6 Nisan 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 28

6 Nisan 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 28
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KADIN Sosyal Hayat Bayram havası Kölabalık günlerde, mesela pazar günlerinde, bayram günlerinde, panayır, Sergi v.s. gibi şehirde ilgi kuruluşlar olduğu erkek, çoluk çocuk sokaklara dökülürler. Sokaklar, cad- deler, otobüsler dolar taşar. Yeni geçen ramazan bayramı, bu kalabalık günlerden biri oldu. Anka- rada hava pek de fena olmadığından, herkes rahatça el öpmeye, bayram- laşmaya vakit bulabildi ama, dikkat edilince, çoğunluğu sıkıntıya sokmuş olduğu görünüyordu. Her ne kadar dinimiz, imânımız, deniyor, mevlüt- ler, kadir geceleri, kandiller sektiril- miyor, oruçlar, sahur topları, yatsı- lar ilgiyle takip ediliyorsa da, sonun- da, kimsenin inkar edemiyeceği bir bayram sıkıntısı gelip çatıyordu. Me- sele, misafir kabul etme, sonra mu- kabil ziyaret meselesiydi. Misafir ka- bul etme, hele havalar yağışlı olursa iyice dert oluyordu. Kimse ayakkabı- sını çıkarmayacağına, birgünde eve, o- tuz otuzbeş kişi gelebileceğine göre, önce evlerin batıp çıkması vardı. Son- ra, memleketimizde, apartman oda- ları malüm. Pirinç oda, bakla sofa hesabı: iki koltuk, bir sandalye, kü- çük bir halı, misafir odası tamam. Alsa alsa beş hadi hadi yedi kişi alan odalarda, üstüste gelen, on onbeş ki- şinin toplanması pek acıklı oluyordu. Misafir oturacak yer bulamıyor, ev- sahibi mahcup duruma düşüyordu. Önce gelenler kalkmak istiyorlar, Halbuki daha şeker tutulmamış. Ev sahibi, gelenleri mi karşılasın, giden- leri mi uğurlasın? Bütçeler harap alabalık aileler için durum daha da zordu. Kayınpederin, kayın- validenin yanı sıra, yeni evlenen kar- deşin, görümcelerin, baldızların, kü- çük gelinin kardeşinin nişanlısının yemeğe, bayram yemeğine çağırıl- ması gerekiyor. Sonra arkasından onların davetlerini kabul etmek ge- liyor. Daha önce, bayramlık elbise, el öpenlere dağıtılacak hediyeler me- selesi yüzünden bir hayli sarsılmış olan bütçeye, bir de bayram şekeri meselesi eklenmiş bulunuyor. Badem şekerinin kilosu on lira, çukulata yir- mi, yirmidört lira. Büyüklere götü- rülmek üzere yaptırılan kutular ay- rı. Bütçe bu durumdayken, üstüne de bu yemeğe davet meselesi düşünü- lünce, bayram, gelişinden hiç de hoş- lanılmayan bir olay olup çıkıyordu. 28 Herkes şikâyet ediyor: "Aman valla- hi hiç hoşlanmıyorum şu bayram zi- yaretlerinden, ama, mecburiyet işte. Adet bulunmuş." Sık sık işitilen bir söz bu: Adet bulunmuş!" Bu işten kurtulmanın iki yolu var. Ya üç gün bayram çekip gitmek, ya bu çileyi çekmek. Çekip gidecek o- lanlar, önceden, yol parasıyla, yapı- lacak masrafı karşılaştırıyorlar. Git- mek kârlıysa, iyi. İkisi de bir kapı- ya çıkıyorsa, başlarını (o dinledikleri ne devlet! Semeriyle seksene gele- cekse, çare yok, oturulup katlanıla- cak bu sıkıntıya. Zevksizlik geçidi Bö”: kalabalık günlerde, çoğunluk sokaklara çıkınca, kadınlarımızın zevki de az çok ortaya çıkmış olu- yor. Bu da bizim memleketimizde az düşündürücü değil. Kadınlarımızın büyük kısmı, giyinmeyi bilmiyorlar. Yıllardır, gazetelerin moda sayfala- rı, moda dergileri, Avrupanın, Ame- rikanın, meşhur moda yaratıcıları- nın, en son modellerini yayınlar du- rurlar. A biçimi, Z biçimi derler, an- latırlar. Moda olan renkler, ıncık cıncık, kaş biçimi, saç kesimi der, bunlar hakkında uzun uzun izahat verirler. Kadınlarımızın giyimine ba- kılınca bütün bunların ne işe yaradı- ğı sorulabilir. Kadrolarımızın genel olarak, bu bayram giydiklerinde de, ne renk, ne biçim zevki vardı. Acı kır mızılar, çiğ yeşiller, sokaklar dolusu pembe mantolarla hiç ilgisi olmayan ayrı tonda pembe ayakkabılar, plas- tik çantalar, vakko eşarp geçiyor- du. Çoğu tam bir anlayışsızlık, tam bir zevksizlik Saç biçimleri, içinde (o kullanılıyordu. insanı sinirden çatlata- cak, kötü söyletecek kadar birbiri- nin aynıydı. Meşhur bir kraliçenin saç biçiminin takliti. Uzun suratlı- sından, kaşık kadar suratı olana ka- dar, hemen bütün kadınlar, saçlarını, bükmüş büküştürmüş, ona benzet- meye çalışmışlardı. Bu, her yerde böyle ama. Meselâ operanın açılışı- na, konserlere seçkin kimseler gider. İş, bu toplulukta da aynı oluyor. Pe- ki ama, nerede bizim kadınlarımızın özelliği? Yahut şöyle demeli: Neden bizim kadınlarımızın özelliği yok? İşin edebiyatı bir yana, ninelerimiz, kişiliğini, oyasında, nakısında, kili- inde Ss en Ortaya koymuş ka- dınlardır. Kendini kabul ettirmiş, Türk oyası, Türk motifi dedirttirmiş kadınlar. O meşhur moda dergilerin- den çıkmış gibi, kel başa şimşir ta- rak misali bir şıklık içindeyiz ki, bu- na şıklık değil, densizlik demek ge- rekir. Bu işin ortalamasını bulmak, memleketimize göre, zevkli, hoş, pratik, ucuz giyinmeyi kadınlarımıza öğretmek gerek. Birşey moda mı oldu? Bundan kimse mahrum kalmamalı. Yakışan yakışmayan, becerebilen bilmeyen ne yapıp yapıp modaya uygun, insana gına getirecek kadar çok ve biçimsiz olarak- bir şey uydurup ba- şına sırtına geçiriyor. Canım ku- maşlara mı acırsınız, göze çirkin gö- rünen kadınlarımızın haline mi? Bir- şey yapmalı, yapmalı ama ne? 24 CİLTLİK BİLGİ HAZİNESİ ENCYCLOPAEDIA BRITANNICA EN SON BASKISI WEBSTER'S LÜGATI Çocukları olan her aile için en faideli lügattır. AMERİKAN NEŞRİYATI BÜROSU İSTANBUL İstiklal Caddesi Lion Mağazası yanı. Tel: 442414 ANKARA Yüksel Caddesi No. 6 Tel: 27318 AKİS, 6 NİSAN 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: