19 Ocak 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 27

19 Ocak 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 27
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

M U S Ankara Festival başladı Ankaranın ilk musiki festivali, u- zun ve mücadeleli bir hazırlık devresinden sonra, nihayet geçen hafta Cumartesi gıinıı, Opera salo- nunda verilen bir filarmoni — konse- riyle açıldı. Salonda, bir müddettir Orkestra konserlerınde rastlanan sa- e değer teşebbüsünün, Ankaranın sanat muhitlerinde alaka görmüş ol- duğuna delil sayılabilirdi. Program, Cumhurbaşkanlığı Or- kestrasının uzun anberi or- taya çıkardığı eser listelerinin en a- lâka çekicisini taşımakla beraber ge- ne de, bir fastıvalın açılış konseri i- çin fazla sö: ü. nser, Berlioz' un, ateşsiz bir icra ile Çalınan "Ro- Kar " üvertürüyle — açıldı Üniversiteliler Derneği, günün husu- siyetine uygun düşsün diye, Brahma' ım "Akademik stival" üvertürüyle festivalin açılmasını istemişlerdi. Fa- erit Alnar, nedense, bu tale- kin'in piyano kons tosu- bestekârının ortaya yeni bir şey çıkarmaga nıyetı olup olmadıgı suali- ni akla getiriyordu. in ikinci bir konserto bestelediği söylentisi bir türlü gerçekleşmemıştı. Yıllar- dır. bir orkest nseri progra- mında Erkin ismi görüldü mü, kar- şısında ya piyano konsertosu, ya da -çok daha büyük bir ihtimalle- "Kö- çe kçe yer alıyordu. Bestekârın, zev- cesi Ferhunde Erkıne ıthaf ettiği bu man, Cumartesi gü nku kadar dagı nık, insicamsız, asla inandırıcı olma- yan bir eser intibamı bırakmamıştı. Bunda icranın rolü de pek büyüktü. Eseri daha önce dınleyenler, Hale or- kesra bakım! i kötü ça lınmadığını Solist Ferhunde Erkii ki eseri çok iyi tanıyordu. Ama, tek- u a ar söyliyebilirlerdi. in ise, şüphesiz AKİS, 19 OCAK 1957 İKİ Ulvi Cemal Erkin Memleket - sesleri ik bakımdan hiç de iyi bir gününde değildi. Parmakları sanki donmuştu. ekâlâ mümkindi. Devlet Ope- bir g piyanistin, deği klarının işle- memesine, zatürree olmasına bile se- bebiyet verebilirdi. Konsertonun cana yakın birçok kısmı olduğu inkâr edilemezdi. Mese- ikinci temi, ikinci parçanın büyük bir kısmı, ü- çüncüde klarnet solosundan -yani trio'dan- sonra piyanonun seherzo'yu tekrar alışı... Fakat bunlar, bir bü- tün içinde bir araya gelemiyorlardı. Bestekar, klâsik sonatın sadece ka- lıplarını Ş, üşünüşüne — itibar göstermemişti. Halbuki ilk kısmın malzemesinde, sonat düşün şıinün gerçekleşmesine ımkan verecek un. surlar vardı, İlk tem, romantik an- lamda uzun ve büyük bir melodi ol- maktan çok, gelişmeye elverişli ve bunu vaad eden bır motıf karakterı taşıyordu. Beste n im- kânlarından gerektıgı gıbı faydalan- mış sayılamazdı. Bundan başka, pi- yano ile orkestra arasında elverişli iyan empresyonıst klışelerle doluydu Folk z " temleri yer yer aşıkar şekılde kullanılmıştı, buralar- ya "armonize Türk musikisi" netıcesı çıkıyord -kel n tiz tremol leleri harıç- p çol yüklü yazıl- mıştı. Esere devamlı, e yeknesak bir koyu renk hakimdi. İlk kısım sanki yarıdan başlamış gibi birdenbire çılıyor, ikinci parça (andante) tabu ömrünü — yaşamadan an çalınsaydı, eserin mezıy etleri lirirdi. Hele üçüncü kısımda keman- ların devamlı surette aksayan ritmle- ri, Karadenizli kemençecilerin bu işi Fılarmonı Orkestrasının kemancıla- rından iyi becerebıleceklerını duşunduru ord ne de Ulvi Erkin, din leyıcılerın Türk bestekâr- larına gosterdıklerı tezahürattan mah- m ka r bitince, bestekâ- rın sahneye davet edılıp halkı selâm- laması ayini tekrarlandı. Konserin ikinci kısmım, Fin beste- kârı Sibelius'un 34 yaşındayken, 1899 yılında, bestelediği ve ilk icrası 1900 yılında yapılmış, Birinci Senfonisi iş- lu göstermes kiyordu. Fakat, Sibelius'un bütün e- serleri gıbı, XX. Asra aıt bir musiki sayılamazdı. Her şeyı gmen birinci senfoni, bestekarın senfonı örflerine b glanmama tem:; ok par- mayülü lak buluşu, tatlı melodılerı ve tanta- nalı orkestrasyonu sayesinde, dinle- yicinin dikkatini her an üstünde tu- tuyordu Şef Ferıt Alnar'ın eseri ıyı tanıd ığı, üstünde zihin yorduğu bel iydi. Elinin altındakı topluluk daha ıyı yetışmış bir orkestra olsaydı, ala- cagı netice herhalde Cumartesi gün- ü kaba icradan daha iyi olurdu. Bel- ki de eseri ezbere idare etme riskini goze aldığı için ıcrada rahatlık ve güven yoktu. Yer hafızasının, şe- fe oyun ettiği hıssedılır gibi oldu. Saygun, Arel ve Rilke E rtesi gün, Ankaralı aydınlarla, musikişinasların ve musıkıseverle- men doldurı Milk Kü- tuphane salonunda, festıvalın ikinci konseri veriliyordu. Bu, uzun ve çe- kici bir programı olan, büyük bir kısmı çellist Martin Bochmann la pi- yanist Mithat gayretlerine tahsis serdi. Fakat akşamın asıl yıldızı, Bü- ent Arel'in Rilke Şarkılarının tona- lite dışı hatlarını büyük bir guvenle De- el soyl eyen mezzo-soprano Necdet

Bu sayıdan diğer sayfalar: