30 Mayıs 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 16

30 Mayıs 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

NICI erlerin ihbarı üzerine dört subay bu suçtan tevkif olundular Menderes İnönünun beyannamelerini (o subayla- rın teksir ettiğini duyunca o çılgına dönmüştü. Bilmediği halkın elinde Başbakanlığa alt yazı makinelerinde çoğaltılmış sayısız beyannamenin dolaşmakta olduğuydu. Tehlikeli meraklar Fakat, sessizliğe gömülen Turküye- de beyanname merakı en az tehli- keli meraktı. Hâdiseleri öğrenmek imkânından mahrum bırakılan vatan- daşlar ister istemez yabancı radyola- rı dinlemeye koyuldular. Bunlar Tür- kiyede cereyan eden vakaları günü gününe, hattâ saati saatine veriyor- lardı. B.B.C. veya Amerikanın Sesini dinlemenin elbette ki bir sararı yok- tu. Ancak komünistler (Menderesin Türkiyeyi içine attığı karanlıktan derhal faydalanma yolunu tuttular ve meşhur "Bizim Radyo", Budapeş- te radyosu ve Moskova radyosu gö- rülmemiş faaliyete geçtiler. Bunlar da hadiseleri olduğu gibi anlatıyor- lardı. Söyledikleri doğruydu. Ancak doğru haberlerin tefsirini komünist bir gözle yapıyorlardı. Böylece ha- diselerin doğruluğuna inanan dinle- yiciler ister istemez tefsirleri de makbul görmeye (o başlıyorlardı. Al- lahtan ki kızıllar bu gayretlerinde mübalâğaya kaçtılar ve meselâ Men- deres aleyhindeki gösterileri Ameri- ka aleyhindeymiş gibi göstermeye koyuldular. Hele İnönü Ankarada yabancı muhabirlere hitaben yaptığı bir konuşmada Türkiyenin batı ile olan bağlarını C.H.P. nin tasvip et- tiğini söylediğinde (Rus temayüllü radyolar İnönüye de ateş püskürme- ye başladılar, onun hakkında da "A- AKİS, 30 MAYIS 1960 merikalıların uşağı" tâbirini kullan- dılar ve böylece itibarlarını kaybet- tiler Ancak Menderesin sedece şahsi iktidarını muhafaza için memleket menfaatlerim böylesine ayaklar altı- na almaktan çekinmemesi daha o ta- rihlerde milletin selametini ancak o- nun işbaşından o uzaklaştırılmasında gören subayların dikkat nazarından kaçmadı ve onlara bir defa daha hak- lı bulunduklarım ispat etti.' Bu şırada Menderes ve taraftarları, derin tat gaflet içinde, Türkiyedeki karışıklık- ların hepsini İnonüye bağlıyorlar, her şeyin onun başı altından çıktığını birbirlerine (söylüyorlar, İnönünün her dediği (oçıkmış (bulunduğundan bunları Muhalefet liderinin tertipledi- ği fikrine bel bağlıyorlardı. Halbuki ihtilâl olup ta Menderes ve arkadaş- ları hapsedildiğinde oOrgeneral Ce- mal Gürsel bir basın, toplantısında hakikatleri bütün çıplaklığıyla an- lattı. Orgeneral Gürsel, o kadar say- gı beslediği İnönüye bu mühim ni- yetlerini (oaçıklamamıştı bile.. Türk Silâhlı.. Kuvvetlerinin, başkomutanı “Eğer açıklasaydım bizi mutlaka vaz geçirmeye çalışırdı. e Halbuki millet için başka çare kalmamıştı" dedi. Sonra ilâve etti: "Bunun Türk mil- leti tarafından böylece bilinmesinde fayda (o vardı. Ankarada cümbüş Menderes aleyhtarı nümayişlerde Ankara İstanbulu yalnız bırak- madı. Gerçi ilk hareket İstanbuldan gelmişti ama bayrağı Ankara sürat- la eline aldı ve Kızılay meydanım bir hürriyet meydanı . haline getirdi. O kadar ki bu son bir ay içinde saat stanbul sokaklarında atlı polisler Kan su gibi aktı YURTTA OLUP BİTENLER akşamın beşi oldu mu meraklılar si- nemaya gider gibi Kızılay meydanı- na çıkıyorlar ve nümayişlerin başla- masını bekliyorlardı. Hakikaten Nisan ayının 29 uncu günü ılık bahar güneşi Cebeci sırtla- rmndan Hukuk Fakültesinin bahçesi- ne ilk ışıklarım saçarken kimsenin olacaklardan haberi yoktu. Fakülte binasının Yunan mabedlerini andıran haşmetti kapısı önünde bekleşen bir- kaç talebenin yüzlerini görenler de olacakları tahmin edemezlerdi. Genç Üniversiteliler sınıf arkadaşları si- vil polislerin arada sırada yaptıkları şakalardan dolayı uzun zamandır düşündüklerini saklamayı öğrenmiş- terdi. Hattâ ve hattâ çok zaman ba- zı şeyleri düşünmekten bile, sınıf ar- kadaşları yüzünden çekmiyorlardı. Saat 8 de ilk derse Hukuk Fakül- tesi öğrencileri sükunetle girdiler. Ancak sükunet fırtınadan evvelki süküneti iyiden iyiye hatırlatıyordu. İlk dersin çıkışı bir hayli sakin oldu. Genç kız ve delikanlıların yüzleri a- sıktı. Başlan çatılmıştı. Konuşmu- yorlar, birbirlerine bakıyorlardı. Hu- kuklular gözleriyle aynı şeyleri dü- şündüklerini birbirine anlatıyorlardı. Aralarında bazılarının gözleri nem- lenmişti. Dışarıdan bakan bir göz bir- şeyler sezinleyebilir, gençlerin yürek- lerinde bir burukluğun okluğunu an- Evet.. Hukukluların yü- reklerim buran bir gün evvel İstan- bulda polis kurşununa kurban giden sayısı ve mezarları belli olmayan Demokrasi şehidi genç arkadaşlarıy- dı. Kimlerdi? Kaç kişiydiler? Hangi fakültedendiler? Bilinmiyordu. NO yapmışlardı? Suçları, kendilerini ö- lüme götüren suçları neydi? Hah, iş-

Bu sayıdan diğer sayfalar: