23 Temmuz 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

23 Temmuz 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

27.7. 939 23 Temmuz 1039 , TAN ASONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 400 Kr 70 “ » . » 1 Sene SAy say vay 2000 Kr, 100 » mo * 209» m Gİ Milletlerarası posta Hitihadına Gal) olmıyan memleketler içim abone bedeli müddet siresiyle 0, 16, 8, 8,5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 28 kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi: iizimdir. NÜN MESELELERİ Almanyada Harp Korkusu Dp ki dünyadan harbi kaldır. manın en kestirme yolü, dev» let idarelerini halkın eline bırak. maktır. Halk sulhe o kadar âşıktır ki, hiç bir 2 harbe taraftar olamaz. Halkın bütün gayesi, sulh ve sükün içinde çalışmak, refaha ermek, me - Sut yaşamaktır. Harp onun bütün ga- yelerini bir hamlede yıktığı için halk harbe düşmandır. Bu hakikatin en güzel (o misalini Almanyada görtiyoruz. Alman dev - amları beş senedenberi harp ©- yapıyor, o mütemadiyen harpten bahsediyor, yalnız Alman milletinin değil, bütün dünyanın hu- zurunu kaçırıyorlar, Halbuki Alman. yadan gelenler Alman milletinin harpten korktuğunu ( Söylüyorlar. Nasıl harp istesin ki, bugün harp sa. nayiini beslemek için yapılan foda- kârlıktan dolayı et bulamıyor, yağ bulamıyor, yumurta bulamıyor; hu. lâsa yiyecek bulamıyor. Şefleri de onlara yağ yerine bombayı tavsiye ediyorlar. Manmafih, harp korkusu Alman ricaline de sirayet etmeğe başlamış. tır. Çünkü demokrasiler kuvvetlen- miş ve yüksekten konuşmağa başla. muşlardır. İngiltere artık korkusuz - en girebilecek E.VVEİCE dakilerin zaaflarından istifade eden totaliter devletler 'arfık biötün para etmiyeceğine kanaat getirmeğe baş. Jamışlardır. Bu kanaat, onları da harp ihtima. li karşısında düşünmeğe mecbur et- mişti Bu sayede Avrupa üzerinde bir sulh havası esmeğe başlamıştır. Ay. rüpanın mühim meselelerle karşıla. şacağı tahmin edilen ağustos gelir- ken, ortalığı sulh sözleri kaplamıştır. Demokrasiler kuvvetli olmanın, kuvvete boyun eğmemenin faydaları. ni şimdiden (oplamağa başlamışlar. dır, * Yerli Mallar Sergisi İstanbulda her sene bu mevsimde, açılan Yerli Mallar Sergisi açılmak üzeredir. Bu sene, geçen seneki ku. surlar nazarı dikkate alınarak, sergi. nin mümkün olduğu kadar güzel ve mükemmel olmasına çalışılmakta - dır. Vali bizzat sergi İle alâkadar ol. maktadır. Sergi işi ile meşgul olan | alâkadarlar da, bu seneki serginin yerin datlığna rağmen, zevkli | ve mükemmel bir eser olmasını temine gayret etmektedirler Maamalih daimi sergi binası ya. pılmadıkça Yerli Mallar Sergisinin istenilen kemali bulmasına imkân iz, bu binanın gelecek seneye kadar hazırlanacağını müj - delemektedir. Yerli Mallar (Sergisi ancak © zaman kemalini bulacaktır. Valinin bu vesile ile İstanbulda beynelmilel bir sergi tesisi fikri üze. rinde çalışması da şayanı memnuni. yettir, ——— Yıldırım Çarptı Bartın — Saziye Dereköyünde Osman Demribüikenin karısı Havva, geceleyin yağmur yağarken, ahırda. ki ineği sağmağa başlamış, bu esma- da düşen yıldırım hem kadını, hem hayvanı öldürmüştür. Kocareis köyünde Mehried Ça - vuşun karısı da akşamleyin ahırda | mandasını sağarken bir yıldırım düş | HAFTANI Lokman H U zun senelerden sonra İstanbula dönüşümde, baktım, eskiden ancak bir kaç yüksek otel, klüp veya gardenparti o eğlencelerinde rastladığımız oldukça nadir ve çoğumuzca tamamen meç- hul bir uzaktan tanıdık - bi- rakınız Beyoğlu caddelerini - yayıla yayıla, rağbet göre gö- re Yedikule surlarına kadar yürümüş gitmiş herkesin e- linde ve ağzında... Bw icat eden Lord, günün inde, sevdiği o nesne- nin Paristeki “Cokey Klüp, ün kumar salonundan fırlayıp İs- tanbulun Topkapı semtinde, Iki kale bürcü arasına sıkışmış bir sinekli bakkal dükkânında mevki tutacağını şüphesiz tahmin ede- mezâi. Yine tahmin edemezdi ki kendi Aristokrat adını alen bu nesne sayesinde, bir gün soyadı İstanbulun,. camekönlar- da en çok okunan bir ismi olsun! Bilmem sezebildiniz mi? Sand- viçten bahsediyorum. Dört el ile sarildiğımız bu pra- tik azığın biraz da tarihini bilmek faydasız sayılmaz: İngilterede bir Montagu ailesi vardır, pek eski ve çok meşhurdur, bunlardan bi- ri, Conte de Sandvich müthiş ku- marbazdı, oyun masasına oturdu mu kalkmak bilmezdi, kâğıtlarla uğraşırken yemek O zamanlarını geçirir, karnı acıkırdı. Kendi mi düşündü, bir kendisinden akıllı sadık üşak mi, nihayet hem oyna- ması, hem de aç kalmaması çare. #İ bulundu; incecik kesilmiş has arasına tereyağ; hav. da sıkıştırılarak önüne konulurdu, müsri? lord.da bir yandan oyunu- na devam eder; bir yandan da a- tıştırındı; işte sandvie bu suretle kibarlar arasında taammüm etti. B izdeki tarihine gelince pek yenidir. Çocukluğumda İs, tanbulda yerleşmiş ecnebi sileler- le birlikte, bir kaç kere kır gezin- tileri, kotra dolaşmaları yapmış. tık; ilk defa onlarda gördüm ve kaz ciğeri ezmesile yapılmış olan- larından pek hoşlandım. Gel za- man, git zaman büyüdük, yetiş- tik, gerdenpartilere davet olun- duk; böylece üç, dört kahvaltı da #andviçle yaptım. Sonra yollan- dık; döndük, dolaştık; yine yeri- mize ulaştık. Vay efendim vay, kotrada ve hususi parklarda ne- zaketle, ucundan tutup aheste a- heste yediğim sandviçler - ek » meği çok, katığı az bir şekle gi- revek - cümleğlemin ağzında.. Şöy- le başından yakaladılar mı, dille. rinin üzerinde bir, iki dönüyor, lop, mideye iniyor Âfiyet olsun. Fakat ben #andviç'in aleyhin- deyim; ille bir şeyin aleyhinde ol- mak, bafifinden olsun bir şeye muhalefet etmek için değil... O. —— cakları söndürdüğü için! O fikirdeyim ki sandviç yü- zünden İstanbulda mutbak baca. Sı dumanı Yarı yarıya tütmez ol- du; halk hoş, çeşnili, ince, mari- fetli yemeklere mahrum kaldı; â- deta ağzımızın tadı kaçtı, Bu iti- barla kumarbaz lorda karşı öf. ke duymaktayım. Bereket'ki her camekân üzerinde “Sandviç 5 kuruş" yaftasını gördükçe bunu bam vo şöhretine “beş paralık kiymetin var” manasında bir tariz Addederek teselli bulmaktayım. Bu öfke sandoviç'ir dükkânlar. dan ve sokaklardan evlere kadar girmesi, hattâ kır eğlencesi ye- mekleri arasında ehemmiyetli bir mevki tutması yüzünden yazın daha fazla artıyor. Dört çavdar ekmeğini inçe ince kesip arasına müş, kadınla mandaya bir şey olma- mışsa da dört koyun ölmüştür, bir bıçak sırtı tereyağı, bir miskal tarama veya zar kadar İnce grav- .... N MUSAH .. ekimin Demedigi Yazan: Refik HALİD yar peyniri koyuyorlar, lüks cinal- Be sığır dili sokuşturuyorlar ve “yi yeceğimiz bazir, buyurunuz. ertik gidelim!,, diyorlar, Ben de Cont dö Sandviç'e ata tuta, halimize du- dak büke büke, canımın sıkıldığını kaşlarımın çatılmasından belli e- de ede yolu neşesiz, tutuyı E vet, pratik şey, zahmetsiz u. sul ama niçin pratik olmek merakındayız? Vaktiniz o kadar mi dar, işiniz bu kadar mi çok? Öyle ise sandviç başlı başına koca bir inkilâbın delili, bu inkilâbın do- durduğu bir ihtiyaç olacak. Ma- demki shndviç yiyoruz, demek ki meşgulüz. Her ne olursak olalım güzel İş- tanbul m ufak belki de bazı zâhiri büyükçele, de, kapandığını işaret o sand- viçtir. Zira deli lordun altınla oynar- ken kendisine bulduğu — hazirlop lokmayı biz 6sos yemeklerimizin yerine koyduk. Mide bastırmak- tan ve ikindi kahvaltısı yapmak- tan ziyade yemek İstihasını kes - mek, yalancı ve noksan bir tok. luk vücude getirmek için kullanı. yoruz. Mevsime göre sinemaya ve- ya plâja gidebilmek için, oralar. da gözlerimiz kararıp saframız ka- barmasın diye, atıştırıp geçini. yoruz; göz zevkine mide zevkimi. zi feda ediyoruz. 'Tam sofra ku- rulacağı ve yemek aktarılacağı bir saatte ağzına sandviç tıkmakla meşgul insanlara gözüm iliştikçe anlıyorum ki evde lezzetli buha- rını salıvererek tıkır tıkır, keyifli keyifli, yüreği ata ata kaynıyan bir tencere yoktur. Tenceresi t- kırdamıyan bir ev kadar da ha- zin, boş, nursuz ve İmansız bit a- ile yurdu tasavvur edilemez . tbağının Mutbak tezgâht önünde bir ka- dın, tuvaleti önündeki kadından fazla kadınlığı temsil eder. İkisi- ni birleştirene ve yakışlırana ne mutlu! Sonra doğrusunu mi İstersiniz asıl sandviç, dükkânlarda diz) disi, tınazlar gibi yığılan o pey- nirli ekmek parçasına denmez E- sasta, İcadında ve kibarlığında bu gıdanın ekmek kısmı pek zayıf tı; âdeta el içindekine sürünme- sin diye bir incecik mahfazalık yapardı; etrafında da kabuğu yok- tu; torpil biçiminde de değildi, yuvarlak veya dört köşeydi; şöyle yerken ağızda sadece tad bırakır, erir, giderdi; yerken deve hamur yutar gibi zorlukla yutkunmaz ve un helvası yer gibi nelesinizin tı. kandığını duymazdınız. Yirmi ta. nesi biribiri üstüne konsa ancak on santimlik bir boy yapardı, Şim- di bunu, eskidenberi bildiğimiz, mekteplerdeki arnavut bakkalın “beş ekmek, beş peynir” ine ben- zetmişiz; yalmız adı kibarlaşmış, beynelmilelleşmiş! Sandviç, olsa olsa simitlerin yerine geçmeliydi, yemeklerin dex gil Fs grda hususunda İstan. buldaki büyük (değişiklik lordun azmanlaşmış ve tanınmaz hale gelmiş, çerez İken fodullaş- muş keşfinden ibaret değil; bir de pâsta ve pastacı bolluğu arız ol muş. Öteki hiç olmazsa mide boz - maz, terkibi malüm ve basit dir şeydir, ya bu? o neden yapıldığını bilmediğimiz. lâkin en az ihtimal büyat yumurta katıldığı“ süphe etmediğimiz. kremleri, mahlâe-oi- ması iktiza eden yağları, cinsi bel. Usiz reçel artıkları, acaip nesne- lerden süsleri, çiy renkleri. Hiye. roglif şekilleri ve “Adis-Ababa” dan tutunuz da çorbayı hatırlatan “sup” lara kadar münasebetsiz isimleri ile pastalar - bütün göz ahenlıkları bilâfına ve belki de © sebepten - hep mide bozucu birer abur cuburdan ibarettir, Vaktiyle - o kadar da eski değil, yirmi sene evvel - pek iyi bilirim, pasta yalnız Beyoğlunda sekiz. on dükkânda, Karaköyde Cenyo 1o- kantasında ve Kuledibi ile Gal tasaray karşısında iki fırında bu. lunurdu; o zaman en iyisini Löbon ve Tokatlıyan yapardı. Köprüyü Eeçliniz mi pasta kaybolur, süt- laç, pandispanya, revani revaç bu- lurdu. Yalnız Aksarayda Lâle. li camline yakın iki pastacı dük - kânı bilirdik ki bunların ası) işi Kumkapı, Yenikapı hıristiyanları. na nişan ve düğün şekeri hazır- lamak ve süslü mum satmaktı. Pastamsı şeyler de bulunurdu a- ma rağbet görmediğinden bunlar tabaklarda, tepsilerde kurur, kok- laşır, ısırınca veya bıçak sürünce kırılır. bulâsa satılmaz. haftalarca kalırdı, O dükânların isimleri de alafranga şekerci idi. MİHVER DEVLETLERİNE GÖRE SULH: Mihver devletlerine göre: — Yegâne istihdaf ettiğimiz gaye sulhtür, |Sirası geldikçe : B ugün Divanyolunu tuttur. dum musolkol Üzerinde pasta şatmayan dükkâna az raşt- layorsun, Hattâ “o bir şey değil, geçen gün Florya dönüşü Edirne. kapıdan otomobille dönerken ser- viler ve kovuklu taşlar arasında da kendisiyle karşılaştım cuk, mezar taşma camel muş, pasta satıyordu. dursun ben ilk ö daki gevrek ve sicak sam kokusuna âdeta İmrendim. Es» ki adamlar bizlere “küftehor” der- lerdi, sağ olsalardı şimdi “pasta- hor” diyeceklerdi Şurasım söyliyeyim ki pösta #- leyhinde bulunan ben, bırakalim o nefis midye dolmalarını, istakoz salatalarını, biberli asideleri, hün- kârbeğendi ve fırın pilâkilerini, hattâ puf böreği ve kaba gözle- meleri, basbayağı bir yemek zan- nedilen âlâ bir kuru fasulyeyi pilâvla karıştırıp tabak tabak atış- tırmasını seven ve Zerre kadar ra. hatsızlık hissetmiyen bir sağlam mi deli yemek düşkünüyüm. Pastala- ra garezim de zaten, sizleri böy» le pasta ve mahut sandviç gibi kibar edalı, sahte vekarlı gıdalara düşkün görüp kaba fasulye ve de- meokrat pilâvdan mahrum buldu. gum içindir. Evinde bir etli patates tencere. si kayniyan adam, sokakta dört pasta ve iki sandviç yiyerek ka- rın doyuran kimseden daha mem- leketçi, daha İstanbullu, daha me- #uttur. Bir ufacık masa, bir temiz ortadaki küçücük güveçte dumanile bir yaz türlüsü ve kenarda bir iri dilim buğulu kar- püz... İşte yemek odur. keyif odur. evöyle olur've İnsan böyle karın doyurur! Pastalar ekseriyetle Yutulurken hafif, yümüşak, eriyiei sanılan, fakat mideye indikten sonra ağır. lığı, kabalığı, “geçimsizliği anlaşı- lan birer yiyecektir. Hattâ bana öyle gelir ki yerken kesip veya ısırıp küçülttü parçalar içe- ride tekrar biribirlerini . arayıp bulurlar, muhabbetle kenetlenir- ler, sönra'da sıkışırlar, komprime. leşirler, kursun parçasına döner» ler. Âdeta durdukları yeri duya- rım ve elimi sürsem k. ri #mın üze- kabarıklık ve sertliklerini göreceğim sanırım. Ya, ağa, Bittikçe kirişleşen çeşnisi? P asta gıdalarımzın koketleri ve kokutlarıdır. Onlar gibi süslü, boyalı, koku- la, cazibeli, aldatıcı ve neticede zararlı şeylerdir. Nerelerde, na- sıl, nelerle yapılıyor? O yalancı üzelliğine, ezilerek, mıneiklana. rak, sulandırıp lüzucetleştirerek (bu kelimenin telâffuzu biraz güç, pepemelerle kekemelere gelmez!) eleklerden, kevğirlerden, tulum- balardan ve kalıplardan geçirerek kirli garson ve yamak elleriyle ne münasebetsizce sokuluyor. pek bilmiyoruz. Ama buz camekân- larında, Allah için, temiz, şirin, hoppa, eliveli ve hatti mide ba- kımından belki de seksupelli duru- yorlar. İnsanın, şöyle, bir ondan, bir bundan, bir kremalısından, bir meyvalı, bir Hindistan cevizli, bir çukulatalı, bir sade, bir kat marlisinden çekip çekip yiyece- Kİ, yemeden evvel oksıyacağı, yü- züne gözüne süreceği bile geli- yor. Mübareklerde, hasbalarda, hoppalarda öyle bir duruş, bir kendini satış, bir iştihayı | açış, mideyi bir harekete getiriş var Âdeta, kendi dillerinden her biri” — Lokman hekimin ye dediği benim! Diyor. Sakın ha, Lokman hekim sağ olsaydı veya lokman ruhu dile gelseydi şöyle bir vecize söyler. di; — Sakın yeme, 5 pasta — 1 hasta, Gazete Şehidi Yazan: Aka Gündüz — Büyük mevzuün bir fasıl başı — Mir - Bursa yolunda İşle. yen yolcu otobüslerinden bi. ri bir köylü çocuğu parçalamış. Tabii isteyerek değil. Araba hızla gider. ken yolun üzerinde birdenbire iki çocuk peyda olmuş. İkisi de gözleri dünyayı görmiyecek © derecede bir hırs ve heyecan içinde otobüse atıl- amaşlar: — Gazete! Gazete! Diye haykırarak yolculardan ga zele istemişler. Kaza bu sırada ol nuş, — Gazete! Gazete! Bunu yalnız o yolda mı - kaza şehidi olacak kadar derin bir hırsla. ararlar? Memlekette dolaşanlar bi. lirler ki nakil vasıtalarının uğrayıp geçtiği pek çok yerlerde bu böyle - dir. Gazete kelimesini hu mevzuda kendi manasıyle almamalıdır. Gaze. tenin onlarca manası şudur: « Oku - yacak bir şey... Mecmua, risale, ki. tap, destan, ne olursa olsun bize bir şey veriniz ki okuyalım. Üç veya beş senelik köy mektebinden çıkıyoruz, Çıktığınız gün bülbüller gibiyiz. Şa- kır şakır okuruz, cizır cizir yazarız, tıkır tikir hesap yaparız. Aradan üç beş değil, bir iki yıl geçer geçmez, hiç mektebe gitmemi. şe döneriz, Öğrendiklerimisi, destek. leyip besleyemediğimizden, yâni 0- kuyacak bir şey (bulamadığımız. dan ve işte böyle iki köy. deşten birisi bir gazete uğrunda ka- fasını, barsaklarını otobüs altında ezdirir, Bununla beraber sağ kalan larımız hurslarından © isteklerinden vaz geçemiyeceklerdir, yine yöl. culardan koşa koşa, haykıra yalvara (okuyacak bir şey) istemekte devam edeceklerdir. Bu ülvi mevzmu ve Gilvf şehit olu. şu bir ahmak kafa şu tarzda mütalex edebilir: ; — Tahlil ve takdirin © yanlıştır © çocuklar hiç te okumak için gaze. te peşinde koşmazlar. Ya, 1 — Beda- va alacağı güzeley İ raya satıp mane şekeri almak ya, 2 — Külâh yapıp içine dut, viş. ne falan koyarak gelen geçene sat mak için; yahut, 3 — Biraz yağla. dıktan sonra toprak damının pence tesinde cam yerine kullanmak için; ve saire, Bu ahmaklığı birdenbire reddet- memeli, Böyle düşünüp © söyleyen, bir takım sebepler arasında ilim ve irlan maddesini inkâr edebilir, Çün. kü ahmuğın mümeyyiz vasfı maku. Tün zıddını söylemekti Öylesinin göstereceği bu üç se « bep dahi bize bir çok mühim şeyler öğretir, | — Bedava alacağı (o gazeteyi köylüye ucuza satmak. Bu, çocuğun şimdiden ulış verişe alışması demek. tir. Fayda değil mi? Sonra köylünün ucuza gazete okumak istediğini gös. teriyor, Faydasız mı? Bundan şunu da anlayabiliriz. Şimdiye kadar Du. var gazetesi, Köy gazetesi, Halk ga. zetesi diye kendi dar inatlarımızla giriştiğimiz işler yürümemi; yü. rümlyor, yürümiyecektir, Köylü; kendisini, kendimizden a- yırdığımız her işte birden soğur ve uzaklaşır. Bu faslı başka bir gün tah. Til ederiz, 2 — Alacağı gazeteyi külâh ya. Pıp, satacağı yemişleri içine koyma- sı, temiz tutması, sepetten avuçlayıp toz toprak içinde vermesinden | İyi midir? Minimini bir kafa içindeki bu medenileşme zihniyeti İstiskal mi e. dilmeli? ğ 3 — Biraz yağlayıp penceresin - de cam yerine kullanması - kafamıza dang etmese bile - bize anlatır ki bu. günkü köy çocuğu artık penceresine cam' İstiyor. Rafın su bardağı ve fitilli yağ kandiline lâmba şişesi isti. yor. Niye yarar ki cam fabrikaları - mız yıllık büyük ve bambaşka sipa. rişler almışlardır, köylüye cam, ec. zacıya şişe yapacak halleri yoktur, © O ahmak kafa, gazeteyi de hakir yörür. Gazete mi? Püf! Der, kese « kâğıdı olmuktan başka bir şeye yar ramaz. Ben Temps oku Folkişe. beobahtere aboneyim. Kuriyera Del, lâ Curngtaya inantrım, ç Fakat yine görülüyor ki bir gaze. te yalnız yazıları ile bilginin artmas sına yardım etmekle kalmıyor, daha bir çok medeni, içtimai ve maddi ih. (Sonu onuncuda)

Bu sayıdan diğer sayfalar: