10 Ağustos 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

10 Ağustos 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KİTAPLAR Dünyanın En Güzel Gemisi (Safa önalın hikâyeleri, Mete Yayınevi, | İstanbul, Baha Matbaası, 1960, 78 sayfa 300 kuruş). Safa Önal adı, edebi dergileri takip eden okuyucular için pek de ya- bancı olmayan bir ad. Gerçi öyle çok tanınmışlığı, şöhreti yok ama, "Dün- yanın En Güzel Gemisi"nin üzerin- de Safa önal adını okuyan dergi oku- yucuları yabancılık (o çekmezler. Bir kaç yıl var ki Safa önal karınca ka- derince dergilerde birşeyler yazıp du- ruyor. "Dünyanın En Güzel Gemisi" Sa- fa önalın ilk hikâye kitabı. Safa ö- nal bu kitabında yirmi hikâyesini bir araya Hikâyelerin hep- si de daha önce dergilerde yayın- lanan hikâyeler. dergi oku- yucuları bunların bir çoğunu ha- tırlayacaklar, önalın kitabındaki hi- kâyelerin adları şunlar: (o Ardından, Uyku üstüne hikâye, Sabaha karşı, Eğer, Baba - Oğul, Bahtsız adam, Ev kızı, Müzikli tarife, Yılan Hikâyesi, Hikâye bu ya, Üçe bölünmüş saat, Dünyanın En Güzel Gemisi, Gizli sıt- ma, Ay çizgisi, Dalga, Günlerden bir gün, Hastahanede, Şen olmayınca, Fatma, Vesaire Vesaire... Hikâyelerin oadları sıralaryırken en- sona gelen "Vesaire Vesaire", ve- olmayıp bir hikâyenin adıdır, önal, kitabına, hikâyelerin- "Dünyanın En Gü- adını uygun görmüş. Dünyanın En Güzel Gemisinin kapak kompozisyonu Bedri tarafından ya- pılmış. Son derece sâde, ama dikka- ti çeken temiz, zarif bir kapak kom- pozisyonu. Siyah, beyaz ve mavi İç İçe girmiş. Kitabın baskısı, dizgisi . tertibi de sâde, zarif ve temiz. Dünyanın En Güzel Gemisindeki en uzun hikâye beş, en kısa hikâye de ikibuçuk sayfa. İnsan bunları o- kurken sıkılmıyor. Safa önalın umut uyandıran taraflarından biri de bu. Yirmi hikâye, yirmi yeni hava içinde yazılmış. İnsan bu hikâyelerin her birini teker teker merak ettiği için okuyor. Tabii bunların kısa olması da ayrı bir avantaj. "Ardından" adlı ilk hikâyede Sa- fa önal, karısından ayrılmış bir ko- canın, ayrılığın İlk akşamı sekiz do- kuz yaşındaki oğluna bu ayrılığı i- zah için çektiği sıkıntıları anlatıyor. Anne gitmiş, evde baba oğul yalnız kalmışlardır, İlk aksam yemeği ye- AKİS, 10 AĞUSTOS 1960 necektir.'Ama lokmalar çocuğun bo- gazından bir türlü geçmemektedir. Çorba tabakta soğumuş, içine dala- cak kaşığı beklemektedir. Baba oğlu- nun neredeyse göz yaşları süzülecek gözlerine gözlerini dikmiş beklemek- tedir. Ona yemek yemesi için türlü vâadlerde bulunmaktadır. İsterse o- nu sinemaya (götürebilir, Kara Şö- valyenin İntikamını gösterebilir, is- terse yarın sabah erkenden Ayselle- re götürür, hem beraber ders çalışır- lar hem oynarlar, şayet çocuk bunu da istemiyorsa evde otururlar baba oğul dama oynarlar... Bütün bu vâadler çocuk üzerinde en ufak bir etki dahi yapmaz. Yu- murcak susmuş, dudakları başlangıç- takinden biraz daha fazla kıvrılmis ağladı - ağlayacak susmakta, mana- sız gözlerle babasına bakmaktadır. Babanın birden- tepesi atar, çıkış sert- tir: "şımarıklığa gelemem hiç, bilir- sin!" Çocukta, çaresiz bir baş salla- masından başka cevap yoktur. Baba kızgın, "yemezsen yem e, bir gece aç kalmakla ölmezsin ya" der ve kal- kar. Sigaranın birini söndürüp birini yakmaktadır. Küçücük çocuğun kar- şısında mağlübiyeti bir türlü kabul- lenememektedir. Onu iknaya çalışır. Önce çocuğa annesini çekiştirir, on- dan çok çektiğini söyler, ama bu ço- cuğun zaten saatlerden beri akmaya hazır göz yaşlarının boşanmasından başka birşeye yaramaz. Bu sefer ba- ba yeni vaadlere başlar, sınıfını ge- çerse bisiklet alacaktır, oğlunu yaz- lığa deniz kenarına götürecektir. O- na bir deniz motoru alacaktır vs. Ancak bütün bunlar çocuğun sâdece göz yaşlarının artmasına yaramakta- dır. Babada yeni bir dönüş. Çocuğa hak veriş. Giden ne de olsa anne- dir. Unutulması kolay değildir. Evin her köşesinde ondan bir hâtıra var- dır. Sonra yeniden serteliş. Hemen bu evden çıkmak lâzım. Karısından ayrıldı da iyi oldu. Yıllardır canın- dan bıkmıştı. Eğer çocuğun da canı çekiyorsa cehennem olup onun yanı- na gidebilir. Derken bir kere daha ri- cat. Evet baba haksızlık, insafsızlık etmektedir. Baba, odanın içinde, oğlunun kar- şısında, kâh ayakta sağa sola gide- rek, kâh diz çökerek, kâh sigara içe- rek ve durmadan konuşarak tek ba- şına bir pandomim oynamaktadır. A- ma çaresiz... Çocuk biteviye sessiz göz yaşlan dökmektedir. Baba niha- yet feveran eder. Onun sıkıntısı ço- cuğunkinden büyüktür. Yalnızlığı, huzursuzluğu asıl hisseden o kendisi- dir. Onu bu oda, bu ey sıkmaktadır. Sokaklara çıkmak, ağlamak, bağır- mak ister. Çocuğu elinden kapar, sürükler. Bir an sonra kapının önün- de karanlığın içindedirler. Açık hava babanın aklını başına getirmiştir. Sı kıntısını, üzüntüsünü gidermenin çâ- resini bulmuştur. Elinden sımsıkı tuttuğu oğlunun kulağına eğilir söy- ler. Çâreyi söylerken ağlamağa bâş- lamiştır. Ama artık çocuk mesuttur annesini almağa gitmektedirler, zıp- lar ve babasının elini yeniden tutar- der "8 ken "ağlama babacığım" Safa Önal bu aile dramını almış, cümleler haline getirip hikâye bici- hikâye biçimi- ne sokarken de muvaffak olmuş. Zi- ra, sağlam denebilecek bir söyleyişi var. Bir hikâye yazarken hangi nok- taların üstünde durulması, biliyor. Gerçi, cümlelerini çok kere cümle yapılarının araşma gereksiz kelimeler de (o sokuşturuyor ama, cümlelerin içinde an ke- limeler bulunmasına hikâ yelerinin içine pek gereksiz “Sümleler sokmuyor. Safa önal, hikâyelerinde umumi- yetle Sait Faikin etkisi altında. Za- man zaman kendisi de bunun farkına varmış ve kurtulmak istemiş ama muvaffak olamamış. Yer yer bazı hi- kâyelerde de edebiyatımızın belli baş- lı bazı diğer hikayecilerinin etkileri gözüküyor. Yani sözün kısası, Safa önal henüz tam olarak kişiliğini bul- muş bir yazar değil. Yazdıklarında, çokçası bir özenti seziliyor. Kâh or- dan bir hava, kâh burdan bir hava. Tabiatiyle bu kadar çok ve çabuk te- sir altında kalan bir yazar olarak da zaman zaman Safa önal bocalıyor. Bocalayınca da hikâyeler omihverin- den çıkıp buruk lâf yığınları haline; geliveriyor. o Meselâ "Uyku üstüne hikâye" böyle, "Eğer" adlısı da. Safa önal zaman zaman fantezi- ye gidiyor. Uyku üstüne hikâye, E- ger, Üçe Bölünmüş saat hep böyle. Safa önal fanteziye gidince de ipin, dolayısı ile hikâyeciliğin ucunu ka- çırıyor. Bunda, modern batılı hika- yecileri taklit merakının tesirleri fazla. Batılı ustaları taklit edeceğim derken, bilmediği şeyleri yazmaya kalkışıyor, bilmediği şeyleri yazınca da, o ilersi için umut uyandıran Safa önal yerini beceriksiz bir taklitçiye bırakıyor, birşeye benzemiyor. Maa- mafili, Dünyanın En Güzel Gemisi Safa önalın ilk kitabı, belki ikinci üçüncü değil ama bunlardan sonraki kitaplarında önal, Türk hikâyecili- ğinde kendisine bir yer yapabilir. Bu bakımdan, Dünyanın En Güzel Ge- misi, bir deneme olarak küçümsenip bir kenara atılmamalıdır. 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: