21 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 6

21 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER me çıktı" dedi. AKİS'çi cevap verdi: — ül öyle oldu Albayım." Haydi, gelin sizi de götüre- yim. , Oradan AKİS'e mektup yazar- sınız — İyi olur Albayım Türkeş biraz evvelki sıkıntılı ha- lini kaybetmiş yerine neşeli bir adam gelmişti. Gülüyordu. Ancak gülüşü kendine has, arkasında birşeylerin saklandığı belli bir gülüştü. Gazete- cilerle sohbete devam etti: "— Sizlere oradan kocaman bi- Ter man yollıyayım. Ne dersi- niz ? Salondakiler gülüştüler. Bir ga- zeleci Türkeşe takıldı; — Efendim, hiç değilse bu kış Ankaranra soğuğundan kurtulu; uyor- sunuz. Orası bir hayli sıcakmış." e ağzından bir hayret nidası çıkardı ama yüzünde hayret ifade e- den bir çizgi belirmedi: "- Allah Allah! öyle mi? Zan- netmem. Mİ be iklim yoktur sanırım. nın bazı kısımların- da tropikal iklim YANİ Mamafih, sO- guğa da, sıcağa da alışığım.." Konuşma beş dakika kadar uza- mıştı ki bir hava binbaşısı turuncu halı üzerinde sessizce yürüyerek yak- laştı. Albay Türkeşin gür kaşları bel- li belirsiz çatıldı. Dudaklarını ısırdı. Gazetecilere dönerek: "— Peki.. Haydi bakalım, çocuk- lar" dedi. Sonra, hepsinin elini teker teker sıktı ve nezaketlerinden ötürü teşek- kür etti. Salon boşalmış, emekli Al- bay tekrar yalnız kalmıştı. Yeşil ve turuncu halılar üzerindeki turu ye- niden başladı. Ellerini gene arkasına bağladı, Kafasını hafifçe öne eğdi ve birşeyler o düşünüyormuş gibi tavır takındı. Türkeşin iki renkli rulet ma- sasındaki devri adeta mekanikleşti. Bir gitti, bir geldi. Bir gitti, bir gel- di Eski Kudretli, yeni Emekli Alba- yın yalnızlıktan sıkıldığı belli oluyor- du. Saatlerin 18'i gösterdiği o sıralar- da hava alanı henüz dolmamıştı. Al- paslan Türkeş saat 17.30 sularında siyah bir station wagonla getirilmiş- ti. Otomobilde Türkeşten başka bir deniz binbaşısı vardı. Beraberce ara- badan indiler. Bu sırada gelen bir hava binbaşısı misafiri karşıladı. Üç asker hava alanının şeref salonuna geçtiler. Binbaşılar Türkeşi selamlı- yarak yalnız bıraktılar. o Binbaşılar Albaya karşı son derece hürmetkar davranıyorlardı. misafirle- riyle konuşması serbestti. Hele akra- baları için hiç bir kayıt yoktu. Amma gazetecilerle öyle uzun müddet ko- nuşmasına (Oo müsade edilmiyordu. 6 Türkeş mütad turlarından birini bitirmek üzereyken içeri bir subay girdi. Albayın pasaportu getirilmiş- ti. Turuncu bir koltuğa şöylece ilişen Türkeş önüne uzatılanları imzaladı. Kâğıtları, başında hürmetle bekleyen subaya uzatarak teşekkür etti. Bir diplomat! ürkeş, yeniden ellerini arkaya bağ- T layıp başını önüne eğmek üzerey- di ki pistin kenarından bir başka station wagon süzülerek geldi ve şe- ref salonunun önünde durdu. Gelen Muzaffer Özdağdı. Lacivert elbiseli, kırmızı kravatlı genç yüzbaşı Albay kadar sakin değildi. Meşhur tebes- sümünü bilenler, Özdağın gülüşünden biraz heyecanlı olduğunu anladılar. Yanında eşi de bulunuyordu. Bayan Özdağ hamileydi ve doğum bir hayli Gözleri nemli, ürkek, Mu- yakındı. ceğini zannetmemişti. Bu derece can- dan karşılanacağım tahmin etmemiş- ti. Üzüldü. Yüzünün ifadesi değişti. Ama kendisini çabuk toparladı ve es- kisine benzemese bile tebessümünü gene dudağına oturttu. Ozdağla be- raber kardeşi, babası ve birkaç da sivil polis vardı. Gümrük Müdürünün odasına girdiler. Etrafında gazeteci- ler dolaşıyordu. Nihayet konuştu. Sesi hafifçe titriyordu: — Bizden elli yıl önce kalkınma hamlesini yapmış bir memlekete git- tiğim için seviniyorum. Siz fikir iş- çilerisiniz. Siz gazeteci arkadaşları- ma hürmet ve sevgim daima bakidir" dedi. Etrafındakiler başlarım öne eğdi- ler. Bu arada birel Ozdağa uzandı. Ozdağ uzanan eli hararetle sıktı ve elin gayet iyi tanıdığı sahibi olan A- Türkeş şeref salonunun penceresinden gazetecilerle konuşuyor Son mülakat zaffer Özdağın yanından ayrılmak istemiyordu. Koluna sarılmıştı. Bera- berce arabadan indiler, Özdağ, anla- şılıyordu ki evvelâ evine götürülmüş, oradan eşini aldıktan sonra alana gelmişti. Genç Yüzbaşı otomobilden inince kendisini o karşılıyanlar gene gazeteciler oldu. Birisi sarılıp öptü. Bir diğeri hararetle elini sıktı. Bir başkası kucakladı. Grup şeref salo- nuna doğru yürüdü ve içeri girdi. De- niz binbaşısı,, nezaketle Özdağa bir başka yönü işaret ediyordu, Özdağ bu defa o tarafa yöneldi. Tekrar ka- labalık dalgalanır gibi oldu ve şeref salonuna doğru aktı. Nihayet gidile- cek taraf tâyin edildi ve gümrük mu- ayene salonuna doğru gidildi. Genç Yüzbaşı gülüyordu. Etrafın- dakilere teşekkür ediyordu. Doğrusu isten,rse bu kadar sıcak alaka göre- KİS' çiye: * — Beni fena hırpaladınız" dedi AKİS i — Fikirlerimiz ayrı olabilir Mu- zaffer bey, ama dostluğumuz bakidir. Sonra, Tokyo o kadar uzak bir yer değil." diye cevap verdi. Etraf takiler gülüştüler, İlgililer Özdağın ailesiyle yalnız bırakılması- nı istediler ve salonu boşalttırdılar. Bu arada gümrüğün kapısından bir sıra bavul, sandık ve bir yığın eş- ya içeri sokuldu. Eşyalar Albay Tür- keşe aitti. Oldukça fazlaydı. Güm- rükte eşyalar aranmağa başlanırken, Türkeşin Umay adındaki genç kızı bunların başında bekliyordu. Kendi- sine ait bavul açıldığında Umay Tür- keşin Yeni Delhiye bol miktarda ki- tap götürdüğü anlaşıldı. Gümrük mu- ayenesi çabuk bitmiş ve Türkeşin ai- AKİS, 21 KASIM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: