10 Ekim 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

10 Ekim 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ET TE EEE YT DE DARA ve | İSKENDER 76 İ AU ENA er e ŞA TEFRİKA Not 60 a b TA ır ınsan İ hastalandığı zaman, vücu- düne cin girmiş zannedilirdi! Hükümdar, Persepolisin muhteşem havuzlu salonunda, karısına kızarmış keklik ikram ederken; (Libya) uzaktan bu manzarayı seyrediyordu ibya) nın Kıskançlığı o geceyi derin ve manalı bir islik içinde geçirdiler. hir içinde kıyamet kopuyor- Sarayın büyük kapısı önünde iki büyük meşalenin neşret» i kızıl alevler altında dolaşan lerin neşeli sesleri işitiliyor - Dârâ uzun zamandan beri gör. diği karısını o gecene kadar, | 1, ne kadar sevimli bulumuş tosya, uzun senelerin mahru - ini, o gece, neşe timsali de- kadar şen görünen ermişti. Atosya, Persepolis o sarayında bir esaret hayatı yaşamıştı. pısında sayısız nöbetçiler du- B saraym ihtişamı — hüriyet — neye yarardı? Genç kadm civardaki bağlara imekten bile yıllarca men edil - .. 'Dârâ gelir gelmez, karısmı hü- | ve saadete kavuşturmuştu. I ha doörnen Hiyordu. Persepolis sâtayına her- 8 girebilir.. Her şey girebilirdi. t, hüriyet giremez.. Genç ka- 1 baştan çıkaracak güzel ve ikışıklı erkekler giremezdi. Maiyet zabiti (Tan) ım bile sepolis sarayında gözü vardı. y nazırma kaç defa; || — Beni hükümdara söyleyiniz e Persepolise kayırsanız! || Diyerek bileşayga'mıkbirygi | ri ygı Dediği halde emeline muvaf - ik olamamıştı. | Dârâ Babil ve Persepolisde es- i itiyatları da (Beniisrail) abide- İri gibi yıkmiş, fakat bu anane « | saraydan yıkıp atamamıştı. | Dârâ çok neşeli, o fakat çok ta Kanç bir adamdı. Saraya genç bit, ve memur almaktan çeki « di. Mamafi bu adet Dârâ dan daha evvel gelen İran büküm. arından kalmıştı. o Dârâ nm dı sarayı sakallı erkeklerle duruyorlardı, Dârâ onlar kadar müteassıp ildi. Genç fakat çirkin erkek» sayısızdı, İ : .».. (Libya) o geceyi buhran ve si- ıtr içinde geçirmişti, Sabahleyin hükümdar karısı ve uklarıyle sarayın büyük ha» ızlu salonunda yemek yiyorlar « Mısırlı kadın uzaktan bu man- ayı görmüştü: Hükümdar, ka « na kızarmış keklik ve şarap atıyordu. Libya buna nasıl tahammül e « ekti? Mısırlı kadın, hayretler içinde, yapacağını bilmiyordu. Persepolise ne için gönde « işti? Dârâ, buradaki karısını bu de- e Fazla seviyorsa, Libya yı Pers bolise neden göndermişti? Libya bu muammayı hal etme Dârâ- | ü kolları arasında çarçabuk unu- İ Atneva höyle zan | Ogün (Persepolis) halkı, hüküm. darın “Cin dokunmıyan"” mukaddes e- teğini öpeceklerdi!... ğe çalışırken, genç kadının omu - zuna bir el uzandı: — Buradan kimi gözetliyorsun, Libya? Mısırlı kadın başımı çevirdi: — Taspa... Sizmisiniz? — Kokma.. Bendesizm gibi hükümdarı merak ettim de. Karı sr ile baş başa imiş diyorlardı. 1- nanmamıştım. Şimdi gözümle gör- düm. — Barışmışlar, değilmi? Dârâ dargın olduğu kımseye, ka - dehile şarap değil, zehir bile uzat- maz, Taspa birdenbire silkinerek kendik kendine mırıldandı: — Ben bu saraydan Oo kadar nefret ederim kis. Libya sordu: — Niçin..? — Niçin mi? Bugün güneş t6- , un bir resmini asarlardı. pemizde yükseldiği zaman, şenlik bitmiş olacak ve asılzadeler bi « rer birer saraya gelerek hüküm - darın “Cin dokunmayan,, mukad- Ecza fiatlan yakında tesbit edilecek Ötedenberi eczacıların ecza fi» atlerinde ihtikâr yaptıkları ve beş kuruşluk bir ilâct elli kuruşa sat» tıkları söylenir ve şikâyet edilirdi. Son zamanlarda Sıhhiye Vekâ- leti bu işi ele almış ve bütün ecza fiatlerini tespit etmiye karar ver» miştir. Fiatler tespit edildikten sonra bütün eczahaneler yaptık - | larr ilâçlardan bu tarife üzerinden para alacaklar ve böylelikle ihti- kâr ortadan kalkacaktır. Bu münasebetle yüksek sıhhat şürasından iki, Sıhhiye Vekâle - tinden ispençiyari şubesi müdürü ve Ankaradan eczacı (Hüseyin Hüsnü ve Muzaffer, İstanbuldan Şark merkez ecza deposu sahibi Necip, Taksim eczahanesi sahibi Nizamettin ve Küçükpazar 6cza hanesi sahibi Hüseyin Hüsnü bey- lerden mürekkep bir komisyon Ankarada on beş gün içinde top- lanacak ve bütün ecza fiatlerini tespit edecektir. des eteğini öpecekler. Ah, şu cin- leri Persepolisden bir def edebil « sek.. — Persepolisde çok cin bulun- duğuna mr kanisiniz? — Evet.. Görmüyormusunuz: Kapının iki tarafında görünen iki || kanatir buğalar, cinleri kaçırmak için kanatlarını açıtışlar. Libya gülmemek için © kendini güçlükle tutuyordu., Sordu: — Cinler memleketten bir yere çıkmazlar mı? — Evvelce çöllerden gelmişler. Şehirlere yayılıp kalmışlar. Gel « daniler zamanında daha fazla i- miş. Asur hükümdarları cinlerle haylı mücadele etmişler. Dârâ da mücadeleden geri durmuyor. Fa - kat, enler bir birlerine © okadar çok bağlı bulunuyorlar ki.. — Eskiden cinler nasıl göste » rilirdi? — Mevcut abidelere göre as» lan başlı, kârtal pençeli, insan vü- cutlu, bazan da ayı ve sırtlan vü - cutlu olarak gösterilirdi. Bütün hastalıkları ve kazaları o hep bu cinlere, canavarlara atf ederlerdi. Her hastalığın bir çini vardı. bir | : : | eid — Şüphesiz. Bekianıza,, biri ; | “ea hastalandığı zaman, onun | gören ihtiyar balıkçı: birlerine şarap ikram öllüdeler? vücuduna cin girmiş zan edilirdi. | <5 VAKTİ ın Tefrikası: 73 VAKİT TO Teşeielervel Tlf eme Ölüme Susayan Gönül — Peyman: tanir misir? — Tanirım ya... Çocukken be- raber oynardık. Bana reçel, tere- yağı verirdi. Ama seneler var, ki yüzünü görmedim. Bilmem beni tanıyabilir mi? — Kendini tanıt ve ona şünü verirsin. Celil, defterinden bir kâğıt kos parip uzattı. Kâğitta, kurşün kalemle yazılıydı: “Hanrmefendi, “Sizinle bir an könuşaöümex &- midiyle buraya, yanmıza geldim. Sizinle konuşmam elzemdir. Bu her ikimizin saadeti (için de el- zem.. Yarın saat dokuzda, arka» daki parmaklıklı kapımı önünde bekliyeceğim. — Celil.,, Kâğıdı büktü, üzetine: Nesrin Feyyaz Hanımefendiye yazdı. — Bu mektüp yarın Nesrin Ha- nımefendinin elinde * bulunmalı dır. Mektubu bu geca öötürmek lâzım.. 4 p e Peli, — Kapıyı çalarsın, Peyman görmek istediğini söylersin. — Peki... Anladım. — Mektubu verirsin. Kim gön- derdi derse, Asaf mahallesinden gönderdiler dersin. İsmi unutma. — Peki efendim. — Başka bir şey soracağını Zan- netmiyorum. Yalnız tenbihet, mektubu Nesrin Hanıma gizlice versin. “.: — Peki efendim. " Gece oğlunun evde olmadığmı söyle — Bizim oğlan çapkınlığa baş- — O hasta bir daha iyi olmaz * | Jadı! diye gülümsedi. miydı? — Hastayı iyi yapmak için ev- vela vücudundan cini gıkarmağa çalışırlatdı. Mabetlerden (Mer - duk) e dun edilince hasta iyileşir, daha doğrusu bu mabut cini has » tanın vücudundan def ederdi, Her evin kapısında cinleri korkutmak ve eve sokmamak için (Merduk)- Şimdi cinler Onları bu adetler kalktı.. Fakat, halâ aramızda dolaşıyor. tamamile def edemedik. (Devamı var) 2.08 8UEUEAEPEEEUETEAİUEEEUNSEEEEEEUENEAAE BES EEUNEN EEE SENDEN Kefen çalan hırsızlar mahküm edildiler Sultanselimde Çırağı Hamza mahallesinde. sabık cerrah Hacı Faik efendinin evine parmaklıkla- rmı kırarak giren hırsız Mehmet oğlu Yusuf ile Mehmet oğlu Ce - malin muhakemeleri dün bitmiş - tir. Bu iki hırsız, Hacı Faik efen - dinin evinin bir çok eşyalarını da çalmışlardı. Cemal, üç buçuk se ne, Yusuf iki buçuk sene hapse mahküm edilmişlerdir. Tıbbi eserler sergisi Etipba Odasınca açılacak trbbi eserler sergisi için bir tertip ko « misyonu kurulmuştur. Serginin açılma resmi ikinci teşrin sonunda yapılacaktır. Sergide eczacılık, dişçilik, baytarlık kısımları da o « lacaktır. Turhal şeker fabrikası Turhal şeker fabrikasının inşa- atı bitirilmiş, makinelerin tecrübe işletmesi yapılmıştır. Fabrikanın açılma resminin ayın on dokuzun- da yapılacağı haber verilmekte- “dir, Ve birdenbire gözleri dört açıl- dr. Masanın üstünde yüzlük bir kâ- ğrt duruyordu. İlerledi. Paraların yanında bir de mektup buldu: “Babalık, , “Senin karınlı büyük yelkenli- nin biraz daha ufak modelini is- tiyorum. Tekne yapmakta usta ol- duğun herkesçe malüm. Derhal i- şe başla. İlk masraflar için lâzım olan parayı bırakıyorum. Elini ça- buk tut. — İstanbullu Bey.,, Balıkçı gete yarısına kadar oğ- unu bekledi ve genç gelir gelmez paraları gösterdi: — Bak şuraya. Çocuk güldü: —Alâ, baba... Kısmetin ayağı - na geliyor. Bütün gün Celil Şahendenin ya- nında kaldı. Gezmeğe (o beraber çıktılar. Deniz kenarından o çakıl taşları topladılar. Öğleden sonra iskeleye indiler, İhtiyar balıkçı Celili görünce kos sarak geldi: — Beyim, dedi, ben bir ayağı çukurda bir adamım, ama beni ne istersen yap.. Ben senin kölenim.. Yazan » Selâmi İzzet sıhhatini soruyor sandı. Sonra ko“ nuşmıya başladılar, — Bugün balık var mı? — Var sanırım beyim. — Denizi pek mi seviyorsun? — Tadına doyum olmaz. Celil karısına döndü: N — Şahende, dedi, müsaade & « dersen bugün ben de balığa çık - mak istiyorum. Bugünümü bırak ta denizde geçireyim. Şahendenin biraz canı sıkıldı ama, reddedemedi: — Olur.. Uğuz derhal atıldı: — Bu gece çıkalım. Babası muvafık buldu! — Hava da çok güzel. Sular durgun... Fırtına olması ihtimali yok. Ben anlarım.. . Celil Şahendeye baktı: — Hayır, dedi, vazgeçtim. Şahende sordu: — Ben de seninle beraber gele mez miydim? — İhtiyar balıkçı tasvip etmedi: — Olmaz. Bir kere kayık pistir. Sonra erkekler kadınların yanın » da rahat çalışamazlar, Sizin için keyifli bir seyran olmaz. /* “ Celil tekrar atıldt: «Artık bundan bahsetmiye « lim... Bu zevkten kendimi mah « rum edeceğim. — Bu kadar çok mu dun? — Itiraf edeyim, ki istiyordum — Öyleyse git.. — Candan mı izin veriyorsun” — Evet. Yalnız bir şartla, dört beş saatten fazla kalmıyacaksın, — Kalmam. Gece saatte, kayıkçılarla söz * leştiler. Yemekten sonra Şahende koca» sma sokuldu: — Seni iskeleye kadar götüre « yim mi? — Bir Kere soğuk.. Sonra geri- ye nasıl dönersin! Doktorun sö- zünü unutma: “Rüzgârdan sakın,, istersen pencereden bak, ben sana mendil sallarım ve sen... Karan - lıkla göremezsin. — Bahte girer misin? — Girerim. Ve karisnr öptü, çıktı. Şahende pencereyi açtı. Celilin arkasm*» dan, gözden kayboluncıya kadar baktı, v İşte o aralık kapı çalındı. Bu sa» atte kim gelebilirdi?.. Dışarı çık» tr, hizmetçi ile karşılaştı: — Kim geldi? , — Mektup. — Bana mı? — Evet. — Garip şey... Fena bir hissi kablelvuku ile kalbi çarptı. » w ." k İstiyor. (Devamı var) ————ğ—ğ—ğ—ğ—ğ ge Şahende bu sözlere hayret etti. İhtiyar balıkçı maksadının sebe- bini anlattı. Şahende kocasının | koluna yaslandı: — Ne iyi adamsın Celil. — Bunun iyilik neresinde? İs- tediğim bir şeyi ısmarladım. Biraz sonra Uğuz geldi. Bir göz işaretiyle işin olduğun» haber ver- di. — Yolunda mı? Bunun manasını ancak ikisi an- ıyabilirlerdi. Şahende çocuğun — Mükemmel., SARAY (Eski Glorya) Sinemasında Raşit Rıza Tiyatrosu Bu akşam saat 8,30 da (Kerefsiz Buseler) 3 Perde Nakleden: M, Feridun Dekorlar : (d) grupu 15 B. Teşrin Pazartesi akşamı saat 8,30 da Kadıköy HALE Sinemasında

Bu sayıdan diğer sayfalar: