24 Nisan 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 26

24 Nisan 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 26
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EŞLERİNİN AĞZINDAN GÜNÜN ADAMLARI tinde ER ii kendi arzu- mak suyla ayrı isteyince devrin Cumhurba; im al ar ona Milletvekilliği teklif etti. Fakat Tulga, mesleğinden ayrılmıyacağı- m, orduda kalmayı tercih ettiğini söyledi. Bir sene Başkan olarak Ge- nel Kurmay Harekat Dairesinde vazife gördükten sonra tekrar Av- Yİ çıktı. ve a kadar ve Nato Karargâ a Dairesi Başkanıydı. Memlekete av- detinde Davutpaşa 3. Zırhlı Tugay Kumandanlığına İl olda. Tolgalar, Mi tekrar So- Şğanağa mah: indeki evde buldu- lar. Tahsil hatırı i için anneannesinin yanında bıraktıkları Nimet büyü- müş. Amerikan kolejinin son sınıfı- na gelmişti. Geçinebilmenin sırrı Am bu 21 senelik evlilik hayatı, üzerlerimle Be gibi bir değişik- lik yapmıştı? Jale hanımın dediğine ii hem yaradılıştan, hem de meslekten, çok disiplinli ve otoriter olan eşine ayak uydurmak (başlangıçta kolay olmamıştı. Refik bey işlerinin büyük bir intizam içinde ve tam za- manında yapılmasını, her şeyin yer- . Ev- r gün dahi yükselttiğini duyan olmamışt ı. Ama kendi dediği- ni kabul ettirinceye kadar uğraşırdı. Jale hanım evlilik hayatında geçi- min sırrını, eşinin bütün arzuları- na boyun eğmekte buldu. Refik bey ne istemiyorsa onu yapmıyacaktı. Eğer haksız bir şeyse dan ikna etmenin yolunu arayacak- ta. Meselâ kocası, sokağa çıkar- ken, daima uzun koflu, eldivenli, ço- raplı ve şapkalı olmasını istiyordu. Jale hanım itiraz etmedi, İlk za- manları bir yere giderken yan yol- dan döndükleri bile oldu. Fakat o bu halleri büyültmeden geçiştirme- sini bildi. Neticede Refik bey, es- kisine nazaran daha sabırlı, taham- müllü oldu. Jale hanım ise eşinin hayatındaki müstesna yerini aldı. Müşterek meraklar, zevkler edindi- ler. Refik bey sigara içmiyordu, kiye ve kamara düşkünlüğü yoktu ata binmeye, yüzmeye, kürek çek- meye, otomobil kullanmaya kadar hepsini yapıyordu. Kendi eliyle çek- 26 tiği fotoğraf ve filmler boş zaman- larının en kıymetli meşgalesini teş- kil ediyordu. Evinde Türkçe, Fran- sızca, İngilizce, İtalyanca binlerce kitap toplamıştı, düzel sanatları da ihmal etmezdi. Nitekim kan ko- ca tiyatroyu ve operayı çok sev- mekte, klasik müzik konserlerine muntazam devam etmektedirler. Kan kocanın o hüsnüniyetle ve zamanla o halledemedikleri bir tek münakaşa mevzua kaldı: Refik bey hiç bir saman kendisine bakmasını öğrenemedi. Çok az uyur, yemek yemeyi bir külfet addeder. O yazmaya daldı mı, y silinir. (OHatırlatılmadığı takdirde yorgunluğunun, — açlığının katiyen farkına varmaz. Zaten ken- dini işine tamamiyle vermesi ve fa- sılasız günlerce çalışabilmesi en bü- yük hususiyetlerinden biridir. Jale hanımın, eşinin sıhhatine itina et- meye çalışması aralarında hep mü- nakaşa mevzuu olur. O ister ki, ko - cası eve gelince biraz dinlensin, ne- fes alsın. Halbuki Refik bey, hemen mecmualara, gazetelere dalar. Mem leket ve dünya hadiseleri ile yakın- dan alâkadar olar. Hariçteyken de nerede olursa olsun radyodan kısa dalgadaki Türkiye haberlerini ka- çırmamıştır. Boş durmayı sevmez, zaten böyle bir şeyi hiç tecrübe et- memiştir. 23 senelik tahsilinin her devresinde o sınıfının en ilerisinde bulunmuştur. Ataşemiliterlikleri es- nasında resmi işlerinden vakit ayı- rarak Fransada Ecole Libre des Sciences Polltiaue, Amerikada Ge- orges Washington University ve Wilson College'e devam etmiştir. Evli oldukları 21 seneden beri Re- fik bey bir tek defa olsun senelik iz- nini kullanmamıştır. Dışarda olduk- ları zaman hafta sonlan otomobil- leri ile dolaşmak onlara büyük zevk vermiştir. Napollden dönerken 54 modeli Plymouth arabalarını da bu maksatla beraberlerinde getirdiler. Fakat İstanbulda Refik Tulgayı sa- dece, Davutpaşadan ayırmak müm- kün olmadı. Kadıköy tarafına geç- tiklerinde bile içi rahat etmiyordu. Hele geceyi uzakta geçirmenin lâfı dahi edilmiyordu. 3. Zırhlı Tugayın bütün mesuliyeti onun Omuzların- daydı, -bu, bütün İstanbulun emni- yeti demekti- nasıl olur da en ufak bir ihmalde bulunabilirdi. Refik bey vazifedeki ciddiyet ve resmiyetine mukabil hususi haya- tında neşeli ve şakacıdır. 20 yaşın- da Üniversite talebesi olan kızıyla arkadaşça konuşur, şakalaşır. Jale hanımın Nimetle münasebeti çok daha resmi, mesafelidir. Hususi ve resmi toplantılarda konuşkan, gir- gindir. Hikâyeler, fıkralar anlata- rak dikkati üzerine toplar, etrafın- dakiler! eğlendirir. İhtilâlci Tulga Şa deri ciltli defterdeki 27 Ma- ıs 1960 tarihine gelinceye ka- dar lab hayatı böylece de- vam etti. O gün hakkındaki hatıra- larını sorunca Jale hanım hâdisele- ri talebe nümayişlerinden itibaren İma başladı: 29 Nisan Hadiselerinden sonra ilk defa 30 Nisan 1960 aksam üzeri eve geldiğinde rengi simsi- yahtı. Onu hiç bir zaman bu kadar teessür içinde görmemiştim. Büyük bir aşkla bağlandığı or- dudan ayrılma kararını vermiş ol- duğuna . . Ben üzülme- mesini, her zaman, her yerde, her şart altında kararlarının benim için makbul olduğunu söyleyerek teselli ediyordum. Sırtındaki manevra el- bisesi buruşuk ve toz içinde, kendi- si de iki gecedir uykusuz idi. Elle- rini ve yüzünü yıkarken çamur gibi su akıyordu. 'Ellerin nekadar kir- lenmiş' dedim. 'Şükret ki bu eller- den Vatan toprağına bulanmış su akıyor. Vatandaş kanı değil' diye cevaplandırdı. yu ni eden bir ay zarfında ündüzlerini Davutpaşa Kışlasında eee orlin Orası için: Burası kışla değil. Bastille Bas- tille diyordu. Bu bir ay büyük bir azap içinde geçti. Bir çok fena haberler alıyordu. 26-27 Mayıs 1960 gecesi saat 02.15 sıralarında Refiği almaya genç bir üsteğmen ve iki eskort cipi geldi. Kendisi, 3. Zırhlı oTugaydan olan subayla konuştuktan sonra derhal üniformasını giymeye başladı. Ör- fi İdarenin devam ettiği bir gecede uyandırılarak nereye götürüleceği- ni binbir endişe ve merak ile zih- nimde tahlile e giyinmesine de yardım ediy zırlandı ve Allahısmarladık dahi de- meden gittiğini ve sokak kapısının kapandığım duydum. Cipin motor sesiyle beraber 50 metre ilerdeki elektrik olâmbasının ışığı altında her biri tunçtan birer heykel gibi evimize bakan mehmetçiklerin de vasıtalarına atladıklarını gördüm. Gecenin sessizliği ve uzaktan duyulan tankların gürültüsüne hep birlikte karıştılar. Hiç bir şey söylememişti. Nereye gidiyor veya götürülüyordu ? AKİS, 24 NİSAN 1961

Bu sayıdan diğer sayfalar: