17 Ekim 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

17 Ekim 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

! MA PA © Kadının yaşı Karı koca yaş ve akıl bahsine ) girmişler, kavga ediyorlardı... © Bey kadınların daha akılsız oldu- söylüyor, hanım aksini id- “din ediyordu « Kocasına göre, erkekler kadın- “ lardan çok zeki, çok ferasetli, çok idarelidir. e Hanım için mesele kisti, e Meselâ otuz yaşındaki bir kadın daima ayni yaştaki erkek- İerden daha basiretli, daha akıl- lıdır. 'Kasabin kızı Kasap Nuri Efendi dinine kavi, daha doğrusu mütaassıp, nama - ei orucunda bir adamdı. Karı sı Lâtife Hanım istediği gibi bir kadın olduğu için kızı da istedi- ği gibi yetişmişti. Sıkı fıkı örtü - nerek sokağa çıkar, annesiz ka pıdan adım atmazdı.. ; Nuri Efendinin bir kabahati — Yegüâne sevdiğim adam sensin .. — Biliyorum. Buna inânan yegâne adam da sensin . cimriliği idi.. Parayı çok severdi. Belki de o sayede bir kaç ev, bir iki apartımancık sahibi olmuş- tu. Fakat daha da doymuyor, kü- çük dükkândan üç beş arttırdığı: nı büyük acem halısının altında sallıyordu. » #imii na Kızı Necmiye yirmi ikisini bi- tirmişti,. Artık kocaya varması lâ- zımdı. Fakat ne gelen vardı, “ne giden.. Daha doğrusu matlüba muvafık kimse yoktu. Hepsi > İ koz, hepsinin cebi delikti. Kız gü- zeldi amma gören olmadığı, Ya” hut görenler de onu ellilik bir ih- tiyar kadın kıysfetinde gördüğü için beğenmiyordu. Bu işi annesi farkederek başka çare bulamadığı için Necmiyeye gizlice yeni kostümler, iskarpin - | ler aldı. Kocasından gizli şapka bile giydirerek yanında çıkarmı - ihtiyar — Odanın içinde bir fısıltı işitiyorum. Hırsız ( Radyonun yanına sokularak) — Bu akşamki neş- riyatımız bitti, bonsuvar Bey- ler, bonsuvar Hanımlar. — Otuz yaşındaki bir kadın İ daima kırk yaşındadır da ondan. ! — Doktor Bey, — Soyununuz . Iki kitap Talât Bey akşam koltuğunda büyükçe bir paketle eve gelince oğlu paketi aldı, açarken babası: — Sana değil, dedi.. Annene istediği kitabı getirdim. — Peki amma ayni kitaptan iki tane getirmişsin. Annen: “birisini (bulsam ömrümün yarısını veririm, de-| i j mişti de... ya başladı ve bu sayede Necmi- ye zengin bir gençle'tanıştı. Genç annesinden onu istedi. Lâtife Hanım zengin bir ada- mn oğlu olan bu gence çoktan razı idi, Asrl mesele onu mütaas- sıp kocasına kabul ettirmek, kı- zmı bu zengin gence nişanladık- tan sonra artık dört peşli entari- den çıkarıp daima asri kıyafetle dolaşması imkânını bulmaktı .. . Ya Nuri Efendi “ben böyle kepa- zelik istemem, benim kızım bu kı- yafette sokağa çıkamaz., o Diye tutturursa!.. Ya, “ben kızımı bir müslüman adama vereceğim, bu züppeyi istemem,, derse! Lâtife Hanım bu tehlikelere karşı bir çare düşünmekle meş - gul iken genç Necmiyeye ipekli roplar, iskarpinler, çantalar ve şapkalar alıyor, manikür takım- ları, iğne, yüzük gibi (hediyeler veriyordu . Lâtife Hanım işi kocasına na- sıl açacağını düşündüğü bir gün Necmiye nişanlısı ile bir baloya gitmiye mecbur oldu. Çünkü genç adam çok ısrar etmişti. ; Gece geç vakit geleceklerdi. . . Lâtife Hanım, kocasına yerdi | zesine gönderdiğini gece gelece- ğini söyledi. Kırk yılda bir böyle bir yak'aya imkân vardı. Fakat bir hâdise foyanın meydana çık- ! masına sebep oldu: Nuri Efendi belki de gizli bir | şüphe ile kızının odasına girerek öteyi beriyi karıştırmıya başla - muştı. Onun kısa kollu, dekolte kostümlerinden, yüksek ökçeli is- karpinlerine, şapkalarına kadar her şeyi kilitli dolaptan çıkarın - en; ikm benler medi? Bam vur kızı giyiyor?. gözlerim çok ağrıyor ; acaba ne yapayım ? da bakayım Efendim .. — Bu imzasız mektubu kocama yazmışlar,bönim ken- disine ihanet ettiğimi bildiriyor. — Kocana ne dedin ? imzasız olduğunu gö- rlince"'Ayol seni kıskandırmak | için onu sana ben gönderdim, dedim .. sasmanmamazmaamamm sz LARDAN aa aşaarnar sana metleri koparıyordu. O zaman Lâ tife Hanım başka çare bulamadı. Her şeyi anlattı, gencin ne kadar iyi, zengin, güzel, kibar bir adam olduğunu söyledi. Nuri © Efendi sordu: — Çok zengin mi imiş, dedin? pa Cok zengin. — Bu yüzükleri küpeleri, elbi- selerin hepsini o mu aldı?, — Hepsini © aldı.. — Bu akşam nereye gittiler?, — Taksimde balo varmış. O- raya davetli imişler, gittiler. Zavallı kadın !.. Nazlı Hanım pek genç, kocast pek ihtiyardı. Zenginliğine tama ederek bundan sekiz sene evs vel evlenmişti. Fakat sekiz sene için adamcağız büsbütün çöküp gittiği halde Nazlı Hanım sanki büsbütün gençleşmiş, o güzelleş“ mişti. İkide birde kavga ediyor- lardır. Kocası: — Ah hanım, sus, sen benim yüreğime indireceksin! , Dedi! Hanım şu cevabı verdi: — Haydi yalancı! Her gün böyle söyliyerek beni o aldatıyor- sun!,, Bir korku Salih Bey daireye yüzü gözü şiş, bir kolu sarılı (o gidince arkadaşları hayret içinde sordu «| lar. O başını sallamakla iktifa et-' t.. Biri yavaşça arkadaşına: — Galiba karısile araları iyi! Haydi, bekliyorum ! sezi. Mis sokağındaki Gülistan pan- siyonu 14 odalı idi. Her odasında i bir bekâr vardı. Yalnız bunların içinde en eskisi Ragıp Efendi is- | minde bir ihtiyar mütekait idi ki her akşam erkenden odasına çe- kilir, sabah karanlığına kadar u- yurdu. Küçük bir kusuru: Uyku- !su gayet hafifti. Onun için yukar- ki odada çıt olsa işitir, uyanır, lâ- havle çeker pek patırdılı bir adam sa pansiyon sahibi madama söy» liyerek onun odasını değiştirirdi. Fakat on gündenberi üst katta- ki odaya yeni taşınan kemancı- yı değiştiremedi. Çünkü başka boş oda yoktu. Ve her akşam kemancı gece yarısından sonra Şafak gazino - sundaki sazdan dönerek odasına girip pabuçlarını çıkarınca Ragıp Efendi gözlerini açıyor ve saba- ba kadar uyuyamıyordu. Keman- cımın pabuçlarını karyoladan aşa- ğı atması, o muttarit; — Tak, tak... Yok mu?. İşte o tak taklar Ra- ğip Efendiyi hemen uyandırıyor ve mahvediyordu. Kemancıya o dasını değiştirtemeyince baska bir çare düşündü. Gidip bizzat i yalvardı, yakardı; | | Pabuçlarını, “pat, küt,, diye at- mayınız, yavaş yavaş koyunuz! .. Çünkü altınızdaki odada yatıyo- rum, hemen uyanıveriyorum . « Kemancı bu haklı ricayı kabul etti. Ancak gece yarısı yorgun ar- i gın odasına dönünce unuttu ve pabuçlarını gene karyoladan yere savurdu. Ertesi akşam da ayni şeyi yapınca aşağıdan Ragıp E- fendi bastonunu tavana vurarak : — Yavaşbe, yavaş dedik, rica ettik, Sen lâftan anlamaz mısın? Diye haykırdı. Kemancı vadini hatırladı .. Ertesi akşam odası- na dönerek soyunduğu zaman an- cak pabucun bir tekini yere attı! — Tak! Sesini duyunca hatır- Nuri Efendi bir lâhza düşündü, | adı ve diğer tekini yavaşça ve sonra Haydi git, komşumuz Ferit hiç bir tıkırdı etmeden yere bw raktı. Yorganı çekti. Uyumıya Beyin siyah elbiselerile katı yaka- | çalışırken, aşağıdan tavana gene ları vardır. Onları isteyiver, sen | vurulmıya başladı ve Ragıp Efen ları kim aldı?. Bunları hangi ga | de karısının elbiselerini al; giyin | dinin sesi: de baloya beraber gidelim, da- Dedi.. Barbarbağrıyor, kıya- | madımı göreyim. — Haydi, beni bekletme.. Öte- kini de at da rahat edeyim... Deyince Salih Bey işitti ve da- — Doktor Bey, malum ya, geçen sene de kocam gripe tutularak - bütün mahalleyi aşılamışlı; Elbet bu sene bize biraz tenzilât yaparsınız. yanamıyarak: bi — O zannettiğiniz gibi değil, dedi. Dün gece iki haydudun baş» kına uğradım, bizim İhsan Bey lere gitmiştim.. Gece geç vakit dönüyordum. Tam Taşkasaptan çıkınca iki haydut beni göğüsledi- ler. Varımı yoğumu aldıkları gi- bi üstelik yaraladılar da.. ? Herkes teessüf etti: o Herkes “ I “geçmiş olsun,, dedi. Salih Bey: i — Bir daha silâh da taşımıya- cağım. Çünkü para etmiyor. | — Peki silâhın vardı da neye atmadın?. i — Yere düşünce patlar diye korktum, ; Yarım bilet Sinema gişesine bir adam 25 kuruş uzattı: — Bana yarım bilet verir misi- niz?. — Neden yarım İstiyorsunu?, — Bir gözüm görmez de , e — Bakmadan saatin ka ç uğunu liyebilir misini, fendi şo 4 m Be mm birini vu Me PER My — Ben söyliyemem, lütle, misiniz? saati bana verir * ;

Bu sayıdan diğer sayfalar: