9 Şubat 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

9 Şubat 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

medeniyet yıkılıp yeniden bir ideal medeniyetin peşinde koşulacaktır. ünü İri a dahi gidilse insan beşeri zaaflarıyla hep o başlangıçtaki insandır. Dağınık piyes, güvenilir rejisör B öylece "T fan" pi Öz. insan cemıyetlerını ilgilendire! temayı ele almıştır. Ne var ki işleniş- teki aksaklıklar seyırcıyı o garip şaş- kınlığa düşürmeğe zarın bütün şu soylemek ıstedıklerıne sadece fırçanın ucuyla dokunup do- kunup geçmesi, en can alacak nokta- larım ıse lâf esprilerine feda etmesi itecanisliğini bozuyor, an- laşılmağını hguçleştırıyor İşte seyır— bile" gibi sözler karşısında yer yer bir hayli gülüp eğlenmesine rağmen tiyatrodan çıkarken kendini bir tür- lü tatmin edilmemiş hissetmesi yaza- rın ele aldığı genış bir tema etrafın- mütecanisliği kuramamasın- dandır. Turgu Ozakman söylemek istediği yüklü bir fi komedi ha- vası içinde ışlemekle iyi bır yol tuttur- medi lâf" çıkı lar"la temın edılmesı temenni olunur- t Özakman telif piyeş yazarlığımızın sadece kendi mek olmadığını anlamış, dışarı açılan bir kapıdan cesur bir adım atmıştır. Yalnız bu adımı atarken yazarın pı- yesini sahneye koyan Saim a nun eline sıkı sıkı yapıştığı da bellı Saim Alpago aktör olarak "Ha! Bir Amerikalı'nın Komiser'inde neyi yapmışsa, rejisör - olar: a "Tufan"- da onu başarm ştır. Yanı eserde, belki n dahi düşünmediği tarafla- ulup çıkarmış, piyesi evvelâ, sür- reel bir dekor içine oturttuktan son- ra, metinde Nuh, Ham ve Sam dışın- da işlenmemiş, tipleri iyi tebarüz et- memiş kahramanları da bir bir orta- ya koymuş hep e bir ruh, bir renk de mevcut boşluk- ları kahramanları daimi hareket ha- linde tutmak suretiyle doldurmuş, poyu son! muhafaza e derek piyesi hareketsızlıge duşme tehlikesinden kurtarmıştır. Bilhassa İ dekiler gozlerını se- rafa, belir: diktikleri sırada, gelecekten hıçbır şey ümit etmeyen, "örnek" insan İ akıp yaşadığı ana eğilen I, Serserıyı seyırcılere arkası dönük tutması Sai pago'nun eline aldığı bir metınde derınlere inebilen bir sa- natkar oldugunun en bariz delilidir. "Tufan"ın rejisinde temenni edilecek tek nokta kavga sahnelerinin yumu- şatılması, iki serserinin de oyunların- a ilk geceki kadar başı boş bırakıl- mamasıdır. Ekmel Hürol (I Serserı) ve Tekin Akmansoy (1I. S rahat, hare- ketli, canlı oyunlarıyla kendi tipleri AKİS, 9 ŞUBAT 1957 içinde ayrı ayrı başarılıdırlar Ama tiyatro birlik, beraberlik demektir. Kendi başlarına ve kendı anlayışları içinde sivrilmek için bu birliği mağa hakları yoktur Bilhassa Tekin Akmansoy'un "uydurma nüktelerini" Ankara Radyosu programlarına sak- laması tercih olunur. "Tufan" piyesinin en başarılı oyun- cuları şuphes iz ki Ah Algı (Ham)la Coşkun Orhon (Sam) d gın kompleksler ıçındekı buııak ve belkı de bu yüzden çocuk tabiatlı görünen Ham'ı rejisörün çizdiği hudut! la da- hilinde güldürücü" kalmak suretiy- le canlandırmasını bilmiştir. Bılhassa ağız al Algının sanat ha, tında yarattığı en unutulmaz tıpler- iri olmuştur. di k dıne ait fikirleri tarafa çekerse o tarafa kolaylıkla gı- den Şa da Coşkun Orhon Devlet Tiyatrosunun bazı "büyük" aktörleri- ni ikaz mahiyetini dahi taşıyabilecek kadar ölçülü ve muvazenelidir. Ner - min Akagündüzün en iç açıcı tarafı kendisine verilen hiçbir rolü küçüm sememesi ve üstüne aldığı vazıfenın imkânları ne olursa olsun, onu başarı- ya götürmeğe çalışmasıdır. Bundan da hiç bir zaman bir zarar gördüğü söylenemez. Meselâ "Tufan"daki Nu- huıı rısı, biraz ihmale uğrasaydı e dırdırcı, ani d olup çıkmaga pek müsaitti. Nermin Akagündüz müellifi tarafından tek cephelı çizilmiş olan bu klâsik hırçın, kavgacı evli ine mükemme- len biraz yum şaklık kusurları ka- dar mezıyetlerı de bulunan bir insan suikastına kurban gitmiştir. da, Nuhun o büyük ideali de ya- rı karanlık içinde kalmışsa bunun su- çu Asuman Korada yüklenemez. Zi- ra Asuman Korad birinci perdede mü- kemmel bir kılıbık, ikinci perdede mükemmel bir kaptan, üçüncü perde- e mükemmel bir başkandır. Ama herhalde - piyesin l)elkemıgını teşkıl eden Nuhun bu üç vasfı yanında rinliğine daha mühim vasılları olması gerekirdi. Rejisi, Refik Eren tarafından çi- zilen çok renkli ve sürreel dekoru, pıyeste rol alan sanatkarların gayre- tiyl ufan"ın Tiyatrosunda sahneye konulan şanslı eserlerden biri olduğuna şüphe yokt Küçük Sahne Ankaradan gelen bulut üçük Sahne Tiyatrosuna gıder 0- turursunuz. Her temsil öncesi bir miş o Canova- dır. Seyircilerin başına gene de aynı hal eldi. De rgıde Richard Nash'ın "Yağ- murcu sahneye nasıl konmak" diye TİYATRO bir yazısı mevcut. Tercüme edilip or- ta yere konmuş. Yani, haydi metal İ rejisörün açıklıyamadıgı noktalar var veya metnı bu anlamış diyelim. kocaman z B -. v B Gı derinliği olan bir oyun değil. de belki bunun için "bir romans" dır diyor. Aynı yerleri ve insanları anla- tan diğer Amerikan yazarlarına kı- h da bu noktanın üzerin- de uzun uzu ütü oyunu bu hareket noktası etrafında düzenlenmiş. — Yazısında sipi nehrinin batısındaki" diye başlayıp kuraklığın, yagmursuzlugun "elle tu- tulur hale gelen öl esaba ve ölçüye sığmayan bir bedbınlıgın ve ümitsizliğin uzun uzun ediyor, Böylece bu"yağmursuzluk ve kurak- lık”" teminin belirtilmesi üzerinde hak- h olarak direniyor. Ayrıca Curry'ler i- ,ama saadet sahibiler"” vey eserde müzik lazımsa" hüzün verici şeyler çalmalı demiş. Yani ih- tiyacı olanlar için, ne gerekiyorsa sö- Mahir Canova diyebilir ki "her re- jisör herhangi bir eser için ayrı veya aykırı bir tutum güdebilir".. Haklı- dır tabu; eğer böyle yapılmak yoluna gıdılmışse ... Yok böyle deği nın eseri sadakatle nakletmek külfe- tine bile katlanılmamış diyesi gelıyor Neyse, dergiyi okuyorsunuz, eseri lıyorsunuz, perdeyı Yağmurcu'yu ve yı beklemeğe başlıyorsunuz., İlk gordugunuz bir çiftlik evinin içi veya odasıdır. Dekor kime aittir, o zahm edilip zikredilmemiş;. Duvarlar ahşap, pırıl pırıl, yerler, masa, örtüler mutfak hep öyle cici Lizzie ev i ibidi Bılıyorsunuz güneş, cehenne ölül Halbuki bu çiftlik odası film yıldızlarının Mmecmuaları düğümi ğil. Münir zk çıkışlarına zorluk olsun diye konmuş ki. Derken baba Curry, iki oğul Curry ve piyes ılerledıkçe diğer eşhas sah- neye giriyor şimdiye ıcır gicir, . Hepsi öyle renkli, boyunı ki eşarplar öyle pırıltılı, sık, l)elki da Va arıdır. Cepdeki bir kere bile kullanılmıyacak olan mendiller , bütün artistleri yorlar. Rahat, İ gurultulu Hüla- sa kafanıza dank eder ki . Nash'- ağmurcunun aksine Canovanın Yağmurcusunda — kuraklık yoktur, sıcak yoktur, susuzluk yoktur, bed- binlik, bitâblık hiç yoktur Küçük 29

Bu sayıdan diğer sayfalar: