4 Nisan 1936 Tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 12

4 Nisan 1936 tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İİ MO AAMA—>—>—>>>>>>şğk —zaz bir sona varacağından burada metafizik çiz- gi ve renk âleminden tabii dışarı çıkamaz. Çizgi ve renkle, tağyir ve tefsirle, ve resim sanatına mahsus vasıtalar ve pratiklerle bu plâstik metafiziği kurabilen ressamdır. Ve bu, tabiat ile çetin bir mücadeleyi emreder. Ressamın tabiattan şüphesini Paul Signac şöyle ifade ediyor: “Tabiat girift, karışık, birbirine zıt ele- manlarla doludur. Onda her şeyden evvel “Arızalar” görülür. Tabiat bize tam bir ahenk manzarasını göstermez. Ayrı ayrı ele alına- rak tetkik edildiği vakıt, meselâ küçük bir nebata kadar tam bir teşekkül olgunluğu gösteren tabiat, muhtelif unsurlarının kar- şılaşması ve karışması ile, çok kere, bir nisbetsizlik tesiri uyandırır. Tabiatın göster- diği en mükemmel manzarada bile ressam, onun tehlikeli cazibesine kapılmamalı, Çünkü bir tablonun muvaffakiyeti ressamın seçme kabiliyeti ile görülür.,, Bu seçme yalınız basitleştirme değildir. Tabiatın özünü almak, o öze şahsiyetin rengini vermek içindir. *.* Maneviyat plânına kadar yükselen bu kaygılarda ressamın şahsiyetinin ne büyük bir rol oynayacağı tabiidir. Bir çok ressam tarafından tasvir edilen aynı cismin, yahut aynı tabiat parçasının, her eserde görülen başkalığı bu şahsiyetin neticesidir. Tabiata bakan ressam, ondan alacağı reaksiyondan çok evvel, daha doğrusu o reaksiyondan tam manasile müstakil olarak kristalize olmuş bir niyeti, içinde yaşatmaktadır. Bu niyet nazariyeci ve spekülatif ressamlarda ölçülü, şuurlu, ötekilerde gizli olabilir. Fakat her iki ihtimalde de, tabiattan seçeceği elâman- lar, daha doğrusu (dominantes) lar ressamın kendi karekterinde yer almış bulunmaktadır. O halde ressam, şekilleri tasvir ederken, on- ları, kendi içinde yaşayan kıymetlere ve ter- cihlere göre tefsir eder. Muhayyelesindeki çizgi ve renk kombinezonlarını objelerin kalıbına sokar. Tabiatın karşısında ressam, alıcı olmakla beraber, aynı zamanda ve bil- hassa verici, ildve edicidir. Kant'a göre sanat, müfekkerenin inki- şaf edeceği bir dünyanın yaratılmasıdır. Sanatı çerçeveleyen daireye girdiğimiz za- man, hakiki dünyayı, bu dairenin adesesin- den görüyoruz. Bu adese, bize hakikat-tabiat antite'sini bir hayli tağyir edilmiş, adeta tanılmaz bir şekilde gösteriyor. Sanat bize tabiatın tesirini vermekle beraber, tabiattan da kurtarıyor. Tabiatta ve herhangi objede A bAL bir niyet finalitesi olamaz. Böyle bir finaliteye ancak düşünen bir makanizma varabilir. Sanat eserinin ve bilhassa tablonun tabiata benzemezliği bu verici makanizmanın bir neticesidir. Yazının başında “bu neyi ifade eder?, diye soran basit aksülâmele işaret etmiştim. Resim, hiç bir şey ifade etmez. Hiç bir şey anlatmaz. Bir vaka veya bir his, bir halden başka bir hale geçişi gösterebilecek bir tek- nik istilzam eder. Plâstik sanat, anasıl sta- tiktir. Ve plastik sanatta şaheser bu statiz- maya en fazla riayet edendir. (Mısır, Yunan). Resmin bir tek finalitesi ve metafiziği olabi- lir: Çizgilerin ve'renklerin sonsuz kombine- zonu, şekillerin ve cisimlerim sonsuz tağyiri ile plâstik sentezlerin envaını kurarak, çizgi ve rengin, ışığın, gölgenin ve şeklin dımağ- da uyandıracağı entelektüel hazzı temin etmek. Ressam Paul Gauguin diyorki: “Bir tablo bir at, bir çıplak kadın veya her hangi bir sahnenin tasviri olmadan evvel, renkler ve çizgilerle örtülü düz bir satıhtır. , İşte bu kaygıdır ki bizlere, bir tabloda, her hangi bir “tasver , den fazla, plâstik kiymetlerin bizatihi güzelliklerini aratır. Resim, tabiatı yeniden bina eden bir zekâ ve bir hassasiyet olduğuna göre, biz onda ancak kendisine hâs olan karakteristikler içinde bu tabiatın tefsirini aramalıyız. Plâstik güzelliğin başlıca karakteristik- lerini ikinci yazıda tahlil edeceğim. Nurullah Cemal BERK 11 , . . . .ğs İkinci diriliş Yalnız yeçen ömrün bi tykusuzluk yecesi, Çekmişken aynalar beni mülhiş bir soryuya, Hirdenbire kaibi tierelen bir bülbül sesi, Dağ ardından doğun mehtap yibi vurdu siya, Mehtabın izinde işemiler geldi eçiktan ; Aşina sallanan wendillere koştum yer yer, Gür çeşmeler yibi fışkırmada karanlıktan, ökleri kurmuş sanılan o güzel yünler. Cahit Sıtkı TARANCI

Bu sayıdan diğer sayfalar: