4 Şubat 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

4 Şubat 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Geiğelerie Sele Tiyatrosunda | Liseler a e Genç San'ajkârlardan Şayente Hanım Anlatıyor Şehir Tiyatrosu genç san'atkirların. dan Şayeste hanımla karşi karşıyayım: — Peki buyrun, konuşalım... — Sahne hayatına masıl başladınız?, — Benim annem de artisti. Ben, h. men hemen sahnede doğmuş / gibiyir Altr yaşındaydım. © zaman meşhur ols Yeni İstanbul operetinin (Emel) oper tinde bir küçük çocuk rolü varmış, on oynattılar, Daha kendimi bilmediğim bi çağda sahneye çıktım ve bu heves bend © zaman başladı. Bundan sonra muhtelif amatör grup larında, klüplerden sonra İbnürrefik Ah- met Nuri ve Raşit Rıza beylerle beraber | şt, bir müddet sonra da Darülbe- dayie aldılar. — Yeni ve eski tiyatromuz bakkında| ne düşünüyorsunuz?. — Bakın, eski tiyatro hakkında işit. tiklerim, eskiden bu gibi san'at hareket. lerine ehemmiyet verilmediği için, tiyat- ro çok balamsrmış ve boğazını doyura- mıyan aktör, asıl olurdu da oyununun dekorunu şapardı. Tabii bu vaziyelie göre kötü dekor, kötü kostüm. İyi bir başın bulunamayışından kötü mizansen, hatta mizansensizlik, Türklerin bu san'a- ta intisap etmemesinden kötü sey. Ar- tık gerisini siz düşünün.. Fakat şimdi iş değişti, Amma, operet tiyatrodan ayrılsa!.. .— Fakat hanımefendi, unutmayın ki, gözünüzü ilk sahne hayatında öperetle açtınız. , Ne bileyim, o zaman san'at nedir bilemezdim ki, şimdi operet hiç oynamak istemiyorum., — İdeal rolünüz?.. — Böyle bir şey düşünmedim ama, İ- desl rolüm her halde bir “operet,, te de- öildir. — Bizde yeni başlıyan film sanayii hakkında ne düşünüyorsunuz?. — Muhakkak ki ilerliyor. İlk zaman Ayyy gg yy TETKİKLER: El Şayeste Hanım larda senede bir iki film yapılırken, şim- di üç, dörde çıkıyor. Dublâj filmler ayrı «a bir kazanç. n: hakkında ne düşünüyorsunuz?.. — Para kazanmamız için oynamamız. lâzemmiş.. oynuyoruz. Biz emir kuluyuz. Ne derlerse onu yaparız, ama gönlümüze sorarsanız, hiç de taraftar değiliz. Yu. karda söyelediğim gibi inşallah bir gün tiyatroyla operet ayrılır. — Ideal olmak için artist hangi vasıf lara malik olmalıdır?. — Uzun lüfın kısası, alacağı rolün de- irisine girmek, girebilmek meziyetinö ma- Tik olmalı.. Bundan daha mühim ne ola- bilir?.. — Genç istidatlardan kimlerden ümit- varsınız?. yok. İstidatlar ergeç kendilerini göstere- ceklerdir. — Boş zamanlarda ne yaparsımız?. — Ev işi görürüm. Arkadaşlarla tavla oynarız, ufak tefek eğlencelerle vakit geçiririm. Rollerime çalışırım. — Bu kadar mı?, — Kâfi değil mi.. Teşekkür ederim.. Melih Nazmi Harp sonrası gençliği ————— Muhtelif LA ve kendi içimize bir bakış mevcut bazı kıymet ve telakkilerin ön saf ta, ve ön safta bulunan mubtelif eski kıymetlerin de arka saflarda yer aldığı görülür. Bazı “cemiyetlerin büm- yesinde » esaslı * tahavvüller © olma” masına rağmen uzun harp seneleri 5 kıntıları bütün eski kıymetlere karşi şüpheler uyandırmıştı. Yavaş yavaş bü tün bu şüphe ve tereddütler derinleşti; cemiyette imansız bağlantısız yığınlar belirdi. Herkes her olana karşı lakayt omuz! silker bir vaziyet almıştı. Harp akyl) larından yarım, eksik dönebilen malül bir insanlık; eski inanışlarını sanki cep- hede kopmuş uzuvlarle toprağa gömmüş tü. Hürmet edilen şahsiyetler silinmiş, kürsülerden mücerret hakikatler! yu. murtlıyan ilim kuklalarınm köksüz söz. lerine aldıran kalmamıştı. İçtimai nizam» larma el dokundurtmıyarak yıkardanbe. ri insanlar üzerinde (o hükmedenler bu durgunluktan haklı olarak endişeye baş. ladılar. Bir kere takribi hesaplarla ta. sarlanmış harp sonu beklendiği gibi çık- mamıştı. Milyonlarca vatandaşm kanı, emperyalistlerin | birikmiş | kıymetlerine bir metelik ilâve edemedikten başka üs- telik artmış kiymetleriri bile alıp götür- müşlü. Bu zavallı insanların masum te- şebbüs sahiplerinin fazla tamaları netice- si kaybettikleri bu kadar kıymet yetmi- yormuş gibi bir de eski bağlantıları ara- sında, kençlikte kendilerine karşı bir iti- matsızlık bir saymamak itiyadı baş gös- “m Cihan harbi bittikten sonra evveldenlistediler, arzumuz haricinde bizi harbe)liselerin on iki sene olması arzu edilebi- girmeye mecbur etöelr. Şimdi onun ta- bii olan ve yerinde gelen neticelerine ta- hammül edemiyorlar. , İhtiyat bir tedbir olarak harp öncesi teiikki ve kıymet mefhumlart yerine ge- ve harp öncesinin taammüm etmemiş, el sürülmemiş kıymetlerini - ikame ettiler. Şuurunu, itidalini elinden kaçırmış (te /$9bbüs ve sermaye) tedricen nizam altı. ina alınmıya başladı. Gençliğie karşı kas-| mâ ve muvakkat müsamahalar gösterdi- ler. Cemiyetler ayni durgunlukla yolla- rma devam ettiler, ». * Diğer taraftan bazı cemiyetlerde sene- lerdenberi devam odezelen müzmin has- talıkların harple derinleşen tahrip tesir- lerinin © önüne katılarak içtimai bünye- lerini değiştirdiler. Senelerce anarşi, bozgunluk içinde yü- varlandılar, istirap ve sıkını harpteki kadar ağır olarak devam etti. Ve niha- ye edilmiş oldu. Yeni neseler sürdü ve körpe itiyatlar taammüm etti. Eski telâk- ki ve kıymetlerin yerlerine yeni yabancı kıymetler tavazzuh etmeğe başladı. Genç imelâp nesilleri, harbin marazı neslinin aksine, şaurlu ve imanlı tabiat ve içten yelme tezatlarm tasfiyecileri olarak ileri atıldılar. Umumi bir görüşle izaha çalıştığımız barp sonu bu iki farklı bünyesi çıkış ta- terraişti. Türkiyeye yeni başlıyan operet salgı | — Onları benim göstermeme Tüzum| Mg yy yet cemiyetin 6sas bünyesi eskiden tasfi, | rik Süiheriyiar Lü i5len ayrilir Palit her milse Diplomatlar dediler ki: “Milletlerimiz İtetkikler esmasmda görüleceği veşhile|mek istemiştir. 7 ENÇLİK Anketimiz i 12 Sınıf olmalı ama bir şartla ... “Bilgi, medeniyeti bize son zamanla- ra kadar tattıran medreselerdi. Medrese- ileri biz kültürü, dile karıştıran bir mües- sese halinde görürüz. Medeniyet akışları bir silindir gibi garptan geçmiş, bu hiç şüphesiz ki, medreseyi devirecektir. Ne- telim öyle oldu. Biraz garptekine, garp tedris usulüne yakın bir usul eski bükü- met tarafından kabul edilmişti. Bu usul gene medrese şeklinin elbise değiştirme- sinden farksızdı. Son ıslahat, dinle dün- İyayı esas olarak ayırdı. Fransızca isim olarak orta tahsil mekteplerine lise denil- di. Herhangi cemiyet için kurulan mües- İseseler istenilen gayeden zamanla uzak- laşıyorlar, bu bir hakikattir ki, Avrupada İmüteaddit zamanlarda, müteaddit mües- seseler, müteaddit defalar ıslâhata uğr- yor, Bizde son zamanlarda kendisinden! istifade edemiyen gâyesinden uzaklaşan| Hiselerdir. Bir defa bizde liseler kışla halindedir. Talebe mualliminin her fikrine körü körüne itaat etmektedir. Muallim ile talebe arasında derin bir uçurum vardır. Bunun neticesidir ki talebe ile muallim arasında fikir ayrılıkları bir geçimsizli- ğin başlamasını, netice itibarile o talebe- nin © sene dönmesini intaç ediyor. İkinci bir nokta, şimdiki liselerde okuyan tale- ibe mektebi bitirdikten sonra hatta tatil zamanlarında bile kitap okumasmı hiç bir zaman arzu etmiyor, bunun neticesi dir ki, bütün memleket kahveleri sene- nin bütün günleri doludur. Çünkü genç- liğe okumak bevesi tattırrılmıyor. Asıl meselemiz liselerin on iki sene olması, bunu derhal kabul etmelidir. Fakat şu sualle karşılaşılır. İptidai kısma mı, yok- sa orta kısma mı, yoksa İise kısmına mı. Bunun en iyi tarafı gene şüphesiz ki, İi- sedir. Çünkü Bse tahsili darülfünuna hazırlık yeridir. Bu seneden itibaren li- seye gelecek talebe dokuzuncu sınıfta biriken sular gibi irkilecektir, Lise prog- ramma hazırlanmış değillerdir. Lise tah- jsili pek kuru ve cansızdır. Hiç bir za- iman hayata alıştırmıyor,. daha mektep isralarında riyakârlığa ve memur kılıklı adamlar yetiştiriyor; çünkü program dardır. Sene dardır. Muallim programı yetiştirmiye gayret eden bir emen leleriüden Tursun ağa, Ahmet ağa, Zaman fazlalaşırsa tabiatile ki, bu müş kül ortadan kalkacaktır. Bu (bakımdan lir bir şeydir, Şu noktayı düşünebiliriz,| bu sene on birinci smıf mezun olacaktır. Fakat geride kalan eski (talebeler, eski programı aynen okuyan ve eski kanunlar hükümlerine tâbi olması icap eden 9 — Zeki bey iyi ve kimsesiz bir gençti. İstanbuldan pek uzak olmıyan bir köy- de muallim bulunuyordu. Kimsesi yok- tu. Daha beş yaşındayken annesini kay- betmiş, babasını ise hiç tanımıyordu. Yalnız teyzesinin söylediğine göre onu düşmanlar slmaşlar, götürmüşlerdi. Bel- İki sağdır, belki gene gelir diye ona tesel li veriyor ve onu avutmıya çalışıyordu. Evet, daha küçükken buna kanmıştı. Yoksul, kimi görse sakın babam olmasın diye bütün akrabalarıma gösterirdi. Fa- kat büyüdükten sonra artık bu emelleri ve ümitleri büsbütün kırılmıştı. Yalnız kendi hayatmı kurtarmak için en yakın ve en çabuk hayata atan muallim mekte bine girdi. Köyde: Zeki beyin yegâne emeli mek. tepteki çocuklardı. Onlarla uğraşır, on- larla şakalaşırdı. Mektep eşki bir bina, kerpiç duvarları yıkık, beş sınıftan müteşekkil. ve köyün tam vasatında bulunuyordu. Kırık sıra» lar ve yüzü gözü ağarmış ve yazı tahtası ve bir de eski masadan kürsü. Zeki bey bunları benimsemiş ve alışmıştı. Daha gün doğarken, yatağından kal. kar, bahçesindeki sevgili ( tavuklarına yem verir, biraz da evindeki ocağın kar. şısındaki kahvaltr ettikten sonra mekte. bin samanlı yoluna koyulurdu. Sant üçte, mektebin tatilinden sonra köyün biricik çmarlı kahvesine gider ve ihtyarlar grupuna dahil olurdu. Dreden tepeden konuşurlardı. Kahveci Halil a- ğa muallim beyin kahvesini öğrenmiş, İkahveye gitmedi. VAKTT 4 SIJYAT ayd el Kaçan Hoca Zeki Bey: — (Gayet samimi) Vallahi eğer bana sorarsanız, derhal girin, çünkü çok faydalı bir şey, dedi. Ve dâha koo- peratifin birçok iyilikelrini saydıktan sonra köylüleri razı etti. İki ay sonra bir gün üçüncü derste muallim bey derse girdiği zaman sınıfta gözüne bir gayritabiilik çarptı.. Derhal farketti.. Zeynel yoktu.. Sordu: Arkadan Memişin oğlu Kadri, namı di- Zeri sivrisinek, incecik sesiyle: — Zeynel bahçede düştü, ayağı kana- dı. Eve tütün bastırmıya gitti, dedi. Zeki bey bunu duyunca camı (sıkıldı. Evet, vakin köylerle bütün yaraları tü- tünle iyi ederler. Fakat, çocuğun ayağı ya mikrop kaptıysa?.. Mektep azat olmuştu. Zeki bey o gün Doğruca evine gidip ilâç kutusunu aldı ve Zeynelin evine git- ti. (Zeki bey şehre indiği zaman kendi için tentürdiyot, sargı bezi, alkol, pamuk alıyor ve bir kutu içinde saklıyordu) Zeynel minderin üstünde ayağı dimdik, eski bir bezle bağlı olduğu halde yatıyor- du. Zeki bey hemen hastanın yanına git- ti, ne oldüğunu sordu. Çocuk: — Düştüm efendim. — Çok kanadı mı?. Annesini çağırdı ve eğer bu sargı züp ilâç bağlamazsa çocuk iyi olmaz, de- daha kapıdan girerken söylemeden az şekerli, fazla köpüklü kahvesi önüne ge- lirdi. Herkes muallim beyden akıl danı- şırdı, Genci, ihtiyarı bep muallim beyin etrafını sararlar ve ondan (yapacakları iş hakkında izahat alırlardı. Yalmız Zeki Beyin mektepte olsun, dışarda olsun ye- gâne sevdiği Tursun ağanm oğlu küçük Zeyneldi. Mektepte ona dalma iyi mua» mele ederdi. Zaten Zeki beyin hiçbir ta- lebesine dayak değil bağırmış bir insan değildi. Onun için bütün talebenin ve bü- tün talebe ebeveynlerinin sevgisini kaza- nan Zeki bey Zeynele daha başka türlü| hareket ederdi. Bu küçük, yedi yaşında çok açık göz bir çocuktu. Zeki bey bu şersit dahilinde tam beş sene köyde kaldı. Bir gece evde otururken köyün ileri muhtar Hüseyin ağa, ve birkaç köylü daha muallim beye misafir geldiler, Zeki bey misafirlerini memnun ve mütebessim! ağırladı. Kendisi de ocağm yanında ©- turmuş, konuşuyorlardı. İçlerinden biri — Yahu muallim bey, senin aklın e- rer.. Şu kooperatif iyi bir şey midir, der- 10 uncu sınıf talebesi vardır. Bilhassa bunlardan onuncu sınıf programı aynen görüyor. Bunun üzerine bir snf daha değildir. Çünkü çok talebe nilevi, hayati) resisetleri dolayısıyle mektebi imei imecburiyetinde kalacaklardır. Her halde bu bir sınıf farkı sekizinci sınıftan iti- baren gelecek devreye ilâve edilmesi daha doğru olacaktır. İstiklât Lisesinden Kâmil Kadri GEY inkılâpçı nesiller bile kendi şeb menşe ve gaye ayrılıklarile bir tasnife ta- | bilirler, Bundan sonraki yazılarmüzda harp sonunun inlalâpçı gençliğiyle har. bin yetiştirdiği marazi © gençliği bütün ayrılık farklariyle tetkike çalışacağız (*) Halil Ziya vasıflarma, hususiyetlerine kısaca göz gezdirmek, yaşayış, hayatı telakki ediş, tarzlarına nüfuz etmek niyetile hazırlan- muş bir sıra tetkiktir. Yazan kendi kana- sin. Bizi zorlayorlar, ama henüz girme- ba Sana akıl danışmıya geldik, ne der- sın:, di. (Zeynele dönerek) — Haydi Zeynel, aç o bezi... Annesi itiraz etti. Yok olamaz munl- lim bey, ben o örümcekle neler, ne yara. lar iyi ettim. Rahmetli ağabeysinin de yaralarını onunla iyi ettim. Buda geçer, dedi ve ocakta yemeğinin-yanık koku- sunu duyunca dışarı çıktı. ; Zaten Zeynel sargıyı açmıştı. Baktı, hakikaten büyük bir yara. Derhal bura» sını alkolle temizledi ve üzerine tentür- diyotlu pamuğu kapattıktan sonra sargı bezile iyice sardı ve annesi görmesin di- Ye, gene eski bezi ile üzerini kapattı. Ev İsahibini de beklemeden çıkıp gitti. Zeki Beyin camı büsbütün sıkılıyordu. Zaten iki gün evvel kooperatifin kapandığına dair şehirden bir telgraf almıştı. Fakat kimseye hissettirmek istemiyordu. O akşam Zeynel kazık gibi kesilmiş ve tetanostan ölmüştü. Ananın feryatları bütün köyü dolduruyordu. Duymuıyan kalmadı, Zeki bey hemen sokağa fırladı, ve zavallı Zeynelin evine gitti. Hakika- ten küçük ölmüştü. Muallim beyin yegâ- ne talebesi, belki yarın hayat arkadaşı dünyaya ebediyyen gözlerini kapatmıştı. Çok mütesetirdi. İri göz yaşları yanak- larından akarken şu kelimeler zihnini (Lötfen mayıtayı çeviriniz) ilâve etmek bir yıkımdan başka bir gey! “""MimrtyyeayansPS1yunn, yay A Ayyy Buzlar içinde yaşayan insanlar iğ Şimali Siberyada, buzlar arasında ya- âteş hazırlamakta olduğunu gösteriyor. valinin saki (9) Bu yazılar harp sonrası gençliğini, |$iyan birçok insanlar vardır. Burada me-|Sağ elinde tuttuğu ok geçirilmiş olan milli hudut çerçeveleri içinde sıralıyarak,İdeniyet namına hiçbir şey yoktur. O ha-|çubuk hararetlenerek yerde tahtanın ü- nleri en iptidai insanlar gibi İzerinde duran talaşları yakacak da ondan yaşarlar. Maişetlerini avcılıkla temin e-|hâsil olan kıvılcımlarla odunlar yakıla derler. Kadınlarımızın omuzlarında taşı-İrak yemek pişirilecek! Bizim bir kibrit pelerini ilâve etmeye lüzum görmiyerek dıkları gümüşlü tilki kürkleri de orada çakarak bir sanyede temin ettiğimiz ateş gençliğini olduğu gibi göster-Javlanır. Yukarda gördüğümüz resim şi-liçin bir Urgâlalı saatlerce uğraşmakta. mali Siberya ahalişinden bir Urgalalınm)|dır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: