18 Nisan 1936 Tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 14

18 Nisan 1936 tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hikiye : As GDAKÇ ARADIĞIM ŞEY Kasap dükkânında et satılmasından tabii ne olabilir ? Fakat meraklı bir kimse iseniz, eti, hayvanların daima yattıkları taraf ol- mak itibarile nisbeten sertleşmiş olan sağ tarafından vermemesi için hizmetçinizi gön- dermeyip de kasaba, kendiniz gider ve orada, et ile beraber kolonya satıldığını da görürse- niz, bu, elbet tuhafınıza gider. Hoş, ticaretin en tekâmül etmiş şekli olarak gösterilen kapitalizmanın esas düsturu “malın sürümü için ihliyacı doğurmak,, olduğunu düşünür - seniz, bunu tabii görmek lâzım gelir. Çünkü kasaplar, taze etin lezzetli olmadığını dü- şündüklerinden midir, yoksa daha ucuz ol- duğundanmıdır, bilinmez. etin hakiki çürü- müşünü satarlar. Bu koku bir ihtiyaç doğu- rabilir ve kolonya satılması da bu cihetten mantıki olabilir. Mugalata... # x # O gün bir gazetede büyük muharrirle- rin küçük adetlerine dair bir yazı okumuş- tum. Filân muharrir yalnız geceleri çalışa- bilirmiş, ötekisi ayakları suda olmadan dü- şünemez, bir üçüncüsü yeşil mürekkep, bir başkası eflatun kâat, hatta birisi de eldi- ven giymeden yazı yazamazmış. Bende de bir heves uyandı. Kendimi onlara benzetmek için — mektepte hocamı “ büyük adamları kendinize örnek ediniz ,, derdi ve ben söz dinler bir adamım — bir âdet edinmek istedim, ve aramaya başladım Arkadaşlarımdan bir ressam tezhibçile- rin ve Japon ressamlarının nasıl olup da o kadar ince çizgilerle resim yapabildiklerine şaşmış, bu çizgilerin hiç bir kalemden çıka” mayacağına nazaran fevkalâde ince bir fır- ça ile yapıldığına karar vererek bu fırçanın sırrını aramaya başlamıştı. Nihayet bunun — fakat bu bir sırdır bana ait olmadığı için hangisinin olduğunu söyliyemem — bir ku- şun kafasındaki tek bir tüyden yapılmış bir fırça olduğunu buldu, bulana kadar da tavuk pazarından bir sürü muhtelif kuşlar satın almak mecburiyetinde kaldı ki, bu, evdeki- lerin pek işine yaramıştı. Eğer muhakkak bu işin de ticaret ile alâkasını bulmak is- tersek, tüyü bulmak ihtiyacının tavukçular- lehine dostumun kesesini başalttığını söyle- yebiliriz. Kendime bir âdet ve husvsiyet edinmek istediğim dakikada, bu vakayı hatırlamıştım. Dostum en münasip araştırma sahasının nasıl tavuk pazarı olduğuna hükmetmiş ise ben de, benim için bu sahanın bir kırtasi- yeci dükkânı olduğuna karar verdim ve şehrin en büyük kırtasiyecisine gittim. Büyük bir mağaza idi. İçinde yazı ile — kâtip, hattat, muharrir olsun — alâkadar olan herkesi tatmin edecek kadar çok şey- ler vardı. Aradığımı bulacağım muhakkak idi. Lâkin bugün ne kadar da malihulyalı idim. Birdenbire aklıma, küçükken babamın beni, bir arife günü Bonmarşeye götürdüğü geldi. Bayrama üç gün kala, komşunun ço cuğuna bir tahta at alındığını görmüş, kıs- kanmış ben de istemiştim. Babam, uslu durursam, alacağını vadet- mişti. Bir çocuk mürailiği ile bu üç gün içinde masum bir melek olmuştum. Adeta kanatlarım ve annemle babanı arasında, se- nelerin itiyat haline getirdiği aşkı tazele- mek için, elimde bir yay ile ok eksikti. Ni- hayet bonmarşeye gelmiştik. Fakat orada öteki oyuncakları görüp de komşunun çocu” ğunda kıskandığım ve bu kadar ısrarla is- tediğim attan vazgeçince, babam sebebini sormuş bende: — Ben, demiştim, başkasında olan şey” leri istemiyorum. Hiç kimse de olmıyan bir şey istiyorum. Babam bunun ne olabileceğini sordu. Anlattım, güldü. Fakat anlamıştı. Bir daha anlattım, bu sefer satıcı kızlar da dinlediler ve hep beraber güldüler. - Hatta bu gü- lüşmelerden güzel bir satıcı kız ile babamın arasında bir göz münasebetide olmuştu - kızdım. Çünkü ne istediğimi anlıyamıyorlar- dı. Bu ne idi, biliyormusunuz? Sadece bir demir parçası, daha doğrusu bir travers.

Bu sayıdan diğer sayfalar: