8 Ekim 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10

8 Ekim 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayıfa 0 Kurultayda Ruşeni Beyin Konfera! Turk ünal dillere ve dinlere verdiği maya Allah, Cin, Melek gibi kelimelerin Türkçe DU Ku son konferans- tarı verenlerden Ruşeni Beyin sözle- rini hulâsa olarak yazmıştık, Bu dik- hate lâyık konferansın mülkim nokta- larını da aşağıya naklediyoruz: Hanım efendiler ve Beyefen- diler ; Bize yaraşan bir azmü sebat ve bize yakışan bir kabiliyet ve ibtisas ile dilimizi derler ve onun enginlerine dalarsak gö- receksiniz ki Türkün dili, Tür- kün tarihini dolduran mucizeler- le atbaşı yürümüş, dünyanın dif- lerine şuurlu ve medeni bir ana olmuştur. Çünkü Türk dünyanın ber yerine kendi dilile git- miş, kendi dilile kültür yaratmış ve kendi dilile dünyayı idare etmiştir. Türk dili yalnız dünyanın me- deni dillerine değil milletlerin en mükemmel dillerine de maya vermiştir. Türk dilinin dünya dillerine verdiği feyzi mütahassıs arka- daşlarım yüksek salâhiyetle pek güzel izah ettiler. Müsaade bu- yurursamız ben de Türk dilinin dinlere verdiği mayadan biraz bahsedeyim. TOPAL HAN Tevratm verdiği izahala göre 4900 sene evvel Anadolunun "şark yaylala- rmdaADAM'dan sonra sekizinci kuşakta gelen torunu TUBAL- KAYN dünyada birinci olarak demiri bulmuş, eritmiş ve işle- miştir. Tevrat diyor ki “Sıla, Tubak kayn adında bir çocuk doğurdu- Demire ilk saykal veren odur. Sıla, Tubalkayn'ın anasının adi- dır.,, İşte Türkçe (Kutlu) (mukaddes vatan) manasına gelen Türk (Se la) nın oğlu Tubalkayn, Topal han'ın la kendisidir. Baş bin se- ne evvel küçük Asyanın Şark yaylaları Türklerle O meskündi. Topal han da oranın bir Kaâ'nr idi. Eski lügat kitaplarında Topal kelimesi demir sembolu olarak Demir manasına gelmiştir. Ka- Buni İbni Sina da (Topal) Demir ve demir külçesi demektir. (To- pal han) daki Han kelimesi (Kan) ve (Kaan) demektir. Buda A- rapçada demir işlemek manasına tasrif olunur, (Kane yekinu) gi- bi. (Kaan) kelimesine mukabil Ebrö yani Ibraoi dilinde (Kohen) kelimesi vardır. Cem'i (koanım) gelir. Bunun da manası büyük adam, şerefli adam demektir. Kâhin de Kohenden alınmıştır. Bu suretle kehanet ve keşif kudreti Topal hanın bu mondiyal keşfine delâlet etmiş oldu. Demir ma denleri volkanik yerlerde bulu- nur. (Volkan) kelimesinin de (Topal han) ile münasebeti var- dır. Çünkü eski Türkler Topal hanı volkanlarda saltanat sürmüş bir maden allahı gibi takdis ettiler. Sonra bunun adını (Bal kan) olarak o dağlara verdiler. Araplar ve Yunanlılar bu ke- limeyi kendi şivelerine uydura- rak (Bürkân) ve (Volkan)yaptılar. Masonluğun müessisi olan Ya- hudilerde Tevratın hürmetle pakıl ve bikdye ettiği ( Tubalkayn)i masanluğa mukaddes bir parola olarak kullandılar. Bu arz ettiğim deliller taş devrini kapayıp demir devini açan kâşifin bir Türk olduğuna ve demir medeniyetini dünyaya sokan milletin Türk milleti oldu- ğuna şüphe bırakmaz sanırım. Diyö - Teos — Tanrinın diğer bir Türk adı da Tiyudur. Eski Türkler fevkalbeşer bir kuvvete sahip olan maneviyete de (dev) derlerdi. Lâtinler ku kelimeleri Diyö şekline sokarak aynı manada kullandılar, Yunanlılarda aynı kelimeleri (Teo ve Teos) olarak allaha ad verdiler, keza Türkler kabraman ve kahhar (devoğlu) (o derlerdi. Bu dev oğulları çok defa garp akvamını çiğnemiş, owlar için korku ve dehşet sembolu olmuştur. Latinler bunlara da (Diyavul, diyabi) demişler, Yunanlılar da (Diyavelos) olarak telaffuz et- mişlerdir. Melek Arap dilinde meleğin ash (Me'iek)tir. Çünkü cem'i (Melâike) gelir. Bu kelimede (M) harfı fazladır. Bu barf çıkmca kelimenin mücerret hali (Elek) kalır. Yirmi ciltten mürekkep olan (Lisan Arap) lügatinin on ikinci cildinde (Elük) kelimesi vardır. Orada bu (Elök) resul yani elçi manasına olarak kay- dedilmiştir . Halbuki (Bike) ve (Elkij kelimeleride (Elçi) demektir. Şu halde Arap- lar Türklerin (Elki) sini tasrif etmişler ve ayni manada olarak ( Melek, ) ve ( Me'üike ) yap- Bışlardır. Cin eskiTüzkler hayatı suyunve ateşin temin ettiğini görerek ber ikisini takdis etmişlerdir. Seyyal manasına olan (Akan) ve(Okeanh takdis ettikleri gibi ateş mana- sına olan (Ağan, Oğon ve Oğan) ı da uzun zamanlar allah olarak tanımışlardır. Sonraları bu kelimeler şiveye göre incelerek (Egün, Egen, Ogen ve Gün) olmuştur. Işığın ($) harfi ışıldak mavasna delâ- let ettiği için (gün) e ilâve olum muş ve (güneş) olmuştur. (Aga ve Aka) da hâkim ve mukaddes manasına olarak bu kelimelerden alınmıştır. Islavlar ateşin adım Türkler- den alarak (Agon) demişlerdir. Hintlilerde şarkta bulunan ateş allahına (Agi) demişlerdir. Lâtinler (Agon) u (Agnis) yap- mışlar ve (Geniya), (Jeni) keli- mesini de Türkün takdis ettiği ve kendisini mensup bildiği (Gen) den almışlardır. Arap dilinde (g) harfı yoktur. Araplar buna mukahil (c) barfı- nı kullanırlar ve (g) olarak okur- lar. Onun için Araplarda eski Türklerin (Ezen ve Gen) i (Gin — Cin) şeklinde almışlar ve bunun Türkün eski dini gibi ateşten yaradılmış mu- harek bir mahlük diye takdis etmişlerdir. Kuranda (Halekal insane min salsalin kelfehhari ve halekalcanne min maricin min nar) denmektedir. Yani Allah adamı saksı gibi çamurdan ya- ratmış ve cinleri aleşten ve ate- şin alevinden halk etmiştir. Cennet — Eski devirlerde ana- yurdumuzun dünyanın en medeni en mes'ut parçası olduğunu tev- rat; çok açık söylemekte, dinlerin kastettikleri cennetin burası oldu- ğunu tâyin eylemektedir. Tevrat yahudilere vaat, ettiği cennete (Ğan Eden) diyor. İbranice Gan arden, Eden—Plezir demektir. Şu halde ( Gan Eden) zevk bah- çeleri demektir. Gan Eden arap diline geçince (Gennatu ada) - (Cennatu adn) olmuştur. Kuran- da öyle yazılmıştır. Tevrat bu cenneti; muhteşem, yüksek bir ülke olarak tasvir ediyor ve bu ülkeden bahçeler ve medeniyetlerle dolu dört bü- yük nehrin çıktığını söyliyor. Onların birineis"; Altın madenlerile meşhur olan | ve Havila denilen memleketten geçen Pişon yani Seyhun. İkincisi; Kuş denilen memleketten ge- çen Gihon — geyhon yani tıpkı Türkçesi gibi Ceyhon Üçüncüsü; Asuri kıt'asından geçen Hi- dekel yani dicle Dördüncüsü de Fırattır. . İşte budört nehir; ana yurdu- muz olan Pamir yaylalarile Kaf- kas ve Anadolu yaylalarından “çıkan nehirler değil midir? Bu yaylalarla bu dört nehir dünya- “mn en eski ve en yüksek me- deniyetini taşımadı m? En eski komşularımızın hayat- ta iken girmedikleri bu Türk yurduna öldükten sonra girmeyi en yüksek mi mükâfat bilmeleri ta- bii değilmi Kuran Ço yerini ve bu dört nehri tasrib etmiyorsa da (Cenmatu adnin tecri min tabti- belenhar ) demekte cennetlerin altından büyük nehirlerin ğ nı itiraf eylemektedir. ALLAH — (El) kelimesi Tev- ratta Allah manasına olarak gel- miştir. İbrani lügalinde (El) kuv- vet ve kudret manasınadır. Bu ancak Türk dilinin El kelime- sinden başka birşey değildir. Çünkü eski devirlerde dünyada tanınmış en büyük kuvvet Tür- kün eli ve Türkün yumruğu idi. Hatta eski kavimlerce Türkün elinde tecelli eden kuvvet biraz da fevkalbeşer sayılabiliyordu. Zaten makinenin hayata karış- madığı (devirlerde €n tabii olarak insanm eli temsil ediyordu. Bu el kelimesi arap dilinede aynı mada (İP) olarak geçmiş, sonra tasrif olunarak (Ilah) ve (Allah) olmuştur. Tevratta allahm kudretini, al- lahm büyüklüğünü, allahın ada - letini ve a'lahm cezasmı temsil eden dört büyük melek Gavri -el Miha - el, Serafi - el ve Azaz-el olduğu gibi kur'anda da bunların mukabili Cebrail, Mikâ-il, İsraf- il ve Azravildir. Aziz yurtdaşlar, Türk diki yalnız dillere ve din- lere maya vermekle kalmamış a- sırlarca şark milletlerine içtimai kanunlar, şeref ve ordu payeleri ve ilim de vermiştir. Türk hakimiyeti İrandan çe - kildikten sonra bile Türkün yasa ları ve (yarliğ) leri yani kaan fermanlarr mukaddes (O kanunlar gibi asırlarca Farisleri idare et - miştir. İranm birçok şeref ve kudret payeleri ve içtimai tabir - Teri Türk olarak kalmıştır. Büyüklerin büyüğü manasına olan (Akay aka), büyük manası- na olan (Aka), (ağa) ve (han) gibi Agondan ve Kaandan alnan kelimelerle Emir Tuman Emir Nuyan Koşun, Can, İl ve ilâ hep bu kabildendir. İranın resmi takvimi hâlâ Ha- tay ve Uygur takvimidir. Sıçkan il, tavuşkan il, tahkakug il yani Sıçan yılı tavşan yılı ve tavuk yılı gibi. Eski Türkler her on iki yılı bir devir sayarak on iki hayvana izafe ederlerdi. Türk dilinin İranda hakimiye- ti o kadar derin ve o kadar geniş- tir ki, bunca asırlık fers edebiya- tı karşısmda halk dilinin ve halk edebiyatınm sarsılmaması dilimi- zin ne bitmez tükenmez kuvvete malik olduğunu ispata kâfidir sa- Tarıma, Hanımefendiler ve beyefendi- ler; Bendeniz şarkın en ücra ve en korkunç köşelerinde (yirmi sene devam eden © seyahatlerimde en ziyade bu düğüm ile karşılaş - tım, ve bu düğümü çözmiye ça - lıştım. Görüşlerim ve (o vardığım netice şudur: Şarkta Türk nerede toplu bir çokluk halinde ise, orada Türkün halk dili sürmüş, işlemiş, zengin bir halk edebiyatı yapmıştır. O- rada, Türkün yuvasında ve yur - dunda yabancı dili dikiş tuttura- mamış, daima Türke yabancı kal mıştır. Bu, Türkün esaret kabul etmiyen hakimiyet ve (aşkından başka bir şey değildir. İranın, Çinin Orta Asyanın te- miz Türk yurtlarında iş hep böy- ledir, İranm sırf Türk olan muhit- lerinde fara dili ancak eline ka - lem aldığı vakit Türkün yadma düşer. Hatta İranm Fars mıntaka- sına serpilmiş olan Türk azlıkla- rı bile türkçe konuşur. Türk dili- nin yabancı hakimiyetler ve ya - bancı kültürler altında asırlarca sapasağlam kalışı elbette kendi zenginliğinden, kendi güzelliğin - den, kendi üstünlüğünden başka bir şey değildir. Eğer düne kadar bir çok edi- bimizin sandığı gibi Türk dili Fars dilinden ve diğer dillerden aşağı, cılız ve değersiz bir dil - laydı, bir çok asırlardanberi As - yanın muhtelif yerlerinde yaban- cı istilâlar (o ve yabancı kültürler altında bakımsız ve hamisiz kal- muş olan bu dilin çoktan ölmesi ve yerini başka dillere bırakması lâzımgelirdi. Uzak yerlere gitmiye ne hacet. İşte Anadol gözümüzün önünde- dir. Türk dili en hain, en korkunç tokatr Osmanlı (o saraylarından, Osmanlı ediplerinden yemiştir. Osmanir © imparatotluğunda tam yedi asırda ne kadar edip ne kadar şair yetişmiş, ne kadar i- İm ve fen adamı türemişse her biri yıkıcı bir düşman gibi türk diline tekme atmış, türk diline pala çalmıştır. Diyebilirim ki imparatorluk» ta Türkün anlamadığı yalnız bir dil değil tam üç yazı dili yaratıl- muştur, Kanun dili, Tababet dili. Edebiyat dili. Daha düne kadar bir mahke- menin ilâmını ancak hâkim ve a-' vukat anlar, bir doktorun raporu- nu ancak doktor okur, bir edibin yazısını ancak küçük bir zümre | Bunu tanıdığımız İ şeriyette halk peşi” ak | asılları © kavrardı. Fakat o d8 ğil yarım kavrardı. Bu üç dil halk kadar uzaklaşmıştı kis bunlardan benlik ve laması söyle dursun, bızla mana çıkarma idi. Daha doğrusu mizin zengin ve gü o karanlık edebiyat, tü t rika dili kadar yabanci” tanto dili kadar y . Osmanlı€8an Şimdi yüksek Osmanlı ediplerinin mru çürütmeme mü manızı rica eylerim, Osmanlı edebiyatı ve onu asırlarca besli İiyen edipler diyor! manlı dili çok güzel v€ gindir. Çünkü fakir türkçe! gin ve çok güzel olan ©” acemce karışmış, dün zel ve en zengin dili Yabancı dillerin zengi! kirliği kurultayrmızı aj” memekie beraber , için bu hüsusta da bifiğ, söylemek mecburiyetin çok arap ulemasmın itir& ri gibi arap dili, eski zin iddiası veçhile ( ne) yani diller anası € Arap dilinden Ebrü, kabt dilleri dg rap diki çıplak bir çölünde yoksul ve cılı? Fars diline pe bir cemup köşesinde d kir dil de en parlak şi cak Türk saraylarının siz Türk padişahlarınıt yazmış, arap istilâşile mahküm olduktan sor Türk padişahınm Fird dırdığı Şehname ile dir Firdevsi Şehnamesi padişahının sayesinde heyecanlı beyitlerile dirilttiğini söyliyerek tür: Besi renç bordem b Acem zinde kerdem Fikrimce bu yap inkılâbı şimdiye kada? baş döndürücü inkılâp”... yüğü ve en çetini o Harf inkılâbile yazısından uzaklaştık" “46 ink:ılâbile öz dilimizi kalacak tek yüksek gi Türk dili olacaktır. BE) “ a lıktan Sami ve İndo * nolunan karışmalar ve kısık vaziyetlerim? cektir. Evet, bizi asırlar bizi bizden ayıran, ne bir metodu bır: dünya mütekellimle hakiki metodunu 8 Bu da ancak vaiz da olduğu gibi dil ** tün varlığımıza yol ceğimiz karardadır © rar, yalnız biz Tü bütün yüksek ideali "nun edecektir. Dü” kü lengüstik sahas* niş ufuklara ka sahası büyüyecektir” fa e

Bu sayıdan diğer sayfalar: