17 Ağustos 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

17 Ağustos 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 17.8.9939 nf il Tefrika No. 136 mi Damat Feridin Sadarette Ipkası Vahdettinin, Hürriyet ve İtilâfa Rağmen Eniştesini | İltizam Eylemesi Sait Mollanın Hoşuna Gidiyordu Saatlerce süren bu müsademede, kahraman müfrezenin arslan gibi boğuşan erleri, başlarında paşala- rı da olduğu halde, adetâ bir yi. ğitlik destanına mevzu olabilecek şecaat ve cesaret harikaları göster- diler. Kahpe baskıncıları saatlerce karşılarında titrettiler, birçokları. nı tepelediler. Son fişenklerini a- tıncaya kadr mevzilerini terket- modiler ve sonra da, bu kahpe sü. rüsüne bir mertlik dersi daha ver- diler. Bir coşkun sel gibi hasımla- rmm üzerlerine yürüdüler. Bir ço. Bunu yine tepelediler, yere serdi- ler. Fakat... Nihayet Halit Paşa ile altı eri de vücutları delik de- $ik bir halde yere serildiler ve mert Türkler gibi can verdiler. Müfrezenin geri kalan dört eri de, yaralı ve yürüyemiyecek bir hal. de olmalarına rağmen, kahpelere teslim olmağı küçüklük addettiler ve balçıkları içine gömülüp can vermek üzere bataklığın çamurlu sularına doğru yürüdüler. Haydutlar, şehit olan Halit Pa. şanın, güler yüzlü başını keserek bir sopanın ucuna geçirdiler, kö- yün sokaklarında saatlerce gez. dirdiler. Sonra da, vahşetlerine bir nümune olmak üzere bu kesik başı Akhisara gönderdiler, kara günlerin kara cübbeli şeytanı Said Molla, nihayet Vahdettini de ağına dolamıştı. Ya- pılan istiskalli tenkidlere, gösteri- len nefretli hoşnutsuzluklara rağ. men, Vahdettinin eniştesi Damat Feridin sadarette ipkası işinde hür- riyet ve itilâfa karşi enikonu bir yeğitlik göstermesi Moilanın pek hoşuna gitmişti. Kendisine bir Ad- liye müsteşarlığını bile çok saya. cak kadar burunları büyüyen bu memlekette kendilerinden başka- sini görmiyecek kadar gözleri per- delenen bu gururlu fırkacılara, yaradana sığmıp sert bir sille at. mak, yuvalarını bozup ber birini bir yere dağıtmak için gözlediği vak- tin geldiğine hükmetmişti. Hemen, fırkanın, Damad Feridin teşkil et- tiği kabinenin gayri meşruti ol. duğuna dair tevzi ettirdiği malüm beyannamesile alelacele hazırladı. İı birkaç rıkkai tezviri koynuna sokunca yıldızın yolunu tuttu. Ver. diği birkaç düzme haberle telâş ve helecana düşürdüğü baş mabeyin. ci Yaver Paşanın delâletile de Vah- dettinin huzuruna sokuldu. Daha kapının eşiğinde iken, heyecanla bağırdı. Hem “söylüyor, hem de 4- dım adım ilerliyordu. — Şevketlü şehriyarım ve ulu tacdarım. Huzuru Padişahilerine büyük bir flmit ve ağır bir ıstırap. la koşarak geldim. İlâhi tecelliya. tın ne azametli bir eseridir ki, her gün huzuru şehriyarilerinde, âciz ve ahkar şahsiyetimi, mevdut ve menfur muhacemelerine hedef İt- tihaz eden siyasi ohasımlarımın, sahte nikapları düşmüş, hakiki çehreleri bütün iğrençliğile görün. müştür. Şimdi onlar vadii mezellet- te sürünsünler, Dainiz de, vicdani pâki şehriyârinizin lehime olan te. zahüratı mes'udesini idrak ile şe. refyab olacağım. Dedi ve salonun tam ortasında durdu, Kemali hürmetle ellerini kaldırdı hünkâra, ömrüâliyette devamı, taht ve saltanatının kıya- metedek bekası için kısa bir dun etti ve nihayet diz çöküp yere ka- pandı. Ayak öpüp kulluğunu ta. mamladı. urnaz (Vahdettin, şeytan Mollanın gerçekten büyük muvaffakiyet ve yakışıklı jestlerle yaptığı bu rolleri, bilgili bir reji sör ineeliği ve dikkati ile takip e- diyor, ara sıra, baş mabeyincisine manâlı nazarlarla bakıp gülüyor. du. Bakışlarından, hiç şüphe yok ki, Mollanın yine bir çıkar peşinde koşmakta olduğunu anladığı ve tavrmdan da mukabele için hazir- « geri landığı farkediliyordu. Fakat, M: la oVahdettinin ağız açmı meydan vermedi ki, Koynunden söker gibi hırpalıyarak çıkardığı bir tomarı karıştırırke: — Şevketmeap Efendimiz Hazret- l bir had naşinaslık amma, hakkın tenvirini ukul için hak saydığını çok iyi bildiğim za- tı şevketsematımın payansız olan deryayı affı içinde, sâdır olacak mun bir katre merte iyet ve it hasımlarımın, İ- in. m, zatı şehriyarilerine lerinden birkaçını da, huzuru hanelerinde yırtmak cür'et ve ce- saretini verdi bendei âciz ve & karinize, Hedarım efendim. Dedi ve o esnada bulup ğa el ile yazılmış uzun bir kâğıdı Vahdettine uzattı. Gözlerini aç mutadı üzere gerdan kırar gil cübbesinin yökaları işinde bo; nü birkaç defa oynattı, Ve: bu. Dedi İnkâr kabul etmez, tevil götürmez bir vesikai ihanet ve hiyanetleri- dir onların. Mütaleası, dainize ha. sım olmağa bile liyakati bulunmı. yan 6 garazkâr betbahtların bütün mahiyetlerini, bir halet sahnesi gi- bi, nazarı hümayunları önüne s€- recektir. Tezelzülden münezzeh v metin bir itikat ile mutmaininm bundan böyle garaz ile al leti karartan bu gibi denilere, lâ. yık oldukları ceza, yedihümayunu- nuzla verilecektir. Suit Molla; artik Ellerini göğsüne ( kavuşturmuş, sunduğu kâğıdı hünkârm oku ni; sâdır olacak cevap ve sini bekliyordu. Sol ilerisinde, el, pençe divan duran baş mabeyinc — İşte Padişahım, susmuştur. Asis paşanın arasıra kendisine çevrilen bakışlarından fırsat buldukça da, hünkâra doğru seri nazarlar fırla. yor, okuduğu kâğıdın, üzerinde okluyordu. erdiği kâ- dukça tavrından uyandırdığı tesirleri y Vahdettin, Mollanın di dikkatle okuyordu. da farkedi li insanlar gibi kaşı ve gözleri ürperiyor, alnı kırışıyordu. Kâği | dın nihayetlerini okuduğu yüzü biraz sararmış vücudu da sarsılmıştı. Yavaş yavaş kalkan göz kapaklarının âltında, bebek- lerinden hırs ve hısım fışkıran göz lerini Mollaya dikti Homurtulu bir sesle: - Molla. Dedi. Hakikat mı bun. sırada, ce İsbatı ve delillerinin irae- r an için mümkün olan ve on. larca da tevil ve inkârı hiç bir veç- le kabil olamıyan hakikatlardır. — Ser bu mektup sahibini sıl ele geçirdin?. Sevki tesadüfle padişahım Mustafa Paşa kulunuz, (1) bir müd- t evvel meseleyi ihbar ile daini. zi tenvir etmişti. Kulunuz da, alâ- | kadarlar arasına kulak misafirliği yapabilecek birkaç kişi gönderdim. vo böylece hakikat meseleyi öğ. rendim. Ve sonra da bu adamı ik- ile elde ettim. Damat Paşa haz. İ ılu teşriflerinden bine mensup ki Mustafa Sabri Efendi ile Adil Bey bendenizden gayri yar kalmamıştı Tepsi de, Damad Paşanın birer bi aman düşmanı kesilmişti Padişa. hım. İsim zikrinden Içtinap... (Devamı Var) 0) Nemrut samile tafa maruf olun Müs- LOKMA :- O İM KANSERDE Kanser, şüphesiz, en acıklı has. talıklardan biridir. Fakat ne kadar acıklı olsa da, kanserin tedavisin- den ümit kesmek doğru olmaz. Vaktinde yaptınlan bir ameliyat kanserin önünü alabilir. Almasa da ömrü daha birçok yıllar uzata. bilir. Kansere karşı ameliyat da ne kadar erken yapılırsa ümit o ka- dar büyük olur, Onun için, kanser hiç gelmeden ondan korunmak çareleri öğrenilin ceye kadar, kanserin Heticesinde mağlüp olmamak için çare onun nasıl başladığını bilerek, şüphe 6 dince hemen ameliyat yaplırınak. tr. Bir kadında kanser hastalığının ilerlemesi çok defa kendi dikkat- sizliğinin, ihmali neticesidir. Her kadın gençliğinde, yaşlılı ğında çocuk yanağı kanserine tu- tulabileceğini bilerek ondan ne va kit şüphe edeceğini öğrenmiş ol. saydı bu hastalıktan kurban gidön- lerin sayısı elbette daha az olurdu. Bu hastalıktan şüphelendirecek alâmet de pek basittir; Vakitsiz gelen dem. Kanser hangi yaşta olursa olsun vakitsiz gelen dem ile kendini bel. der, Çocuk yatağında kanseri, yatak üzerinde çıktığı yere göre, iki türlü ayırırlar. Her ikisinde de ilk alâmeti vakitsiz dem gelmesi- dir. Kanser, vakıa, çok defa miş bir yaşta gelir. Fakat hiç a- kıldan çıkarmamalıdır 5 yaşın. da, 45 yaşında da gelebilir. Daha genç yaşta bile gelmesi nadir de- w ilerle. vi Demek ki hangi yaşta olursa ol. #ün vakitsiz dem gelmesi, o muay. yen günlerin arasında yahut son bahar mevsiminde o günler kesil, dikten sonra dem gelmesi dalma kanserden şüphe etmeğe bir sebep olmalıdır, Vakitsiz gelen kanın E ER i# KİMİN N ŞÜPHE. yorgunluk üzerine, şırıngadan son ra yahut otomobilde bir sarsıntı dan sonra gelmesi kanser şüphesi. ni ortadan kaldıramaz. Bil'akis, kanserin bir türlüsü hemen daima öyle bahanelerin birinden sonra kan çıkarmaya başlar. Kanser gençlikte gelirse daha ehemmiyet- Wi olduğundan böyle vakitsiz gelen deme bilhassa genç kadınların dik. kat etmesi lâzımdır. Gençlikte ge- len kanser daha çabuk yürür, o- nun için gençlikte kanserin önü- nü almak için daha acele etmeli. dir. Gelen kanın az olması onun e hemmiyetsizliğini göstermez, Kan çok gelirse, daha ziyade, tehlikesiz urlar hatıra getirir, Az olunca bil. akis kanseri hatırlatır. Hele yaşlılıkta, o günler büsbü- tün kesildikten sonra, biraz den geldiği vakit bayanlar buna hiç €- hemmiyet vermezler, O günlerin tekrar başladığına hükmederle; aralarında memnun olanlar vardır. Gençlik geri gelirmiş gibi. Yaşlılıkta tekrar gelmeğe başlıyan demin bir hususiyeti vardır: Da. ima pek azdır. Hem de sadece kan i arışık bir su, yahut kiremit döğülmüş de tozu suya ka- rıştırılmış gibi. Bu kırmızı akıntı hiç bir gün kesilmez, Azar azar fa. kat mütemadiyen gelir. Kanserden en ziyade süphe etti. recek bu türlü dem gelmesidir. Ondan şüphe edilince de, ilk iş, , mütehassıs hekime muayene Hekim ilk muaye. mesinde kat hüküm vermeyip de, cocuk yatağından bir parca a. larak mikroskop altında tetkike lü zum gösterirse onu vaptırmakta da tereddüt etmemelidir. tereddüt etmeden biraz önce tehli, keden kurtulmak... 0222733337332333233732323737223737723273227272277722727Xe 2233223333233 —:— Şst beşten biraz sonra Fa- vel apartmanına döndü. Aynasının önüne geçerek yüzüne bir göz attı. Gözlerinin altı hafif. çe gölgeli idi. İsvicre günesile es- merleşen teni tatlı bir bal rengi olmuştu. Son yirmi dört saatlik he- yecanı ve hareketi onu enikonu yormuştu. Sabah olunca, İngiliz İntelligensinin, maaşlı bir memu- riyet teklifine ya (evet) ve yahut bir (hayır) ile cevap vermek mec. buriyetindeydi. Bu işte hiç durup dinlenmek yoktu. Durmamacasına işliyen bir makine gibi, otomatik olarak, böyle malümat vermek mec. buriyeti vardı. Ne var ki, bu iş insana heyecan veriyordu. Sonra, işe daha dün baş- Yamış olduğu halde kendisine şiri- diden bir kompliman yapmışlardı. Perey Show kendisine birinci 81 tan bir ajanlık teklif etmişti. “Bi. rinci sinif ajan,, bu ağızla tekrar. landığı zaman, anla, şanla öten bir uunvandı. Shore maaş hakkında da bazı şeyler söylemişti. Dereceli mi ne demişti, Nenin derecesi? Hat... Hatırladı. “G. S. O. 3 dereceli bi- rinci sınıf ajan,, demişti. İşte tam buydu. Birinci sınıf ajan demek- len maksat merdivenin alt basa- maklarından değildir, üst kattan i. şe giriştiğini anlatmaktı. Acaba i- kinci ve üçüncü sınıf ajanlar ne bi- çim şeylerdi? A kıllı Misis Wallace'in evin- de Percy Shore'le yaptığı kayd tuhaftı? K a kendisinden sorulan o Pu topu biricik sual, o adamın ho. şuna gidip gitmediği hakkındaki sual idi. Ne tuhaf? Sualin böylesi. ne ne cevâp verilirdi ki? Onunla beraber bulunmak, fena olmuyor. du. Eğer öyle olmasaydı İsviçrede dost mü olurlardı? Öyle olmasay- dı, onu İngiltereye beraber dön- miye mi kandırırdı? Ne var ki o sıralarda adamın renin nesi oldu- ğunu bildiği yoktu. Eğer bileydi, belki ondan soğur uzaklaşırdı. Hem memleketine ihanet etme, hem de memlekete düşmün bir ajan ola. rak Londraya gelen bir adama mü- saade et te sana flört etsin. Bu ol- mazdı işte, Klotz'u seven ve sevl- len bir adam diye kabul edemez. di, Bu muğlak Işin bu kadarına ait bu hükmü verdikten sonra başka bir meseleye geçti. Kendisine Klotz hâkkında yapılan teklifi kabul et. m idi, etmemeli mi idi? Ya- rın cevap vermesi lâzımdı. Buraâ- cıkta dudaklarına biraz ruj do- kundurdu. Elinin tersile ondülele. rini yavaşça sıvadı. Aynadaki ak- sini uzun uzun süzdü. Ayağa kalk- ti, Salona yürüdü. a ka Ne iz K lotz, ocaktaki ateşin önünde dimdik duruyordu. Bir kaş, ve bir yanağile tek gözlüğünü ma- vi gözünün üzerinde tutuyordu. Kız elini verdi. Sonra oturmssı i- çin geniş birekoltuğu gösterdi. Klotz koltuğa gerile serile otur. Gu ve bacaklarını uzattı. Favel i. ki bardağı Sherry şarabile doldur- du. Kız bardakları ona göre taşır. ken Kloiz yarı ayağa kalktı. Fa- vel: “ — Rahatsız olmayın! bardakları yanı başındaki masaya koydu. Klotz kurşuni ve altın renkli o. danın etrafına bir göz gezdirdi. Şöminedeki kütükler, şen ve oy- nak alevler saçarak çıtırdıyorlar- dı. İki lâmbadan odanın içine loş ve tatlı bir ışık yayılıyordu. Klotz “İnsanın kendisinin bir evceğizi ol- ması hoş bir şey olacak,, dedi, se- sinde hüzün vardı. Faver bekâr olduğunu biliyor. du. Kendisi İsviçrede söylemişti. Fakat bu yaşına kadar neden ev. lenmediğini anlatmamıştı. Kiz: — Evet, dünyada hiç bir şey &- çin bu apartmanımdan vazgeçmem. İnsan döner dolaşır, fakat geri ge AAA ec Casusluğa Ait Hikâye Serisi BEYAZ ZENCİ Yazan: Arthur Mills - Çeviren: Cevat Şakir lebileceği ve içine sıps bileceği bir yeri olduğun bilmesi lâzımdır. O zan esnasında rahat eder,, dedi. “— Ben de sizin fikrinizd Fakat benim bir sığınacak, kalacak, kendimindir diyecek bir yerim yek. Hayatımı kışla ile kamp arasında geçiriyorum. Sefarethanede işe baş. lar başlamaz otelde bir yer tuta. cağım.,, “ — Mademki Londrada kalacak- sınız, bir apartman kiralasanıza.,, “ — Apartmanda bir başıma kal- dıkça yalnızlık duyaea, Fakat yüzünde hüzünde mamıştı. Yüzü gerilmiş, bi katıla duymazlar, çok dostları olur. “— Ben sizden pek o kadar da. ha genç değilim ki7,, lotz'un yüzünde o kadar tumtraklı bir elddiyet vardı ki, kız sözünü keserken kısacık bir kahkaha salıverdi- “— On sene kadar zannederim, , “ — On sene epeyce bir zaman- dır değil mi “— Evet çünkü insan on sene İ- çinde ihtiyarlıyabilir. Öyle şeyleri yapmak ve yahut yapıldığını gör- mek mecburiyetinde kalırsı i onları gördükten sonraki siz, on- ları görmezden evvelki sizden bam başka bir insan olur. Ben tıpkı si. zin gibi olmasını isterdim. Yani ha- yatın bazan ne ciddi bir şey oldu- ğunu, duymasını, bilmemesini 15- terdim.,, “ — Benim hayatın ciddi bir şey olduğunu duymadığımı nereden bi. liyorsunuz?,, “— Onu gözlerinizden okuyabi. liyorum. Gençlerin gözleri küçük, masum çocukların gözleri Gözleri tecrübenin damgasile kör. letilmemiştir.,, “ — Yantlıyorsunub. Bazı gençle. rin gözleri hiç te dediğiniz gibi de- ğildir. Yakından tanıdığım bir ka. dın var, Kocası evlendikzlerinden bir hafta sonra kazara düşerek öl. dü. Kadın İspanyaya hasta bakıcı olarak gitti. Onu konuşurken bir dinleseniz. Elli yaşında sanırsınız. , Klotz başını salladı “— Dediğimi anlamadınız. Bu meselede yaşın ehemmiyeti yok. Mesele neler görmüş, neler yap- mış olduğunuzdadır. İşte bundan dolayı bizim ikimizin srasında yaş tan çok daha büyük bir fark var- dır. '- Çünkü yüzünüz, yüreğini, zin hiç kırılmamış olduğunu gös. teriyor., Klolz bardaktan bir yudum Sher- ty daha sundu, bacaklarını biraz daha uzattı. “Siz ciddi konuşmak- tan, hoşlanır mısınız",, dedi, Favel: “— Bazan hoşuma gider,, dedi, a4 OOO tuhafna dam İsviçrede çocuk gibi oynaştı; bir kızla değil, fakat y halası veya tey muş gibi davran; nı başina oturmıya, onun mıya, hattâ göz t. Koltuğuna İngiliz tabane: bi kuruluşu her noktadan o kadar hutasız, o kadar dürüst Klotz'un hoşuna gitmiş olduğu hak. de yanılmış oldu. andı. Klotz'un ma- baktı. İstemedi, âma ağ- ından dört tarafı çınlatıcı bir kah- kaha koptu. Bazan bazı ev köpek. lerine bir tabuk bisküviye bekçilik i verilir, Bekçilik e- den köpeğin bisküvilere nerek bir bakışı vardır. İ: lotz'un ki- an gözlerinde tam © hal var» dı. Gülünmezdi de ne edilirdi? de ne kadar zaman kalacaksınız?,, diye sordu: Sonra monoklunu çıkarttı, göz- lerini bir elile uğdu Sonra yine tak» “— Vallahi iy niyorum, altı ay belki bir sene. Bana verilecek işe bakar.,, dedi “ —Demek ki burada yapaca. gınız hayırlı İşler var? “— Öyle! Ordunuz hakkında bo- yuna rapor göndermek mecburiye- tindeyiz. Silâhları, sayısı, efradı. Nasıl talim edildikler yel unu. miyenin ataşemiliterlerden bekledi. ği malümat bunlardır da pndan. Her memleketin etkânı harbiyesi öteki memleketlerin orduları ve fi- loları hakkında malümat edinme sini ister.,/ “.— Bu işi yapmakta olduğunu za aldıran olmaz mı?,, — Hayır! Malümatı apaşikâr İster alırız. Yaptığım işin bir gizli kapaklı yeri yoktur ki.,, Bir kaç saat evvel, Klotz'un kar- şısına geçerek hangi suratla bu şeyleri sorabildiğine şaşardı, fa. kat kız şimdi Klotz'un takındığı tavrı anlamıya başlamıştı. Klotz, bir harp ihtimalini heyscansız bir soğukkanlılıkla yordu. Harp olduğu takdirde İngil- terenin müdafaa tertibatını yık » mağı ve tebaasını öldürmeyi bir as- keri vazife addediyordu. Böyle bir vaziyet hasıl olur kadar ise, İngilteredeki vaktini boşçana geçir. mek İstiyordu. Onun hayatında ki. zın oynadığı Tol ise ihmal edilecek kadar ehemmiyetsizdi. Daha doğru yokmuş, on- gözönünde tutu. ya su Favel varmış veyi ca birdi. Favel: “.— Muharebe ne budalaca şey, Londrayı havaya uçurmanız mem- leketinize ne fayda temin edebilir,, dedi, ee “.- Hiçbir fayda. ve yanıbaşın- daki sigara kutusundan bir sigara aldı. Bu adamın kaşarlanmış, Da- sırlanmış vurdum duymazlığı kızın tuhafına gitmiye başlamıştı, Ona dik dik baktı. *.— İngilizleri hiç sevmiyorsun galiba. Adamın gülümseyişi, kendisine karşı beslenebilecek her öfkeyi © ritebilecek kabiliyetteydi. “.— Tahsilimi İngilterede yap- miş olduğumu unutuyorsunuz. Ev» velâ Msede, sonra darülfününda in- san İngilizleri anlamaksızın, İng. Uzlerin arasında büyümez. İngiliz. lerin pek parlak meziyetleri bir de koca hataları vardır. Hiç iyi bir komşu değillerdir. Favel: «.— Ay bunu siz mi söyliyecek- tiniz?,, dedi, (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: