11 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 32

11 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 32
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MUSİKİ Konserler ierrat kızkardeşle jsanbalun resital emdim geçen hafta perşembe akşamüstü Saray Sinemasında, Fransız Pierrat kızkar- deşlerin ortak resitaliyle açıldı, İs- tanbulun sık sık seviyesiz konserlere sahne olan salonlarında bu resital kadar kötü bir konserin pek az veril- diği söylenebilirdi. İki kızkardeşten Simone Pierrat, viyolonsel çalmaktadır. Çalgısından kaba, iri, soğuk bir ses çıkarmakta, tekniğinde ve üslüp seçkinliğinde, Av- rupada çok rastlanan kahve viyolon- selcilerini asmamaktadır. Piyanist Françoise, katı dokunuşu, karanlık çalışı, aksak tekniği ile ancak, yetiş- mesi icabı kendinde piyanonun başına oturma hakkını gören herhangi bir piyanistten üstün değildir, ikisi de, çalgılarını kullanışları açısından oldu- gu kadar, yorum ve anlatım açıların- dan da, aralarında tam bir anlaşma, tam bir beraberlik olduğunu, iki saa- te yakın süren ve öldüresiye can s1- kan resitalleri boyunca açıkladılar. Çalgıcı olarak olağanın dışında hiçbir özellik taşımadıkları gibi, omusikişi- nas olarak da konser boyunca musi- kiyi kağıt üstünde bıraktılar, beste- cilerin ne dediklerini dinleyiciye bir türlü ulaştıramadılar. m programlarında da, dedikle- rine kulak asılacak ya da önemli bir sözü ile temsil edilen pek az besteci vardı. Saint Saens ile Faure dile gel- meseler de olurdu. Birincisi açık se- çik, ikincisi de gizli kapaklı, bir yı- gın boş laf etmişti. Eserlerinin büyük bir çoğunluğunda olduğu gibi, Faur& "İkinci İmpromptu" de ve "Altıncı Nocturne"de, Saint Saens ise "Alleg- ro appassionato"da, yorumcuların en İyisine zaten lâyık değildiler. o Aynı şey, bunca çello-piyano eseri durur- ken Pierrat kızkardeşlerin garip bir tercihi ile resital sahnesine oçıkartı- lan orkestra eseri İçin, Çaykovski'nin "Rokoko Varyasyonları" için de söy- lenebilirdi. Bu eserinde, başka anla- rında bir Brahms'ın vardığı derinliğe yaklaşabilen duygulu kişi Çaykovski, bir Weber gibi sığ sularda dolaşmış durmuştu. Schumann'ın "Adagio ve Allegro", ya da "Kaynak" gibi parça- ları, bu bestecinin büyüklüğünün an- cak pek uzaklardan gelen bir yankı- sıydılar. o Caplet'nin "Elegie"sl, bu Fransız bestecisinin eserlerinin çoğun luğu gibi, melodik ve sevimli sıfat- larından daha ötesine bak kazanmı- yordu. Bartok'un Rapsodisi, büyük Macar bestecisinin kişiliğinden oan- cak bir nebzecik kattığı bir folklor 32 çalışmasıydı. Geriye eser diye ancak bir Brahms Rapsodisi ile "Intermez- zo"su ve Chopin'in "Birinci Ballad"ı kalıyordu ki, bunlar da piyanist Pier- rat'nın kaba elleri altında ezilip git- tiler. Bach'a saygısızlık rogramda bir eser daha vardı: P Bach' ın viyolonsel Ve klavye İçin klavsen yerine piyano ile sunmaktaki suçları gerçi bugün birçok icracı ta- rafından paylaşılmaktaydı. Fakat bir suçun çok kişi tarafından işlenmesi, o suçun varlığım ortadan kaldırmaz- dı Daha da beteri Pierrat'ların Bach'ı, ondokuzuncu yüzyıl anlayışında yo- rumlamalarıydı. Fakat bu anlayışı uygulamakta da başarı göstereme- diklerinden Bach, zevksiz bir roman- tik besteci olup çıkıyordu. Viyolon- selci Simone en kötü imtihanım bu eserde verdi. Partisini bozuk entonas- yonla, itinasız bir cümleleyişle çaldı. Piyanist Françoise ise Schumann'a taş çıkartan bir "yaratış"la bu çağ dışı Bach anlayışını destekledi. Pier- rat'lann sunduğu Bach, bu bestecinin musikisinin vasat konser o dinleyici- sınce yanlış anlaşılışını körüklemek- ten başka işe yaramadı. Berlioz'un başına gelenler piyanist Tomris Özişin Beethoven'in "İmparator" konsertosunu çalışı olmasaydı,İstanbul Şehir Orkestrası- nın geçen pazar sabahı verdiği kon- ser, bu orkestranın tarihindeki en ba- şarısız konserlerden biri olarak ha- fızalarda yer edecekti. oGlinka'nın programı açan "Russlan ve Ludmil- " uvertürü, bir konserin kaderini iyiye ya da kötüye doğru yöneltemi- yecek kadar kısaydı. Fakat Berlioz'- un dev eseri "Symphonie Fantastiçu- e", bir orkestranın da, şefinin de ken- dilerini göstermelerine bol bol imkan veren bir mihenkti. Oysa Cemal Reşit Rey ve orkestrası, elli dakika boyun- ca karşılarına çıkan fırsatları o boşa harcadılar. Son akor tınladığında, ro- mantik çağın belki en önemli eseri olan ve yirminci yüzyıl bestecilerine JİNEKOLOG * OPERATÖR Dr. NİHAL SİLİER Kadın Hastalıkları * Doğum Mütehassısı Muayenehane : oSamanpazarı Billur Han, Kat 2, No. 32 Tel; 19031 bile ışık tutan bu şaheserin beş bö- lümünden herbiri bir diğerinden daha kötü çalınmış, Berlioz'un yaratış ha- yatının Zirvesi sayılabilecek bir par- tisyonun önemi dinleyiciye aktarıla- mamıştı. Kusur, geniş ölçüde Cemal Reşit Reydeydi. Fransız musikisi uzmanı sayılan Cemal Reşit Rey, belki de “Symphonie Fantastigue" Fransız esprisinin sınırlarını aşan özellikler taşıdığı için, bu uzun partisyonun her sayfasında karşısına çıkan müzikal nükteleri, sürprizleri, geniş muhayyi- le mahsulü fikirleri kavrıyamamış, kavramışsa bile orkestrasının aracı- lığıyla dinleyiciye aktaramamıştı. So- uğraşmıyor" diye anlatan Rossini'nin anlayışsızlığını neredeyse mazur gös- terebilecek bir saçmalar dizisi oldu ve ortaya Berlioz diye, yanlış notalar ve düzensiz fikirleri ardarda dizmiş sa- pık ve alelade bir besteci çıktı, İstan- bul orkestrasının da, bir "orkestra konsertosu" adlandırılabilecek Fantastigue"i ku- sursuzca çalabilecek yetiden uzak ol- duğu görülüyordu. Nefes ve vurma çalgıları gerçi bu yetiye azçok yak- laşmışlardı. Fakat yaylı çalgılar gene, ciddi bir senfoni konserinde sahneye çıkma hakkım bile henüz haiz görün- müyorlardı. Böyle bir topluluk ancak derme çatma bir salon orkestrasının kadrosunu teşkil edebilirdi. Konsertoda başarı ürk konser sahnesi her nekadar toplu icra bakımından iyice yok- sun ise de, tek icracılar bakımından ümitler gitgide artmaktadır. Bu iyim- serliğin yeni bir sebebi, sözü geçen konserde Beethoven'in beşinci konser- tosunu, sayılı piyanistleri, o İstanbul Orkestrasının pazar sabahı konserle- rinde yaratılan hava içinde, pek fazla aratmıyan bir icra ile çalan Tomris Öziş oldu. Eğitimini Almanyada gören Tom- ris Öziş, Sarıcaların, Ermanların, Bi- retlerin, Sadakların yanında yer al- mıya hak kazanmış birinci sınıf bir Türk piyanistiydi. Tekniği neredeyse şında Beethoven'e özellikle erkeksi bir güçlülük vardı, dinamik dereceleri üzerinde kurduğu egemen- lik çalışırım belki en övülecek yanıy- dı, İkinci bölümde daha yumuşak, daha esnek, daha bağlı bir icra, aida- tıma gerçi çok şey kazandırırdı, fakat bu güç ve derin konsertoyu çalışında- ki genel başarı Tomris Özişin, adı bundan böyle sık sık duyulacak ve çalışmaları izlenmiye değer bir piya- nist olduğunu düşündürüyordu. AKİS, 11 KASIM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: