22 Eylül 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

22 Eylül 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

lzdikbinicelk ii TEFRİKA Ne: 32 Dârâ, bağırdı: “ Bu kadını Merduk mabedindeki zındana atın!,, Lidyalılar Iranilerle cenge tutuştuklarına pişman olmuşlardı. Tâspa, iki saat içinde kaleyi zaptederek, bütün şehir halkını esir almıştı Dârâ papaganın son mis den büsbütün şüpheye düşmüştü. Arşeye: — Defol karşımdan gözüm gör” mesin seni! Diye haykırdı. Kapıda duran uşaklardan birine, elini uzattı: Bu kadını (Merduk) mabedi- nin zindanına götürün | Diye ayağa kalkti. Arşe şaşalamıştı. söyliyecek söz bulamıyordu. ik — Bir kuşun şehadetile insan cezalandırılır mı? Dedi.. daranm ayaklarına ka- pandı. İran hükümdarı çok kıskanç | bir erkekti.. Koynuna aldığı kadı" | nin başka bir erkekle temasına ta“ | hammül edemezdi hatta bu vazi- ; PE EŞ Ma TU TE TeK Vİ İİ — milan MAM ve Pa d-A4 a4. İranilerin Litiyalılara ait bir kaleyi muhasara ve cenk edişleri. . Bu sırada sarayın bâğçesinde dolaşan nöbetçilerden birinin sesi işitildi. Hassa askeri arkadaşına anlatıyordu. — Güzel doğrusu Acı « geceyi kadın... dım bu yet karşısında yanlız Arşeyi değil, | çıyanların içinde geçirecek. onunla temas eden erkeği de ce- zalandıracaktı. Dârânın ağası Arşeyi altkata indirdi ve hassa askerlerinden iki dı: “ e m emri var. Bu kadını Merduk mabedine götüre- ceksiniz. Dedi. Arşeyi ye aa , Çadırcınm karısı saraydan w- zaklaşırken, harem pencerelerin- z i kadın başı görü- bir arabaya bin- VA den uzanmış ik nüyordu. Libya ile dârânm karısı yavaş yavaş konuşuyorlardı di — İnsanların yapamadığı işi bir kuşun yapdığma şaşmamak- kabil değil. z — Hem dene kadar süratle. Değil mi? —— Acaba nereye götürüyorlar? — Nöbetçilerin hazırlığına ba- kılırsa (Ölüm dağı) na gidecek- leri anlaşılıyor. —Dârâ sevdiği kadının ölümü- ne tahammül edemez. 3 — Kocanızın mizacını siz ben- den iyi bilirsiniz ama.. Kıskançlık insana her şeyi yaptırır. -— Kocam çok kıskanç bir er kektir. Fakat, sevdiğine kıyamaz. — Ohalde Arşe yi evine gön- | deriyor... — Evine mi? İşte bu kabil de- gil. Çünkü Arşe yi kocası reddet- miştir. Çadırcının evinde simdi başka bir kadm var. Arşeyi taşıyan araba sarayın bağçesinden çıkmıştı. Prenses Hera: — Bu yol Merbuk mabedine gi- Diye söylendi. Libya telâşa düştü: — Acaba mabette bir izdivaç ayinimi yapılacak? — Yok canım. Kocam bu ka- dar çabuk evlenmez. O beni al- | dığı zaman bin kişilik bir ziyafet vermişti. Arşe yi almağa niyet et- miş se, hiç olmazsa beş yüz kişi de »nun düğününe çağırır. Hem g€- 2 yarısı mabette ayin yapıl maz. — O halde...? peni .—— Hükümdarın gazabına uğra mış, değil mi? — Öyle. — Merduk zindanında üç günden fazla yaşıyamaz. — Bizim komşumuz da o zin - dana atılmıştı. Bir hafta sonra kemiklerini çıkardılar, insan insan . lar,.! —Zindanda binlerce çiyan var- mış. İnsan etinin kokusunu duyun ca küme küme saldırırlarmış. — Tuhaf şey. (Geçen senede buraya bir rahip atılmıştı. Bir ay sonra dipdiri çıktı. — Oradaki rahipler kendisine yardım etmişlerdir. Bunu anla - mıyacak ne var?! -- Bu güzel kadın yardım görmez mi dersin? © — Zannetmem.. Çünkü mabe - din baş rahibi üç senedenberi ka- dın yüzü görmeden yaşıyor. (Mer duk) ona bu cezayı vermiş. Eğer | kadına bakarsa, mabudun gaza - uğrıyacakmış. pa duran kadınlar hay- setle bribirlerine bakıştılar. Artık Arşenin (Merduk) zin - danina götürüldüğü anlaşılmıştı. İkisi de sevinç ve neşe içinde ülüşüyorlardı. eyi götüren arabanm sesi ve gölgesi kaybolmuştu. Dârânın karısı başını i ps Libya.. Mabut (Baal) e ye min ederim ki, bu muvaffakiyeti- ni ölünciye kadar unutmıyacağım ve seni bundan sonra bir öz kar- deş gibi seveceğim! (Taspa) nin dönüşü Hititleri tedibe giden hassa ku- mandanı Taspa, dönüşte Lidya- klarla harbe tutuşmuştu. Taspanın pek kalabalık olmı - yan bir kuvvetle Hititleri mağlüp ederek Babile döndüğünü gören Lidyalılar, bir gece yolda pusuya yatarak Taspanın askerlerini ön - lemişlerdi. Taspa, Lidyalıların karşısında derhal tedbir alarak, içeriye kimseden | . | kil eden milliyet bilgisi ihaneti | YAZAN: İSHAK FERDİ ucu zehirli oklarla başlamıştı. Gerçi Taspanın önde giden as- | kerlerinden iki yüz kişi kadarı ; pusuda telef olmuşlardı. Fakat, geriden gelöân kuvvetler hemen yaylara sarılmışlar, mukabele - ye başlamışlardı. O havalide gece harbi nadiren olurdu. Bu ihanet karşısmda si - lâhla mukabele etmek mecburi - yeti vardı. Taspa Lidyalıları sü- | rerek küçük bir kalenin (o önüne yaklaşmıştı. Güneş doğuyordu. mukabeleye ce muhasara etmişlerdi. Lidyalı- lar harbe giriştiklerine yüz defa pişman olmuşlarsa da, iş işten | geçmişti. İran cengâverleri | bu| | küçük kaleyi iki saat içinde zapte- derek, kale dahilindeki Lidyalıları esir almışlardı. (Devamı var) Harp yüzünden Osmanlı imparatorluğun- dan ayrılan milliyetler | . “UEurope Nouvelle,, yazıyor: Lozan muahedesi 1923 senesin- de Türkiyenin yeni hudutlarını | kat'i surette tespit ettiği zaman, ! zülerinin mukadderat ve akibet- lerini farklı bir tarzda (tayin et- i miştir. o Osmanlı imparatorluğu tebeasından bazıları mevcut dev- yet itibariyle kendilerine etraflı bir program ve teşkilât © yapmak mecburiyetinde kalan yeni devlet- ler efradı arasına © girmişlerdir. M. Paul Ghali'nin bu mevzua tah- sis ettiği fevkalâde © vesikalara müteallik meseleler hakkında kıy- metli işaretleri muhtevi bulundu- ğu gibi, hukuku O umumiyenin i başlıca meselelerinden birini teş - noktai i nazarından çok mühim aydınlat- i maları ihtiva etmektedir. Birbiri ardınca müstaki) dev - i letler, manda altında bulunan ' memleketler ve mevcut devletler. den birine ilhak erilmis kıt'alar müdevvenatını o tetkik eden M. Ghali, müslümanlık ile hiristi - Ortalık aydınlanınca , Taspahın ki niye Kü gay ema) ! sını çevirdi, yürüdü, çıktı gitti, bütün | görmediğimi anladım... Karşım - İ sabık Osmanir imparatorluğu cü- | gösterdi: etlere geçmiş, bazıları da, milli | bilirdi? müstenit tetkik eseri, bu mevzus | yi kim öğretti? VAKTI ın Tefrikası: 55 m 5 — VARIY mk 23 EYLOL Ölüme Susayan Gönül — Reddederim. — O halde hayata veda et. Bu- radan çadır kaldıracağımız gü | nün sabahı, şefakla beraber kür | şuna dizileceksin... Senden öğren- mek istediğimiz şeyleri, biz ken- dimiz öğrenir İsmin nedir — İsmimi söyledim. Duraladı, dikkatle yüzüme bak- tı, sonra maiyetine emirler verdi. "Herkes çadırdan çıkıp gitti. Yal nız kaldık. Bana yaklaşıp: — Ebülcenap Feyyaz... o Sen Cenabın oğlu musun... Ebülfay - yaz Cenabın oğlu? — Evet.. — Bağdatlı mısın? — Evet., Birdenbire titremeğe başladı. İ- liklerine kadar titriyordu.. Ömrü, göllerde adam öldürmek, kervan soymakla geçen bu adamın, tit - remesi şayanr hayretti. Gene yü - züme baktı ve titriyerek sordu: — Avvaşenin oğlu musun? — Evet... Nerden biliyorsun? Cevap vermedi. İtidalini topla | dı. Titremesi geçti. Büyük ça: | dırın bir köşesine gitti, bir perde kaldırdı: | — Şikitâ:... diye seslendi. Bir gölge sıyrıldı. e Aydmlığa çıktı. Gözlerim kamaştı. Bin bir gece efsanelerindeki peri padişahları- nın kızları kıyafetinde, Oon dört! yaşında, harikulâde güzel bir | habeş kızı gördüm... İ İlerledi. Reisinin önünde eğildi. Reis bir şeyler mırıldandı. oOKız : | İ İ fik bir nazar fırlattı, sonra arka - Acaba rüyamı görüyordum? Bileklerim bağlıydı, Elimde ip- lerin acısını oduydum ve rüya da habeş kızı da duruyordu. Yere uzanmış, bir sigara yak - | mış, dumanmı tellendiriyordu. . | Dört tane haydut gibi zenciden sonra, bekçi diye bu kızın bıra « kılması içimi biraz rahatlandır - dı. Peki ama ne olmuştu: Bu işteki sx neydi?.. Güzel bekçiye yaklaştım: — Küçük hanım... dedim. - Gülümsedi, bembeyaz dişlerini | -— Beyefendi... Gözlerim yerinden uğradı. Bir çölün ortasında, bir bedevi çadı- rmda, habeş bir kız türkçe nasıl Kekeledim: — Ne... Ne dediğimi... Anladı - nız m1?.. — Tabii... Türkçe konuşuyor “ sunuz. ğ — Evet... Evet ama size türkçe- — Babam? — Babanız mı! Hakikati anlar gibi oluyordum. yanlık arasındaki hukuki (O temas ve münasebetlere (| hissolunacak derecede salâh temin eden Lozan muahedesinden sonra Avrupanm heyeti umumiye ve muhtelif kıt'a- larda tatbik itibariyle (o milliyet noktai nazarından ne kadar bü - yük bir genişleme vücuda getir - diğini göstermektedir, İ banızla konuştuğunuz dili ben an- Yazan . Selâmi İzzet Habeş kızi; “şehevi gözler! bana bakıyordu. — Konuştuklarınızı dinledim ve kim olduğunuzu öğrendim... Keyfi artıyordu. Bana da cesa» ret geldi: — Ne yazık, ki biraz evvel ba- lamadım, — Teessüf etmeyiniz, size söy- | liyeyim.. — Babanız darılmaz mı? — Size söylemememi (o tenbik etmedi. Hem sizin gibi bir vazi - yette bulunup ta gülen adam, ce » sur adamdır... Ben cesarete bayı « arım, — Ben ölümden korkmam. — Sizin için ölüm mevzuubahis değil, Sigarasını attı, ayağa kalktı: — Yarım saat sonra çadırı kal dırıyoruz... Düşmana hücum ede- ceğiz. — Türklere karşı mı? — Evet... Düşmanı gafil avlı- yacağız. Ben biraz irkildim. O devam etti? — Bizimkiler çok cesurdurlar, ve böyle hücumlerde çok mahir « dirler... Muvaffak olacaklardır. Ve göğüs kabarttı: — Babam onlarm reisi... Onla» ra babam kumanda edecek.. Faciayı kestiriyordum. Bizim » kiler gece rahat rahat oyurlarken, âni bir hücuma uğrıyacaklar, ko « yun boğazlanır gibi boğazlana « d caklardır. v Bir an aklımdan, bu kızm üs « tüne atılmak, onu gebertmek, ça - dırdan fırlamak, bir ata binip kaçmak arzusu geçti.. 7 Bir adım attım... Aklımdan geçenleri (o anlamış olacaktı... Üç adım geriledi gülümsiyerek: — Babam, sizin buradan kaça» mamanız çaresini de bana göster- di. İşte çaresi... 4 Kolunun altında sivri bir kama çıkardı: K — Ucu zehirlidir... Bir yerinizi biraz çizecek olsam, kanınız der- 1 hal zehirlenir ve kurtulamazsmız.. Biraz evvel ne iyi konuşuyordu »" nuz... Beni mecbur etmeyin... | Oldüğüm yerde mıhlanmış gibi kaldım. O kıvrak bir kahkaha savurdu: — İlk silâh sesini duyunca ça dırdan çıkacağız... Ata bineceğiz. Sizi buradan uzaklara götürece- ğim ve orada serbest bırakacağım. i Babam böyle emretti.. z (Devam: var) 3 Yeni Neşriyat amm e “Müzik ve san'at hareketleri,, Muzik ve sanat bareketleri ismi « le yeni bir aylık mecmua çıkarılmağa başlanmıştır. Tanmmış sanatkârların imzalarını toplıyan mecmuanm ilk sa» yısında M, Ragıp Beyin “Bestekârlar rumızın düşündükleri”, Ercüment Beh- | zat Beyin “Caz ve kokain”, Nurettin Şazi Beyin “Keman £ Virtüöz'larında metot farkları”, M, Cemil Beyin “Ti. yatromuzun sefnleti” yazıları bulunu. yor. Büyük bir emekle güzel bir şekil. de çıkarılan “Muzik ve sanat hare » ketleri” nin memlekette bir boşluğu | doldurduğuna ve himayesi lâzrm p<! « diğine kaniiz, Okuyucularımıza 'avsis ye ederiz. iğ FT 1054. “mene ve

Bu sayıdan diğer sayfalar: