11 Ocak 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

11 Ocak 1935 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

M SONKANUN 1935 CUMA Ankara her yıl Suluhana 1,5 milyon liradan fazla para veriyor , , (Baş kabzımallara, ve komisyonculara bura- ya gelir ve ikinci sınıf mütevassıta bu- tadan dağ iş Burası k mikyasta bir sebze ve meyva borsası gibidir. Ankara devlet merkezi olup da işler genişlemeğe baş- Tadıktan sonra yapılmış tahta baraka- ların arkasına düşen geniş ambarlar, 1500 sepet alabilecek büyüklükteki de- polarile bu ban, koca Ankara'nın yiye- ceği sebze ve meyvayı alacak kadar bü- yümüştür. Bu mevsimde nerelerden neler gelir? Vakıa Suluhan bugünlerde yaza gö- ve cansızdır. Bu açık pazar yerinin #ebze ve meyva mevsimi olan yaz ve #onbahardaki canlılığı da sıcakla bera- ber kaybolmuştur. Böyle olmakla be- raber gene arabaların sıra beklediği; ellerini nefeslerile ısıtmağa çalışan ha- malların sandık ve sepetleri biteviye İstif ettikleri görülür: Ankaralının midesi soğuk sıcak tanımıyan — ve dur- madan çeşidli, özlü, temiz yiyecek isti- Yen bir müstehliktir. Bize bir toptancı, üzeri bezlerle ör- tülmüş küfelerini göstererek dedi ki: “—- Bu mevsimde hepimirin gözü Mersin, Adana ve Targus'a döner.. Kar görmiyen bu yerler bize sıfırdan aşağı ©en derecede iken taze bezelye, taze bakla gönderir. Bu mevsimde biz kar- Nebahar ,tspanak, pırasa, mürul, kıvır- cık salata, taze bakla, bezelye, taze fa- sulyeyi Mersin, Tarsut ve Adanadan; karnebaharı da Menemen'den getirti- riz. Meyvaya gelince: bu mevsimin en fazla sarfolunan yemişler alma, Çan« kırı, Niğde, Amasya, Kastamonu'dan; yerli portakal Dörtyol, Trablus ve Ya- fa cinsleri ile mandalina, Jimon ve Tarsustan; ayva iskilipten İnegöl ve inir, Kırkağaç, Ay k sun, Giresun ve havalisinden, fıstık Anteb, Birecik'ten gel Her memle. ketin her mevsimde kendine göre müs- tehlik pazarlara sürdüğü ürünleri var- L inci sayıfada) Sam. dır. Bu, Uzunköprü'den başlayıp Sarı- kamışa kadar bütün yurdun dört buca- ğında yetişen ulutal ürünlerin çeşidle- rini nisbeten en kolay Ankarada bula- Çünkü burası İstanbuldan bile önce gelen bir istihlak merkezi. dir. Üç tip: kabzımal, dükkâncı, ayak satıcı: Ankarada meyva ve sebze işini ta- mamile kavrıyabilmek için malın çıktı- ı yerden evimize gelinciye kadar ne- relerden ve kimin ellerinden geçtiğini araştıracağız. İlk karşılaşacağımız tip: toptancıdir. Bu tip kabzımal, toptancı, komis- yobtu gibi isimler alır, Bu işimler mu- ayyen bir sermaye bağlanıp bağlanma- dığına, müstahsil namına ve yüzde bir komisyonla satış yaptığına ve ürünün çıktığı yerden istihlak merkezine bir başkasının hesabına gelen malı sattığı- na göre verilir. Piyasanın nâzımı top- tancıdır. Dükkâncr ve ayak satıcısı toptancıdan aldığı fiata göre malını satar. Bu bakımdan meyva ve sebre İşi- nin tutum tarzını, bu yolun eyi ve kö- tü taraflarını, hulasa halka daha ucuz ve bol meyva ve gebze yedirmek dava- sını halledebilmek için vaziyeti tetkik edilecek, fikti ,düşüncesi öğrenilecek İlk ve en mühim tip: toptancıdır. Ankara'nın toptancıları Onun için evvelâ işin ilk cephesini; sebze ve meyvanın dükkâncı ve ayak satıcısına geçinciye kadar olan tarafı- nr gözden geçireceğiz. Dükkânında ve iş başımnda kendisini gördüğümüz bir toptaner yurddaşım meseleyi kendi cep- hesinden gören fikirleri üzerinde duru- yoruz: bilirsiniz. “— Biz, Ankarada toptan meyva ve sebze getirtip satan 18 kişiyiz, İş hac- mimiz, tabii, sermayemize ve müşteri- lerimize göre değişir. Bir şirket ve şirket halinde çalışan birliğimiz yoks tur. Vaktile böyle bir birlik kurmak ileri sürülmüşse de rekabet fikri ve anlaşamazlık buna imkân vermemiştir. Sıfırdan aşağı on beş derece soğukta Sulu han böyle tenha idi. Ulus'un Romanı: 4 Benim Güna (MEA Yazanı ANNIE VIVANTI I. ikinciteşrin *Oh, mavi deftercik! seni ne- relerde buluyorum. Burada, ya- Bışlı Londranm kalbinde, aslâ aç- madığım bir sandığın dibinde, iş- te, kabın, tıpkı o uzak şark gökü- nün bir parçası gibi mavi gözünü bana kırpıyor. Seni açıyorum, ve kllm_lepelcri arasımndaki beyaz ev- fe bir gün yazdıklarımı buluyo- tum, Yalnız birkaç kelime: “Darling! bir gün, büyüdüğü zaman, bu yaprakları karıştıra- taksın,...,, Bugün Darling büyüktür. Ama ben bu defterciği onun için elime tekrar almıyorum, Darling bizi bıraktı; artık bizim değildir; ar- tık bizim adımızı taşımıyor. Adı- mızı kollej elhiseciği ile, mekteb Tefrika: 52 hım CULPA) Italyanca aslından türkçeye çeviren: MÜŞHET HAŞİM SİNANOĞLU kitablarile va oyuncaklarile bir- likte arkasında bıraktı. Lady Dar- ling Evadne Lowden Buckley, viskontes dö Durham, başını in- cili tacın altında eğerek beyaz sa- tenden eteklerini tutan iki genc uşakla birlikte, aristokratik Ha- nover Sguare kilisesinin eşiğini aşmıştır.... Onu, daha çok benim duydu- ğum saatte kaybe! bir anne- nin hayatınım en güzel saatind O krısa, o geçici saatte, kızımı daha çok bizim kızımızdır. ve ar- tık biraz da kızkardeşimizdir; o tam, o kaçıcı saat ki, o saatte ço- cuklarımız, hayatın koşusunda bi- ze ulaşırlar, yanıbaşımızda, genc- liklerinden daha hızlı kasırga ta- rafından alınıp götürülerek bizi Bir kısmımız hususi sermayesi, diğer bir kısmımız komisyon usulile çalışı- yoruz. Eskidenberi Ankaraya meyva ve sebze ihraç eden yerlerde husust sermayeler daha faaldir. Meselâ Adana, 'Tarsus ve Mersin'den komisyon esası üÜzerine hemen hemen hiç mal gönderil- mez, denilebilir. Menemen gibi yeni a- çılmış pazarlarda ise vaziyet başkadır. Buralarda komisyon yolu ile İşleriz.. Kabzımalların sermayesi Kabzımalların ve toptancıların ser- mayesinin belli bir derecesi yoktur. Sermayelerimiz S00 ile S000 arasında değişir, Sermayesi az olanlar daha faz- la komisyon yoliyle işlerler. Yalnız şü nu söylemeliyim ki Suluhanda dükkön kiraları Hâl'dekilerden ucuzdur. Bura- da bizim dükkânlarımızın yıllığı bü- yüklüğüne ve mevkiine göre 150 den başlar ve 350 de biter... Hiç bir tesisat maşrafımız filan ga yoktur, Yalnız £ aP Pa w d ğ Sulu hanın kapısı bir kervansarayı hatırlatır. bekçi ve yükletici gibi bir iki işçimiz vardır. Mallar geldikten sonra... Müallar geldikten sonra gerek dük. kâncılara ve gerekse ayak - satıcılarına verilmeğe başlanır. Yani bir küfeye, bir sandığa varıncıya kadar bölünmüş eki esnaf, dükkâncı ve ge- bizden ayar malr tivayet . Hül'deki esnafla, ayak sa! bir farkı yoktur. Yalnız Hül'deki csnaf ve dükkâncı malın eyii ve seçilmi- şini, ayak satıcısı da geri kalanını alır. Aralarındaki fark yalnız budur... Gelen mallar demiryolu üzerinde olduğundan bizim bütün işimiz trenle olur. Yazın meyva ve sebze. yetiştiren bazı yakın ve demiryolu Üzerinde ol- geçmeden önce, bir an duraklar- lar.. © tek, o ilahi dakikada, anne ile kız, aynı çarpma ile, aynı çırpın ma ile, aynı eriyişle biribirlerine sarılırlar. Kızm yüreği hâlâ bağırır: “Anne, salrverme beni!,,; Anne- nin yüreği hâlâ bağırır: “Kızım, bırakma beni!,,. Fakat kader, birini öbüründen çeker, koparır, ayırır; birini se- vince doğru, öbürünü kedere doğ- ru iter; birini sevgiye doğru, ö- bürünü yalnızlığa doğru; birini hayata doğru, öbürünü ölüme doğ- ru. Darling gitmişti. O gün solgundu. Daima mavi havaya verşığa karşı nostaljisi olduğu için bu şimal gölünün sis- leri altında kuvvetten düşen bir çiçeğe benziyordu. O birinci in sabahının ko- rada, kocası onu, aşka doğru, gü- neşe doğru, İtalya'ya doğru alıp götürmüştü. Oh, yeni bir genclikle kalbi vu- ling'in yanaklarına tüveyelerini- SAYIFA B Yaş sebzeyi soğuktan korumak güç iştir Mersinin sıcağında yetişen meyvalar Aa« karanın dondurucu bavasında, böyle çuvallara sarılarak korunur, mıyan yerlerden otomobille getirttiği- miz de olur. Toptan ve perakende satış arasındaki fark... Ankarada toptan ve perakende ta- tış arasındaki farkın bazan bir misli olduğunu söyliyenler vardır. Evvelâ gunu hatırlatayım: Sebze ve meyva el den ele dolaştıkça, bir yerden diğer bir yere nakledildikçe mütemadiyen — fire verir. Hele yaş sebze ve meyvanın ba . zan hayatının günlük olduğunu da göz önünde bulundurursanız her elden ele geçişte çürümek, yıpranmak, zedelen- mek gibi hallerle vezninin azaldığını, buna mukabil değerinin fazlalaştığını Rgörürüz. Dükkân değiştikçe yeni dük- kân iİcarı, yeni mükellefin vergileri hep gebzenin fiatr üstüne — biner, biz toptan satış pazarile Hül'deki esnaf ve diğer dükkünlar arasındaki fiat far- kını umumiyetle yüzde 20 — 24 olarak kabul edebiliriz, ki bu esnaf yüzde 25 farkm ancak kendilerini idare ettiğini söylüyorlar.. 934 bir satış rekoru yaptı.. 934 bir satış rekoru yaptı.. Bu yılki sebze ve meyva satışımız geçen yıldan yüzde SO fazladır. Bunu yalnız devlet demiryollarının balka bol ve ucuz seb- ze ve meyva yimek İmkânını veren son tenzilatına medyunuz, Biz kabzımalla- rın ve esnafın her gün minnet ve saygı ile andığımız bu hayırlı işi anlatırken bir noktaya dikkatinizi çekeceğim: Ankarada sebzenin ve meyvanın paha- ieolduğu ileri sürüldüğü zamanlarda demiryolu Ücretlerinin ucuzlatılması için bizim verdiğimle istidalar, müra- caatlarımız koskoca bir dosya olmüş- tu. El sürülmiyen ve bekliye bekliye Üzerini toz kaplıyan bu dileklerimiz Bay Ali Çetinkaya bakan olunca en w- fak ve ehemmiyetsiz kısımlarına kadar gağı tetkik edildi. Ve nihayet atlı, ucuz nakliye tarifesi tatbike başlanıldı. İşte bugün bu güzel ve Us. tün sıyasanın sonuclarivr karşı karşıya- Ankara halkı bugün geçen yıla göre yüzde yüz ucuz olarak; geçen yı- lın miktarından yüzde 50 fazla sebze ve meyva yemiştir. Ulusal ürünlerimize verilen parayı yurdumuzda bırakan bu işin sağlık bakımından Üstün yerini de zin alrengini veriniz! Tirrene suları, göz bebeklerine şen pıril- tılarınızı püskürünüz! Appenin'in rüzgârları, Toscana çamlıkları, o- nun nefeslerini balsamik esansı- nızla canlandırınız! pasiyonlu Si- cilya, onun dudaklarına gülmeyi ve türküyü koy! Oh, yeni bir geclikle kalbi vu- ran bütün İtalya, ona hayatın ne- gşesini göster!,, XL 4. ikinci teşrin “Thebes,, vapurunda, Norman acele Mısır'a çağırıldı. O kara- bahtli memlekette yeni heyecan- lar kaynaşıyor. Cebelüttarık Boğazını geçtik bile, Malta'ya doğru yola düzül- di Sicilya'nın mavi kıyıları u- zaklarda titreşiyor. Benim Darlingim, seni bir da- ha göremedim....., Kahire, 20 ikinci teşrin eli "“Karışıklıklar yatıştırıldı. Ne bahasma?.. Ehemmiyeti yok. Memleket- te sükün var. söylemeğe hiç lüzum yoktur sanırım, pimiz biliyoruz ki portakal ulusal Ü. rünlerimizin başında gelen ve sağlığa gok faydalı bir ürünümüzdür. Demire yollarının getinme parasını ucuzlatma sından önce bu ulusal ürünümüz Mer« sin, Tarsus, Adanada toplanmıyacak kadar bol iken Ankarada biz tanesi 2 kuruştan aşağı portakal yiyemiyorduk, Çünkü ©o zaman bir vagon portakal Ankaraya kadar 460 liraya geliyordu. Bugün bu fiat 160 liraya inmiştir. Yand- yüzde 160 dan fazla bir ucuzluk vardır. Denilebilir ki hiç bir tedbir. bu kadar az zaman içinde bu kadar üstün bir so« nuc vermemiş ve ulus bu kadar faydas lanmamıştır. Bir yılda verdiğimiz para: 1.5 milyon Jira... Patatcs, soğan, fasulye, bulgur gibi Ürünler yetecek kadar Ankaramızda yetiştiğinden Gdışardan çok fazla gele mez. Bunları daha fazla pazarlarda bule mak mümkündür. Bunlar bariç olarak Ankaranın bir yılda dışardan gelen sebze ve meyvaya verdiği para aşağı yukarı 1,5 milyon liraya varır. Bu ilk bakışta çok görülürse de Ankara'nın Insan gayısı ve hususl vaziyeti göz ö nünde bulundurulduğu zaman hiç da gök olmadığı anlaşılır. Bu mevsimde günde ne kadar sebze yeriz? Bu mevsimde en fazla - sarfolunan aspanak ve pırasadır. Taze fasulye, ta« ze bakla, taze bezelye pahalı olduğuna dan çok marf olmuyor.. Mevsim sebzea lerinin Ankaradaki günlük satışınt şöylece tahmin edebiliriz: 2500 kilo 15 panak, 4000 kilo pırasa, 1000 kilo karna Bahar, $00 kilo kereviz ve 300 ile 500 kilo arasında taze bakla, taze fasulye, taze bezelye... Halka ucuz ve bol sebze yidirmek için.. Halka bol ve ucuz sebze yidirmek muhtelif zamanlarda uzun münakaşalar ra yol açmış bir meseledir. En fazla sebze ve meyva yiyen yerlerden biri olmasına rağmen Ankarada bile yuürde daşlar yetecek kadar sebze ve meyva Norman, hatırladığım bir cüm leyi tekrarlıyor: — Kurulmuş bir bombadan daha sakin değil.,, d $ birincikânun *“Tesellisiz ve kederliyim. Norman, beni avutmak için şuraya buraya, toplantı ve eğlen- ti yerlerine götürüyor. Bu sahte, bu göründüğü gibi olmıyan, boş ve faydasız hayatın girdabında kendimi sürükletiyo- rum; sıtmalt egotzma dolu, zevk ve safa manisi dolu, acele ve sa« yıklama dolu hayat. Denebilir ki hepimizin iç seslerimiz var; ama dinlemek istemiyoruz.. Gizli çır- pınmalarımız var; fakat müzikle, sözle ve kahkaha ile boğmak isti- yoruz. Ve ben, bugünkü modanın icabı, dalgalr kısa bir şeflaflıkla örtülü, merasim üniforması için- de parıldıyan Norman'ın yanm- da, tedavi edilemez kasavet içimde kapıyarak, kabul resimle rinden ziyafetlere, tiyatrolardan balolara koşup durüyorum.,, (öymu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: