24 Şubat 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

24 Şubat 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ka ı Şehrimizdeki Rus e VAKIT IELAR ANA — a dibi (on Nikolin muharririmize memleketimiz e .> * | Sovyet Rusyanın tanınmış mu - amirlerinden Yoldaş Leon Niko- tin, İstanbula geldiği yazıldı. Kendisi ile yaptığımız bir mülâ hatı nakletmeden evel, muharririn Kina olduğunu kısaca yazalım: İcon Nikulin 1891 senesinde Öoğmustur. Edebi hayata 1911 se- İnde girmiştir. Bir çok tarzlar- da «ser yazmıştır. Şiirleri, mizahi ları, macera romanları, tiyat &serleri vardır. Piyeslerinden “Mühendis Mertz,, ile hiciv piyesi “Tarakanoviçina,, eseri Sov- € tiyatrolarında çok oynanmış - e e "” i- .i . m“ Dünye harbine ait “serseri kral e., ve bilhassa “ulu tanrının ya- Yerleri, eserleri çok okunmuştur. “Bir yol arkadakşının seyahatna- i,, isimli eserinde Efganistanı Mlatan muharrir, İspanya seya- İtinden getirdiği notları “Ispan- A mektupları, isimli bir eserde blamış ve muvaffakiyet kazan - K. Nikülin yoldaş son romanmda kendi nesline mensup bir gencin İayatını anlatmaktadır. Bu eserin çini “zaman, mesafe ve hareket,, Derhal şunu da ilâve edelim ki, Mahartire ait eserlerden bahseder ken “roman,, diye bahsettiğimiz LL EN e © #alelimum bu kelimeye verilen Üahada romanlar değil, birâr Kro- Mik halinde romanlardır. Şimdiki hala, türkçede bu tarz için birisim , “Vent olmadığı için buna Kronik “Oman diyoruz. Nikulin yoldaş, İsmet Paşa Rus- va gittiği zaman hasta idi. İsmet Le ile oraya gitmiş olan edipler tanışamadığından müteessirdir, > Ben, diyor Nikulin yoldaş, ye ni Türkiye hakkında bir eser yaz- istiyorum. Çünkü yeni Türki- Y6 hakkında beynelmilel bir kitap * Yalnız yazacağım kitap, ğ'un kitabı gibi bir dü Man kitabı olmıyacağı gibi, > tansız muharrirlerinin, bu eksan tik şeyler arıyan muharrirlerin e- leri gibi de olmıyacak, Ben me- lâ, bir reis sıfatile Gaziyi ele a- Ncağım gibi, inkılâp harbini yap, ne askeri de göreceğim ve pek ii ufkum, bir gazeteci ufkun - daha geniş olacak. i & er şeyden evel, nazari dikkati vi, <elbeden üç nokta var. Birinci- 12 sene süren Balkan ve umumi a çıktıktan sonra, bir mille- m harbine girebilmek kendinde yeniden nasıl bir pe bulabildiği, ikincisi sultan irticaa karşı mücadele, üçün- ise yeni Türkiyenin iktisadi nasıl olacağını daha bilmi- Belki dokümanter bir ro belki tarihi bir eser olacak. ay kulin yoldaşın eserleri İngiliz tercüme edilmiştir. e Burada Relmişken söyliyeyim ki, mu tarzı sosyalist realisttir. Serler, hakikatte bizim bildiğimiz | dediği Türkiyenin yeniden ğunda bahsedeceğim. i hakkındaki duygularını anlatıyor | Ve kendisi komünist fırkasma da- hil değildir. Gene sırası gelmişken ilâve edelim, bugünkü Sovyet Rus yanın edebi temayülü, bundan bir müddet evelki gibi sade makine edebiyatı değildir. Bir zamanlar, eserlerde insandan bile iz görün - miyen Rus edebiyatı, şimdi, Girau doux, Balzac, Stendhal, ve Marcel | Proust'un tesiri altındadır. İ Leon Nikulin yoldaş, Moskova- dan gelmeden evel, sefirimiz Ra- gıp Bey ile görüşmüştü. Daha İstanbula gelmeden Niku- | lin yoldaş şunları söylemişti: — 1924 senesinde Ödessdan Italyaya giderken İstanbula uğra- mış bir kaç gün kalmıştım. Bu kı- sa ziyaret için bir şeyler söyliye - cek değilim. Türkiyeye, ben, in » kılâp muharebeleri hatıraları da - ha pek yeni iken, Türk düşmanla rınm, bu memleketi tekrar eski ha line, (Hasta adam) haline getir - meğe uğraştıkları (o sirada gitmiş. i Istanbulda, haris tatlı su frenkleri- ni, Sultanın gayri memnun memur | larımı, yeni girilen inkılâp devresi ni anlamıyan (adamları görmüş, Asya sahillerinin kuvvetli nefesi - ! ni orada duymuş, Versay muahede sini tanımak istemiyen şahsiyet - lerle görüşmüştüm. İ olan Ankarayı görememiştim, Fa - kat Türkiyede o zaman gördükle rim, benim için, müstakbel eserim için orijinal mevzulardı. Sonra Bo- | ğazları geçerken, Osmanlı impara torluğunun müdafaasını kırmış 0 lan dretnotları gördüm. Fakat bü- tün dikkatim on iki sene mütema - i diyen harp ettikten sonra Avrupa kıt'asındaki yerlerini bırakmamış ve bu kadar kan döktükten sonra damarlarında bir kurtuluş harbi yapmak için kan bulmuş insanla - rın üzerine toplanmıştı. O zamandanberi sekiz sene geç miş bulunuyor. Yeni Türkiyenin yeni adamları bir çok noktalarda muvaffak oldular. Bu sefer Anka rayı, İzmiri, Konya ve büyük hâdi selere sahne olmuş olan mücadele yerlerini gezmek, bu mücadelelere iştirak etmiş olanlarla görüşmek istiyorum. Bu suretle eskiden beri beslemekte olduğum bir fikri, Tür kiye hakkında bir eser yazmak fik rini tatbik etmiş olacağım. fa, italyada folklor faaliyeti İtalyada son zamanlarda halk bilgisine hususi bir ehemmiyet ve- rilmektedir. Folklor mesaisi gün- den güne artmakta, halk türküleri hikâyeleri, âdetleri tespit edilmek- tedir. M. Mussolini, Lort Rozberi- nin bıraktığı Pansilippe'deki Roz- beri köşkünün Etnoğrafya ve Folk lor müzesi ittihaz edilmesini ka - rarlaştırmışlır. Napoli belediyesi bu işle meş - gul olmaktadır. Bu köşkte hususi tertibat vücude getirilmektedir. Bu arada plâğa alınmış Folklor eser- lerinin muhafazası için büyük bir diskotek yapılmaktadır. 1924 te, Yeni Türkiyenin kalbi /.. Tiyatro Gavrilidis Darülbedayi sahnesinde > Önümüzdeki y p pazartesi günü Zİ Se, akşamı, Darük 4 gf” (4 bedayide Yu- A / r ' man arlisti Pe- ği” N rildi Gavrilidis Ky #4 kendi başına z * bir piyes oyna Gavrilidis Otetio yacaktır.... rolünde O akşam için Darülbedayi, Yunan artisti men- faatine terkedilmiştir. Bu suretle Türk artistlerile Yunan artistleri arasında bir dostluk eseri gös- terilmiş oluyor. M. Gavrilidis, esasen halkımız- ca yabancı bir artist değildir. Ken disi “İstanbul sokaklarında,, isim» li filmde rol almıştı, ve İsmet Pa- şa Atinaya gittiği zaman, Bedia Hanımla beraber oynamış, bundan bir müddet evel de O- pera sinemasında, Ertuğrul Sadet- tin ile Türkçe ve Yunanca ayni z8 i manda olmak şartile Othello,, yu İ oynamıştı. M. Gavrilidis, Darülbedayide, Polivio Dimitrakopulo'nun eserin- den “To Kritirion, türkçe ismi “mahkeme,, piyesini oyniyacak - tır. Bu piyesin bülâğası kısaca şu - dsi sanar dünle Bir adam karısını öldürüyor, sonra, kendi hayatına da nihayet veriyor, ve ruhu gök yüzüne çıkı - yor. Orada, bu adamın ruhu, yap tığı cinayetin hesabımı verecektir. “Mahkeme kurulmuştur. Bir taraf- ta Allah, bir tarafta Şeytan vardır. Gavrilidis, mahküm vaziyetinde - dir, kendisini müdafaa ediyor. Bu müdafaada fevkalâde facialı, lirik parçalar vardır, ve bu piyesin bir tek aktörü vardır. Eseri sahneye, bizzat Ertuğrul Muhsin Bey koymuştur. Sahneye konuş çok itina ile yapılmıştır. Allahım olduğu taraf mavi renk te, Şeytanın olduğu kısım kırmızı renktedir. Sahneye konuşun arşıâ- lâyı tasvir eden kısmında bulutlar dolaşmaktadır. M. Gavrilidis'in muvaffak ola- cağına şüphe etmiyoruz. Daha şim diden o akşam için birçok localar i ve yerler tutulmuştur. iki yeni mecmua ve güzel bir şiir Ankarada Çığır, Afyonkarahi - sarında Taşpınar isimli iki yeni mecmua çıkmaktadır. Çığır mecmuası Ankara gençle. rini etrafına toplamış, ergin ka - lemlerin de yardımlarmı temin et- miştir; canlı bir fikir hayat ve fa- aliyetine sahne olmaktadır. Afyon karahisarında çikan Taş- pınar mecmuası hakkında bir kaç gün evel gazetemizde Sadri Et - hem Beyin bir yazısı intişar etmiş ti. Taşpınar mecmuasını çıkaran » lardan edebiyat muallimi Eflâtun — # Darülbedayiden Bedia H. Dün Beyoğlu kaymakamlığında Sahnemizin kıymetli sanatkârı Bedia Hanımla konservatuvar pi- yano muallimlerinden Ferdi Fon Ştatser Beyin nişanlandıklarmı, Avusturyanım tanınmış bir ailesi - ne mensup olan Fon Ştatserin Be - dia Hanımla evlenmek için müs - lümanlığı kabul ettiğini yazmış - tık. İki genç sanatkârın evlenmeleri dün akşam Beyoğlu evlenme dai- resinde tesçil edilmiştir. Dün saat on dokuza doğru Be - yoğlu evlenme dairesi, bu merasim evlendi Yeni evliler ve dâvetliler merasim esnasında dia Hanımın amcası Suat Paşa ile İstanbul liman işleri inhisarı şir * keti umum müdürü Ahmet Ham « di Bey yeni evlilerin şahitleri sı - fatile evlenme defterine imza koy, muşlardır. Darülbedayi müdürü Memduh Bey ve Darülbedayi sanatkârları- nın hepsi, konservatuvar müdürü Yusuf Ziya Bey ve konservatuvar muallimlerinin hepsi ailelerile bir- likte gelerek merasimde hazır bu- lunmuşlardır. Bu iki sanat ailesi mensupların dan başka iki tarafın ahbaplarm- de bulunmak üzere davet edilmiş, | dan bir çokları davetli olarak bu- ve gelmiş olan birçok güzide kim- | lunuyorlardı. selerle dolmuştu. Nikâhı Beyoğlu kaymakamı Sedat bey kıymış, Be- Yeni evlileri tebrik eder, saadet i dileriz. Garp edebiyafında yeni bir kitap “Yedi kişi muharririni arı - yor (11, , “Size öyle geliyorsa öyledir (2),, eserlerinin muharri- ri Pirandello, sayısız küçük hikâ- yelerinden on üç tanesini bir ara- düşün) ismi altında neşretti. Her ne kadar bu hikâyeler, kendi janrlarında “en muvaffak olmuş eserler,, olarak kabul edilemezse | de, fikir, yazılış itibarile gene güzel, ve seve seve hattâ bir kaç defa okunacak mahiyettedir. On üç hikâyeden (Chants to Epistle) en san'atli ve kudretlisidir. Bu yazılarında Pirandellonun piyes - lerdeki metafizik hüviyetini se - zemeyişimiz pek dikkati çeken bir noktadır. * Yirminci asrın sosyalist pey - gamberi Bernard Show uzun i- simli kücük bir kitabile edebiyat âlemini gene karıştırdı. e Kitabın ismi de gayet manalıdır: “Allahı arıyan zenci kızın maceraları, İngiliz örf ve âdetlerini keskin ze- i kâsının süzgecinden O geçirerek, bütün hususiyetlerile İngiliz aris- tokrasisini meydana çıkaran, ve büyük bir kütleyi arkasından sü - rükliyen Şo bu kitabında, fakir Cem beyin aşağıdaki şiirini bu mecmuadan iktibas ediyoruz: Taşpınar Pınar senin ne belli, başm var? Yörenin var, yoldaşm var, eşin var; Başucuhda edyan «ivan taşm var. Yundım sazlar, bir su verin pınardan... » Pınar, senin ayağını kararlar, Kazarlar da İnel, mercan dizerler. Top top olmuş geliyorlar güzelleri Yandım kızlar, bir su verin pınardan? ya toplıyarak (En iyisi iki kere | bir zenci kızın ormandaki gezin- tilerini anlatıyor. Bu genç kızm seyahatleri esnasında geçirdiği maceralar da, insan oğlunun bü » tün hayatımda, tabiatı anlamak ve Allah ülküsünü kurmak için yap» , tığı bir çok teşebbüsleri canlan -“ dırıyor. Şovun bu eseri masal ola- rak pek lezzetle okunabilir; sonu biraz karışık ve bitirilmemiş gö - rünürse de; bu da muharririn ka» bahati değildir. Zira din tarihi ve münakaşası daha henüz sona er - memiştir ve muharririn de eseri - ni kat'i bir bitirimle bağlıyamıya- cağı pek tabiidir. Bununla bera « ber yazıcının kendisine hâs sa » vaşıcı bir uslüpla yazdığı bu ese- rin son faslı; diğer kısrmlarile bir ahenkte değildir, âdeta lüzumsuz, binaenaleyh, yorucu, £ sıkıcıdır. Şoyu tanıyanlar, onun ekser pi « yeslerinde daima uzunca bir ön yazı ile eserinde müdafaa etmek istediği tezi sistematik bir şekilde kullandığını bilirler. İşte kendisi- ne karşı büyük bir alâka uyandı. ran ve şöhret getiren bu (önya - zı), böyle kitabın sonuna geldi mi kıymet ve cazibesini tamamile kaybetmiş gibi görünüyor. Bütün bu kusurlara rağmen - bilmem kusur diyebilir miyiz? « Bernard Şovun bu kitabı nükteli muharririn muvaffak olmuş bir e- i seri sayılamazsa da, içinde bulun- duğumuz edebi buhran, - kelime tam yerindedir - çırpınma devrim de üzerinde düşünülecek engin bir fikir muhassalasıdır. İbrahim Hoyi (1) Halit Fahri Bey tarafından Türkçe ye çevrilmiş ve Dezültedayi sahnesinde oy- nanmıştır. (2) Mehmet Fuat Bey tarafından Türig- seye çevrilmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: