9 Ocak 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 32

9 Ocak 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 32
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYATRO Sahnedeki oyun tiyatrosunda "Büyük Çı- sahneye koyan Hadi Hün, eserin havasını vermekte güçlük çekmemiş. Perov ustanın realist de- koru, hele o nefis fon tablosu, yalnız "kişileri" değil, seyircileri de orma- nın tâ göbeğine götürüyor. Eserde önemli bir rolü olan "gürültüler" -hele son perdede büyük çınarın bal- talanışını, sonra yıkılışını duyuran gürültüler- de çok iyi gerçekleştiril- miş. Bellibaşlı rollerden Anne'de Şük- riye Atav, Bölge Müdürü'nde Kani Kıpçak, Burhanettin Bey'de Necdet M. Ayral renkli ve isabetli kompo- zisyonlarıyla güzel tipler canlandırı- yorlar. Başmüfettiş rolünde Ercü- ment Behzat Lâv tabii ve sâde bir o- yun örneği veriyor. Ama bütün yük eserin kahrama- nı, orman mamuru Mehmet'i oynayan Rıza Tüzünde. Rıza Tüzün büyük bir inançla ve dinamik bir oyunla bu ide- alist çocuğu duyarak, severek oynu- yor, seyirciye de sevdirmeğe muvaf- fak oluyor ve yer yer topladığı alkış- ları yazarla paylaşmıya hak kazanı- yor. "Beybaba" Tiyatrosunun Komedi bölü- nulan telif "Beybaba" de- adını ve Çetin Altan imzasını ta- şıyor. Çetin Altan, mizaç bakımından biraz yaramaz çocuklara benzer, ya- ramaz ve zeki... oPiyeslerine verdiği adlardan da bunu sezmek kaabildir: Ankarada oynanan ilk piyesi "Çem- berler"di, geçen mevsim aynı sahne- de oynanan ikinci piyesi "Tahtara- valli" adını taşıyordu, şimdiki de -Beybaba"... Bu yaramaz ve zeki "çocuk", eski evlerin bodrumundan tavanarasına kadar, köşe bucak her tarafım iyi bi- liyor. Girip çıkmadığı delik, ahbaplık etmediği insan, "çakmadığı" dalave- re, açmadığı "kutu" ve "söyletmedi- ği kötü" kalmıyor. Yeni piyesinde de bir eski İstanbul evinin bodrumuna dalmış, orada "Beybaba"yı bulmuş: Eski püskü eşya ile uğraşarak, evin, bahçenin, hattâ mahallenin günlük, küçük, basit ihtiyaçlarını bu hırdavat anbarından karşıladıkça çocuklar gi- bi sevinerek kendini avutmaya çalı- şan bir eski zaman adamı... Bu Beybaba, aslında, bir büyük "küskün"dür. Daha çocukken, harbe giden ve dönmesi geciken babasını unuttuğu" için öz anasına, kelleyi koltuğa alıp katıldığı Milli Mücade- lenin sonradan peyda olan "kahra- man"larına, onlara yüz verdikleri için eski ülkü arkadaşlarına, ihaneti- 32 ni -bir duygu ihaneti de olsa- onbeş yıl önce öğrendiği ve kendisine bir kelime bile söylemediği karısına, ko- casını kendi hırdavat anbarında aşı- cıyla aldatırken Oo yakaladığı kızına, vurdumduymaz, haysiyetsiz damadı- na, ikiyüzlü eski mektep arkadaşına, bütün insanlara, hattâ bütün dünya- ya küskün! Dünyanın gidişini değiş- tiremiyeceğini anlayınca, mücadele edecek yerde, bodrum odasına kendi- ni,diri diri gömmüş bir "yaşayan ölü" Eser üzerinde bir hükme varmak gerekirse, denebilir ki oOÇetin Altan, ikinci eseriyle- kırdığı ümitleri, üçün- cü piyesiyle yeniden canlandırmış, Beybaba tipiyle, ilk defa olarak, "pi- yes kahramanı" vasıflarım taşıyan, fikir ve duygu unsurlarını- da ölçülü dozlarla kendinde toplayan bir "ana kişi" yaratmıştır. Bu "ana kişi"nin etrafında yürüttüğü vakanın işleni- şinde, gene ilk defa olarak, ucuz "esprit"den, kolay ve çiğ realizmden mümkün olduğu kadar kaçınma en- dişesi açıkça seziliyor. Piyesin oyadırganan ve üzerinde lâyıkiyle çalışılmamış o hissini veren tek tarafı, ikinci perdenin geçmişe dönüş sahneleri, Meşrutiyetin ilânın- dan son İnkılâb hareketine kadar, bir panorama halinde yaşatılmak is- tenen siyasi ve içtimai gelişmelerimiz, bir de son perdenin finalidir. Çetin Altan, cüretli bir davranışla, Beyba- baya bugünkü haliyle gençliğini, dün- kü hayatım yaşatıyor, üstelik çevre- sindeki insanları da, bugünkü halle- riyle, geçmişindeki insanlara benzeti- yor. Ama romanda, hikâyede belki yeri olabilecek bu davranış, bu tu- tum ne yazık ki tiyatroya pek uymu- yor, umulan sonucu vermiyor, seyir- ciyi de şaşırtıyor. Son perdenin finali de, o beklenmedik bütün piyesi birdenbire alelâdeliğe düşürüveriyor. Beybabanın bütün pi- yes boyunca aksamıyan karakter çiz- gisini, o dos "doğru çizgi"yi bir "eğ- ri" ile bitiriyor. Sahnedeki oyun "Beybaba"yı sahneye koyan Mah- mut Morali, hayale oldukça geniş yer veren bir eseri lüzumundan fazla "happy end"iyle realist, hattâ natüralist bir dekor içinde canlandırmış olmasaydı, belki daha güzel sonuçlar alabilirdi. Yeni Tiyatro sahnesindeki o üç bölmeli, "simültane" dekor, gözleri boş yere oyalıyor, seyirciye hayal gücünü kul- lanmak imkânını bırakmıyor. Bu- nunla beraber temsil, obütüniyle, a- henklidir, eski dram tekniği içinde değerlendirmek Oo gerekirse, canlı ve ifadelidir. Mahmut Moralinin asıl başarısı, aynı zamanda üzerine aldığı ve pek güzel oynadığı Beybaba rolünde. De- nebilir ki kompozisyon bakımından, Morali, son yıllarda bundan daha gü- zel bir yaratış fırsatı bulmamıştı. - Öteki roller, Beybaba'ya nisbetle. biraz silik kalmıştır. Ama bu siliklik icradan çok' yazılıştadır. e Bunlardan Beybabanın karısı (o Büyük Hanım'ı Bedia Muvahhit ölçülü ve olgun bir oyunla, Damadı da Reşit Gürzap renkli, hareketli -belki lüzumundan fazla hareketli- bir (kompozisyonla canlandırıyorlar. Bahçıvan Yusuf A- ğa'da Necmi Oy, tatlı bir Rumeli şi- vesiyle, seyirciyi yer yer güldürüyor, itinalı oyunu da zevkle seyrediliyor. Reşit Efendi'de Atıf Ava, günahkâr âşıklarda Özgün Alev -Küçük Ha- nım- ile Saltuk Kaplangı -Memduh- rollerinin silikliğini vaffak olamıyorlar. gidermeğe mu- AKİS, 9 OCAK 1961

Bu sayıdan diğer sayfalar: