11 Mart 1939 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 5

11 Mart 1939 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 5

Sayfaya ait küpürler

 Yazan !" General “ VEER M KURTULUZLU Kâzım Karabekir İKTİBAS VE TERCÜME HAKKIİ MAHFUZDUR URUM Şark Cephesinde vaziyet Ruslar
 Tarihten Bir yaprak: Almanyada Tamir Ettirilen Mavzerler “Artık iş rezalete vardı. Eskli mavzerler Tophane fabrikasında tamir
 Alman Başvekâlet Nafresini Ziyaret Dır tezahürat gecesinde Berlinde Alman Başvekâlet binası Berlin, (Hususı) — N...
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ERTi Yazan !" General TERLİNCAN.ERZURUM.. Ü .İİ ,w Kâzım Karabekir E?ı,/) İKTİBAS VE TERCÜME HAKKIİ MAHFUZDUR Şark Cephesinde vaziyet Ruslar İnhilâle Uğradıklarından Şark Cephesi Açılıyordu Fakat Nereye Gidecektik. Zavallı Anadolubütün Yavrularını Orduya vermisti| eĞ Silvan - Bitlis yolunda askeri köprü ile mafta m ayakl.rı üzerine yapılm kta « Askeri köprü. 29 Kânunevvel 333 de tarafımdan teftiş edilirk-n çekilmişt gelerek istinahat edecek ve eşyalarımız birlikte Aidan lamum balüaşa bir kafile halinde, karargâh zabiti Kasım Beyin Hetırat sahibi Bağdad üzerinden İrana idaresinde bize Erganide mülâki olacaktı. Yol, pek hareket edeceği sırada Sarıkamış felâketi doe- çamurlu. Altmış metrelik bir kârgir köprüden baş- ka bir şey yapılmamış gibi. Üç saatte Termile gel- dik. Öğle yemeğini burada yedik. Buradan Osma- niyeye kadar yol iyi. Oraya elli dakikada geldik. Artık kürt kıyafetleri görülmiyor. Türk simaları, Türk kıyafetleri var. Osmaniye yeni ve medeni gö: rünüşlü bir kasabacık. Burada yirmi dakikalık bir Moladan sonra Erganiye - yollandık. Yol yine ça- Murlu. Karlı sahalar da görünmeğe başladı. Ka- lemdan köprüsü kârgir, üç gözlü, elli metre — uzun. Tuğunda. Cenup kısmındaki çeşme ve kavaklık in. sanın yüzüne gülüyor. Ergani kasabasına yakın — vdi içerisinde, ha- Tabe yüz tutmuş Kalhane (Bakır eritilen ocak) la- Tın önünden ve sağlam bir kürgir köprüden geçe rini alıyor. Az zaman sonra İstanbula çaj yor. Karargâhı Kartalda bulunan on dördün. cü fırka kumandanlığına tayin edi le Gerevizdere har müteakiben Galiçyaya girecek orduya, Irakta altıncı ordu. kumandanlığı erkânıharbiye reisliklerine ta- yininden sonra yine İrakta bulunan on seki. inci kolordu. kumandanlığında - bulunuyor. iradan ikinci ve az bir zaman sonra da bi afkas kolordusu kumandanlığına tayin ediliyor ve vazifeye başlıyor. erkânı General Refahiye yolundadır. rek ikindi vakti zek ikindi / vakti - Maden — kasabasına — girdik. Hançeri kınından çıkardım? Bir tatafına ke- Bir — vüdinin iki darafına kademelenmiş - llmel tevhid yani (L4 ilâhe illâlâh Muhammed y bü şirin mansaralı ” kasabar ” Osmaniye Tesulullah) ibaresi, —diğer tarafına at alta tuğra, gn Gomobü le iki amat sürmüştü. Burada ay yıldız, tüfenk fabrikası, hançer humarası ve kne k ! Ve eşya kafilemizle buluşmak için iki gün kalmak za> Çödd tarihi / hâkkolunmuştu. — Paşaya şu cevabi - ruri idi. Ordu karargâhına ait olan otomobil geri " gidecek, biz de artık atlarımızla seyahate devam — Bize Kale aslında Kavale diye arabça der- Hinde bir şeyler okutmuşlardı. Ona - benzettim: Kasatura aslında hançer idi, içi kolay fırlamasın diye yay koydular, eli düşman darbesinden hafaza için iki kulak eklediler, tüfengin ucuna takmak için de bir bilezik lâzımgeldi, hançerin adı da kasatura oldu şimdi tekrar iptidal bir silâh olan eski şeklini kabul etmek Kale yerine Kavale de- meğe benziyecek. Bunu Enver Paşaya da anlatsak fe. edeceğiz. Bekliyeceğim ikt gün zarfında memleke mizin en zengin bakır ocakları hakkında malümat almak ve onları görmek fırsatını da bulacağımdan memnundüm. * Gece sabaha kadar yağan yağmur ertesi günü kuşbaşı kar haline döndü. Mektebi, hükümet kona- ını ve menzil hastahanesini ziyaret ettim. Mektep aıkıntılı idi. Yanında ciheti askeriye emrinde bulu. 'a olmaz. At üzerinde veya yaya seri hareketlerde — nan boş binalardan birini mektebin emrine verdim. hu kamanın içi fırlar; tehlikeli bir netice de ve- — Gim, Kasabanın fotografımı da çektik Buradaki Tüemurların düşüncelerini ve manevi. başka manası yoktu. Gerçi Ruslar, birçok k Üç Yıldır Çarpışıyo;'duk Alman Başvekâlet Tarihten Bir yaprak Nafresini Ziyaret | Almanyada Tamir Ettirilen Mavzerler “Artık Iş rezalete vardı. Eski mavzerler Top- Dır tezahürat gecesinde Ber- linde Alman Başvekâlet bina: Berlin, (Hususı) — Nezaket ve misafirperverlikleriyle gazeteciler mühitinde pek iyi intibalar bırakan ve kendilerini pek çok sevdiren pro pağanda nezareti memurlarından | Herr Amtsrat Gicse ile Her Refe- rent Dr. Jur. Maurach' in mihman. dârlıkları altında olarak elli kişi- 'den mürekkep bir gazeteci kafilesi nşaatı henüz ikmal edilip küşad resmi icra edilmiş olan “Başvekâ- let,, dairesini ziyarete gidiyor. Bu kafileye katılmak bana da masip oldu. Davet saati pek erken ol rak tayin edildiği için, misafirlerin | kısmı azamı mahmür mahmur yü- Tüyor, bazan sendeliyor ve ara s-| Ta uykusuzluk alâmeti olan esne mekten de kendini alamıyor. Baş.- vekâlet kapısı önnüde bulunuyo ruz. Merdiven basamaklarının her iki tarafına mıhlanmış zannını ve- Ten ve omuzunda taşıdığı tüfeği Ki siki tutarak bir heykelden far-| kı olmuyan, içinden kurulmuş bir| makinenin tesiri altında tam bir it- tirad ile hareket eden bir “man - ken,, gibi, yavaş yavaş kâh sağa, kâh sola baş ve gözlerini oynatan İki neferin ortasından geçerek bi dehlize varıyoruz. Bizi istikbal e- 'den ve daire şefi olduğunu istidlâl ettiğim kısa boylu toparlak, yusyu- varlak bir zatın, elleri arkasında, âmirane bir tavırla, mektep çocul Jarına hitap eder gibi bir eda ile sıraya dizilmemiz hususundaki ih-| farı, ne yalan söyliyeyim ama, biz. | de, soğuk bir duş tesiri birakmış tır. Açtığı bir yankapıdan, kendi- tahminen yedi sekiz metre genişli-| #inde, üdeta lüks bir transatlantik runun ışıklara garkolmuş dar| ve uzun koridorlarını andıran ve Pek heybetli bir sadelikte olan bir. salonla karşılaşmış - bulunuyoruz. Duvar ve döşemeleri, somaki ve .| çık kahve ve mor renklerle hareli Mermerden yapılan, - düvarlarda, | pek az fasılalarla dizilmiş, bir fe ner alayında meşaleler tutan ne.| ferler gibi sıralanmış ve göz ka hane fabrikasında tamir edil sına Almanyaya havâle ne demaekti! tazlı — Seni Sadrazam çağırıyor de- Güler. Derhal yerimi terkettim. Dai- rei sadarete doğru yürümeğe başla. dim. Sadaret — odasına yaklaştığım zaman hademelerden Mustafa ağa (Sadaret müsteşarı merhum Şef-| kati efendinin emekdar bir adamıy. dı) derhal paltomu aldı: (— Sadrazam sizi kaç defa sor. du. Ayakta bekliyor.) dedi. Sadra. zamın odasına girdim. Hakikaten a- yakta dolaşıyordu ve hiddetli gözü- küyordu. Beni görür görmez: — Nizamettin bey nerede deği.? (Amedli hülefasından). — Bilmiyorum.. Emrederseniz a. Tıyalım dedim. Bu aralık Nizamet, tin bey de odaya girdi. Ona baka rak: —Bugün mecliste (Meclisi has Vü kelâ) Zeki paşayı gördün ya (Top hane müşiri)-! Neler söylemedi. Ve nekadar da haklı! Ateş püskürüyor du. Aferin. — Ben de onun fikrinde yim, Bu rezaletlere nihayet vermek Tâzımdır. Git ona söyle aklını başı. 'na alsın. Hem Padişahi lisana geti- | Tiyor. Hem de kendisine lânetler 0. kutturuyor. Bu haller tekrar eder. se Zeki paşanın dediği gibi bir maz- bata tanzim — ettirmek kararında- yım. Bundan da haberi olsun haydi bu işi yapınız yarın bana haber ve- riniz dedi. Ben de amedi odasındaydım. Fa- kat oradan gürayı — devlete geçmi: olduğum — için ve o günkü - vükelâ meclisinde bittabi / bulunmadığım i- çin işin ne olduğunu / anlamamıştım | Sadrazam tereddüdümden bu düşün) | cemi anlamış olarak: — Benim sana emniyetim var. Uzatma beraber gidiniz dedi. Ve bizi uğurladı. Ben tekrar daireme Nizamettin bey de yazıhanesine giderken ak. | şam vapurtinda birleşmekliğimiz ke rarını verdik. Zi olup ne bit ben meseleyi, ne “vaptırda öğrenecek- tim ve o akşam, bizim otürduğumuz köyde oturan (X paşaya) işi anlata- caktıkt! Elinde — fesi ve kolunda beyaz| gemsiyesi olduğu halde vapura ge den Nizamettin - beyle. konuşmağı vakit bulabilmek için” hemen kapı- dan kamarasına iltica ettik. Mumai. leyh çok asabi — idi. Boram boram, terliyordu. Ve kendi kendine: — Allah belâsıni — versin bu işi bizden başka havale edecek adam bu. Jamadı mı! Bana ne, Ben külem ak- tirisi miyım yoksa Sadaret mnül dar mi! deyip duruyordu. Ben de — Nizamettin bey baba- amın da kalem arkadaşı olduğu için. — Amca ne telüş ediyorsun. EL giye zeval yok derler. Sadrazam em. retti. Biz de yaptık demiş oluruz: Bunda telâşa —mahal var mi idi ki' mettin bey daha çok sinirleni-| d, Nihayet vakayı bana anlatmak kararını verdi. Aynen naklediyorum. — Biliyor musun ki bugün mec- lis günüdür. Ben de Meclisi vükelâ| zabit kâtibiyim. Vükelâ y | | ken 15 misli ına selm verdi ya vermedi Sadra. zamı sordu. Bir türlü yerinde dura: miyordu. Şeyhülislâm - (CemaleddIn. efendi) paşanın telâşını / yenemedi. Asabını teskin etmek için bir iki söz söyledi. AÂma Zeki paşa oralarda mı ya- Muttasıl Sadrazam sadrazam de- di durdu. Gittim.. Sadrazama mecli- sin toplandığını haber verdim. Mec. Tis inikada başladı henüz Sadrazam #öze ve selâma başlamadan Zeki pa. ga ayağa kalktı: ( Derhal söz isterim) dedi. izin aldı ve şunları söyledi: — Sadrazam paşa bazretleri ve vükelâ arkadaşlarım — hazeratı. İşie < miz Padişaha sadakat — millete hiz- met derken, — rezalete peyveste ol maktadır. Biz hizmet edelim. Yedi. #imiz ekmeğe minnet edelim.. Mem. dekete hayrımız dokunsun — derken birtakım müfsitler ve bainler çıkı. yör hem işimize — sekte veriyorlar, hem de devleti zarara - sokuyorlar. Bu böyle giderse ne devlet kalacak 'ne de millet! Bu rezaletlerin önünü hep yuvarlanacağız habe. n? Artık iş rezalete vardı. Ben eski mavzer tüfenklerini gayet- ucuza mal ederek Tophane fabrika- #ında tamir ettirip dururken ayni ; #i on beş misli fazlaya Almanlara ha j vale ettirmek — ne demektir!! Düş. — — man karşısına giderken elimlze alar —— cağımız tüfenkten — de para çalınır mı? Ben buna tabammül edemem. Eğer bir mazbata yapmaz bu işleri karıştıran adamı — Padişaha haber —— vermezsek ben kendim bu işi yapa- cağım ve derdimi — dinletemezsem Mektebi Harbiyenin — kapısı önüne Bidip çocuklara bağıracağım.) Vükelâ hep başlarını sallıya sal. Jıya Zeki paşayı dinliyorlardı. Sad. razam — (Avlonyalı Arnavut Ferit Paşa) Zeki paşaya — teşekkür etti. Bunu gelecek meclis görüşürüz de- di. Anladın mı Semihciğim: İşte gi- rip te buau (X paşa) ya söylüyece. ğiz! telâğ etmemek — olur mu. dedi. hiç! Anladım ki Nizamettin beyin te Taşı haklı idi. Fakat iş de haklı idi. Maamafih Mustafa girip (Elçiye ze- val yok) kaydile Sadrazamın sözler rini söylemeliyiz. Kararını — vere' dik. Ve o akşam yemeğini Nizamet. 'tin beyin evinde yiyerek evinde bu- Tunduğunu öğrendiğimiz zata gittik. Ben çok genç olduğum içiz, bu elçili. ği doğrudan — doğruya Nizamettin bey amcaya bıraktım. Ve hane sahi. bine yalnız: — Biri Sadrezam — size yolladı. diyerek aöeli Nizamettmı beye ven. dim. Oda kalabalıktı. — Herkes bize takıyordu. Fakat bizler balkonda ve kalabalıktan - blra uzakta idik. Ba. reket versin odada bir de sez vardı da sözlerimiz kolay kolay duyulma- yordu! Hane sahibi bize — cevap olarak (Atı alan Osküdarı geçti.) demiştt Birkaç Bene — sonra Nizamettin 'beyle hasbihal ederken o da banz — Aklada mi atı alan Üsküdarı eçti ve hâlâ gidiyor. Ben hâlâ kad- duvarlarda muallâk ve pek kıy -| meclis odasında toplanırken kâğıt-| To harlci maaşımı alamıyorum. di metli göblens ve yağlı boya tablo-| ları hazırlıyordum. - Bir celse evvel| yordu! lar, öteyeberiye konmuş koltuk ve| verilen kararların mazbatalarını vü-i — — Zavallı merhum Nizamettin bey: kanapelerle iş bu salon bir| kelâya imzalatmağa hazırlıyordum. | Belki tanzimattan beri Babıalinin ne 'muayede,, salonu imiş. Führer se-| Sdrazam henliz meclise gelmediği :. İ kadar mülüm mazbataları varsa on nebaşı tebrikâtını burada kabul et- / çin toplanan vükelâda aralarında ko| Jarı da tarihlerini de ezbere bilir ve miş, süfera erkânının, hükümet ve| nuşuyorlardı. Derken yıkılırcasına | icabında derhal bulurdu. Ayaklı bir parti ileri gelenlerinin ellerini de| kapı açıldı. Zeki paşa söktü. Gerçi| babıali kütüphanesl di. Ve öyle bir burada sami her zaman telâşlıdır. — fakat bugür. | adamdı. Rehberimi bir fevkalâdeliği vardı. Arkadaşla ü Ü ra Burasını ea öĞüa ee ye dığından gark yolu günden güne açıl İlmf sehbetlerle ve arasıra a öğlenceler er nereye gidecektik? Üç yıldır. çarpışıyor Boşça vakit geçirebileceklerindn bahattim ve bura Amadolu, bütün - yaverler da tehlikesizce vazife görürken cephelerle de alâk Bundan başka Irak ve Filistin cephelerinde yol va- Jarının dibindeki " balır » dar Sıtaları ve pek üstün küvvetlerile İngiliz orduları — görünmiyorlardı. Yukubulacak perişanlık, Anadolunun müdafaasın — muru vardı. Yarın gezeceğim bakır ocakları hakkın. tehlikeye koyabilirdi da bu zattan malümat istedim. Bu Nezaretin neşret. — | * tin mecmualardan birinde (4 al, 1329 A- — | Ertesi gün, (12 Ikincikânun) sabı t gu 31 numara) cıkan listede bazı m de ctomobil ile yola çıktım. Atlarımız yedekte — İümat buldum Devamı var) d Führer 1 geliyor.. Ka- pıdan girer A, üzerl) kitaplar mühtelif renklerde kalemler, kâğıtlar, d Führer bu masada çalışıyor. n a büyük. Duvarlar! . Yerdi yer, pek değerli 'm hahları da var. Bu masanm 'tam karşısında, salonun öteki vcun da diğer bir masa, ecrafında kol - tuk görülüyor Xi F safirlerini burada izaz e- r, kanapeler Giyor. Masa üstünde güzel bir sak- # .Altı kıristal bardakla bir sura- hiyi taşıyan bir tepsi.. Oda İnsa ın ruhünü okşiyan Gir sadelikte, Ziyaret burada ikmâl — edilmişti Sokak kapusuna vardığımız za , gördüğüm muhtelif. table arın biraktığı tesir salkasile içi- bir hüzün kapladı. &K

Bu sayıdan diğer sayfalar: