1 Eylül 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

1 Eylül 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i ——— 1.9-939 Tefrika No. 148 Zeybekliğe Hırslı Arzusu Olanlar Demirci Mehmet Efenin Riyasetinde Toplanarak Milli Mücadeleye Seve Seve İştirake Hazırlanmışlardı Yörük Ali ve Kıllı oğlu Hüseyin Efelerle ihtiyat mülâzımı Necmi Bey müfrezesinin ve diğer nizami. ye kıtalarının meçhul kalan âki- betlerini de merak ediyor, onlar. dan da ayrıca malümat bekliyor- du, * Demirci Mehmet Efe Milli mücadelenin ilk yılların. da, ismi Türk ve ecnebi gazetele- rinde, hattâ bir aralık Millet Mec. lisi müzakerelerinde sıkça sıkça a- nılan Demirci Mehmet Efe Aydın muharebesinin vukuu sıralarında, diğer zeybekler gibi, vatan hami. yeti galeyan ederek, o güne kadar gezdiği dağları terketmiş, MİK mücadeleye iştirak için evvelâ Na- zilliye inmişti. Efenin Nazilli eşra- fina pek de itimadı olmadığı için eşraftan birkaçını rehine olarak yanına almıştı. Bu suretle hayatı- nı emniyet altına aldıktan sonra da, Ödemiş ile Aydın arasında çok mühim bir mevki olan (Üçyol) ta- raflarına gitmişti. Son Aydın mu harebesi ve kuvvetlerimizin ricate mecbur kalması üzerine 1435 yılı haziranının on birinci günü, ya. nında bulunan iki yüz gönüllü 2ey- bek ile birlikte (Umurlu) da Bin- başı İsmail Hakkı Beyin kumanda. sında bulunan milli kuvvete ilti. hak etmişti. Pfenin kuvveti beraberinde ge- tirdiği iki yüz zeybekten ibaret de. ğildi. Tâ eşkiyalığı zamanından. beri kendine tâbi olan Sökeli Ali ele ile Karacasu kazası köylerin elen Zurnacı Ali efe ve kızanları dü, ayrı birer müfreze olarak efe. nin emrinde idi. 0) D emirei Mehmet efe, kazasının. “Pirlibeyli,, kö- yündendir. Babası demirci 'di. Çok Sekin, yumuşak başlı ve namuslu bir adamdı. Çifti, çubuğu, tarla ve bahçesi bulunmak ve rençberlik. le de meşgul olmakla beraber en Ziyade çiftçiliğe alt sapan vesaire gibi âlât ve edevat yapmak ve tâ. Nazilli mir etmekle meşgul olur ve bü- | Bu sebeple oğlu | nunla geçinirdi. Mehmedi de yanına almiş ve de. mirci yapmıştı. Mehmet efeye De. mirci denilmesinin sebebi işte bu idi. Babası, Mehmedin ve kardeş- lerinin tahsillerini pek ihmal et. miş değildi. Hattâ, gördüğü istidat üzerine Mehmet efeyi epeyce bir müddet medreseye de devam et. tirmişti, Mehmet efe hakikaten o- kur, fakat, yazamazdı Kar. deşi Ahmet ise hem okur; yazardı, hem de Cihan Harbinde ve Filis. tin cephesinde bulunmuş ve bir fenni kıtada küçük zabitlik ile va- tani vazifesini yapmıştı. Ahmet ve diğer kardeşleri, hep babaları gibi sakin delikanlılardı. Fakat, Mehme Efe bunların tama. men aksine olarak dik başlı ve a- tılgan idi. Zeybekliğe karşı hirsh bir arzu ve istidadı vardı. Bunun tesiriledir ki dahâ pek genç ya- şında iken, eşraftan birinin zorba. cılığına karşı derhe' isyan etmiş, onunla uzun müddet mücadele et. mişti. Cihan Harbinde emsalile be- raber silâh altına alınmıştı. İzmir. de beşinci depo alayına verilmiş. ti. O da herkes gibi askeri vazife. sini yapıyor, tâlim ve terbiye gö. rTüyordu, Bir gün, Ermeni ırkına mensup bir ihtiyat zabitinin ağır bir hakaret ve cezasına maruz kal. mıştı ve bu muameleden dolayı 8s- kerlikten soğumuş, kaçmağı zih. nine koymuştu. N ihayet bir gün kaçmış, zey- beklik hayatına atılmıştı. O sırada Ödemişte Gökdeli nami- le eşkıyalık yapah maruf bir zey- beğin çetesine kızan olarak katıl. mişti. Fakat, kızan olmek. emir ve kumanda altında yaşamak onun İs- Yankâr ruhuna uygun gelmemişti. Bir fırsat ve münasebet bularak (Gökdeli) den ayrılmşıtı. Az bir zaman sonra da, başlı başına bir çete kurmuş kendine uygun kızan- lar bulmuş ve nihayet 9 da, e yalık ve efelik yolunu tutm: Demirci Mehmet efe, kurnaz ve akıllı bir adamdı. Zeybeklik yo. lunda namını ve hayatını muhgfs. za edebilmek için, diğer aklı ba- şında zeybekler gibi iyi bir siya. set tutmuştu. Adamına, yerine ve işine göre iyilik yapmış, yahut ta şiddetli davranmıştı. Bu sayede de zeybeklik âleminde iyi bir mev. ki kazanmıştı. Aydım, Denizli Ö- demiş havalisinin azılı ve sayılı bir dağ adamı olmuştu. Ortalığı bir iyice korkutmuş, hükümeti de çok yormuştu, Bilhassa Cihan Harbi sırasında tâkibine memur edilen jandarma ve nizamiye kuvvetleri ile, uzun müddet boğuşmuştu. He. men hemen her yaptığı müsade. mede tâkipçilerini bozmuş, daima kaçıp kurtulmağa muvaffak muştu ok Deri Mehmet efe, zeybek. lik hayatında bütün Aydın havalisinde hasımlarına, mütegal. libeye çok amansız hareket etmiş- ti, onları kahrü tedmir etmeği kendine iş ve zevk edinmişti. Fa. kat, yaptığı birçok iyilikler, dök. tüğü tatlı dillerle de çok kimsele- re kendini sevdirmiş ve hele köy. lüleri âdeta kendine bend ve ben. de etmişti. Zeybekliğinde hükümete karşı husumet göstermemiş, posta vur. mak ,hükümet memu dırmak gibi hareketlerd: mıştı. Fakat, tutulan ve hapsedi. len arkadaşlarını kurtarmak için birkaç defa bunu da göze almış ve yapmıştı. Böylece de cüret ve ce- saretini, zeybeklikteki mahareti. ni tanitmış, hakkında destanlar bi. Je yapılmıştı, (2) Demirci Mehmet efe, zey mak ve zeybekliğinde bir ok ok k vah. şetler yapmakla beraber kaba saba bir adam değildi, Terbiyeli ve bis. 4 idi, Adamına göre muamele ot- nür, herkese hürmet ederdi. katabının teveccüh ve muhabbe- tini, emniyet ve ilimadıni kazan. makta bilhassa büyük bir maha. ret sahibi idi. Hele Milli Mücade- le esnasında yapılan vesayayı iyi karşılamak, derhal ve arzu ile i cabını yapmak gibi methü seunaya değer iyi vasıfları vardı. Böyle ol. | makla beraber, bazı kendini bil- mezlerin sözlerine kapılmak, pek çabuk kızıp atıp tutmak, kırıp vur. mak gibi kusurları da yok değil di. yim bir tahsil sahibi ol mamakla beraber, Demirci | Mehmet efede, fevkalâde denile. cek bir idare kabiliyeti vardı. Kendisine merbut ve sadık mâiye. tinden başka diğer birçok zeybek- ler üzerinde de cidden büyük bir nüfuzu vardı. Bu nüfuzunu çok i- yi idare eder ve maiyetini kendi. ne bağlı tutmakta, itaat ettirmek- te geçerken vukuflu bir maharet gösterirdi. (Devamı var) (1) AH Efenin 1385 yılı Temmuzu dördünde (Ovacık) mevklinde mu- kabil o kuvvetlere o yaptığı tasrraz hakkında “bilâhöre malâmat verilecek. tir (2) Aydın muhsrebelerinde göster- diği behadırtık ve atılganlıklariyle ha- kiki bir şöhret katana Yötük Aİ E- fenin de bu milli kahramanlığın te- rennüm eden bir destanı yapılmıştır ki, o havalide bugün bile söylenmek- tedir. v EKZEMA NERELERDE OLUR? En ziyade ellerde ve kollarda. Ev işlerinde su ile çokça öyntyan ve çamaşır yıkayan Bayanlara musallat olan ekzema meşhurdur. Kimisinin iki elinde birden, kimi. sinin yalmz bir elinde, parmakla. rının üzerinde morumtrak kırmı. zı bir leke peyda olur, oradaki de. ri kat kat soyulur, araları ayrılır. Lekenin etrafında kabarcıklar çr- kar, sonra onların üzeri kabuk bağlar. in parmakların üzerinde bas- ıyan ekzema gittikçe elin üzerine, bileğe, kola, dirseğe kadar yayılır. Dahu yukarıya çıktığı da Olur... Kaşınma azdır, fakat bu ekzema. dan çok su sızar. Çok defa fena fe. na da kokar. Hem de çok uzun sü- rer, Bu türlü ekzema yalnız çama « şır yıkayanlara mahsus değildir. Deriyi tahriş edecek her türlü maddelerle uğraşanlarda da olur. Kimisinde yulnız parmakların üzerinde, yahut elin üzerinde ka- lir. Avuç içinde ekzema çıkması nadirdir, çıktığı vakit de kuru o. Vur. Deri kalınlaşır ve yer yer ya. rilır. Bazısında yaz mevsiminde par. makların üzerinde (kabarcıklar peyda olur ve çok kaşınır. Bir dö parmakların arasında ekzema o- Tur. Ekzema parmakların ucuna, tır. naklara da bulaşabilir. Parmakla. rım ucunda olduğu vekit pel çıdır. Tırnaklara bulaşınca onların seklini bozar... Bacaklarda ekzema iki türlü o. lur. Bir türlüsünde damarlarda bozukluk olmaksızın yalnız d - en ziyâde dizden asağısı ve ön tarafta - kaşınır, kızarır. Oradaki ekzema ehemmiyetsiz olmakla be. raber sürdüğü, yahut üstüste tekrarladığı vakit geçtikten sonra deri üzerinde leke bırakır... Ço- TAN rapsız gezmek moda olan mevsim- de bu da bir meseledir, Daha acıklısı varisli bacaklarda çıkan ekzemadır. Varisler kaşınma verir, insan çok kaşındıkca deri ü- zerinde ekzema peyda olur, Kırmi zı İekelerin üzerinden su sızmıya başlar, Sonra kabuk bağlar, bir an da kabuklar dökülür, Bu ikinci türlüsü en ziyade ayak bi. leklerinin üstünde olur, fakat git. tikçe daha yukarıya, dizlere kadar çikan, Bacakların şişmesi de baş- a. Diz kapaklarının arka tarafın. da da Hkzema epeyce coktur. Bazı. sında yalnız diz kapaklarının arka. sında, bazısında da hem orada, hem de dirseğin ön tarafında bir. den olur, Buraları kaşındığından kaşıdıkça ekzema devam eder, geçse hile tekrar gelir. Üzerinden , kabuk bağlar ve deri » oralarda esasen ince olduğu hal. de - kalınlaşır, sertleşir. Bacaklarda çıkan ekzema cok defa ayağın üzerine de yayılır. Bundan başka ayağın altında, iri iri kabarcıklı ekzema çıktığı da vardır.O saman yürümek pek güç olduğu gibi, her mevsim değişmez sinde, yaz ve kış iptidasında, ya- hut uzunca bir yol yürüdükten sonra ekzema tekrar çikar, Kahar- cıkların cerahatlenmesi de çok gö. rülür, Gene ayakların altında, fakat topuklarla ayak parmaklarıma al. tında kabarcıksız ekzema olur. O yakit - zaten oralarda kalınca o- lan . deri daha kalınlaşır, sertle. şir, el parmaklarının üzerinde, a- ralarında hasıl olan ekzemalar ay. nile ayak parmaklarında da olur. Bunların © hepsinin © tedavisi « şüphesiz - mütehassıs cilt heki. minin, ekzemanın şekline ve veri. ne göre münasip göreceği ilâçlar. la olur. düğünü dn izlnüller sin tllik lin kk 2 — g9 ——— »272233272217232232323233373727323222272222222 v e pe ..: v © Casusluğa Ait Hikâye Serisi v SS RE e e v a v A v © v N v A " 5 ” v N Yazan: Arthur Mills - Çeviren: Cevat Şakir N #cecoccctp000e. 00000CCCC0CCC —ı4. Ibay Marshall, bir dakika kader düşündü: “— Beyz zenciler adile Fran. sada bir teşkilât bulunduğunu ve bu teşkilâttan 15 M in haberi ol duğunu bildirmek fena olmaz. Fa- küt kız acaba teşkilâtın ne demek olduğunu biliyor mu?,, dedi, “— Raporların: Misis Wallace vasıtasiyle gönderdiğine bakılırsa, her halde teşkilâtın ne demek ol- duğu hakkında bir fikir edinmiş olduğuna hükmedilir,, “— Dur, o halde kendisine ve- rilecek talimatı yazayım.,. Ve masanın üzerinde duran bir defteri önüne çekti. Yarım sayfa yazı yazdı. ; Yazmış olduklarını Perey'ye okudu. “Tayyare Fransız © toprağında Le Bourget'ye konar konmaz, Mis Wood işe başlamış sayılacaktır. Klots'un her temas ettiği adamı çaktırmadan tetkik edecek ve yü- zünü, halini, giyinişini, ve imkâ- nı varsa kim olduğunu hatırında tutacaktır. Fransiz Köntrespiyo. naji ikinci şubesinde Klotz'un bir dosyası mevcut olduğu, © bunu Klotz'un pekâlâ o bildi Mis Wood'a haber verilecektir. Klotz bu seyahati samimi ve hakiki bir eğlence seyahati telikki ettiği takdirde, bu seyahatinden, Paris- teki beyaz zenciler teşkilâtmi hiç haberdar etmemesi pek mümkün. dür.,, Albay Mershalt kalemini yont- tu, ve yazmağa devam etti: “Beyaz zenciler teşkilât, İngil- tere ve Fransaya ait askeri ve bah. ri sırları ve malümatları toplamak için Fransada kurulmuş olan gizli bir teşkilâttır. Zaman zaman Fran. sız polisibu teşkilâtı bazılarını e- le geçirmiş, ve ele geçirdiği âzaları sıkıştırarak istievap etmiştir. Fa. kat teşkilâta mensup olan birçok âzaların hiçbiri, öleki âzalardan haberdar olmadıkları için, teskilâ. tı takimile ele geçirip bozmak im- kânı hasıl olamamıstır, Beyaz zen- ci diye bir adamın mevcut olup ol. madığı ehemmiyetle aranmakta. dır. Klotz kendi memleketinin bel, Wi başlı bir espiyonaj seti bulun. ması dolayısile, Paristeyken Beyaz zenci ile şahsan temasa gelmesi | ihtimali vardır.” Albay Marshall, ilk yazdıkları- na ilâve olarak yazdıklarını da yüksek sesle Perey'ye okudu. Son. Ta, kâğıdı Perey'ye verdi, ona: “— Misis Wallace kıza bu tali. matı bildirsin, Sonra Mis Woodun Paristeki istihbarat büromuzla te- masa gelebilmesi için lâzım gelen tertibatı sisin, Sen şimdi kâğılta- kileri ezberle, sonra kâğıdı dos yaya yerleştir.” dedi. Percy Shore kâğıdı pencerenin yanına götürdü. Orada onu birkaç kere okudu. Sonra şefin bürosu» na gelerek kâğıdı dosyanın içine kapadı. Marshall'e: “— Ben hemen şimdi Misis Wallace'a gider, bildirilecekleri, bildiririm. Bugün öğleden evvel kendisini - göreceğimi vâdetmiş. tim.” dedi, * pi saat 12.30 da bir mek. tup aldı: Tam saat birde pek meşhur bir restoranda bulunması isteni. yordu. Oraya varınca Misis Wak İsce'i kendisini bekler buldu. Mi. sis Wallace yerinden kalkıp, ona doğru yürüdü. El sıkıştılar, Sonra üzerinde reserve kartonu konmuş olan, tenha bir köşedeki masada karşılıklı yer aldılar. Misin Wallace: “.— Burada rahat rahat konuşa- biliriz. Bir sürü insanın yemek ye. diği ve çatal tabak gıcırdatarak konuştuğu bir yerde iki kişinin birbirlerine usul usul söyledikle. rini duymak güç olur. Seni buraya davet ettim: Çünkü Ebury sokeği- na sık sik uğramanı muvafık bul. madım.” dedi, Bir gurson kızın yanaşmakta ol. duğunu görünce, ihtiyar kadın sözlerine ara verdi. Ve sanki de- mindenberi konuştukları bir mev. zuu konuşmakta devam ediyormuş gibi “Bugün hava he kadar güzel, Değil mi?" diye ilâve etti. Garson uzaklaşınca Favel epey- cedenberi zihnini kurcalayıp dur- muş olan bir suali sordu: Sokaktaki Adam (Başı 7 Duvarda Sallanan biçare lâvha, hiç kimseye sözünü geçiremiyen yumuşak bir âmir acziyle boynu- nu bükmüş gibi idi. Onu okuyun- ca, gülümsemekten kendimi ala. madım. Zira, zavallı terzinin, va- kit kaybetmekten kurtulmak ü- midiyle o lâvhaya yazdığı cümle şuydu: incide) Siparişlerinizin o vaktinde yetiştirilmesini istiyorsanız, siya- setten lâf açmayın!,, Z“ bir tütüncü ile bir müş- terisi konuşuyor. Ohlar da siyasetten bahsediyorlar. Tütün- cü: “— Güya, diyor, dünya sulkü, pamuk ipliğine bağlıydı. Fakat mübarek üç senedir, ha koptu, ha kopacak... Buna pamuk ipliği de- gil, gemi halatı bile dayanmazdı! “— Fakat artık kopacağı mu- hakkak: Zira artık ipliğin düğüm tutar yeri kalmadı!.. Acaba kabak kimin başına patlıyacak dersin? “— Bilmem amma, bana öyle geliyor ki, en çok ürkenler, sinir- lenenler, telâslamp tasalananlar, Almanlarla İtalyanlar!.. “.- Nereden anladın?. “ — Sigara satışından! Beriki haklı bir hayretle sordu: “ — Sigara satışından mi?,, Tütüncü, teşhisinin isabetinden emin bir doktor katiyetiyle gü- lümsedi, vet “— Bizim Alman ve İtalyan müşteriler, eskisinin üç misli siga- ra almıya başladılar!,, Dedi!. ildik bir, eczaneye uğruyo- rum: Müşteri, ahbabı olan eczacıya takılıyor, ve: “— Eh, diyor, Bromür satışı artmıştır, tabii. Mübarek, bu- günlerde, tıpkı ucuz biraya dön- dü: İçen içene... Malüm ya... “Si- nir harbi de gittikçe kızışıyor! Bu muharebeyi hangi taraf kaza- Biyor dersin? Eczacı gülüyor, ve: “ Bana sorarsan, diyor, bu sinir harbinde kazanan, ne Hitler. ne de Chamberlain... Beriki merakla soruyor” “— Ya kim kazandı” Eczacı: “— Kim kazanacak? Diyor, Maz “ük ni lk âli “— Siz çoktahberi İntellijens Servis işini görüyorsunuz Misis Wallace, öyle değil mi?” dedi. “— Yirmi dört sene kızım.” “ Başka memleketlerin hafi servisleri sizin bu işle meşgul ol. duğunuzu bilmiyorlar mı (Devamı var, Ne Düşünüyor? har Osmanla Fahrettin Kerim! Sonra ciddileşiyor “— Şakayı bırak amma, işin lâ- #ifesinde oluşumuzdan da belli ki, beşeriyetin âsabina yapılan tasr- Tuz, Türk milletinin kılın bile kıpırdatmadı... Biz, bilâkis, bütün bu blöfleri, bu partırdıları gülünç bulahlardanız: Çünkü bizim asâ- bımızı, bir harp arilesinin kuru gürültüsü bozabilir mi? Düşün ki, milletin sinirlerini, harbin bizzat kendisi bile sarsamadı! Ortada si- nirleri bozulmuş iki millet var: Birisi Almanya, öteki de İtalya. Gazetelerde okumuşsundur: Ak manya, ve İltalya, türkiyeye yol- ladığı malları, yarı yoldan geri götürüyormuş. Alnıanyanın ve İ- talyanın, ' bir ihtiyaç neticesinde geri çekmek mecburiyetinde kaldı- ği büumallar srasııda en çok De vardı biliyor musun? Müşteri merakla sordu: — Ne vardı? Eczacı bir kahkaha alarak çe vap verdi: — Sinir ilâçları!,, aksimde kundurularımı bo- yatıyorum. Önlerinde kutu- «ariyle sıraya dizilmiş olan boya- cılar da, harıl harıl siyasetten bah sediyorlar. Birisi diğerine soru- yor: “— Bir patırdı koparsa, ucu bi- ze de dokunur mu dersin? Bu suale muhatap olan boyacı, katıksız bir katiyetle cevap veri yor: “— Dokunmsz! Öteki yine soruyor: “— Nasıl dokunmaz? Diğeri gülümsüyor, ve kendisine bu kanaati aşılıyan hâdiseyi anla- tayor: “— Şoför Aliyi bilirsin... Ben o- nun kunduralarını hep bedava bo- yarım. O da, ara sıra, biçimine ge- firirse, beni yarın oturtup, Beşik. taşa atıverir. Geçende, Edirneye iki müşteri almış. Muavin yerine bindirip, benide götürdü. Orsda resmi geçidi gördüm de ondan an- Yadım!,, Boyacının yüzüne baktım: Göz- leri, huzur, iman. ve gururla dot muştu. Başını sallıyarak ilâve etti: “— Ben lâf dinlemem: O ordu. bize düşman çizmesi boyatmaz ar kadaş!

Bu sayıdan diğer sayfalar: