1 Eylül 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

1 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— 1.9-939 TAHLİL VE TENKİT Son Hafta İçinde Neşredilen Eserler Türk, Çocuğunu Nasıl Yaşatmalı ? Dr. Prf, Besim Ömer Akalın Ahmet İhsan Basımevi Bire ana yüreğinde haza- katinin âbidesi ve binlerce » vatandaş vicda. nında da aziz ha- tirası yaşiyan bü. yük tıp üstadı mız Besim Ömer Akalının - nüfus siyasetinde ço- cuk mevzuunu ay dınlatmak için - geçen yıl neşret- miş olduğu küçük hacimde bir ese. Tin bugün - yine Türk çocuğunu nasıl yaşatmalı adı altında - ikinci cildini okumakla müstefit olmuş bulunuyoruz. Bu cilt, 290 sayfalık bir kitap halinde intişar etmiş o- lup çocuğun rüşeymi ve cenini ha. inden toramanlaşacağı güne ka. dar geçen bülün hayati safhaları- nı göstermekte ve her safhada yavrunun salim ve selim bir hayat sahibi olabilmesi için lâzım gelen tedbirleri tesbit eylemektedir. Üstadın “Çocuk,, mevzuunda en #alâhiyetli bir şahsiyet olduğunu ve bugüne kadar binlerce anayı fe. Jâketten ve binlerce çocuğu ölüm- den kurtardığını söylemiye ltizum yoktur. Eser de ilmüfen bakımın. dan en yüksek bir kiymete malik. tir ve her türlü tavsiyeden müs- tağnidir. Onun için bana sadece ki- tabin intişarını müjdelemek dü - #er. Fakat ben, sekiz, on çocuk do- gurup ta kısır analar gibi kucağı boş kalmış ve yüreği küçük bir mezarlık halini âlmış düzünelerle anne görmüş bir adam olduğum i- gin üstadın eserini her münevver &nnenin okumasını gerekli görmek. ten kendimi alamadım. Doğurmak, bütün güçlüklerine rağmen, tabii bir külfet olmak dolayısile kolay sayılabilir. Lâkin doğan çocukları büyütmek, muhakkak ki, pek güç bir iştir. Hele yaşıyabilen yavru- ları gürbüz bir Türk olarak yetiş- tirmek pek mühim bir meseledir. Onun için annelere, Üstat Besim Ömer Akalının irfanından istifade- yi ihmal etmemelerini ve “Türk Çocuğunu nasıl yaşatmalı,, eseri- nİ ezber edercesine okumalarını tavsiye ederim. Kitap gayet güzel basilmış ve muhtelif resimlerle süs- Jenmiş olduğundan okuyanların bu nefasetten ve bu zeynetten de ay- cn haz almalarını tabii görüyo « rum, Türk Mektupları Mütercimi: Hüseyin Cahit Yalçın Basan: Remzi Kitabevi smanlı tarihinin eksiklerini tamamlıyacak, karanlık ta- raflarını aydınla. tacak vesikalar a- rasında yabancı devletler elçileri. nin roparları, ha- tıranameleri birin ci safta yer alır. Bu elçiler içinde en çok eser vereni sırüsilö Venedik, Avusturya ve Fransız elçileridir. Fakat tarihlerimiz o bugüne ka. dar ne Venedik ve Viyana arşivle- rine başvurup oradaki raporları tet. kike tenezzül etmişler, ne de o el. çilerden müşahadeleri kitap ha- linde tesbit edilmiş veya mektup- ları, raporları tasnif olunarak ba. sılmış olanların yazılarını tercüme eylemişlerdir. Rahmetli Ahmet Re- fik, tarihten ziyade şiir tarafına meylerederk Madam Montague'nün mektuplarını tercüme etti, bir çok eserlerinde vesika olarak müracaat ettiği seyahatnameleri ve hatıra defterlerini ise türkçeye çevirmek kületine katlanmadı. Bu işi gerek. li gören yegâne Türk muharriri « tarih ile alâkası bir tariaçi kadar Yazan: M. Turhan TAN derin olmamak lâzım gelen - Hü- seyin Cahit Yalçındır. Kıymetli üs. tat bir yandan Baron de * Tott'un yurdumuza taallük eden hatırala- Tını tercüme edip günlük bir gaze- tede tefrika ettirdiği gibi bir yan. dan meşhur Nemse elçisi Büsbecg'. in Avrupada Türk mektupları di- ye meşhur olan eserini dilimize çe- virip “Fikir Hareketleri, mecmua. sında parça parça neşrediliyordu. Remzi kitaphanesinin şimdi vastı. ğı “Türk mektupları, işte o mec muada çıkan yazılardır. Büsbecg'in mektupları, Osmanlı tarihi için gerçekten kıymetli ve- sikalardır. Kanuni Sultan Süley- man devrinin bir kısmını . Os- manlı tarihlerinin eksiklerini ta- mamlamak suretile - aydınlatmak» tadır. Yalnız şu var: Nemse elçisi, bizzat şahit olmadığı vakalsrı da mektuplarında anlatır ve meselâ Kanuninin kendi büyük oğlu Mus. tafayı nasıl öldürttüğüne dair bir çok şey yazar. Halbuki Büsbecg. Türkiyeye şehzade Mustafanın kat- Hinden bir yıl sonra geldiği için fa- ciaya şahit olmamıştır. Bundan ö. türü de bir hayli yanlışlar yapmış ve bu meyanda Konya Ereğlisinda öldürülmüş olan Mu 1 Amas. yada idam edilmiş gibi tir, i N Üstadı muhterem Büsbecg'in bu yanlışını ve benzerlerini nedense düzeltmiyor, eseri gelişi güzel ter- cüme ediyor. Bu, belki eserin aslı. na sadık kalmak mülâhazasından ileri geliyor. Lâkin okuyanlara termiş- yanlış bilgi vereceği için doğru de. | ğildir. Bu noktayı kaydettikten sonra, Üürk mektupları) nın tarih baki- mından pek kıymetli bir eser ol. duğunu tekrar eder ve onu tarih. sever okuyucularıma tavsiye ey. lerim, Veltaire Mütercimi: İl Konur Basan: Hilmi Kitabevi e tanımamak, fikrin hangi dimağda - bütün e- badile - bir um- man halini aldığı hı öğrenmemek demektir, Çün - kü Voltaire, zekö- nın son haddine sahip olmuş ve bu kudretle fikir aeminde harikalar yaratmış bir insandır. Kalem, bu taşkın ve coş- kun zekânın elinde bazan bir niş- ter, bazan bir yıldırım ve bazan fi. kirlere inşirah veren bir tebessüm olmuştur. Voltaire, Büyük Kateri. ne hulüs çakmak için Osmanlı sa- rayile istihza, papanın lütfunu gör- mek için de meşhur Mahomet e. serini neşretmiş olmakla beraber, hürriyeti müdafan ve beşeriyeti hürriyet cennetine sevkeden mü. tefekkirlerin en büyüklerinden bu- lunmak şerefini asla kaybetme miştir, İbrahim Hilmi O Kitaphanesinin neşrettiği Voltaire adı eser İşte bu ölmez kıymetin yirminci asır telâkkilerine göre tahlilini ihtiva etmektedir. Eser Anârö Maurois'. nın kaleminden çıkmış ve anlayış. h bir kalemle lisanımıza çevrilmiş- tir, büyük mütefekkiri hayatının şâd ve nâşad bütün safhalarile an- latmaktadır. Ciddi eserlere müştak olanların bu kitaba alâka göster- meleri icap eder. Baykuş Şairi: Halit Fahri Özansoy Basan: Ülkü Kitabevi G arp âleminde ( ötedenbe- ri makbul ve mergüp olup bilhassa klâsik - ler elinde son de. rece olgunlaşan manzura piyes ter rını bize getiren Abdülhak Hâmit- tir. o Abdölhalim Memduh, Ferruh Ali Beyler gibi şairlerimiz bu yolu terviç ve muvaffakıyetle takip et. tller, bir çök manzum piyes yazdı- lar. Tevfik Fikret de gençliğinde bu tarzı tecrübe etmek İstemiş, fa- kat başladığı eseri tamamlamadan vazgeçmişti. Korneylerden, Rasinlerden . Ab. dülhak Hâr n delâletile - bize de geçen bu manzum piyes farzını fecr âti nesline mensup şairler içinde beğeneri ve o tarza uygun eser ve. ren - zannımca - yegâne sanatkâr Halit Fahri Ozansoydur. Muhterem şâir bir zamanlar çok dedikodu u- yandıran, Şehir Tiyotrosunda sah- neye konduğu zaman öldüğü gibi mükerrer basılışlarının her birin- de sürekli rağbet gören Baykuş ad- lı piyesinin son günlerde dördüncü tabırı yapmış ve şiir dilile teren- nüm olünan o heyecanlı masalı u. nutamıyanlarla henüz dinliyemiyen lere eseri kala kana ve zevk İle 0- kumak fırsatını vermiş bulunuyor. Şarkta haksız yere adı nahoş gö- rülegelen baykuş, Halit Fahrinin Piyesinde periler diyarında dolaşan bir kuş oluyor ve çok heyecanli bir masalın mevzuunu teşkil, ediyor. Zaten malüm olan bu hakikati, pi- yesin yeni baştan basılması müna- sebetile tekrar ve eseri okuyucula- ra tavsiye ederiz. Almanyanın Verdiği Sözler Ve Yaptıkları (Başı 5 incide) Hitler, 1939 yılının 26 eylülünde, şu sözleri söylemişti: “— Rast geldiğim en çetin mese. le, Almanya « Polonya meselesidir. Polonya, 33 milyonluk bir millettir. O milletin denize bir mahreç İstemi. ye hakkı vardır. Ve bu ( yoldan hiç bir zaman mahrum edilmeyecektir! Alman; hiç bir haklı millete sal. dırmaz; Polonya, Polonya olarak ka. Tacaktır!” Hitlerin bu sözleri söyleyişinden sonra, Almanya Danzigi istedi. Le - histanın haksızlığını iddia etti, Hâlâ da ediyor! Hitler 1935 yılının 21 mayısında şu sözleri söylemişti: “— İstemediğim, ve hiç bir za- man istemiyeceğim bir şey varsa, Sovyetlerle beraber çalışmaktır. Bu- nu hiç bir zaman yapmıyacağım!” Halbuki, Hitlerin, bu sözleri söy- leyişinden sonra, yâni 1939 ağusto- sunun 21 inci günü, Berlin, (kendi arzusu, kendi mira, lerle bir ademi tec ladı, Görülüyor ki, demokratlar, Fit. lere inanmamıya karar vermek mec- buriyetinde kalmamak için, anuda - ne, ve Eyübane bir sabır göstermiş- lerdir: Ve nihayet artık, verilen söz- ler tutulmadığı içindir ki, cepheler tutulmuş bulunuyor! —— > — Kâhtada Pirinç Çek Kâhta, (TAN) — Bu sene pirinç mahsulünün diğer yıllardakinden faz la olacağı tahmin edilmektedir. Mah. sulün toplanmasına iki ay sonra baş. lanılacaktır. Sokakta herkes, dünya hâdiselerini gazetelerden alâka ile takip ediyor okaktaki Adam Ne Düşünüyor? Ne Konuşuyor? ir kadın tanırım ki, 30 yıl ik ömrünün dörtte birini; üzeri renkli kumaş toplariyle dolu mağaza tezgâhları başında, dörtte birini berber koltuklarında, dört- te birini de ayna karşısında geçir- miştir. Kafasının içi, aktör isim- leri, albümünün içi yıldız resimle- ri, hafızasının içi film mevzuları, ve yüreğinin içi sevda, şöhret, servet hulyalariyle doluydu. Meclisine girdiğimiz zaman, si- yasetten bahsedemezdik: Ve ben, onun koyduğu bu yasağı dinleme- diğim için, evine davet edilmez olmuştum. Hattâ bir gün, onun «- vinde, benim mevcudiyetimi de özliyen bir dostuma: “ — Aman, demiş, bırakın şu ge- veze diplomatı: Siyasi konferanş- larını dinlemekten, hepimize gına geldi. ve müttefikan karar verdik: Bir daha hiç biryere çağırmıya- ağız! Mütemadiyen yeni filmlerden, yörü. modellerden lâf - açtığı için, o evin en itibarlı müdavimlerin- den birisi olan dostum, benim a- leyhimde verilen bu ağır kararı terikit etmiş, ve: “— Doğrusu, demiş, benim gö- receğim geldi. Şimdi gramızda bulunmalıydı doğrusu! Hanımefendi dudek büküp şu cevabı vermiş: “ — Aman, birakin Allahaşkini- za: Şeytan görsün yüzünü!,, Ne dersiniz? Evvelki gün, bu hanımfendiden bir mektup almı. yayım mı? Beni evine davet edi- yor, ve: “— Bilseniz, diyor. sizi ne ka- dar görceğimiz geldi: Hepimiz, dört gözle bekliyoruz!,, D” gece, bu hanımefendinin evine uğradım. Kapıyı ken- disi açtı. Ve beni görür görmez, ağzından çikan sual şu oldu: “— Yeni bir şey var mı zum? *— Yeni filmleri mi soruyorsu- nuz? Kızdı: “— Ne filmi Allah aşkınıza? Şimdi filmin sırası mı? “— Yeni kışlık modelleri mi s9- ruyorsunuz? “— Canım, şakayı bırakın da söyleyin Allahınızı severseniz? Yine merak etmiş göründüm: ku Ne sorduğunuzu anlıyama- dim ki hanımfendi? Yoksa İngil- tereye para gönderilemediği 'cin getirtemediğiniz moda mecmuala- rınt mı soruyorsunuz” Büsbütün hiddetlendi ve: “— Siz artık çok oluyorsunuz. Dedi.. Hiç bu zamanda moda mec- müası okunur mu? Ben yeni hava- disleri merak ediyorum: * Söyle senize? Siyasi ahval ne âlemde? idi: Şimdi var! Nitekim, kendisinden, vaktiyle beni müdafaa eden dostumu sor- duğum zaman, hanımefendi du- dak bükerek şu cevabı verdi: “— Aman, bırakın şu moda bu- dalasını: Model tarifi dinlemek- ise Bir satıcı, yolda gaztesini okuyor. ten hepimize gına geldi: Ve müt- tefikan karar verdik: Bir daha hiç bir yere çağırmıyacağız!,, .AAnlaşılıyor ki, artık, “kadın siyaseti,, kalmadı: Şimdi “siyaset kadını,, var. Ve kadınlar, gazete- lere, radyolara sarılıp. cımbızlar fırçaları, tarakları, rimelleri, los- yonları, rujları, kremleri, pudra- lari unuttular: Yani sizin anlıya- cağınız; bizim, senelerdenberi, kongrelerle, konferanslarla başa- ramadığımız o büyük işi becerdi- ler. Ne mi yaptılar? Daha ne yapsınlar ayol? Görmüyor musu- nuz? Silâhları biraktılar! yi ramvaydayız. o Sahanlıkta, benden başka, iki neler var. Birisi ötekine soruyor: “- Harp olacak mı dersin?, “— Bilmem! “— Yine kıyamet koparsa, dün- yaya yazık olur doğrusu? *— Bize göte ne? Bizim yüreği- miz ferah... Mesvliyeti, seböp o- lanlar düşünsün... “— Harp koparsa biz ne yapa- cağız? Öteki, fevkalâde tabit bir hâdi- seden bahseder gibi omuzunu silk- 4, dudağını büktü, ve lâkayıt bir sesle: “ —- Hiç, dedi, ya namusumuz- Ta öleceğiz, yahut ta namusumuzla yaşıyacağız!.. “ — Ya yalnız kalırsak? Öteki yine nikbin ve ümitli: “ — Evvel Allah o kalmayız; Dedi... Ve ayni lâkayıt eda ile etti “— Yalnız kalırsak me çıkar? Korkacak miyiz? 8 Düşmanına meydan okuyormuş gibi göğsünü gerdi ve: “— Eğer, dedi, bizim millet ö- lümden korksaydı çoktan ölmüş- tül, ilâve G ünün siyasi vukuatı etrafın- da herkesin ne düşündüğü- nü öğrenmek İçin, kimseye sual sormiya lüzum yok: Etrafa kulak kabartmak kâfi, Meselâ ufak bir terzi dükkânma giriyorum. Her yerde olduğu gibi orada da siya- setten bahsediliyor. Bilen de söy- r, bilmiyen de... İçlerinden bi- risi “— Harp olsa da, olmasa da, bi- zim umurumuzda değil... Diyor... â, kendi kuvvetimizden €- Sonra İngilizlerin dostlu- ğundan eminiz. Daha sonra, Al- man—Sovyet anlaşmasından hoş- nutüz: O anlaşma sayesinde, Ak manya, ve dolayısiyle İtalya, Bo- ğazlara göz koymaktan resmen vazgeçmiş demektir. Zira Rus- ya, Boğazlara taarruzu, kendi menfaatlerine müteveccih bir te- cavüz sayar. Ve Almanya ile bir demi tecavüz paktı bunu onlara da böyleci —ve anlaşıldığına göre— resmen kabul de ettirmiştir. Üstelik, biz, kendi kuvvetimizden, dostlarımı- zın kuvvetinden olduğu kadar, düşmanlarımızın zaafından da & miniz... Şu halde, artık harpten korkumuz kalır mı?, arşısındaki bu sözlere muka- bele ediyor, o karşısında- kine cevap veriyor, ve bu hara- retli münakaşa, uzayıp gidiyor. Söyliyenler de, dinliyenler de, © kadar kendilerinden geçmişler ki, içeriye girdiğimin farkına bile varmadılar. “Terzi de dalmış, ve delgınhkla, elindeki düğmeyi, ce- ketin yakasına dikmiş. Onlar ne- den sonra, dükkândan çıkıp gidin- ce, biçare adam, farkına varma- dan yaptığı yanlışlığı anladı. ve bir taraftan düğmeyi oradan sö- kerken, bir taraftan da bana hitap et “— Bir emriniz mi vardı?,. Gülümsedim, ve saf bir merak- lı gibi görünerek: “— Estafurullah... Dedim... Ge- çerken siyasetten bahsolunduğu- Du duydüm da dinliyemeden ge çemedim!.. Kusura bakmayın... Terzi, bir hemdert bulmuş gi- bi: “— Aman bayım, dedi, hep ay- ni haldeyiz!... Ne kadar gayret et- $ek, bu bahsi deşmekten kurtula- miyoruz. Adeta tiryakisi olduk, siyasetin... o Görmüyor musunuz? Dükkânın içi Avam Kamarasına döndü... Siyasi münakaşaler yü- zünden iş görmiye vakit yok... Bu münakaşalara. hergün, bir esvap dikilecek kadar zaman harcani- | yor. Şu iş bir an evvel, ceye bağlansa da, vakitlerimiz boşu boşuna havaya gitmeset Zi- ra bu gi den önce, biz esvap dikemiyece- giz!, bir neti- sle, balkın göz: dikilme- | Siyaset münakaşasından şikâyet ederken bile siyasetten bahset- mekten kendisini terzi, parmağı ile duvarda nan bir lâvhayı gösterdi: “Baksanıza, dedi, güya, tedbir de aldık. Fakat dinliyen kim? (Devamı 9 uncuds) salla- kurtaramıvan

Bu sayıdan diğer sayfalar: