3 Eylül 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

3 Eylül 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e—— VAKIT 3 Eyi 1.19: WAVE Gazinin takdiri Ss istasyonunun işlemi- ye açılması münasebetile Başvekil İsmet Pş. Hz. tarafın- dan çekilen telgrafa Reisicüm- hur Hz. tarafından verilen ve dünkü nüshamızda sureti intişar eden cevap çok dikkatle okun- mıya lâyık kıymettar bir vesi- kadır. Çünkü bu vesika İsmet Pş. hükümeti tarafından takip ve tatbik edilip yeni fırka er- kânı ve taraftarları tarafından tenkitlere uğrayan şimendifer siyasetine karşı bizzat Gazi Hazretlerinin yüksek takdirini sarahaten ifade etmektedir. Fil- hakika büyük halâskâr Ismet Paşaya verdiği cevapta: “Şimen- difer şebekemizin Sivasa var- ması münascbetile bu sahada da elde edilen parlak muvaffa- kiyet milletin yüksek idrak ve kabiliyetinin ve reisi bulundu- ğunuz “hükümetin şayanı “takdir mesaisinin eseridir , demiştir. Son zamanlarda sabık Paris sefiri Fethi Bey efendinin Halk firaasına karşı tenkitkâr bir va- ziyet almak üzere yeni bir fırka teşkil etmesi ve bu fırkanın teş- kiline karşı Gazi Hz, tarafından teveccüh gösterilmesi bir takım yanlış telâkkilere meydan vermişti. Ezcümle bir takım kimseler bu hadiseyi İsmet Paşa hükümetinin Gazi Hz. nezdinde haiz olduğu teveccühün 'zafa uğradığına hü- kmetmişler, bu yolda el-altın- dan propagandaya başlamışlar- dı. Gazi Hazretlerinin eski bir şahsi dostu olan Fethi Beyefen- dinin gazetecilere: 1.“ Yakın bir zamanda mevkii iktidara geleceğim. , Manasını ifade eder şeklide beyanatta bu- Tunmaları da bu gibi propagan- daların faaliyetini teshil etmişti. Öyle zannediyoruz ki Gazi Hz. lerinin İsmet Paşa Hazretlerine verdikleri övapta (kullanılmış olan lisan bu gibi propagandaları kökünden bertaraf edecek kıy- met ve küvettedir. Ismet Paşa hükümetinin şimen- difer siyaseti bugün - birdenbire ortaya çıkmış bir iş değildir. Bu siyaset yedi senedenberi de- vamlı bir surette takip ve tatbik edilmektedir. Ancak bu sayededir ki yedi sene içinde bin sekiz yüz kilo metrelik geniş bir şi- mendifer şebekesini sırf Türk sermayesi ve Türk bilgisi ile vücuda getirmek imkânı hasıl olabilmiştir. Eğer İsmet Paşa hükümetinin bu siyaseti ve faaliyeti Hazretleri tarafından tasvip edil- memiş olsaydı ayni siyasette ye- di sene devam etmek imkânı bulunabilir miydi? Kaldı ki bu uzun müddet zarfında Büyük Millet Meclisinin senelik içtima- larında büyük Reisi cümhurumüz tarafından irat edilen kıymetli nutuklarda şimendifer. işlerinde hükümetçe takip edilen hattı hareketi çok açık ifadeler ile takdir ve tasvip eden cümleler vardır ve bu cümleler herkesin hatırındadır. Erzurumdan Sivasa, Sivasa- tan Ankaraya Okadar olan Anadulu toprakları üzerindeki vatandaşlarımımız milli mücade- lenin en çetin müşkülâtını ve ıstıraplarım çekmişlerdir. Bu va" © Handaşlarımız döktükleri kanlar İle, sarfettikleri mallar ile, yap- tıkları ber türlü fedakârlıklar -Arjantinde isyan | Avrupa gazetelerinde görün düğüne nazaran Cenubi Ame- rikada Arjantine mühim bir ih- tilâl xubürundan endişe edilmek- tedir. Perude zabitan tarafından çıkarılan ibtilâlin muvaffakiyetle neticelenmesi Arjantinde bükü- met aleyhtarı olanlara cesaret vermiştir. Arjantin reisi cümhuru M. İsigoyanın ikametgâhının bu- lunduğu mahal zabıta tarafından tahtı muhafazaya alınmış ve ev- lerin damlarıma mitralyözler yer- leştirilmiştir. Reisi cümhur ken- disinin adliye nazırı tarafından verilen malümata rağmen bir ibtilâl © olmasına imkân görme- mektedir. Maamafih (Arjantin kongresini fevkalâde olarak 8 ey- lölde içlimaa davete karar ver- miştir. gz > mektupları l İ Kari Iİ Yunanlılar Türk emlâkini niçin iade etmiyorlar ? Yunan tabaası emlâkine kon- muş olan haczin son zamanlar- da hükümetimiz tarafından kal- dırıldığı malümdur. , Hükümetimiz tarafından veri- len musaade üzerine şehrimiz- deki Yunanlılar alım ve satım müsmelesi de yapabilmektedir. ler, Buna mukabil Yunanlıların Yunanistanda -emlâki bulunan Türk tabaasına ayni müsaade- yi vermedikleri anlaşılıyor. Girit Kandiye gayri mubadil- lerinden bir karilmiz bize gön- derdiği bir mektupta bu noktayı ehemmiyetle işaret ediyor. Son itlafnamenin dördüncü maddesi mucibince bu kariimizin emlâ- kine asarruf , edebilmesi ,lazım- ; gelmektedir. Bu karlimiz. bir müddet övel emlâkini satmak istemiş fakat kendisine Türk tabaasının Yunanistanda mal sa- tamayaçakları cevabı verilmiştir. Kariimiz “Si kiyede Yunanlılara bü kadar kolaylık gösterilirken onların böyle hareket etmeleri Türklere > müşkülât oçıkarmağı bir prensip ittihaz ettiklerinin canlı bir nümuünesidir,, diyor. iledir ki Yunan -ordusunu Ana- dolu topraklarından atmak kabil olabilmiştir. Yani: Garp. vilâyet- lerimizin: düşman - istilâsından kurtulabilmesi ancak Şark ve orta Anabolu. halkının kanları ve . malları bahasına- mümkün olabilmiştir. Memlekette bu su- retle © kurtulabilmiştir. . Türk milletinin istiklâli ve halâsı de- mek olan Cümhuriyet te bu- sayede kurulabilmiştir. £ Şimdi D | Sivasa varmış olan şimendifer Gazi | orta Anadolu halkının milli mü- cadele senelerinde yaptığı feda- kârlıklara karşı <“Cümhuriyetin bir nevi mükâfatı olarak telâkki edilebilir. Fakat unutmamak lâ- zımdır ki bu mükâfat ayni za- manda bir milli vazifedir. Orta Anadoluya varan bu şimendifer her halda Ertüruma da gidecektir. Sivasllir nasıl willi mücadele devrindeki fedakârlıklarının mu- kâbelesini görmüşler ise mutlaka (Erzurum) ve (Van) a kadar. olan yerlerdeki halk ta bir gün şimendifer düdüklerinin kendi ufuklarında akislerini eşidecek- lerdir. ve ancak o vakittir ki milli, budutlarımız o dahilindeki Türk evlâtları mevcudiyetlerine hariçten gelebilecek her türlü tehlikelere -karşı (kendilerini emin ve müsterih görebilecek- lerdir, Hehme: Asm En tabii hak! er sene aylülün ilk hafta- larında bu derdimiz taze- lenir. Başta maarif adamlarımız di içinde eski yaraların tekrar kanadığını duyar. Bu, bir türlü kapanamıyan yara, mektepsizliğimizin ıstırabı- dır. Mektebimiz yok mu? Var, fakat yetmiyor. Hangisine uğ- rarsanız uğrayınız kapılarım do- lu, kayıt defterlerini taşkın bula- | caksınız. Sekiz kişi kabul edeceğini i- lân eden bir mektebin bahçesi- ne beşyüz çocuk koşuyor. Oku- mak gibi en tabii haklarını ka- bul ettirmek için eşin, dostun tavsiyelerine sığınıyorlar. Yıllardanberi hakikat budur. Neticeyi o dışardakiler de işin içinde “bulunanlar kadar biliyor. Tenkit, sade müahazeyi hedef tuttuğu müddetçe kolaydır. Fa- kat insafı elden birakmak iste- mezsek, meselenin çetinliğini iti- olmak üzere hemen herkes, ken- | Haldun, : titreyen dudaklara | sordu: | — Mesrure misin sen ?.. Yok- sa onun hayaleti mi... — Bizzat Mesrure..? — Yalan... -— O: halde dönüyorum vefa- sz adam! Mesrurenin tıpkısı olan kadın, tekrar yüzünü örttü, abasını ar- kasına aldı ve çadırdan çıkmak için döndü. Haldün koştu ve onu yakaladı ” Gitme Mesrüre, fakat ina- namiyorum. Senin kesik başını kendi elimle tuttum. Senin kan larını gözümle gördüm. Sen na- sil dirilebilirsin 2... — Ogördüğün ben değildim! — Kimdi?... — Bir başkası... Benim yeri" me ölümü tatmağa haheşker olan | İ rafa mecbur oluyoruz. Ben, bu yoksulluktan en fazla elem duyanlardan olduğum için, davanın sığ taraflarında kalmak istemedim. Vardığım neticeler şunlardır. » Bir kere, İstanbul mektepleri yalnız Istanbul çocuklarına mün- hasır kalsa, kesafetin yüzde sek- seni * ortadan kalkar. Anadolu yavrularının her ders yılında başlıyan akınları, arza karşı ta- İebi ölçülmez bir dereceye çıka- rıyor. Halbuki .her yerde ayni programla çalışan mektepler var. -Hertedense taşra -mekteplerinin “ seyrek, hatta böş sınıflarına mu- kabil, buradakiler kalabalıktır. Taşradaki çocuk babasının ba- yalinde Istanbul, biraz: Istanbul la babanın hayâlindeki Avrupa gibi yaşıyor. Ikinci nokta, bütçelerde yeni yapılara yer verilmesidir. Zaten mevcudu zor geçindirip yaşatan şimdiki bütçe ile mektep bol- luğuna © kavuşulamaz. Başka memleketlerde bu “uğurda ça- lışan hususi teşekküller *-verdir. Mektep kitaplarına yapılan kü- çücük -zamlardan bile; eserler yaratmanın yolunu bulüyorlar. Bizim Maarif cemiyetimiz acaba neyle meşguldür, be gibi ted- birlere baş vurmuş, hangi ne- ticeleri almıştır? Bunları bilmi- yor ve &serlerini de görmüyoruz. Bu belki onların, çalışmadıkları- nı değil, bizim bilgisizliğimizi, gös- terir. Hakikatin de böyle olma- sını dileriz. Sonra bizde bina ve kadro meselesi sade bir ilim davası da değildir. Birax dikkatli bir göz bunun altında bir tedris istik- âli aşkımı oda görür. Memlekette yabancı Omek- tepleri unutmıyalım, Bunların kimi medrese, kimi, ibtikâr yu- vasıdır. Her yıl tazelenen dert- lerimizi yalnız sene başlarında duyar ve sonra unutursak kıya- mete kadar bu iletten kurtula- mıyacağımızı bilerek çalışmalı- yız. Seyyak Almanyada intihabat Almanyada yeni meb'us in- tihabatı için (27) fırka tarafın- dah ayrı mamzetler gösterilmiş- tir, bir başkası, — Buna inanayım mı rure?... — Yalan söylemediğimi bilir- siniz. Haldun. Bu sözler tam, Mesrurenin sözleri idi. Mesrure rolünü, ha- rikulâde bir muvaffakiyetle ifa ediyordu. Cebel kızları, bu rol leri ilk defa yapmıyorlardı. Bel- ki onların ca çok alıştıkları rol- lerden biri bu idi. Nice defalar, Cebel. şeybleri ölüleri diriltmek kudretini haiz olduklarını göstermek için, ölen adamların eşlerini bulmuş ve onlara bu rullan oynatarak” herkesi. hayrete düşürmüşlerdi. Bu . vak'ada onlardan farksız idi, Haldun Mebrurenin son sör- lerini dinledikten sonra: — Ölümden nasıl kurtuldu- ğunu bana anlat! Dedi. Mebrure: — Hayır Dedi, şımdi vakti değil. Seninle şimdi başka bir şey konuşacağız. Şimdi buradan çıkalım ve asıl işimizle meşgul olalım; Sen beni takip :t. Mebrure yüzünü örttü, abasıuı sırtına aldı ve çadırdan çıktı, Haldun kılıcına dayanarak onu takip etti. İkisi, okarargâhtan ayrıldılar ve kalenin kapısına doğru ilerlediler. Bir aralık Meb- rure arkasına baktı. — Bu yolları hatırlıyormusun? Emir. Haldun! dedi. — Hatırlıyorum! Mebrure. — Aynı yol üzerinde kavuşu- Mes- yoruz. Haldun, yalnız: — Evet Dedi. Mebrure kale kapısından öte- de durdu ve Halduna: — Burada duralım, dedi. Ikisi de durdular ve karşı kar- şıya oturdular. Mebrure parmağındaki yüzükü gösterdi: — Haldün, dedi, biz bu gece kalenin içine gireceğiz. — Nasıl gireriz?.. — Mükeddes - yüzüğü gör müyor musun? — Fakat içerdekiler bizi ne yaparlar?!.. — Bir şey yapmazlar. Çünkü düşmanımız sinan - öldü, daha- | doğrusu öldürüldü. FEDAYİLERİ EZ Mesrure dirildi mi — 127 — ? — Onun yerine gelenler. — Onlar, bizim (destlar” mızdır, — Fakat kalenin içinde işi" miz nel.. — Bu harp şine bir nibeyet vermek, bunu ancak sen yapi” | bilirsin. — Bizim aldığımız emirler, kalenin harap ve katillerin mah” elilmes'ni icap ediyor. Bizde bunu yapmağa geldik, bilhassa Oben senin intiksmın! almağa geldim. Çünkü sen de | bu katillerin yüzünden harap oldun. —Çok doğru söyliyorsün ten“ de bunların bir an evvel volmalarını istiyorum, (Fakat bunun Oo için omekadar (Okan dökülecek? onu düşünmiyor mi” sun? Bu katiller alayı, size mu kavemet edecekler, (kanların! son damlasına kadar muharebed? dökeceklerdir. Onun için sen gel biz kaleyi içinden zaptedelim. — Bunu ikimiz ve yalnız iki” miz yapabilir m'yiz? — Buna emin ol. Mebrure bu sözlerden sonrs ayağa kalktı ve kapıya ilerledi. Kapı açıldığı zaman Mebrure muhafızlara mukaddes yüzüğü gösterdi. Hepsi yerlere kadar eğilerek onlara yol vermişler ve kendilerine iki at getirmişlerdi. Mebrüre ile Haldun mabut Köprüyü geçerek Cebelin bah çesine “ve bahçeden köşke iler” lediler. Mebrure burada rast geldiği mubafızlara emretti: — Bizi Şeykülcebele götürü” nüöz | Mesrure, eskisi gibi emir ve nehyediyerdu. Onu görenleri hepsi onu hörmet ve itaatle karşılıyorlardı. Ikisi de gene parmaksızlık ts” raçaya gittiler. Cebel şeyhi a yakta idi ve burade ondan baş” ka bir kimse yoktu. Mebrure, şeyhin önünde »ecd8 etmiş, sonra onun elini öpmüştü. şeyh onu kucaklamış, ona: — Sevgili kızım! bu müşkül zamanımızda gene bize döndün mü? Senin bu dönüşün bayırli bir işarettir. Mesrure! selefim, seni ölüme mahküm etmişti. Ber seni affediyorum. Biliyorsun yar Sultan Salahattin seni cellâds teslim ettiği vakit, seni ben kür” tardım. Fedai kızlarımızdan birini senin yerine koydum ve seni hayata kavuşturdum. Sen, benim bu iyiliğime mükâfat olarak, bu dakikada imdadıma yetişiyorsun- Sadık ve kıymetli kadın. Mebrure halâ şeyhin kolları arasında idi. Şeyh onu hararetle öpüyordu. i Şeyhin, heyecanla, söylediği sözler, Haldunun zihnindeki s0 şüpheleri | silmişti, Demeak ki siyasetgâhta gördüğü kesik bağ Mesrureye benzeyen bir k asıl Mesrure yaşayordu. Bu n* garip bir tecelli idi. Şeyh, Mesrureyi, bıraktıktan sönra Halduna baktı : — Merhaba, Emir Haldun! bu kızımız seni sevsrek seninle birlikte kaçtı. Fakat ötedenberi (Bitmedi) *

Bu sayıdan diğer sayfalar: