28 Temmuz 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 9

28 Temmuz 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

nümüzdeki ilk seçimlerde, bu gıdışle bir değişikliği arzuladığı, gözle görü- len bir hakikatti. Ankarada alınan bir çok kararın ve yüksek çevreler- de cereyan eden bir takım hâdisele- rin tâ köye kadar nasıl aksetmiş ol- duğu şaşırtıcıydı. Hakikaten son ka- nunların esaslarından ve delâlet et- tikleri mânâdan Anadolunun tama- mile haberi vardı. İşte, Muhalefetin işbirliği mevzuunda Zafer'de yeni bir başmakale bu sırada çıktı. Başmakalenin hususiyeti, içindeki fikirlerin ateşli bir tarzrda müdafaa TECRÜBESİ parlamanter mücadeleleri yok et- me arzusu ile haklı göstermeye ça- İlşmamıştır. İnhisardan daima sı- kılmış, adeta mahcup bir tavır ta- kınmıştır. Türk Tek Partisi, tek parti olmaktan daima vicdan aza- bı. duymuştur. Cumhurıyet Halk Partisinin başındakiler için — ideal çok partıydı inhisar, Türkiyedeki hususi siyasi vaziyetin uzuntu ve- rici bir icabıydı. Mustafa Kemal bu vaziyete son vermeye bir çok defa teşebbüs etmiştir; sadece bu nokta kâfi derecede vüzuh vericidir. Hit- ler Almanyasında veya Musolini İ- talyasında böyle bir şey düşünüle- mezdi bile.. 1924 deki, "Terrakkiper- ver Fırka" tecrübesi, 1930 daki "Ser best Fırka" teşe bbusu inkılâplar tehlikeye girdiği ıçın muvaffak 0- lamamıştır. Bunun üzerine 1935 de Cumhuriyetçi Partinin muvafaka- tıyla Meclise Müstakiller intihap et- tirilmiştir. Bir Muhalefet teşkili, yo- lundaki bu gayretlerle çok zaman alay edilmiştir. Halbuki bunlar, Ke- malist rejimin çok partinin kıyme- tini takdir ettiğini ve çok parti fel- sefesiyle memleketi idareye çalıştı- ğını gösteren delillerdir. Nitekim tafa in muvaffak olma- yan ıkı denemesinden sonra, onun halefi İsmet İnönünün teşebbusu müsbet netice vermemiştii Dıger taraftan Türk Tek Parti- sinin bünyesinde de totaliter, bir ta- raf; mevcut olmamıştır. Parti-,'hüc- relere veya milise dayanmamıştır; hattâ hakiki seksiyonlar bile yok tu. Parti, kadrosu mensuplarından daha mühim bir teşekkül sayılabı- lirdi. Gerçi kütlelerin siyasi terbi- yesini geliştirmek için umumi top- lantılar, kongreler yapıyordu; fakat bu kütleler partinin bünyesi içinde teşkilâtlandırılmıyordu. Nihayet ila- ve edilmelidir ki partiye gırış ser- bestti, meşhur ihraç müessesesi yok- tu, “temizlik" ler yapılmıyordu, ne üniformalar, ne geçit, resimleri, ne sıkı disiplin bulunuyordu. Resmen bütün kademelerde mesuller seçim yoluyla tesbit ediliyordu; "hakikatte de adaylıkların, çek partili rejımle- rin partilerinden "“diri ol- madığı aşikârdı. Sayanı dıkkat baş- ka bir husus-, kuvvetli şahsiyetler et rafında gruplaşmaların faşist usul- lerle tasfiyeye uğramaksızın kabil olmasıydı. Fakat Kemalist rejim faşist ol- AKİS, 28 TEMMUZ 1956 mamakla beraber demokratik de de- ğildi. 1946 dan evvel seçimler bir adayın tasvibi manâsından ileri git- miyordu ve ana hürriyetler çok kı- sık vaziyette bulunuyordu. Fakat Kemalist rejimin hususiyeti bu ha- lin geçici olduğunu resmen ifade miş olmasıdır. Her sosyal degışıklık muvakkaten bir otoriter rejimi icap ettirir; Türkiye Mustafa Kemalin idaresi altında böyle bir i değişiklik geçirmiştir. Elbette fiillerin sözlere uygun ol- ması şarttır. Hükümetler için vaad- de bulunmak o kadar mühim değil- Demokrasiye yarın geçileceği- ni soylemek onu, kısmen de olsa bugünden hazırlamaya başlamaksı- zın bir manâ ifade etmez. "Vadeli demokrasi" ınsanı güldürebilir; çok partılı re]ıme doğru giden bir tek parti şüphe uyandırabilir. Ama is- te, "Türk Tecrübesi" ortadadır. Tür- kiyede 1928 de başlayan hareket 950 seçimlerile neticelenmiş — ve Muhalefet sakın bir zafer kazanmış- tır. Gürültüsüz ve patırdısız Tür- kiye, tek partılı rejimden çok par- tili rejime geçmiştir. Atatürk bunu temin etmeye çalışan, İnönü bunu temin eden tarihin tek'"Tek Parti lıderı dirler. Türkiye bugün bütün a Doğu devletleri içinde en de- mokratık olanıdır, gerçek manasıyla partilere sahiptir. "Türk Tecrübesi" halen olan hakiki kıymetiy- le olçulememekte, kâfi — derecede takdir edilmemektedir. Uzak Do- ğuda olduğu gibi Orta Doguda da klâsik demokrasinin usullerinin ku- rulmasında hezimete ugranıldıgı bir vakıadır. Parlamentolar XTI. asır Avrupasında işleyemezdi; kendileri- ne demokrasi verilmek istenilen bir çok millet Orta Doğuda ve Uzak Doğuda o haldedir. k partili sis- tem sosyal bünyesi geri kalmış ve halk kütleleri cahil memleketlerde bir zümre hâkimiyetini kurmakta, ona yol açmakta ve hakikit demok- rasinin gerçekleşmesine mâni ol- maktadır. Sadece Türkiye, "Türk Tecrübesi" tek parti sisteminin dik- katle tatbik edildiği takdirde ya- vaş yavaş bir idareci sınıfın yetiş- tırılebılecegını ve müstakil bir si- yasi aydınlar zümresinin hakiki de- mokrasinin yerleşmesini —mümkün hale getirebileceğini göstermekte- dir. Fakat bugün Türkiye, demok- rasiye geçerken düşünmediği bazı YURTTA OLUP BİTENLER olunmamasıyla. Muhalefetin, işbirli- ğinin tahakkuk etmediği, bunun bir .H.P. oyunu olduğu söylenıyordu Delil olarak da C.M.P. Genel Sekreterinin bir beyanatı gosterılı- yordu. Halbuki bahis mevzuu beya- nat, bizzat C.M.P. adına, tekzip o0- Bu dünya müşküllerle karşılaşmaktadır akımdan "Türk Tecrübesi" tarafından daha da büyü katle takip edilmektedir. Bır "Tek Parti lideri" nin istediği ve getir- diği demokrasiyi cemiyetin muha- fazaya muktedir olup olamayacağı- nı istikbal gosterecektır "Türk Tec- rübesi" nden umumi kaideler çıka- rılabilir Ve tek partinin muvakkaten mürebbi rolü oynayabileceği, böyle- ce narin Demokrasi nebatının onu hazmetmeye müsait olmayan top- raklarda geliştirilebileceği - kabul olunabilir mi? | nihai safhası- ahi henüz gelmemiş bir tek tecrübe buna kâfi değildir: fakat mesele, ortaya konmayı hak etmiş- tir. İşte, bizzat Maurice Duverger'- nin derslerinde tatulan notlara na- zaran Parisin meşhur Ecole des Sci- ences Politigues'inde binlerce tale- beye öğretilen budur. Türkiye'deki demokrasi tecrübe- sinin muvaffak olmaması için bir sebep yoktur. Mesele cemiyetini o narin demokrasi nebatının yetiş- mediği bir toprak olmaktan çıkıp yetiştiği bir toprak haline gelmiş bulunduğunu ispat edebilmesinde- dir. "Türk Tecrübesi" şimdiden ta- rihin malı olmuş, klâsik, tecrübe- ler arasında yer almıştır Bu, he- pimizin üzerine ağır vazifeler yük- lemektedir. Demokrasinin bugüne kadar Uzak Doğuda ve Orta Do- ğuda karşılaştıgı tehlikeleri biz, Ke- malist rejimin yetiştirdiği cemiyet olarak altetmek mecburiyetindeyiz: En bitaraf göz 1923 den bu yana istikametin çok partili, batılı ma- nasıyla demokratik bir rejim oldu- ğunu dünyanın ve bizim gözlerimi- zin önüne sermektedir. Akıntıyı ters tarafa çevırmek isteyenlerin hüsrana uğratılması Maurice Du- verger'nin söylemediği ve belki de bilmediği en utanç verici Uzak ğu veya Orta Doğu prensibinin bır kenara bırakılmasıyla kabildir: Ev- de, evladü ayal var! İhtimal ki XII. asır Avrupasında da boyle düşünüyordu ve parlamen- rejim o sırada orada onun için kabıl değildi. Demokrasi, ona lâyık olanların hakkıdır. Ona lâyık olmak ise,hür yaşayacak kadar mucadele etmek arzusuna bağlı kalır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: