4 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

4 Haziran 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DA Türk Safosunun Hayatı TEFRİKA No. 62 Sokullu öldürülecekti » Cinayeti Tertip Edenler Sipahi Kılığında Bir Divaneyi © Vezire Musallat Etmişler ve Ölümünü Hazırlamışlardı izim efendi, halkın bildiği gibi değildir, deyip jurvalı yırttı. (1) Şemsi paşa, ihtiyar olduğu için yalnız para toplamakla ve padi- şahı kötülüğe teşvik etmekle maş- guldü. Arasıra: “Bülbül figana başladı evvel behârdır — Şeyda- lığım benim yine biihtiyardır, tarzında şiirler yazardı. Sultan Muradi da şairliğe heveslendirir. di, Fakat onun — şeyh Sücü ile ve kubbe altı vezirlerinden bir kısmiyle birleşerek -— üzerinde 1s- Tar ettiği en büyük mevzu Sokul- uydu. Budine giden Kadı Üveys bile el altindan sunduğu arizalarla Padişahı, sadrazam sleyhine kış- kırtmaktan geri kalmadığı için şe- bekenin bu yoldaki teşebbüsleri artık mahsul vermek üzereydi. Ikbal bahçesinden sepet sepet “ayva devşirenlerin biri de er- Manisa ifynesi Kara Mehmetti. kendisine bir nejzifsvit ederken, miz bu adam, avcılıkta iheiğiği - hibi olduğu için sultan Murada çatmıştı. Onun padişah ölmasiyle beraber kara Mehmet te doğancı başılığa çıktı, sarayın eri göze çar- pan simalarından biri oldu ve sad- razam aleyhindeki şebekeye işti- rak ettiğinden arkadaşları tara - fından koruna koruna çakırtı ba- şılığa, Büyük İmrahorluğa, yeni- çeri ağalığına yükseldi. Yıldızı son derece parlak görünüyordu, daha yükseklere fırlaması bekler iyprdu. ahı Hubanların, Sırrıcanla- ın, Nazperverlerin ve on- İara hükümdarlık yapan Safonun güzelliklerini katre katre, cür'a, cür'a değil de kâse kâse, çanak çanak içmekten ve üstelik evli veya blikir bir sürü kadının aşkımı da tatmaktan idrâki tamamiyle gev- Şemiş olan sultan Muradın bu dü- zönbaz, bu fettan, bu dalavereci nedimletin çevirdikleri entrikala- ri çütütmesine imkân yoktu. - O- nun için Sokullu zavallı gün geçtikçe tehlikeli bir duruma dü- şüyordu. Nihayet mukadder olun gün geldi, felâket saati çaldı. Onlar, o şebeke mürettipleri akıldan yana hasta bir adamı el- de etmişler ve sadrazama musal- lat eylemişlerdi. Bu divane meş- rep herif sipahi kılığındaydı, Bos- na sipahilerinden olduğunu iddia etmekte ve timarına ziyan veril diği teranesiyle her gün divana gelmekteydi. Mulüm olduğu Üzere Sokullu da Bosnalıydı, sipahi bo- zuntusu bu slâkayı ileri sürerek sadrizamla karabet dâvasına da yektenirdi. Bununla berâber ko- mik bir adamdı, ciddi görünerek dinliyenleri güldürürdü. Bu sebep- le Sokullu vezir de kendisine yüz verir, divana girip çıkmasına mü- samaha gösterir ve her gelişinde saçmalarını güle güle dinledikten sonra, eline bir iki altın sıkıştıra- rak herifi neşelendirirdi. Halbuki o, Sinan (o Paşaların “âlâ Mustafa Paşaların ağır bir cinâye. ter olarak yetiştir- mekte olduklari <i. pöbekârdı. Halkla, ordunun gözü böy... ak. ve yapılacak cinayetin müretlep olduğu örtülmek için bu divane kılıktı herifin uzun bir zaman di- vana gelmesine, sadrazam ile te- mas etmesine lüzum görmüşlerdi, Katilliği ya önceden kabul etmiş, yahut öyle bir vazifeye liyakatini -hissettirmis olan sipahi bozuntuşu da gerçekten usia davranıyordu. Sokullu gibi hem âkil, hem tecrü- beli bir veziri iğfal edip duruyor- du. Şebeke mürettipleri, bir keç hafta bu şekli muhafaza ettikten sonra, 6 divaneye bir tekerleme öğretmişlerdi. Herif her gün kub- be altında boy gösteriyor ve bah- şişini alıp çıkarken, Sokullunun ellerine yapışarak bağırıyordu: — Senin ölümün benim elim- de. Bunu bil, koca vezir! - anuni Sultan Süleymân gibi bir mürebbi elinden feyiz Almiş, bir çok muharebelerde yüz aklığı göstermiş olan ihtiyar So- ku'lü bu tehditten, bu ihtatdan da şüphelenmiyordu. Çünkü şereliyle Oynavan, haysiyetine saygı göster- miyen padişahın — babasının, de desinin ruhlarından utanmaksı- ğın — kendine 'kıyacağını ve kıy- dıracağını hatırına getiremiyordu. Hünkâr, sebepsiz olarak bir dev- let hizmetkârının, İhtiyar bir ve zirin kanına girecek kadar baya» ğılaşsa bile, bu işi mertçe yapabi- lirdi, kendisini istediği dakikada öldürttürürdü. Plân çizmeğe, pusu kurmuğa, katiller kiralamağa I- zum yoktu. Akıllı ve tecrübeli vezirin ka- naati bu şekildeydi, ondan ötürü de padişahın muvafakatiyle saray erkâni ve kubbe altı ricali tarâ- fından kendi aleyhine bir sulkast tertip olunacığma asla Ihtimal vermiyordu. Halbuki Kara Meh- metler, Şeyh Şücalar, onun yeri- pe göz diken vezirlerle birleşerek işte bu divane meşrep Bosnalıyı — yaman bir iş işlesin diye — or- tay& seiiyermişlerdi. Akil ve güm yezir işte bu du- rumdayken bir gülseher vakti u- yardı, aptest alıp namaz kıldı, bis raz kitap okutmak istedi. Zaten âdeti — sabah namazından ör- ce — uyanmak, o vakit gelinciye kular kitapla oyalanmağtı. Fakat bugün içinde garip bir elem var- dı. Hayatı ve mubiti âdeta yadır. gıyordu. Başımı pencereye dayıya- rak henüz siyah örtüsünden tama- miyle sıyrılmıyan ufuklara bâkar- ken, 0 biten gecenin kara bir su halinde içine döküldüğünü görü- yor ve ürperiyordu. (Devamı var) (0) Peçevi - 59-4 EF TİRİTİLİNDA Nakleden : Şehâbettin Fuat — Koca budala, ilerlesene... Ö muhterem zata doğru bir adım İlerledim. He- yecandan titriyen bir sesle; Bonjur, efendim, dedim, “Aleksandr Andreiç,, elimi kuvvetle, tam bir er- kek gibi, sıktı: — Pekâlâ, pek münasip, dedi, essesede faydalı ve kıymetli tahmin ediyorum... Bize çalışkan mürlar lâzım.. Ümüt ederim ki, sizden memnun ka- Tacağız.... “Aleksandr Andreiç,, çıktı Yengem, derhal, bir horoz gibi üstüme atıldı: — Sen de amma budala şeymişsin. Böyle serse- mi tuttular, tuttular da konçlarliğa tayin etti Artık bundan sorira hele ağzını aç ta, et; ufak tertip olsun ağlayıp sızlamağa başla; Ben $una gösteririm. “Dimitri, ile kançılarlık dairesine gittik. Çok şü- kür, buradakilerin hepsi de matmazel. Memurların içinde yalnız bir tek erkek var. Burada hetkes Dimitriyi tanıyor... masalardan bağrışıyörlar: — Ah, “Dimitri Aleksandroviç...,, — Bonjur... — Bonjur, “Dimitri Aleksandroviç..”, Fakat ağabeyim, nezâketsizin biri. ortasına kadar götürdü: — Hemşirem, dedi, hepinize bonjur... Hiç vâk- tim yoku.. Ve beni ortalıkta bırakıp kaçtı, sından koşup gidecektim. Aklım, fiktim yerinden oynamıştı. Odadakilerin yüzüne şaşkın şaşkın bakiyor; ne yapacağımı bir uzuv olacağınızı TEFRİKA No. 10 türlü kestiremiyordum. Kumral, zarif bir kızcağız yanıma sokuldu. Altın gibi, sık ve kıvırcık saçları var, Gözleri iri ve si- yah. Yüzü birez solgun... Güzel, fakat soğuk... — Eh, elmasım, dedi, burada, yanımızda çalışa caksmız. Size vazifenizin helerden İbaret oldüğunu bu muazzam mü- ve müstakim me- lardı. nü bile ekşit bir şikâyet şimdleik gösteririm, Bani bir masanın başma oturttu. Yanıma esmer bir kız düşmüştü. gerleri de mütecessis nazarlarla Bana fena fena bakıyordu. Di- simamı süzüyor- Hattâ içlerinden biri, kâlın dudaklı, yözü güneş- ten yanmış, mağrur bir kadin bana bakarak, yüzü- — Mutââr, nezaketsiz... Ben de dna bâakâfak suratımı buruşturdum.. Kumral kızcağız, izahatına devam ediyordu.. Kal- bimi o kadar büyük bir keder kaplamıştı ki.. Aman yarabbi, bünlarin ' içinde bir tek sevimli ve sicak kanlı insan bile göremiyorum. Hele şu &smer. Onunla bir arada nasil kalıp (ta O geçerken, (o çahşabilirini? Neden böyle erkenden çalışarak ha- yatımı kazanmağa mecbur oldum? Halbuki ben ©- kumak, tahsilimi ikmal etmek istiyorum. Nerelerdesin? i Demek her gün buraya geleceğim. Kiymetli sa- gtlerimi hep burada öldüreceğim!.. Belki de bütün ömrüm bu tozlu masaların başında geçecek, kim- bilir? Hayatımı, böyle dört duvarın arasında, sev- #nedilğim bir işin içinde geçirmek ihtimalini düşün- dükçe, çıldıracağım geliyor... Imkânı yok tahammül «demiyeceğim, sanıyorum... — İşitiyor musunuz? Başımı kaldırdım. Sık altın saçları gördüm. — Evet, evet, sizi dinliyorum. Beni odanin . Az kalsın, arka- bir TAN BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 12345678910 ZO asave me kâfidir. Sizin başka bir | BUGÜNKÜ BULMACA MaikOle 13 36869180900 )ğni7 olmadan kismi g Kasıt, 3 — Bilgin © Okuyucu. 3 — Bir vilâyetimiz g Bir nota, 4 —İşi g Bir bayvan © Bir hart 3 — Bir harf © Toylüamak © Mensun. 8 — Bir bağlama edatı g Amel © An- sizin olan. 7s Boyunda butunu! 8 — San'at gg Yeme! 9 — Simali Afrikadadır. © Mütekit. 10 « Bir hart g Bir Ermeni İsmi © Bir Morg. 35 Santimetre Suda Boğuldu Kozan (TAN) — Çukurören kö- yünden Aziz oğlu Kâzım, balık tut- mak üzere Karapınar çâyına girmiş, sar'ası tuttuğu için düşmüş ve 35 santimetre derinliğindeki suda bo- ğulmuştur. saa Karabükte İngilizlerle Maç Karabük (TAN) — 19 mayıs bay- rami münasebetle buradaki İngiliz« e mey ei üre iii, bie Rai $t iki sayı ile Demir -Celik klübü kazanmıştır. —— Sıvasın Plânı Sıvas (TAN) — Nufa Vekâleti şe« Fsepra Mütehassis Kimyagerler tarafından senelerdenberi edilen ve bütün dünyada tesir ve faidesi mühim olan İNİ Yalnız ödanizın veya elbise dolabınızın her hangi bir köşesine asılması tableti vazifesi SEPTA ©“ Mr en a ER, O linkde ML O Yemek sâlonuna, ydtak odasina, banyo oda SİNEK, ve bütün haşaratı. uzaklaştırdığı gibi Süri hastalıklar mikroplarını taşıyan haşarattan korunmak için EVİNİZE, APARTIMANINIZIN içine bir veya birkaç Eczanelerde ve büyük Bakkaliye mağazalarında sattır. Bumum Deposü; Şark İspençiyari Lâboratuvarı TA.Ş., İstanbul şapel BESA RA KA NA RA ASA RA A A ARİ Baş, Diş; "Nezle, Grip, Romatizmd Nevralji, kırıklık, ve bütün ağrılarınızi derhal keser. Icabında günde 3 kaşe alınabilir. 4-6-939 ik ve tetebbü tamamen yeni bir KEŞİFTİR. Püskürtmeye lüztüm yok Yakmak lüzumu hissetmez Hiç bir zahmeti yok. Kürkleri, elbiseleri, çamaşırlari, halıları ve saireyi tahrip eden GÜVELERİ kökünden yok eder, AYN a, mutfağa, aplesha-, nelere, koyacak olursanız SİVRİSİNEK fena kokuları da İzmle eder. TO LE AN tâbleti asmak kâfidir. RiPiIN hircilik mütehassıslarından Doktor Volner tarafından hazırlanan şehri- mizin imar plânı, belediye meclisin- ce kabül edilmiştir. Vekâleti başlamılacaktır. — Şu rafları görüyorsunuz ya: Icap ettikçe, ora- daki kitaplardan mesleğe dür “Mmalümat edinecek- siniz. Tavana kadar çıkan kitap raflarına baktım. Ki- taplara nasıl da uznip almalı bilmem ki? — Bu Kitapları biz kendimiz mi alacağız? ie — Hayır, elmasım, hizmetinize bakan bir çocuk var. Emredersiniz, o alır, p Cğleyin, memurların hepsi İokantaya gitti. Lo- kunla, postahane binasının içinde, Memurlar vesi- kayla, orada yemek yiyorlar. Ben, henüz vesika te- darik etmediğim için, yemek yiyemiyeteğim. Vesi- kayı almak için de, bilmem hangi müdürü gidip bulmak ve imza ettirmek lâzım. Resmi mühürle tas- dik edilmedikçe, vesika vermiyorlar. Babam, yazifeye başladığım günden İtibaren derhal vesika tedarik etmemi tenbih etmişti. Fa- kat, nasıl gidip te, mühürleteyim bilmem ki? Esmer taze, lokantaya gitmedi. Dolabından ek- mek çıkardı ve yemeğe başladı. Amen yarabbi, ekmekle tereyağı yiyor... Midem- de böyük bir açlık hissediyorum. Bugün de, ağzıma topu topu sabahleyin bir parçacık kuru ekmekten buşka bir şey koymadım. Açlıktan başım dönüyor. Ne “Aleksandr Andreiç,, 4, he altın saçlı kızcağızı düşünüyorum, Aklım, fikrim karşımdaki esmer ta- zenin elinde tuttuğu, üstüne bol tereyağı sürülmüş ekmek diliminde... Amma da iştihalı yiyor hal.. O Şapur şupur yedikçe, beni fenalaşıyorum. er ne kadar, gözlerimi ektask diliminden ayırmağa çalı- şiyorsam da, kabil olmuyor. Şimdi neredeyse, aç olduğumu bakışlarımdan anlıyacak. Gözlerim yaşarıyor.. Hıçkıra, hiçkira ağlamamak için kendimi güç zaptediyorum... Kalkıp musluğa gittim.. Hiç olmazsa yerken ağ- zana bakmıyayım.. Gidip mutlaka müdürü görmek ve vesika tedarik etmek icap ediyor. Fakat, utani- yorum.. Ne saçma şey... Cesaret edip te bir türlü gi- demiyorum... 4 Mayıs Dün yine vesika meselesini halledemedim. Bügün du keza. Dün akşam, postahaneden eve henüz gelmiştim ki, babam karsıma cıktı: Bulvadinde Kurak 1 Bulyadin (TAN) — Bir buçuk ay-| plâni danberi Şağmur yağmamıştır. Mah- tasdik ederek göndermesine — İntizar | sulâtın kavrulması tehlikesi başgös- olunuyor. Plânın bu Wİ tstbikına termiştir. Çiftçinin endisesi gün goç-İde üç göl yanarak alav takımı esli? İtikçe artmaktadır. | i e” Akşehirde Bir Maç Akşehir (TAN) -— Halkspor takır ile piyade alayı takımı bir futbol müsabakasi yapmışlar, ikinci devr gelmiştir, esika'alabildin mi? Diye sordu. Bu sunli sorarken, sanki omuzlarından bin “Put,, (1) luk bir yük alınmış gibi memnun bir ne zorla bana bakıyordu. İçimde, babamın fersiz, sönük gözlerine, zayıf ve kansız simasına karşı yakıcı bir kin kaynıyordu. Kısaca cevap verdim; N — Hayır, — Niçin almadın? — Unuttüm. — Unuttun ha? Lâkin, yemek yemeyi unutmu- yorsun! Bütün ekmeğimi sana yediriyorum. Sen tı- kiniyorsun, Zıkkımlaniyorsun.. Ben açlıktan gebe riyorul Dişlerim © gıcırdamağa başladı. Bu gıcırtıyı işit“ tim; ve kendi kendime acıdim... Bu sözleri söyliyen bir baba ha? Benim babam? Kızını aç birakan bir baba! Aklımı oynatacağım. Havsalam bir türlü ak mıyor. Ne pinti adam. Ne obur. Ondan nefret edi- yorum, nefret ediyorum... Bu vaka dün olmuştu. Bu sabah, kalktığım zaman; masanın üstünde her günkü ekmeği bulamadım. O... Babam, artık mutat ekmek parçasini da bırakmağa İüzum görmemişti. Masanın önünde danmuş kalmıştım. Burada, şu masanın üstünde biraztık ekmeğim olacaktı. Hel bukt yok. Gözlerimden boşanan yaşlar, masanın üstüne damladı. Oda ve etraftaki eşya dumanlanmağa baş- Tadı. Her seyi bulanik görüyorum. Şapkamı kaptım; postahaneye koştum, Sokakta ruhuma, ruhumdaki siyah keder bulut larına yabancı bir dekor. Neşeli mayıs güneşi altın dalgalariyle her tarafı yıkıyor; gökyüzü tatlı mavi ve çok derin; ılık bir hararet var. Tikbahar rüzgârı yüzümü, saçlarırm okşuyor. Göz“ lerimde henüz kurumamış yaşlar hissediyorum. Yoldan gelip geçenler, acele acele koşuşuyor. Çehreler nisbeten cevval ve neşeli, Hiç kimse banâ bakmıyor. (1) Put, 16,38 kilo sıkletinde bir vezin; k (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: