4 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

4 Haziran 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Pa enden > nf Tefrika No. 64 Mili Kongre Toplanmıştı Rum ve Ermeni Patrikaneleri Bu Camiayı İstihfaf Etmiş, Hahamhane Bu Davete İcabeti Cana Minnet Bilmişti roz müterekenamesini imza zzet paşa kabinesinin Mond- İçin bir murahhas heyeti gönder- diği günlerde, memleketin her ta- tafında ve bilhassa İstanbulda bü- bir ümitsizlik ve bedbinlik üüküm sürüyordu. Mütareke şart- ları hakkında türlü türlü şayialar “everan ediyordu. Can sıkacak tehminler yapılıyor, çok fena ihti» mallerden bahsediliyordu. O.gün murahhas heyetimiz İs- tanbula avdet etmiş ve doğruca Babıdliye giderek içtima halinde bulunan vükelâ meclisine girmişti. aşlı gözler Babıâliye dikilmiş, alk gazete idarehanelerinin kapı- rna dizilmişti. Bu sırada, müte- <it yüzbaşı Sait bey de, günler- denberi yüreğini yakıp kavuran Merakını yatıştırmak, ferah verici ir haber almak erzusile, İran h Tekâtı esnasında arkadaşlık ettiği Rauf beyin Beyoğlunda, Bursa 80- kağındaki ikametgâhma koşmuştu. Biraz sonra vükelâ meclisinden hanesine avdet eden Rauf ve Baha Sait beylerin buluşmaları pek 4- &ikli olmüştu. Rauf bey, bu eski si- Mih arkadaşına, imzalanmak mec- buriyetinde kalınan mütareke şart arım birer birer anlatmış, bütün Aciliklarım tattırmıştı, İki arkadaş Yana yakıla dertleşmişler ve #aat- Erce ağlaşmışlardı. hi satın ikişer âza göndermek sureti- le iştirak ettikleri bu milli kongre- yi o zamanki Rum ve Ermeni patrikhaneleri istihfaf ile bu cami- aya karşı bir ayrılık göstermişler, hahamhane de bilâkis davete ica- beti.cana minnet bilmiş, vatandaş” lık sevgilerini, saygılarını izhar eylemişti, O gün, kongre relsliğine Ab- durrahman Şeref ve umumi kâ- tipliğine de terbiyeci İsmail Ha kı beyler seçilmiş, encümenler ay. rılmış, yapılacak tetkikatın broşür halinde neşredilmesi kararlaştırı!- miştı, Encümenler, milli telim ve terbiye cemiyetinin Binbirdirekte- ki merkezinde toplanıyor, çalışi- yorlardı. Bu sıralarda, malüm nigeh. bancıların © faaliyete geçmeleri, bir takım menfi teşebbüslere gi- rişmeleri göze çarpacak değil de ödeta batacak bir şekil almıştı. Bir gün, Baha Sait, Kemalettin Sami, Edip Servet ve Kara Vasıf- beyler biç te arzuya şayan olmi- yan bu menfi hisler ve müleşeb- bisler üzerinde teessürle görüşür- lerken Baha Sait bey: — Beyler, ne dersiniz?.. Demiş- *i. Şu nigehbancılara karşı biz de bir karakol kursak ve bunların menfi teşebbüslerine karşı ko; Teri, cümlesine o mülâyim gelmiş ve hemen kabul e- dilivermişti. Nizamname ve be- yanname müsveddeleri hazırlan- mıştı. Nizamname kısaca şu mad- deleri ihtiva ediyordu: Cemiyet, Türkiyenin istiklölini müdafaa edecek, cemiye inti- sap edecek fertlerin bilhassa te- miz insanlardan olmasına dikkat edilecek, idare heyeti | âzeları devlet daire ve müesseselerinde hizmet ve memuriyet ( kabul etmiyecek, hükümete kerşı dalma murakıp bir yaziyette bulunacak Fertler birbirlerine katiyen t tılmıyacak, ve memlekette sulh idare heyeti değiştirilmi Cemiyetin nizamname ve be- yannamesi, bilâhare Trabzon me- busu olan Ali Şükrü beyin mat- baasında tabettirilmiş, fakat müh- rü yapacak bir hakkâk bulunama- maştı. Baha Sait, bunun da kolayını bulinuşta. Erittiği bir miktar kur. şunu yuvarlak bir kalıba dökmüş ve bu suretle meydana getirdiği Parçayı güzelce düzledikten ra üzerine çakı ile “Türk Karagol cemiyeti 1334, isim ve tarihini hâketmişti. son- (Devamı var) Baha Sait bey, o sırada bir kıs- Bunda Resne fotoğrafhanesinin ve Şimdi de operatör M. Kemal beyin Muayenehanesinin bulunduğu da- İredeki, yazıhanesine ağır bir kı Ser ve teessür yükile” dönmüştü. Kendisini bekliyen rahmetli dok- “9 Reşit Galiple arkadaşlarına, al “iğı kara haberleri söyliyemeden oltuğuna gömülmüştü. Fakat, Ba- Saidin bu teessürlü hali ve bu Mânah sükütu, vaziyetteki vaha- Meti odadakilere çok acı ve acıklı ir belâgatle ifadeye kâfi gelmişti. tün başlar eğilmiş, sinirler ge- Tilmiş, gözler nemlenmiş, odaya Matemli bir sessizlik serilmişti. Bahtsız yurdun bahtsız evlâtla- saatlerce yüzyüze, gözgöze ver- Mişler dertleşmişler ve söyleşmiş- . O günü orada, gecesi de Sa- iha Zekeriya ve M. Zekeriyanın dairesinde devam eden görüşmeler | #zlenmiş ve nihayet ilmi mahiyet- bir kongre akdine teşebbüs ka- Parile neticelenmişti. b, B asha Salt beyin de âzasından bulunduğu Milli Talim ve erbiye cemiyetinin o sirada göz | hekimi Esat paşa relsliğinde ve Profesör Hüseyin Beyzade Ali, a- Yukat Haydar Rifat, felsefe mualli- Mi Mehmet Emin, terbiyeci İsma- Hakkı beyler de idare meclisi â- #alığında bulunuyorlardı. Bu he- Yet, derhal yapılan hususi bir top- lantıda, bir müddet sonra başları» Ikcağı tabit olan sulh müzakere rine yardım etmek ve memleke- tin midafnasına sit tezleri hazır- '#mak maksadile bir kongre akdi- Pe karar vermişti. Kongrenin te- #kkülüne de âzadan Baha Salt ve aydar Rıfat beyleri memur et- p$tİ. O esnalarda kabine röisi bu- inan Müşür Ahmet İzzet paşa da 'U teşebbüsü takdirle karşılamış Ve müteşebbisleri kıymetli teşvik- Sri ile taltif ve teşci etmişti. Nihayet bu toplantı “Milli kon- Bre, adile Üniversitenin konferans Salonunda yapılmıştı. Bütün resmi 'eşekküller, siyasi fırkalar, esnaf Semiyetleri, o zamanki Dariiltö- Mun fakülteleri ile diğer müesse- BULGAR SADIK Gazetemizde tefrika suretiyle neş- İlen “Bulgar Sadık,, Kitap halin- de Çaktı, Fiyatı 100 Krş. Satış yeri | İstanbul, İnkılâp Ki- a nbul, p LOKM A Nim HEKİMİN ©ĞUTLERİ Çukurovada Kaşınanlar.. Mersin'de, imzasını çıkarama- dığım, bir okuyucumuz gazeteye gönderdiği mektubunda: — Biz, Çukurova sakinleri ha- zirandan eylül ayına kadar, isilik- ten kaşınırız, yanarız ve cifte kav» ruluruz.. Diye haber verdikten sonra, ta- bi, ik olmamak için tedbir, ol- duktan sonra da çare soruyor. Bir tarihte, kendim de Mersi- — hem de eylül ayında — git- tiğim vakit şiddetli kaşıntıya tu- tularak bir hafta içinde oradan kaçmağa mecbur olduğum için hu okuyucumuza yerden göğe kadar hak veriyorum, Kaşınmanın bu türlüsünü İngi- Tizler, galiba kolonilerde tetk'k et- tiklerinden, onun ingilizcedeki a- dı, Summer prurigo, daha çok kullanılır. Herkesin beğendiği bu tâbiri — hele şimdi Türk ve İngi- liz anlaşması zamanında — kul- lanmamıza bir mâni olmasa ge rektir.... Yaz mevsiminde bu kaşıntıya tutulmadan tedbir almak imkânı bulunsaydı, pek iyi bir şey olur du. Fakat kaşınma sıcaktan ve gü- meşin ültra - vi; ışıklarından geld'ği için, onların fena tesirin- den — durduğu yerde — kurtul- mak icin henüz bir tedbir yoktur. Şimdiki halde herkes güneş işık- larının faydalı tesirlerinden isti fade etmeyi düşündüğü için, fena tesirlerinden o korunmak için ted- birlere henüz sıra gelmemiştir. Vâkıâ pek sıcak ve pek güneş- Wi memleketlerde büsbütün çıplak gezmek güneşin fena tesiririne karşı en iyi tedbir olarak göste- rilir, Nitekim © memleketler yerlileri de öyle yaptıkları daha az sıcak memleketlerden ge- lenlerin elbise yüzünden çektikle- ri sıkıntılardan kurtulurlar. An cak hizim Çukurova'da yaz kaşın. masından kurtulmak için, hiç ol- mazsa dışarlarda, büsbütün çı; Tak gezmenin moda olabileceği, zannetmiyorum, Sayın okuyucu - muz bu tedbiri kendi hususi âle- minde tatbik edebilirse, yaz mev- siminde elbiselerini de eskimek. ten korumuş olur. Ancak az ve pek hafif giyinmenin büsbütün ciplak gezmeğe yakın olduğunu akla getirmemelidir. Hafif giyin. mek yaz kaşınmasına mâni olmaz. Yaz mevsiminde böyle, Âdem babamızla Havva anamızın güzel elbiseleriyle kifayet edemiyenlere, yaz kaşınmasından kurtulmak İ- çin, çare ancak yer değiştirmektir. Yüksekçe, 809 ile 1200 metre ar. sında yüksek şınma başladıktan sonra bile insa- ni kurtarır... Bazıları daha az yük- sek yerde de kurtulurlar. Fakat deniz kenarı, hele deniz banyosu, büsbütün aksine glir... Yer değiş- tirinee, yiyecek ve içecek değiş tirmeğe lüzum kalmaz, Yer döiştirmiyenlerin yiyecek. lerine ve içeceklerine dikkat et- meleri fayda verir. Alkol, çay ve kahve az bile olsa kasınmayı art- tırırlar. Biberli ve baharlı yemek. lerin de öyle olduğumu herkes bi- lir. Mümkün olduğu kadar az yağ- lı yemek, bilhassa yumurtadan ve ç kolatadan sakınmak lâzımdır. Limon ve portakal suyunun. C vitamininden dolayı, kaşınmaya karşı faydası vardır. Bunun için, olacak, tabiatin o iki güzel yemişi yaz kaşınması olan yerlerde — | sanlar bol bol yesinler diye tişiyor. Kaşınmak © mevsiminde portakalın tazesini hulamazsanız, kış sonunda portakal suyunu sişe- lerde saklamadığınız icin kahaha- ti tab'ate yüklememelisiniz. Bu yaz tatlı tatlı kaşınır ve gelecek yıl için portakal suyunu saklama- Yı unutmazsınız... Kaşınmanın verdiği rahatsızlık» lara karşı ilâçlar varsa da, onları ancak bir hekim reçetesiyle vere. bilir, Kendi kendinize yapabileceğiniz. şey, bol bol ılık su dökünmektir. Ilk su, hamam kurnası içinde durgun değil de, akar in- — ye yu böyle mütemadiyen akan bir havuz bulunup bulunmadığını hi- lemiyorum. o Varsa oraya çokça rağbet etmelisiniz. Henüz yapıl mamışsa, onu yaptıracak sermay: sahibi kaşmanlara i; Tur. Böyle bir havuzun lanlar, pek sicak memleketlerin en iyi sağlık tedbiri olan büsbü- tün çıplak kâlmağa ahşacakların. dan, ılık su havuzuna dökülecek sermaye iyi bir irat kaynağı olsa gerektir. ir yere gitmek, ka- | su olursa, | 052333333333333333333323222333232333232333 225 HiKÂYE BAYAT EKMEK 22273323332 > 22232233773737X) is Marta Miçem, üç ayaklı bir merdivenle çıkılan ve her açılıp kapandıkça kapısı fena halde gıcırdıyan köşe başındaki elimek ve çörek fırınını tutüyor- du. Mis Marta Miçem kırk yaşların- da bir kadındı. Banka cüzdanına hazaran iki bin dolar kadar bir pa- rası, ağzında İki altın dişi, bütün bunlardan mânada hassas ve mer- hametli bir de yüreği vardı. Mar. ta Miçem henüz daha kocaya var- mamıştı. Halbuki talileri ona ha- zaran çok daha uşağı olan nice dice kadınlar pek âlâ koca bulmuş- Vardı. Son zamanlarda, Mis Marta Mi. çemin oldukça alâka göstermiye başladığı bir müşteri, haftada iki, üç defa dükküna gelip gitmiye baş- ladı, Bu, örta yaşlı gözlüklü sivri sakallı bir adamdı. Bu adam açık bir Alman şivesi- le ingilizce konuşuyordu. Giydiği elbise eski ve yamalı idi. Hattâ uzaktan bakılınca şeklini kayıp etmiş bir çuval hissini veriyordu. Fakat buna rağmen bu sdamın hoş görünüşü ve kibar bir hali var- dı. Bu adam Mis Marta Miçemin $- fınından her defasında ikişer tane bayat ekmek sat alırdı Taze ek- meklerin tanesi beşer sentti. Hal- buki bayat ekmeklerin çiftini be- şor sente satıyorlardı. Bu adam fırından, bayat ekmek- ten maada hiçbir şey satın almaz- dı. Bir defasında Mis Miçem bu müşterisinin parmaklarında;kirmı zt ve esmer renkie boya lekeleri farketti ve derhal bunun fakir bir ressam olduğuna karar verdi. Mis Miçeme nazaran hiç şüphe yok ki, bu adam atölye haline çevirdiği bir tavan arasında yaşamakta ve bayat ekmek rek Mis Miçe- min fırınında pişirilen o nefis ve harikulâde çörek ve pastaları ta- hayyül etmektedir, is Marta Miçem, sabah kah- valtısı etmek için envaı tür- lü çöreklerle, pastalarla ve reçel- lerle süslenmiş masa başına geçti- ği zaman sık sık içini çekerek o murdar tavan arasında bayat ek- mek yiyerek ömrünü çürüten kibar tavırlı ressamı hatırlar ve şu da- kikada onün da bu masa başında bulunması için şiddetli bir arzu du- yardı, Esasen Mis Marta Miçemin çok hassas ,çok merhametli bir yü- yeğe sahip olduğunu yukarda da söylemiştik. Mis Miçem, müşterisinin mesle- ğini kati olarak tayin strhek ve bu husustaki tahminlerinin doğru © lup olmadıklarını anlamak için müzayede salonundan satın aldığı bır tabloyu odasından getirerek fı- rının görünür bir yerine astı. Bu tablo, Venedik manzarala - rından birini gösteriyordu. Muhte- şem mermer saray (tablonun al nda böyle yazılı idi) zeminin, da- ha doğrusu, suyun ön o'ânında gö- rünüyordu. Saraydan maada bu tabloda (içinde parmağı İle suyu karıştıran bir kadın bulunan) bir gendol, gökyüzü, bulutlar ve bol miktarda boya görmek kabildi. Hiç bir ressam böyle bir tablo karşı- sında alâkasızlık gösteremezdi. Iki gün sonra bayat ekmek sa- tın alan müşteri geldi ve Mis Mar- ta İle selâmlaştıktan sonra: — Lütfen bana iki bayat ekmek verir misiniz? dedi. Mis Marta bayat ekmekleri bir kâğıda sararken müşteri sözüne devam ederek: — Ne güzel bir tablonuz var, Madam, dedi. Yaptığı kurnazlığı fevkalâde se- vinen Mis Marta Miçem büyük bir sevinçle: — Ya, öyle mi? Ben güzel sa- natları ve,. (Mis Marta “ressamla- n., diyecek oldu; fakat bunu biraz mevsimsiz bularak) tabloları çok severim, demekle iktifa etti. Mis Marta ufak bir tereddütten sonra ilâve etti: Yazan: O Henry — Demek ki, siz, bunun iyi bir tablo olduğunu söylüyorsunuz? — Hayır Madam, ben bu tablo- yu pek beğenmedim. Resim İyi ya- pilmamiş, tenazur kaidesine de ria- yet edilmemiş Allaha ismarladık Madam? M Üşteri bayat ekmekleri aldı, kadını selâmlıyarak acele adımlarla kapıdan dışarı çıktı. Evet, muhakkak ki, o bir ressam- dı! Mis Marta tabloyu gerisin ge- riye odasına çıkardı Onun, gözlükler! <ı kasıridan bak makta ol» yozleri, ne kadar par- İsi, ne kadar zeki idi, Sonra, onun ne.kadar geniş bir alnı vardı! Hem bayat ekmekle geçinmek, hem de loda tenazur kaidesine riayet e- mediğini ilk bakışta anlamak, oğrusu büyük bir ustalıktı! Fakst meşhur oluncaya kadar ıstırap çek- mek her sanatkârın"bir nasibi idi. Bu daha, *kt bin dolara bir Grandi dükkânına ve merhametli, hassaş bir yüreğe istinat etmek imkân- larını bulabilse, gerek güzel sa- atlar için, gerekse tenazuz kaldesi için ne kadar, ne kudar iyi olurdu! Fakat, Mis Marta, bütün bunlar bir bayaldir! dedi. Bayat ekmek müşterisi dükkâna ber geldikçe Miz Marta ile ahbap- İlk ve gevezelik yapmakta kusur etmiyordu. Fakat, yine eskisi gi İktifa ediyor, bunun dışında asla ne bir çörek, ne bir pasta ve nede buna benzer lezzetli ve yiyeceklerden hiçbirine etmiyordu. Müşteri son zamanlarda biraz za- yıflar gibi olmuştu. Hattâ biraz da manen ezgin gibi görünüyordu. Bunları gördükçe zavallı kadının içi gidiyor, bu bayat ekmeklere da- ha başka lezzetli şeyler ilâve etmek arzusile bütün ruhu tutuşuyor, fa- kat kendinde bu cesareti bir türlü göremiyordu. Kadın, böyle hareket etmekle ona hakaret yapmış ol - maktan korkuyordu, çünkü O, sâ- natkârlarda ve ressamlarda marazi denecek kadar bir izzeti nefis bu- Junduğunu bir çok defalar işitmiş- ti MisMarta, yavaş yavaş ancak fev kalâde zamanlarda giymekte oldu- ğu mâvi robunu dükkânında da giymiye başladı. Dükkâünm arka o- dasında ayvadan ve daha bazı ye- mişlerden bir macun yapmıya ko- yuldu. Bir çok kadınlar yüzlerine güzel bir renk vermek için bu ma- cunu kullanırlarmış. Yine her Zamanki gibi müşteri, dükkândan içeri girdi. Mutadı ol- duğu üzere bayat ekmek İstedi ve purasını da peykenin üzerine koy- du. Mis Marta ekmekleri almak ü- zere elini rafa uzattığı sırada 50- kaktan bir boru sesi geldi, itfaiye- ye mahsus otomobiller geçmiye başladı. Bu gibi vaziyetlerde herkesin yaptığı gibi bizim müşteri de ne olduğunu, yangının nerede olduğu- Bu anlamak için kapıya koştu. Bir heyecan humması içinde yanmak- te olan Mis Marta bu fırsattan isti- fade etmiye karar verdi. Orada, hemen yanı başındaki do OEECCCACC EAA CL: evvel getirmiş olduğu yarım kilo tereyağı durmakta idi. Mis Marta, eline bıçağı rak, süratle her iki ekmeğin üzerinden derince birer parça kaldırdı ve bunların içine tereyağı doldurarak kapaklarım İ- yice kapadı. Müşteri geri döndüğü zam»” * dın ekmekleri bir kâz ©» ME SAR akı yel “yeni mutadı hilâfna kadına wer zamandan daha samimi bir kaç cümle söyledikten sonra çıkıp git- t, Mis Marta kendi kendine gü - Jümsedi. Fakat o anda kalbinde, etini tayin edemediği bir ü- züntü hissetti, Böyle hareket etmekle acaba lü- zumundan fazla ileri gitmemiş mi idi? Acaba ressam kadının bu ha- reketine ne mana verecek, darıla- cak mı idi? Fakat, hayır! Darılmasi için ortâda hiçbir sebep yoktu. M” Marta, bütün gün bep bü mevzu etrafında kafasini yordu. Ressamın, bu masum hile kurşısında ne büyük bir hayrete kapılacağını, bin bir ihtimali göz önüne getirerek düşündü. Zavallı ressam ber vakitki gibi fırçasını ve paletini bir yana koyacak, her tür- lü tenkitlerin fevkinde duran ve €n ince teferruatına kadar tenazur kaidelerine riayet edilmiş olan tab- losunu bir yana çekerek sabah kah- valtısı etmek üzere masasının ba- şına geçecekti. Tabii kahvaltı her vakitki gibi sade suya bayat ek - mek olacaktı. Ressam eline Dıça- ğını slarak ekmeği kesecek ve ağ- zından gayri ihtiyari! “A! AT söz- leri dökülecekti. Mis Marta tahayyulâtının bu nok tasına gelince kıpkırmızı kesildi. Acaba ressam tereyağlı ekmeği yerken onu buraya koyan eli dü- şünecek mi idi? Acaba O?.. Tam bu esnada fırının kapısı kö- tü kötü gıcırdıyarak açıldı, büyük r gürültü İle içeri birisi girdi. Marta, arka odadan acele, a doğru yürüdü. Fırında iki erkek duruyordu. Bunlardan ağzında pipo bulunan genci, Mis Marta, şimdiye kadar hiç görme- mişti, Ikinci erkek ise ressamdi. Ressamın yüzü kıpkırmızı, saç- ları karma karışık ve şapkası yana doğru kaymıştı. Mis Martayı görür görmez öfke ile yumruklarını sı karak kadının üzerine yürüdü. Bo- ğuk bir sesle, slmanca olarak: — Kaz kafalı karı, Allah belânı versin, beni mahvettin, diye hay- kırdı. i Ressam, bu ve daha buna ben- zer bir'yığın küfürler savurdu. Ya- nındaki genç arkadaşı onu dişarı götürmiye çalışıyordu. Fakat, res- sam almanca olarak öfkeli öfkeli sözlerine devam etti: — Hayır gitmem, ona içimde « kileri söylemedikçe gitmem. Ressam yumruklarile Mis Mar- tanın önündeki peykeye vurarak; — Beni mahvettiniz. diye bu - ğırmasına devam etti. Cadı karı, piş karı, siz beni berbat ettiniz! Benzi sapsarı kesilei Mis Marta "Lütfen Sayfayı ceviriniz.)

Bu sayıdan diğer sayfalar: