6 Nisan 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 15

6 Nisan 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SOSYAL Göçmenler Acı gerçeklere doğru (Kapaktaki aile) eçen Şeker Bayramının birinci gü- İstanbulda hava günlük gü- i. Bütün sokaklar, meydanlar i Otomobiller, otobüsler, dolmuşlar, bayramlıklarını giymiş binlerce İstanbulluyu oradan oraya taşıyordu. Bu kalabalık, bu gürültü içinde bir taksi Taşlıtarlaya doğru hızla yol alıyordu. Taşlıtarla- ya yaklaşıldıkça, çamurlara bata çı- ka, toz bulutlarını yara yara ilerle- mek gerçekten zor oluyordu. Çevre- deki fabrikaların dumanlarından ku- rum yağıyordu. Haliç sularının ağır, dayanılmaz kokusu her tarafı sar mıştı. Yolların, yağmurda Prut ba, taklığından beter, yazın boğucu sı- cağında da bir toz denizi hâline gel- diğini tahmin etmek hiç de güç de- gildi. (o Lâğımlar, yolların kıyısını takib ederek, derecikler hâlinde akı- keller yapıyorlardı. Taksi, müşterileri ni bir kahvenin önünde indirdi, dön- dü gene bata çıka gitti. Yol- lar bayramlık elbiselerini giymiş kadınlı erkekli, küçüklü büyüklü Taşlıtarlalarla doluydu. Asfalt boz- ması ana yollarda basma entarili, mantolu kadınlar, örgülü saçlı uzun etekli kız çocukları, uzun ceketli er- kekler dolaşıyordu. Türk filmleri oy- natan bir sinemanın afişi önünde, er- kek ceketinden bozma bir tayyör üs- tü ile ekose kısa eteklik giymiş, yarı mahcup, yarı işveli genç kızlar, lâ- civert bayramlık elbiselerini giymiş meydandaki kahvenin önünde, durup etraflarına oObakınan o delikanlılarla bakışıyorlar, gizliden gizliye gülüşü- yorlardı. Bu arada, ütüsüz, açık kahverengi pantalonlu, pek çalımlı bir adam kalabalığı yararcasına geçip, üstün- de D.P. Ocağı yazılı bulunan bir kah- un girdi. Onun girdiğini gören bi- : "Gecekondularını gene 10 ar bine SlyOMUR! Ana Caddenin en güzel yerinde Belediyeden ruhsat almadan üç katlı bir bina dikmiş.." dedi. De- di ama bunu yanındakinin kulağına fısıldar gibi söyledi. Belli ki, bu ça- lımlı adamdan çekmiyorlardı. D.P. tabelâsı asılmış kahvenin uzağında daha serbest insanların oturduğu, mütevazı, küçük bir kahve daha var- dı. Taksiden inen iki adam bu kah- girdiler. Burası Bulgaristan i tabirleriyle Bulgarya- göç- menlerinin uğrağıydı. Kahvenin sa- AKİS, 6 NİSAN 1960 hibi gelen bu iki misafire, ısrarla itina ile demlediği çaydan ikram et- ti. Kahve tertemizdi. Serhat çocukları ertlerini anlatmakta hiç (güçlük Dçekmiyorlardı. Çekingen değiller- di. Tam bir açıklık ve isabetle mese- lelere parmak basıyor, davalarını ce- saretle savunuyorlardı. o Misafir iki adam göçmenlerin yaşadıkları yer- leri görmek istediklerini söylediler. Göçmen evlerinin bulunduğu tarafa doğru, asfalt bozuntusu bir yoldan yürümeğe başladılar. Sonra birden yol bitti. Bahçelerin içinden geçerek bir eve girdiler. Bulgarya göçmeni ne yapmış yapmış, bu dille tarifi güç mezbelenin ortasına bir temizlik in- cisi oturtmuştu. Her taraf pırıl pırıl- MESELELER olarak saklamak kararıyla ayrıldı- lar. Başka bir rası, "Sırbiya" gıydı. Sahibi 20 gün önce anavatana dönmüş Nusret Y... eski soyadiyle Mukoviç. Daha Türkçeyi bile güç anlıyordu. oKahvedekiler hep Make- donyalı Yenipazarlı. Bosnadan gelmiş olanlar pek azdı. Çoğu Türk- çeyi yeni öğrenmeğe o başlamışlardı. Ama, şayanı hayret derecede Türk- lük şuurları vardı. Asırlarca hükmet- tikleri Slav uşakları onları ezmeğe başlayınca boyun eğmemişler, ben- liklerini kaybetmemenin çaresini, es- ki geleneklerine ve âdetlerine bağ- lanmakta, karşılıklı dayanışmada, Ayyıldızlı bayrağın dalgalandığı ana- vatana taassupların en asiliyle inan- Taşlıtarlada çamurlu yol Geçen pişman, geçmeyen pişman dı. Tahtalar gıcır gıcır silinmiş, sakız gibi olmuştu. Misafir odası sedirlerle döşeliydi. Yaşlı ana, misafirlere ya- tak odasını da gösterdi. Değme zen- gin evinde böylesine beyaz çarşaf görülemezdi. Misafir iki adam mis gibi bir sabun kokusu içine girmiş- tiler. Hayretle birbirlerine baktılar. Sonra yaşlı ana anlattı: "A be ev- lâdım!" neye mi geldik buracıklara? A be o Bulgar kahpesi, o komünist kahpesi bizi yuvacıklarımızdan etti de geldik biz vatancığımıza. Çırpınır dururuz buracıklarda. Ama şükürler olsun, Türkiyadayız ya!" İki misafir adam, mezbelenin için- de açılmış bir gül gibi duran evden, yaşlı ananın hoş sohbetini ve mis gi- bi sabun kokusunu tatlı bir hatıra mağa devam etmekte bulmuşlardı. Ellerinden topraklan alınmış, içlerin- de yıllarca hapiste yatanlar olmuştu. Mallarını yok pahasına satmışlar, savmışlar, hâttâ bırakmışlar, anava- tana sığınmışlardı. Çoğu fabrikalar- da işçiydi. "2,5 sene önce iş daha çok- tu. Şimdi hem iş bulmak zor, hem bir işe girince vaktiniz ne zaman koyu- lacağınızı düşünmekle geçiyor" di- yorlardı. Bir tanesi duvarcı kalfasıy- dı. O öbürlerine nisbetle hâlinden bir az daha memnundu. İş imkânları a- zalmış ama, muayyen bir işverene bağlı olmadığı, götürü iş yaptığı için, ne de olsa o kadar güçlükle karşılaş- mıyordu. Ama, ah! şu hayat pahalı- lığı! "Türkiyadayız ya! Gerisi nasıl olsa düzelir!" Sözlerini hep böyle bi- 15

Bu sayıdan diğer sayfalar: