1 Temmuz 1937 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 4

1 Temmuz 1937 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BAYRAM ARİFESİ Büyük Hikâye: ağ — Ve sonra başıE ihtiyara çevirdi : nü ağabey midir, nedir, bana — Hüs Sm oldu, yah ül esini er elin? — Merak edilmiyecek gibi mi be bi- - er? Sarışın, çökük yüzlü ihtiyar, cebinden çıkardığı paketli uzattı : EZ Bir cigara tellendir bakalım. yağız, cigarayı aldı, dudaklarının ucuna Yl yaktı; — lat. Şu acayıp & liye da bir cigara az cigara” nin külünü serçe parmağıyle vakit vakit silkiyor, gözleri dumanlara dalarak anla- tiyordu — Evet, onu, bir acayıp adamda di- yebiliriz! Neden acayıp? o Onun, senden, benden, ötekinden Lebitindes ne Tarkı var? Bazı halleri, herkesinkine uymuyor da, onun için mi? Garip, acayıp gördü- gümüz hangi halleri? Artık onun orasını pek bilmiyorum, Bildiklerimi anlatayım sa- na. Hüsnü ağabey, yaşlı adamdır; fakat değme gençlere taş çıkartır, Kimse ile kö- tü kişi olduğunu gören, bilen yok, Her- kesle iyi geçinir. Emanet kabul'etmez. Bunlar, huy işte... a en büyük siniri, bayramdan kaçmal İhtiyar adam, Di bükmüş, arka» daşına bakıyordu: — Arifeden bir gün önce, Hüsnü ağa- beyin hali değişir; rengi, tavrı döner. Ar- tık yerinde duramaz olur. akşam, sair akşamlardan daha erken kahveden çıkar, arile günü, ve bayram günleri hiç görün: mez, Haydi buralarda görünmüyor, diye im, peki nerelere gidiyor? Bayram mü- nasebetile her semte gidenler bulunur. Bir Hüsnü ağabeye filân yerde rasla- dık! Yahut falân yerde gözümüze ilişti | diyene tesadüf etmedim, Bayram #rile gününden itibaren - Hüsnü ağabe sırra kadem basar, ve bayrrm ertesi, Sins eski haliyle çıkar görünür. Yoldan geçen bir tanıdık, beni çağır- mıştı, kalktım, bahçeden çıktım. 2 Fakat Hüsnü ağabeyin hayali, gözleri- min önünden gitmiyor; bir gölge, bir bu- #u, hatta bir koku gibi beni her yerde kovalıyordu. Hüsnü ağabeyle dosttum; yalnız, o ka: dar... o, hakikaten kimdi?.. Onun hakkın- da beslediğim bütün zanlar, ibtirmaller, birs den değişivermişti. nun sinirini, illetini, huylarını düşü- aldim Kahvede yatmadığını ben de duymuştum. Hüsnü ağabey gibi, temiz ve tiliz bir insan, tütün ve tenbeki kokulu, pis havalı, kirli bir yerde, elbette yata- mazdı, Kapısı ve pencereleri kapanınca taban tahtalarından çatı kirişlerine, çatlak muşamba pekelerden kaba hasır sandal- yalara kadar, her köşesi ve her parçası ayrı ayrı kokan bu iğrenç dam altında yatmak için, insanın pek hayati bir mec- buriyet karşısında kalması lâzım gelir. Hüsnü ağabey, böyle mecburiyetlere bile boyun eğecek bir adama benzemiyor- du. İlerilemiş yaşından umulmıyan dinçliği, çevikliği, onun temiz yaşamakta ve ayak direyişinden olduğu muhakkaktı. Hüsnü ağabeyin, bir çöp dahi emanet kabul etmemesi, bir sinir, bir illet değil, bir akıllılıktı; Emanet almakla, başı derde girecekti. Emanet almadığı halde, ona, kimse gücenik değildi. Ve herkesle iyi, hoş geçinebilmesinin sebeplerinden biri ve belki başlıcası, onun bu çekingenliği olduğuna inanıyordu! Bayramdan kim da pek şaşılacak bir sinir, bir illet telâkki etmiyordum. Çünkü umumi günlerin telâşından, kalaba- lığından kaçan, hattâ korkan birçok insan- lar vardı. Hüsnü Ağabeyin de, bu tabiatta bir insan olması, pek fazla şaşmağa değ- mezdi. Demek ki Hüsnü ağabey, bayram ge- lince, daha arife gününden, ücra bir yere çekiliyor, başını dinliyor, ve telâş bitip kalabalık, kargaşalık geçince, o da ortaya çıkıyor. Yalnız, sarışın, çökük yüzlü ihtiyarın Born bir kısmı burgu gibi kalamın içini oyuy beyin hali değişir; e döner. Ar- tik yerinde duramaz olur. O akşam, sair akşamlardan daha erken kahveden çıkar, arife günü ve bayram günleri hiç görün. mez, Bayram ertesi, gene eski halile çıkar, görünür?» e MAHMUD YESARİ Yor ö Arifeden bir gün evvel, Hüsnü ağa den? Hüsnü bim değişişindeki vee ne? Ne olabilir? un bayramdan kaçışı, sadece çekini genlik, bir huy değil... Hüsnü ağabey, o güne kadar, benii için, sadece bir yalnızlık, bir kahve arka: daşıydı. Ve o zamana kadar düşünmedik. lerim, birer birer kafamın içinde kaynaş- mağa başladılar : Hüsnü ağabey kimdi?.. O, köye ezer man gelmişti? Eskiden ne yapıyordu? N reliydi? Onu, eskiden tanıyan yok mu id Bir tek tanıyan da çıkmamış mıydı? Köyde tanıdıklarımdan bir kaçına sor: dum, hemen hepsi ayni cevabı verdiler — Hüsnü sğabey mi?.. Vallahi köy müze ne zaman geldiğini pek iyi bilmiy ruz, Eh, şöyle böyle on, on beş sene olu: yor galibal.. Bu kahve eskiden de vardı. Hüsnü eğabey, eski kahveciden devren aldı... Pekaz bir peştemallık vermiş. Eski kahveci zaten bırakacakmış .. Hüsnü ağı: bey, kahvenin içini, dışını biraz temizledi, eski tertibe pek dokunmadı... Fazla pa | rasıda yoktu her halde... İşini hesabını | bilir adamdır. Allah versin fena kazanmı:! yor... Gelgelelim, gene eski tertibi bor: mağa yanaşmıyor... «Halkı, alıştığından ya: dırgatmamalıl» e tufaf vE vardır Hüsnü ağabey Bir atibabım, benim sorduklarını, bes nimle beraber şaşiver — Sahi yahu! Hüsnü ağabey, köye ne zaman gelmişti? Ön seneden fazladır onuğ burada görüyorum. Ne zaman, nereden, nasıl geldi? Doğrusunu istersen, kuraların hiç hatırlamıyorum... Tahmin edebildiğim şu. Hüsnü ağabey, köye geldi, ve aramız karışıverdi, bu muhakkak... Belkide geldiği günden itibaren ona, herkes: « Hüsnü ağabeyin demeğe başladı... Ona karşı, bir yabancılık duymuyarak... Bazı gerip, tuhal halleri ve ama, nemelâzım, o da,bili yabancı tutmaz! i yi Kış ortası, bir kaç gülümsiyen mav! gök, yine yüzünü ekşitmişti. abahleyin, ince ince çiseleyen y yağmur, | öğle üzeri çıkan sıkı poyrazla birlikte) reyi ve akşama doğru kara 7 İÖrtik kararırken, sulu sepkin yağın kar, bir ara, durur gibi olmuş, sonra, bir: den tipi başlamıştı. Akşam, eve geç gün dönüyordum. Bir ka saat içinde, her taraf kar tutmuştu, Ücsu bucaksız, çevresiz beyazlık göz karartıyor ve bir duman gibi savrulan “tipi, yol keyi siyor. Bindiğim otomobil, güçlükle ilerliyordu Evin lâmbalarınin keskin ışıkları, bir kaç adım ii ale bir duvara çarpmış cansızlaş Denetimli das! boğuk imdat düdükl tl geliyordu. İl Büyük korkular, büyük: tehlikeler, vr

Bu sayıdan diğer sayfalar: