sırtların eteklerinden koşmağa başlamıştı ve tam İpsizle iki arkadaşının bu- lundukları mevziin biraz ilerisin- de, suğa ve #ola kıvrılarak birleş- mişler ve bemen aksı istikamete dönüp mevzi almışlardı. İpsiz Re- cebin plânı beklenilen peticeyi vermişti. Çünkü, pusularından çi- kan ve ortada bulunduğunu san- dıkları kuvvete karşi mevzi alan düşmana, bizimkiler (arkalarını dönmüşlerdi. Ki gören Şeytan Mah- mut ve Nafiz beylerle kuv- vetleri sürüne sürüne düşmanın gerisine biraz daha sokulmuşlar- dı. Çeteciler, kendilerinin üç yan- dan sarıldıklarının. farkına bile varamamışlardı. Onlar cephele- rinden, yani sardıklarını sandık- ları düşmandan bir hareket bek- Yiyorlardı, Fakat, bizimkiler artık beklememişler, üç yandan ateşi vermişlerdi. Çeteciler kiç te ummadıkları bu ani geri ateşinden şaşkına dönmüş- lerdi. Musademe yeri karışmıştı. Nankörler de silâhs sarılmışlar kendilerine steş edenleri göreme- dikleri için sağa, sola ve kıyasıya cephane #arfına (başlamışlardı. Hem uluyor hem atıyorlardı. Sa- atlerce süren bu müsademe ge- ce yarısından çok sonraya kadar devam etmiş, sabuha doğru hafif- lemiş ve #teş birden kesilmişti, On sekiz mevcutla ve bilhassa karan- lıkta düşmana İyi bir darbe vurü- lamıyacağinı. pek âlâ bilen ipsiz Recep, düşmanı gece seyrek ateşle oyalamış ve sabaha karşı sessizce çekilmişti. Domuzdere ile Değir- menderesi arasında alelâcele inti- hap etiği bir mevzie girmişti. Gün düz gözü ile nankörlere daha iyi bir ders vermek istemişti. Fakat, ne yazik ki şansı, bu seferki tah- minin tam zıddına bir vaziyet ih- das etmişti, Çeteciler, mütearrız ateşin ha- fiflemesinden ve biraz sonra da birdenbire kesilmesinden istifade ile sabaha kadar gömülü kaldıkla- rı yerden birer birer silkinip kalk- muışlar ve çoğudâ kaçmışlardı, Düşmanlarının izini araştırmayı hatıra bile getirememişlerdi. Çün- kü, gecedenberi sesi kesilen, rels- leri Deli Yaninin iğrenç cesediyle karşılaşmışlardı. O sırada bulduk- ları daha dört ceset ve yaralıların acı iniltileri geri kalanların da ma neviyatlarını kırmıştı, On gün ev- vel, diledikleri gibi at oynattıkları kahbelik meydanında papucun ba- halandığını anlamışlardı. Yaralıla rım omuzlıyarak teker teker ve muhtelif yollardan köyün yolunu tutmuşlardı. Nafiz Bey ve arkadaşları da ye- ni mevzilerinde biraz bekledikten sonra oradan ayrılmışlar, Kemer- burgaza doğru yollanmışlardı. Sa- ğir Mehmet Ali Beyin çifliği civa- rında rastladıkları otuz kişilik bir nankör çetesini de, nankörlükleri- ne nedamet ettirecek bir şekilde hırpalamışlardı. Tam kati darbeyi vurmak teşebbüsüne geçecekleri bir sırada Kemerburgazda bulunan Ingiliz askeri kıtasının, müsademe mahalline gelmek üzere köyden hareket etiği haberini almışlar ve tabii oradan uzaklaşmışlardı. Sa- rıyere değil, yine Belgrat orman- larmın şefkatli bağrına koşmuş” lardı. (Devamı war) 2 BIDI ZARI all is Linda Fitznightingale deli liğe varan musik, iptilâsı yü zünden düdük sesli Porcharles- ter'i daha oturaklı, ve ergin yaşlı insanlara tercih ediyordu. Bir top- lantıdaydık. Kendisine: — Musiki dersleriniz nasıl gi- diyor? diye sordum. Linda: — A! Çok iyi. Bugünlerde gön- lüm Şehobertle taşıyor. Serenadı- ni biliyor musunuz? dedi. — Evet. Çok güzel bir parça, Şöyle bir şeyler: Düm Jüm didli didli, düm didi — Evet biraz buna benzer. — Mister Poreharlester söyler mi? — Söylemiye çalışır, fakat sesi asıl, hafif, ve havacıva musikiye uyar, Ciddi ve derin bir duygu lâ- zım olduğu zaman... — Evet, evst bilirim. Porchar- lester'i hoppa sayıyorsunuz. Siz serenadı sever misiniz” — Hımmm.. Asi mesele bu. Serenad sizin hoşunuza gidiyor mu? — A! çıldırıyorum. Rüyama gi- riyor. Uç gündür içimde ötüyor, çınlıyor, bunu * Ben hemen gidip müsikiden an- yanlara danıştım. Sesim bozuk- çadır, onun için hangi musiki âle- tinin en çok insan sesine benzedi- ğini sorup soruşturdum. Fransız bas borusu deliler, En büyük Fransız bas ustasından üç ay ders aldım Evimin konukomşusunun şikâ- yetlerine rağmen gece gündüz eğ- NE VAKİT Kolesterol maddesinin vücut İ- çin ne kadar faydah ve ehemmi- yetli olduğunu en iyi, onun ka- nın içinde azaldığı haller gösterir, Ateşli hastalıkların başında ki- sa bir müddet kandaki Kolesterol nisbeti artar, fakat bu hayırlı bir alâmet değildir. Mikropların kan- daki kırmızı kürecikleri telef ede- rek onların zarlarında bulunan bu maddeyi meydana çıkarmaların- dan ileri gelir, Sonra kanda Ko- lesterol azalır, ateş yükseldikçe o azalır. Çünkü vücut onu yakarak mikroplara ve ateşe mukabele et- meğe çalışır... Ateş düşmeğe baş” layınca Kolesterol çoğalmağa baş- lar ve hastalığın sonunda vücü- dün sıcaklığı tabii dereceye inin- €e, onun da nisbeti tabii derecesi- ni bulur.. Ondan sonra, hastalığın nekahat devrinde Kolesterol gene artar. Bunu hastalıktan sonra ka- raciğerde iltihap peyda olmasına atfederler. Fakat hu iltihap hayır- hı bir şeydir, çünkü insanı © ge şen hastalığa karşı aşılar, ateşli bir hastalığa tutulana, o hastalık bir daha gelmez... Ateşli hastalık- tan sonra kanda Kolesterol nisbeti arimazsa, insan o hastalığa karşı aşılanamaz... Aşılanmanın aksine gibi olan anafilâksi hâdisesi de ge- me kanda bu maddenin azalmasın- dan ileri gelir, İnsan bundan dola- Yı, hastalığını iyi edecek olan se- romlara tahammil edemez. De- mek ki, vücudümüzü mikroplara ve onların getirdikleri hastahıkla- ra karşı müdafaa eden vasıtalar” dan hiri de, bu maddedir... Sıtma hastalığında bile nöbet içinde kan- da o madde azalır, ateş düşmeğe başlayınca tekrar artar, Verem hastalığı ilerlediği vakit azalır, bazılarında binde 0,90 san- tigrama kadar iner, Hastalık iyili- ğe yüz tutup ta, durduğu vakit, gene artar... Bir de hastalığın en sonunda çoğalır.. Fakat hastalığın iyi olacağını değil, tabialin elin- deki en son koyu da meydana çi- kardığına delâlet eder, Karaciğerde kum hastalığı ©- Tunca, Kolesterol arttığı, hattâ bu hastalığın ondan ileri geldiği mes- LOKMAN HEKİMİN © GUJ TLERİ AZALIR? hurdur. Fakat karaciğer iş'ni iyi göremeyince, siroz hastalığına tu - #ulunca o zaman, bu madde kanda azalmış bulunur. * Karaciğer bizi her türlü hastalıklara karsı en zi- yade koruyan uzvumuz olduğu gi- bi, Kolesterolün bu koruma işin. de mühim vazifesi bulunduğu için onu dalma biriktirdiğinden, kara- ciğer işini iyi göremeyince, onun da azalması tabiidir. Damarlarda, kanı azaltan her türlü hastalıklarda da onun azal- ması tabii olur. Yalnız ameliyat- tan sonra gelen kansızlıkta arttığı vardır. Bu da kansızlığın bir has- talıktan ileri gelmediğini ve tabia- tin kahsızlığını çabük geçirmek i- gin gayret ettiğini gösterir. Kolesterol beyinde ve murdar i- likte biriken bir madde olduğun- dan, onlara dokunan her sinir has- talığında kandaki Kolesterol nis - beti düşer, Zaten kanda bu mad. de nisbetinin azalması, beyinde ve murdar ilikte belli başlı bir has- talık bulunmasa bile sinirleri za- yıf düşürür. Böbrek üstündeki guddeler Ko- lesterol yapan uzuvlar oldukların- dan insanın o guddeleri her hangi bir sebepten hastalanınca kandaki Kolesterol nisbeti de azalır. — Ti- roit guddesi fazla işleyip te vücu- dü eritmeğe başlayınca, kanda o maddenin nisbeti gene azalır. Çocukların kemik (hastalığında da Kolesterol azdır. Şeker hastalığında, kanda çoğa» lir, fakat hastalıktan dolayı ıı, yoksa şekerli hastalara çokça yağ yedirilidiğinden mi iyi bilinmez, Zaten hastalığın sonunda mseton meydana çıkınca, kandaki Koles- terol azalır. Kanser hastalıkların da hep- sinde azalır, Yalnız cilt kanseri müstesna, Kanserin bu türlüsü — aksine — derileri üzerinde Ko- lesterol birikindleri bulunup ta, bunları uzunca bir zaman güneşe karşı tutanlarda olur. Gene her şeyde olduğu gibi, bu- nun da azlığı da, çokluğu da has- talığa sebep olur. Zİ Se mmm ğa İk Ng A İİ SERENAD Yazan: Bernard Shaw zersizler yaptım. Bir gün ustama, — Ne dersin. Bir arkadaşıma bir boru solosu çalacak kadar öğ- rendim mi? diye sordum. Bana: — Doğrusunu istersen albayım, herhalde bu âleta göre yaradılmış dudağınız yok. Boruya fazla kuv- vetle üfürüyorsunuz. Boruya bu kadar şiddetle üfürümiye, emin olun albayım, lüzura yoktur. Makam- dan çıkıyorsunuz. . Arkadaşınıza hangi parçayı çalacaksınız? dedi — Sehubertin serenadını, Bunu bana iyice bir öğretsene! Adamın hayretten gözleri fal- taşlarına döndü. — O parça boruya göre yazıl mış değil ki! miş değil ki! Boruyla hiç çölamaz» sımz. dedi. — Falsosuz olarak başından s0- nuna kadar ilk çaldığım gün sana tam beş lira vereceğim. Bu vaadim, serenadin boruyla çalınıp. «galınmaması. hakkındaki şüphelerini tamamen izale etti. E- peyce uğraştım. Güç bir parça idi doğrusu, Fakat sonunda beceriim. Hocam: — Ben sizin yerinizde olsam, albayım, arkadaşıma bu parçayı çalmaz da, daha sade bir şey çala- lardım. Burada bir saat zarlında tekrarlayıp durduktan sonra iyi çalıyorsunuz amma ben sizin ya- Ben sti yanınızda olmayınca, doğrudürüst çıkaramadığınızı göreceksiniz. de- di. Ben adamın bu lâfına pek o ka- dar aldırış etmedim. nınızda bulunuyorura, akşam odamda yine egzer- siz yapıyordum. Mükem- meldi. Göğsümü kabartarak, ci- gerlerimi havayla dolduruyordum. Borunun ağzını dudağıma getiri- yordum. o Yanâklarım şişiyordu. Bütün bir aşkla âletin içine üfü- rüyordum. Kulaklarımın zarlarına, patlarcasına bir sadmo çarpıyor. du. Devâsa bir gümbürtü hâsıl o- Yuyordu; tavana asılı elektrik am- pulü sarsılıyordu. Maşamın üzerindeki bardak ve sürahi zıngırdayıp yürümeğe ko- yuluyorlardı. Duvara asılı, şapka- larım ve elbisslerim, şakır şakır yere yağıyorlardı. Süru Israfil öt. müşefbenziyordu. Oda kapalıda ondan böyle oluyor. diye düşün düm, Ertesi günü sokakta Pourchar- lester'e rastgeldim. Bana; — Bu akşam Lindaya davetli. yim. Bana bu yecs yalnız olduğu- nu söyledi. Size bunları söylemek- te bir bels görmem. Siz bir centil- mensiniz. Onu çıldırasiye seviyo- Tum. O da benden hoşlanıyor gibi, Amma bir şüphem var. Sesimden mİ yoksa kendimden mi hoşlanı- yor! Sen ne dersin? dedi. — Herhalde sesinden değildir. Ellerimi hararetle ve minnet- tarlıkla sıktı; — Teşekkür ederim. Çok teşek- kür ederim. Onu görünce heye- candan . boğulur gibi oluyorum. Bunca zamandir şarkı dersi alıyo- . 222727333333323333733232730 HİKAYE DEE Cİ z A A A A A A A A o 0 rum. Yarım Loksiyds daveti rada Sebubertin serenadini süyli yeceğim. gece, borumu költuğumul altına sıkıştırınca, hırsızla madan Lindanın bahçesine gitim Bir çalının ardına gizlendim. Ikisi de balkonda görünüyorlar dı, Ben oraya vardıktan bir daki ka sonru Pourcharlester gümel üzere ayağa kalktı. J.inda — Size piyanoda serenadı ü kere çaldım. Siz söylemediniz. de di. Oteki: — Soğuk almışım. Söyliyecel halde değilim de ondan; Herhaldı serenadı size pek yakinda söyle. rim. dedi. Ertesi günü Loksiydı söylüyeceğini ima ediyordu. Pourcharlester ayrıldıktan son ra Linda balkondan yıldızlara bak t. İçini girdi. Kapıyı kapatir. Perdeyi im dirdi. Perde üzerinde onun gölge sini görüyordum. O görüş yalnız kâfi idi. Serenadı o güne kadar çaldığımdan daha güzel çalacağı ma emin oldum. Ortalıkta çıt yok: tu. Tam sırası idi, Boruyu dudaklarıma getirdim ve başladım. İlk noktada sarsılı, dinlemiye koyulduğunu gördüm. Serenadin ilk cümlesi, ona hangi parçanın çalınmakta olduğunu an. latmıştı. Borumun ağzı buz gibi so ğuktu. En usta boru öttürücülerii bile, bazan yaptıkları ,haniya o hr rıltılt zırıltı sesler yok mu, işte e sesleri çıkârmiyâ ne kadar uğra derin derin çekti. Içeri tımsa da bir kaç kere çıkmaların mâni olamadım. Fakat ne de olsa parçayı, epeyce muvaffakıyetlel çalıyordum. Çaldıkça da içime en niyet geliyordu. Baştaki o bir kı gargaralamayı parçanın sonun doğru, o ses azalışını güzelce ii celttim. Ve tâ en sondaki nihai yanışı tam çalımına getirdim. Ss okaktan geçenler de, herbat de durup dinlemişlerdi Ki “Yaşa!,, diye beni alkışladılar. Yu: karıya balkon penceresine baktım Lindanın gölgesinden, masasına o turup mektup yazmakta olduğunı gördüm. Acaba, serenadı beğend de, bana mı yazıyor, diye yüreği tirtir titredi, Aradan bir iki daki ka geçince sokak kapısı açıldı. linde bir mektup tutarak uşak dı. şarı çıkıyordu. Ona hep dolgunci bahşişler verirdim. Adam çalı ar. dında gizlendiğim yere geldi. Bs na mektubu uzattı, — Mis Linda bu mektubu sizel vermemi emretti; — Çalı arkasında bir efendi bekliyor. Bu mektubu ona ver. mektubu eve gitsin de orada açı; okusun, diye tenbih etti. dedi. Ben yavaşça mektubu açtım, ve şunlar: okudum. “Aziz Mister Poureharlester Sch bertin serenadını o beğenişimde, ancak bir komedi mevzuu bulmuşf olduğunuzu bu gece anladım. Bel ki beğenişimdeki mübalâğsyı b ha anlatmak istiyordunuz. Müsaa- denizle, serenada karşı duyduğu! iptilâdan beni kurtarmış olduğu nuzu söyliyeyim. Fimâbaad, o renadı gülmekten katılasım gelm den dinliyemiyeceğim. Bir insa; hançeresinin böyle sesler çıkarta. bileceğine hiç ihtimal vermiyor. dum. Siz sesinizi, zannettiğimden daha erken bir zamanda duyacı ğımı söylerken, bu kadar erken doyuracağınızı hiç te tahmin et- miyordum. Size elveda, çünkü ya: rm Locksiy'ye gelemiveceğim. Vel bu mevsimin nıhayetini beklem den, hemen şimdi Londradan ay- nlacağımdan, sizi evimde kabul etmek saadetinden bu mevsim mahrum kalacağım, Linda * Linda şimdi karımdır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: