22 Ocak 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 32

22 Ocak 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 32
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYATRO İstanbul Batıda "Harem" Batılıların, kendi dillerini konuşan, kendileri gibi giyinen ve yaşayan Doğululara, yarı şaka yarı ciddi, sordukları ilk sorulardan biri de şu- dur: "— Kaç hanımınız var?" Çok kimse, gittiği, gezdiği Batı ille- rinde zaman zaman bu veya buna ben- zer "harem" sorularıyla karşılaşmış, Türkiyeyi hâla çok evliliğe bağlı kal- mış Ortadoğulu, Doğulu İslâm mem- leketleriyle karıştıran yabancı dost- lara ciddi ciddi, Atatürkle (beraber Türkiyede "Harem"in kalkmış, yeri- ni Medeni Kanunun tek evlilik sis- temine bırakmış olduğunu anlatma- ya çalışmıştır. Oysa ki onlara veri- lecek cevap sadece şu olabilirdi: "— Ya sizin kaç metresiniz var?" Doğrusunu söylemek Oo gerekirse Batılı dostlar Oo yüzyıllardan o be- i pek ayıplar göründükleri çok ev- liliği kendi toplumlarına, başka yol- lardan gizlice sokmanın kolayını bul- muşlardır. Hem de Hristiyanlık bu- keklerin, çeşitli kamuflajlarla, çok kadınlı bir hissi veya cinsi hayatı gitgide âdet haline getirdikleri çok bilinen bir realitedir. Bütün Batı ti- a-aşık" veya "karı- sacayaklarından biri ü- zerine oturur. Şimdi Diego Fabri -yeni İtalyan tiyatrosunun en ünlü kalemlerinden biri- bu ezeli temaya bir yenilik ge- tirmek istiyor: Batı erkeğinin daima gizli kalmasına önem verilmiş olan bu çok kadınlı hayatını, tabii ve meş- ru bir olay gibi açığa vurmak, açık- İlâncılık — 12 32 ça devam ettirmek ve... Batı kadını- k na kabul ettirmek! Site Tiyatrosunda Ulvi oUrazın oynamaya başladığı -daha önce An- karada Devlet Tiyatrosunun oyna- mış olduğu- "Gönül Avcısı" bir düşüncenin mahsulüdür. Fabrinin kahramanı, evindeki müş- fik, sadık karısına olduğu kadar bü- rosundaki saf, tecrübesiz ve fedakâr gun, hararetli ve sine de aynı samimi duygularla bağ- Üçüne de gönlünde ayrı ayrı yerler vermiştir geçememektedir. mın hayatından pek farklı değildir. Ama bu hayatı gizli yürüttüğü için sevdiği üç kadına yalan uydurmak- tan artık bıkmış, usanmıştır. Üçünü de istedikleri gibi ve dilediği gibi- memnun edemediğine, hele çıkacağı uzun bir iş seyahatine üçünü de be- raber götüremediğine pek üzgündür. Üç kadının üçü de kendisini sevdik- lerine, kendisi de onlara aynı duy- gularla bağlı olduğuna göre bu çir- kin yalanlara, gizli kapaklı iş görme- ye, onları aldatmaya ne lüzum var? Sivri akıllı Don Juan, buna güvene- rek ince hesaplarla bulup buluşturdu- gu, takıp takıştırdığı bahanelerle ön- ce üç kadının birbirleriyle (o tanış- malarını, ahbap, arkadaş, hatta dost olmalarını sağlar. Sonra üç kadın bu dostluğa erkeklerini de ortak etme- e karar verirler ve bu kararlarını tatbike kalkarlar. İşte kızılca kıyamet te o zaman kopar... Gönül Avcısının umduğu gi- bi, üç kadın arasındaki dostluk, bir tek erkekle ortaklaşa bir aşk veya evlilik hayatı yaşamaya razı olmala- rı için bir sebep değildir. Tersine... Bu dostluk birbirleriyle saç-saça baş- başa gelmelerini önler, o kadar. Ama üçü de böyle bir "ortaklığı" kabul etmektense başlarını alıp (gitmeyi tercih ederler. Gönül Avcısının one döktüğü diller, ne de samimi göz- yaşları onları ikna edemiyecek ve Dimyata pirince ogiderken evdeki bulgurdan da olacaktır. Sahnedeki oyun Sitedeki "Gönül Avcısı", Türk seyir- cisi için değişik ve çekici tarafla- rı olan bu komediyi Türkçeye ustaca çevirmiş, evvelce Ankaradaki dekor- larını da pek güzel çizmiş olan Ta- --k Levendoğlunun bir sahneye ko- yucu olarak ta gerçek kaabiliyet ve meziyetlere sahip olduğunu gösteri- yor. Bu canlı ve hareketli komediyi Site Tiyatrosunun, kulisi bile olma- yan o daracık sahnesine öyle zarif "Site"de Gönül Avcısı Seyircileri de avladı bir şekilde imi ki hayran olmamak mü değil. Gönül Avcı- sının seyirciyle dertleşmeleri, kişile- rin umulmadık yerlerden, salonun ar- kasından, seyircilerin arasından sah- panır, bir paravan dekorla ortaya yerleştirilmek suretiyle - gene çekleştirilmiş olması Tarık Levend- oğluyu İstanbul sahnelerinde yeni yı- lın en başarılı dekaratörü ve keşfe- e om gecikilmiş sürpriz sahne- e koyucusu olarak tanıtmaya da, emdirisye de yetiyor. Bellibaşlı roller, bir erkekle üç ka- dından ibaret. Ulvi Uraz, Gönül Av- cısında, gerçek bir komedyenin, bü- yük bir kompozisyon aktörünün, "je- une premier" rolünde bile, ne hârika- lar yaratabileceğini gösteriyor. Yanı- sıra karısı rolünde Aliye Rona, yıl- lardır sahnede göremediğimiz o eski İzmir Şehir Tiyatrosunun bu değer- li santçısı, duygulu ve rahat bir o- yunla başarılıdır. Genç sevgilisi Ali- na'da Tolga Tigin, role, muhtaç ol- duğu tazeliği, canlılığı veriyor. Met- resi Vilmaya gelince, Altan Karın- daş bu görmüş geçirmiş, fakat bir takım inançlarını ve ruh temizliğini zisyonlarından biri halinde canlandı- rıyor. İsabetli bir Alman şivesiyle ve renkli bir ifadeyle süslediği Vilma'- ya bütün dişiliğinin yanısıra çok se- vimli bir çehre vermekten geri kalmı- yor ve haklı alkışlar topluyor. AKİS, II OCAK 1962

Bu sayıdan diğer sayfalar: