19 Mart 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

19 Mart 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| İE m J İf Genç bestekâr Nusret Rıfkı Bey Şark melodilerinin faydasızlığına kani — Musikiye olan hevesiniz ne | ve “Mini Zaman başladı? Nusret Bey hafif gülümsedi: — Fakat efendim, ben meşhur bir san'atkâr değilim ki, musiki esimin ne zaman başladığını #oruyorsunuz? Burada Nusret Rıfkı Bey ne - zaket gösteriyordu. Ben Nusret Rıfkı Beyin yeni bestelediği ve eşrolunan tangolarmı dinlemiş ve kendisile daha tanışmadan ne kadar kuvvetli bir bestekâr oldu Genç bestekâr Nusret Rıfkı B. ğunu hükmetmiştim. — Hayır Nusret Bey besteledi- ğiniz eserleri dinledim. — Aman efendim, izam ediyor- Bere, Rİ Lil r muz. O halde söyliyeyim. Musiki | melmhünüll iii hevesim çok evelden başlar. Es - kidenberi mütemadiyen konser - lere gider ve onları takip eder - dim. Nihayet iki sene evvel mu- siki hayatına ilk adımımı attım. Şimdi tabettirerek piyasaya çı - rdığım “Senden uzak,, ve “Mi- Mİ mini,, tangolarını bestelemiş bulunuyorum. — Yerli ve ecnebi musikişinas- lardağ kimleri beğeniyorsunuz? — Ecnebi musikişinaslardan, W.R. Heymann, W. Jurmann, Paul Abraham, Jean Lenoir, Vin- Cent Scotto yu... Yerlilerdense Cemal Reşit, Ha- ân Ferit, Muhlis Sabahattin, Ne- Sip Celâl Beyleri beğeniyorum. Yalnız Muhlis Sabahattin ve Ne- ip Celâl Beyler, besteledikleri a- lafranga eserlerinde, Şark musiki- sinin tesiri altında kaldıklarını Pek fazla gösteriyorlar. Bunlara Misal olarak, Muhlis Sabahattin Beyin, “Karım beni aldatırsa,, o- Peretindeki “Kalbimin rüyası, Parçasile, Necip Celâl Beyin her- malüm olan “Mazi, sini Bösterebilirim. o Bu iki tangoda, İraz evvel söylediğim ecnebi bes- | tekârlarınm yaptıkları tangolar- daki garp “Melodie,, sini bula - Mazsınız. Madamki tango bugün bizim musikimiz değildir. O hal- de, tango besteliyeceğimiz zaman, tangolarımızın “Melodie,, lerinin Şark “Mâlodis,, sine benzememe- "ine çalışmamız lâzımdır. — Şimdiye kadar ne gibi eser- ler hazırladınız? — Bir çok eserler hazırladım. atbu olan yalnız iki tangom Vardır. Bunlar da “Senden uzak, mini,, dir. Diğerlerini yakın zamanda bastıracağımı zan | Y€ X* ediyorum. — Son senelerde yeni türeyen, memleketimizdeki operet salgını hakkındaki fikriniz? — Bizde operet gelip geçici bir grip salgınına benzer. Çünkü €s- kiden “Abdülmecit, zamanımda İstanbulda operet oynıyan bir sü- rü kumpanya vardı. Bunlar ya - nında (Güllü Agop - Yakup), (Büyük Bitliyan) ve (Fasulaci- yan) kumpanyaları o zamanın en iyi operet oynıyan kumpanyaları idi. Bu kumpanyalara karşı, İstan- bul halkının gösterdiği rağbet pek uzun sürmedi. Bunlar da birer bi- rer sönüp gittiler. Son senelerde İstanbul ve Süreyya o operet- leri diye bir kaç operet heyeti ge- ne faaliyete geçtiler. Fakat bunlar da pek tutunamadılar en nihayet geçen sene Darülbedayi Yalova türküsü ile opereti gene ortaya çıkardı. Ve o gündenberi de de- vam edip gidiyor. Fakat buda i pek uzun süreceğe benzemiyor. — Gayeniz? — Hayatımı beste yaparak ka- zanmak arzusunda değilim. Eser- lerimin başkaları tarafmdan ça- | lındığmı görmek ve onları.dinle- Teşekkürler ederek ayrıldım. Melih Nazmi (Cümhuriyet Gençler mahfelinde | Cümhuriyet Gençler mahfeli müsamerelerinden on ikincisini bu Cuma günü Beyoğlundaki bi- nasında ve yüksek bir seyirci küt- lesi huzurunda verdi. Eseri hazırlıyan Salâhattin ve i Baha Hulüsi Beylerdir. Eserin a- dı (Bir yara daha) adlı bir facia- dır. Eser yazılışımda olduğu gibi temsil itibarile de muvaffaktır. Gençler rollerini çok muvaffa « kiyetle başarmışlardır. Umumiyet itibarile bir hüküm vermek icap ederse 3 perde ve 9 tablo olan bu piyes, bu senenin kuvvetli eser - lerinden biridir. Ve bu da diğer - leri gibi içtimai bir vak'aya temas etmektedir. MN. Bilmece Bu haftaki bilmecemiz şudur: Özleri Türkçe olan on ata sözü göndereceksiniz. En güzellerini seçip gönderene hediye vereceğiz ve resimlerile beraber yazılarını gazetemize koyacağız. Mükâfat kazananlar Geçen haftaki bilmecemizi doğ- ru olarak halledenlerden, Beyoğ- Tu dördüncü ilkmektepten Muaz - İ zez, Fatihte Manisalı fırın soka- ğında Ümmügülsüm Hanımlarla, Telefon şirketinde muayene me - murlarından Ali Sükrü Beyler mükâfat olarak birer kitap ka - zanmışlardır. Gençler için Edebi Müsabakamız iyoruz. Mü- ç en limelik bir hikâ- e 15 mısralık bir Vakıt gazet, gönderme ya girenlerin yazıla- rını sıra ile neşrediyoruz. Müsa - baka bittikten sonra okuyucu - larımızın reylerini toplıyacağız, en çok rey alan hikâye ve manzume sahiplerine mükâfat verilecektir. üsaahkanm $ inci hikâ - yesile sekizinci manzumesini der- cediyoruz. Gölgeler — Beni unutmıyacaksın değil mi Ayşe? — Seni unumak mı? Meh- met... Sen benimsin. Biri kalın diğeri ince iki dudak biribirine uzandı, biri kıllı ve sert biri beyaz ve yumuşak iki göğüs derin derin nefes aldı. Biri çıplak diğeri sarılı iki kol biribirini sar » dı, Kalın akasyaların karanlık di- binde iki gölge aşkın bütün hara- retini ruhlarında hissede ede ö- püştüler, ay bu manzaradan utan- dı. Bir bulutun ardına gizlendi. ».. Daha sabah olmamıştı. Güneş yalçın dağların arkasından sıy - rılmağa o çalışırken değirmenlik yolunun üzerinde ellerinde mendil büyük bir kafile sırtlarına heybe- lerini vurmuş üç genci selâmetle- di. , — Allah selâmet versin. — İhtiyar ağanı unutma.. — Ya gâzi ol, ya şehit. Üç kişi dar yoldan biraz sonra kayboldular. Şimdi sahrada me- leyen koyunların sesi çobanların gaydası işitiliyordu. Da . Tayfun... Tayfun... Gök yü- zünden belâ yağıyor, siperlerin i- çinde nasırlı elleri tüfek kabzala- rını sıkan bir sürü mecnun var... Kimi gürültülü bir kahkaha ata - rak topraklara gömülüyor, kimi bir bomba darbesile uçan kolunun üstüne düşmüş, kafasız vücutlar, ölüler arasında, güya yaşıyanlar.. Ara sıra doğrulan bir vücudün fevkelbeşer bir gayreti, sallanan bir el... Müthiş taraka..- Uluyan bir mitralyöz. .. Kesik kesik emir- ler... Patlıyan mermilerin bir şim- şek aydınlığı... ve gür bir ses: — Süngü tak, marş, marş... Siperden, önümden arta kal - mış beş on fedai dışarı fırladılar, Bu son bir hücumdüur. İleriki siper alınmazsa vaziyet kötü, sert adım- ların taşları, toprakları savuran gürültüsü, yağmur, şarapnel gü - rültü.. .. Devrilen insanlar... Ölüm yağmuru... genç- 5 . : » — İsmin ne? Hasta gözlerini açamıyordu... Muntazam nefes almakla beraber kendine de gelmiş değildi. İhti - yar doktor omuzuna dokundu: — İsmin ne? Biraz sonra küçük bir hareket. Derin bir nefes alış.. Sağdan sola bir dönme hareketi, gerinti ve bir feryat: — Ayağım... Kara sevda ! k İçimde baharımı gö Kendim ateşte yı Düslarım yerini bul Her zevki b Rüzgârlara Yaramı dum. Kapıldım bir derin açtım ve göğulttum Seinmi sına fırlamış kesik bir bacak gö - züktü. — Ayağım... — İsmin ne? — Ayağım... Ayağım ağrıyor. — İsmin ne? (Bu kalbine taş basan ve nihayet bir insan olan doktorun bir plânıdır.) — Ayağım... Ah ayağım. — İsmin ne? 2 Mehmet... Ne olacak, ayağım nerde? . 5 — Haydi oğul, vatan senden istifade etti. Şimdi sen de vatan- dan istifade et, git köyünde mes- 'ut ol, belki bekliyen bir anacığın vardır. Gözünde arkanda kalma sın. Öteki Mehmetler senin intika- mını bırakmazlar, Haydi uğurlar olsun... » » . : Bir aslan gibi koşup bacağını sürüyerek dönen Mehmedin tür- kü Sütüm sana helâl olmaz, saldır- mazsan düşmana... Bir geyik çevikliğile gidip bir ihtiyar halsizliğile dönen Mehmet, yollarda kâh kağnı gıcırtısı din » ledi. kâh içinde su yılanlarının raksettiği derelerin şırıltısım... Fa- kat kulağında daha sevimli bir ses vardı: — Seni unutmak mı Mehmet? Sen benimsin... » 4 Gece.... Tabiatin tasarruf etti- ği gecelerden biri. Gök yüzü kap- karanlık ne ay var ne de tek bir yıldız... Karşı serviler Ohaşiyetli bir çıtırtı ile biribirlerine doğru e- giliyorlar.... Dipte yeşil bir san - dukanın üzerinde yanan fener a- rasıra ihtilâçlar geçiriyor. Bir oda.... Sedir üstünde hıç - kıran bir kadın başı... Ona ağlıyan bir mum... Camlara vuran rüzgâr uğultusu... — Küt, küt... İhtiyar adam mırıldandı: — Ayşe bu akşam uyuya kal » mış. Eyvah, anahtar da almadım. Kahvede çok ekindim (9)... Bir daha vuruş. — Güm... Güm... Ses yok, İhtiyar adam köşeyi | dolandı. Bahçe duvarını şöyle bir hesapladı. Mehmet yırtık caketinin yaka- İ sını kaldırmış. Yağmura rağmen mütemadiyen yürüyordu. Gözünde bir kadın hayali... Kalbinde unutulmıyan bir aşk ha- tırası değneklerini sürüye sürüye koşuyordu. Kasabada kalmadı. Geceye, soğuğa, fırtmaya rağmen köye bir an evvel gitmek için yo" la çıktı. Habersizleğin gece ka « pıyı vuracak... Ayşe boynuna sa- rrlacak... Ve nihayet kandan, ö- Tümden, fırtınadan çıkan dinç bir erkeğin ihtirası... Hayal... hayal.. Köye yaklaştı.. Son servilikleri geçti.. Yol kısa olsun diye mezar- Irktan saptı... İşte köşe dönünce nişanlısının eyi... O ne... Gözlerini uyuşturdu. Bir gölge bahçe duvarından atlamağa uğraşıyordu, Dondu, kaldı. Gözle- si dişarr uğradı! Kalbi bir sürü mengenesine kısıldı. Ağzından bir avuç ardı sıra (Yoksa) lar çık- tı. Gölge duvarı aştı.. Mehmet | yaklaştı. ... — Ayşe kızım... Uyuya kalmış" sın... — Birden uyumuşum. Nasıl gir- din, anahtarı almamışsın., İhtiyar baba açık duran pence- reyi gösterdi. — Ne de olsa çök- medim diye gülümsedi... Birden duvardan bir kiremit düştü. İhtiyar birden dönünce du- var üzerindeki gölge ile karşılaş - tı. Hemen duvardan çifteyi kav - radı. Kararan gözler... Şüphe... Odadan ve duvardan iki silâh İ patladı. ».. Sabahleyin duvar dibinde Meh- medin, evde odada ihtiyar baba - nın cesedini buldular. Ayşe daha hâlâ baygın yatıyordu. Nusret Safa (9) Ekendim, Burada geç kaldım Tanal Badır, izmir Ticaret mektebi günden güne inkişaf ediyor izmir “Ticaret mektebi mezunlardan bir grup ve mektep müdürü Abdulah B. İzmir muhabirimiz yazıyor: İzmir ticaret mektebi munta- zam bir seyir takip ederek çalış maktadır. Mektep, müdürü Aptul- Mektepte lisan ve muhasebe dersine fazla ehemmiyet verilmek “İ te ve hiç lisan bilmiyen bir tale be bir sene zarfında lisan öğrene- Hasta bakıcı battaniyeyi kal -! lah beyin gayretile günden güne | bilmektedir. Mektep dört sene o - "dırdı: Kanları gazlı bezin dışarı | inkişaf etmektedir. (Lüifen sayıfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: