6 Mayıs 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

6 Mayıs 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tetrika numerosu: 3Y MATA Hayatının ve öl — Efendiler, elbisemi - giymek — Hayhay Madam — © halde Tütfen dışarı çıkın! iğerleri gibi ben'de döndüm ve kapıdan çıkmak üzereydim ki beni kolumdan yakalar — Doktor siz gitmeyiniz, çün- kü doktor sıfatile beni çıplak ta görebilirsiniz, dedi. Bundan sonra şimdiye kadar hep yanlış olarak tasvir. olunan bir sahne başladı. Bu sahne konuşma - tarzında devam eden bir monoloğdu. Kadın bütün kudretile süküne- tini muhafazaya çalışırken, diger taraftan da anlatıyor, söyliyor ve bir düğüne gider gibi süsleniyordu. Divanı harbin önünde eğilmeyen € Mayıs 1929 lüümünün esrarı Nakleden: M Şevki lam vakti hiç te münasip de- gil.. Sonra birden bire bana döndü: — Söyle bakalım aziz doktor, bu son sabahımda ne - içeyim? zavallı rahibe mırıldandı: v izin rahat elmesi için bir kordiyal. — İçim rahat hemşire, onu istemem. Ben atıldım. — Bir punç? içmeliyim. Çayla konyak getirmek üzere dişari çıktığım vakit, kapı önünde sabırsızlıkla bekleşen me- murlar ve zabitler Dansözün ne yaptığını bazırlanıp hağrlariımadı- ğımı sordular. —Hiç bir şey yaptığı kemali — sükünetle — hazırlanıyor cevabını verdim. — Fakat bu ne kadar hazır- başına ve hiç saklabmadan söyle- diği sözlere — içerliyen Binbaşı | lanmak? N Massardı — Bir az sabırlı olmalısınız, çünkü — Bakalım, kurşunların — kar- şısında da böyle korkusuz dura- bilek mi? demişti, Orada da aynı ;stereceğini görüyordum. Giyinmesine yardım eden rahibe teessüründen — boyuna — titri göz yaşlarını akıtıyor ve bü gözleriyle dansözün müsterih hailni seyrediyordu: Onda hiç bir telâş yoklu. giyin- in ellerine titreme de gelmemişti. Her vakitki temposunu bormadan pomatlanıyor, pudrasını sürüyor ve elbisesinin her parça- sını büyük bi ken son düşüncelerini ifade edi- yardu : — Bu efendiler beni uyandır- mağa geldikleri vakit, kendilerine acıklı bir sahne göstereceğimden korkmuşlardı ve onun için höce- reme girdikten sonra yavaş sesle konuşuyorlardı değil mi doktor ? — Evet. — Hiç merak etmeyin, aziz doktor. Bende böyle bir zaaf göremezsiniz. Bütün gece gayet yabat uyüdüm. Yalnız bevi bu kadar erken uyandırdığınızdan dolayı sizi asla affetmem. Hem efendim, bu ne fena bir âdet, idam mahkümlarını böyle erkenden öldürmekte ne mana var? Hindistanda kat'iyen böyle bir şey yoktur. Orada ölüm bir seremonidir ve gündüz. gözüyle, yaseminlerle süslü bir kalabalığın buzurunda / yapılır. Mesela ben güzel bir öğle yemeğinden sonra saat üçte araba ile Vensan ha- ricine gidip idam — edilmekliğimi arzu ederdim. Her halde dediğim gibi bu 1 Tetrika numerosı kadın tuvaletini ikmal etmeden ve iyice süslenmeden bapishaneyi terketmek niyetinde değil. Onun bu son arzusunu yapmakta lâzım- dir. Bir elimde çay fincanı, diğer elimde konyak şişesi olarak içeri girdiğim vakit densöz sordu: — Doktor, bu gün hava nasıl? — Çok güzel madam. — Ohalde hemşire, bana açık gri renkli. Mantomu ver, buraya girerken de onu giymiştim. Puncu kemali istirahatla / içti, fakat sen | dakikalarını uzatmak için hiç bir fazlalık yaptıgı görülmiyordu. Hal- buki diger mücrimlerin ekserisi bu müddeti bir kaç dakika olsun uzatmak için yapılmadık şey bırak- mazlar, ekserisi / cellâttan aldığı siğarayı bitirmek için bir hayli zaman sarfederdi. Dansözde bun- dan eser yoktu. Sonra yene anlatmaya başladı. — Ölüm, bir hiçtir, keza ha- yat ta.. Yaşamak, muvaffak ol- hepsi de rüya gibi şeylerdir. İster bu gün ister yarın ölmüşüz, kendi yalağınızda ve ya bir gezintiden avdette lekmili enfas etmişiz , hepsi birdir, hepsi bir hayalden ibarettir. Bu sözleri kendisine yardımda bulunan rahibeye vazifesini hatır- lattı ve mahkümeyi son deminde tövbe ve istiğfare davet etti, hattâ çagırmağa kalktı. — Zahmet etme hemşire , ben allahımı tanırım ve bunün için kimseye ihtiyacım yoktur. Esasen ben protestan 'da değilim, budis- CASUS MEKTEBi Mis NORA DAVİ — Evet... Lâkin... — Açık söyleyiniz! — Cesaret edemiyorum, madam! — Söyleyiniz, söyleyiniz! Ben İS in sergüzeştleri tacak kadar küstah ve terbiyesiz bir adam değilim! — Sizin galiba hayatta başı- | mza hiçbir felâket gelmemi; onun kurtulması için her türlü | — — Hemen de öyle! fedakârlığı yapacağım... çekin- | — — Anladım ki sizde Vellerin meyini samimi arkadaşı değilsiniz! Hartman mahçup bir çocuk | — — Bilâkis... gibi elini yüzüne götürerek: — O halde..? — Utamıyorum.... Vellerin kur- > tulması için Kolonel Ştankenin yardım edeceğine şimdi bir az daha küvvetle iman ediyorum. Fakat... bayır, hayır.. ben çok sevdiğim bir arkadaşımın nişan- ibnimden geçenleri anla- İN aa A SĞ İ Hartman, genç kadının ısrarına dayanamadı. — İki gözüm, dedi, Kolonel Ştanke çok çapkın bir erkektir. Eğer isterseniz, bu gece onun sivil olarak gittiği klübe gid lim.. Orada tesadüf etmiş gil — Bak bu çok- iyi, bir punç | yökşaleğm sizden egepdbehim gibi bir çok kiz mak, parlamak, ölmek bunların V mahpushanenin protestan papasını | Halk sütunu Bir matmazelin şikâyeti | Gaçenilerile. Taşımdan geçti aynan anlabyoram : Ben hör genç kızum, dama- çalışımak arrustndayım, ayui zamanda ihtiyacım yardır, fakab bir. türlü münasip bir bulüp - başımi “şokamadım; neyise yenle bir iş işittim ve gittim * İstanlaıl Ja tasılmış bir Şirkede bir genç kiz aradıklarını işittim, ve mütacaata- bulon- kabul ettiler ve uef r, imtihandan sonra gibi bir kalde bulun: dular ve adrenimi istediler Tabii adresimi İ vemdim teşekkür- etlim ve. çıktım. Bun- | dan bir kağıgün eveli bir tesarlür o şir kellen. birini şokakla gördüm tahiatile nt olf diyer sordüm, bana gir cevabi < Bir küçük. hamın bir. beyden favsiye kotirdi, onan hatiını kırmadılar > döği. Şimdi sara- düm, gayet GS imtihan - etti size kabor verii Jar tavsiye- balmazlarsa çalışamıyacak- kar mi? Daha feci Bi hanım kaz çak güzelmiş, onun İç çh elimişler £ Sorarıa - sizden, yalla davsiyo ve güzelliğimiz. olmassa Çalışamazınıyız ? Boğaziçi karilerinnden Antovanet Tlakbsınız.. Fakat sualleri- nie Cevap Vermekte mazuruz, Zayi Kadliköyle Haydarpaşa arasında askeri yesikamla nüfüs tezkeremi Kaybetlir hükmü yoktır Kınlloprak - Şefik bey voklası var Akşam - ak No, 2i tim, mamafi eğer mutlaka bir papasın bulunması şart ise bunun katolikten ziyade protestan olma- sını tercih ederim. Hakikatta da onun bir dini vardı : Kederi hiçe sayan, mevcu- diyeti yalnız ıztırap ve tehlikeden ibaret gören budanın bedbini felsefesi. Ufak ver bülünik bir aynanm önünde saç tuvaletini de bitir- dikten sonca yüzünü ve omuzla- Tım iyice pudraladı, kullandığı pudralığı ve diğer tuvalet takım- larını bir hatıra olarak bana verdi Ayağındaki — zarif — iskarpinin bağlarını rabibenin güzel bağlama- miş olduğunün farkına / varınca kendisi eğildi, çözdü, gülerek ye- | niden bağlamağa başladı. — Aziz hemşire, öyle görünü- yer ki siz şimdiye kadar ayağı- nızda bu gibi ağlar taşımak kay- dından azade kalmışsınız. | Rahibeye gene papastan bah- setmeğe başladı: Hemşire onu görmek için hiç bir arzu hissetmeyorum, ma- mafi bu ziyaret onun vazifesi icabatından ise, gelebilir. Bu sırada kapıya vurulan ve ilk olarak Matayı uyandıran bin- başının sesi duyuldü: | ( Mabadı var ) — | davranırız... Mahkemenin düşün- düklerini onunla çare anlamak — için tanışmanızdan başka - bir yoktur. Madam Hüzbeğr ayağa kalktı. — Bana büyük bir ümit verdi: |niz, Hartman! Kolonelden, Veller- le ara sıra görüşmek için müsa- | ade alabilirsem, onu idamdan kur- tarmış kadar sevineceğim. Beni onunla - görüştürmediklerine çok canım sıkılıyor. | —Ştankeyi kandırıp | girebilirseniz, zannederim ki her | Şey yoluna girer. — Ben de öyle zannediyorum, bekle... Muhakkak zihnine akşama beni geleceğim. | Berlin B. R. Klübü poker salonunda mahrem bir mülâkat.. | Gece, saat ona gelmişti. Yüz- 1— Zinzinzin Bir akşam, gayet temiz kılıklı bir yolcu, bir otele nazil 'oldu. Otelci, pek tamahkârdı. Bavullar m, taşırken bunların pek yüklü, pek ağır olduklarını farkeyledi. Her halde, bunların içinde pek kiymetli şeler olacaktı. Hemen, karısına koştu: — Kanı! - dedi.- Ne yapsak da. gu adaan, buredan: giderken, bavullarını almayı mmutsa? Karısı, hasislikten yana, oteb- ciden aşağı değildi. Ona, şu tavsiyede bulundu: — En iyi usul, müşteriye, zinzin otu yedirmektir. İşittim bu otu yeyin, dehşetli unutkam olurmuş . Ne yapacağını bile- mezmiş. ; Bu tedbiri muvafık buldular. Kodm, lara gitli. Bir sepet dolusu sinzimda topladı; ve, bum, müp terinin çorbasına iyiden iyiye ka- in- ki, rıştırdı. Müşteri de, çorbayı kemali afiyetle yedi. Uykuya daldı. .Otelci ile karısı, sabahleyin uyandıkları zaman, müşterinin pek erkenden kalkıp gitmiş bulundu- gunu farkettiler. Derhal yattığı odaya girdiler. — Mutlaka bavulları unutmuş- tur! - diye seviniyorlardı. Erkek, yatağın altına — iyildi, baktı. - Bir şeyler yok! - Pek mü- teessir oldu : — Senin — zinzinzinin hiç bir tesiri görünmedi! - diyordu. Kadın: — İmkânı yok! - diyerek, orta- lığı aramakta berdevanıdı. - İm- kânı yok! Zinzinzini jyiyip de bir insanın unutkan olmamasına im- kân yok. Birdenbire, elini, şappadak di- zine vurdu: — Unuttummu .. Gördün mü işte, unuttuvuu!... Unutup gitti. — Neyi unuttu? — Otel parasını vermeyif 2 — Fugu Bizim Japon denizlerinde çıkan Foğu isimli bir balık / vardır. nasıl mantarların zehirli/ olanları ve zehirli olmıyanları varsa, bu balığın da zehirlileri — ve - zehirli olmuyanları: vardır. Bir evde, Fuga lerdi. Fakat, zehir korkarak — yemiyorlardı. fevkalâde istiyordu. Baba, bir kurnazlık düşündü; — Çocuklar! Siz hiç merak- Tanmıyınl Ne — yapınız. bil musunuz? Hani şu köşe başında oturan dilenci var ya, işte, ona bir parça balık veririz. Zehirlenip ölürse, balığı yemeyiz. -Ölmezse 81 pişirmiş- olmasından Canları başı Hartmanla Madam Hüzberg | evde büluşarak doğruca B. R. Klübüne gittiler. Kolonel Ştanke ufak, loş ziyalı odada bir kaç alman zabitile oturuyordu. Madâm Hüzbergin çok kuvvetli hafızası vardı, miralayı görünce tanımıştı. Kolonel Ştankeyi saray- da verilen ziyafette gürmüştü. O gece dajma genç ve güzel kadınlarla — dansetti iyice hatırlamıştı. Yüzbaşı Hartman, ona yavaşca verdiği bir işaretle miralayı gös- terdiği zaman: — Tanıyorum... Diye cevap vermişti. Dudaklarının ucile konuştul; imdi ne yapalım? — İçeride kimse yokmuş gibi girelim, sonra sen onu görür ve selamlarsam ben de arkandan dJapon tuhaflıkları Dediklerini yaptılar. Dilenciyi çağırıp ona Fugu verdiler. Dilenci balığı aldı. Köşesine geçti. Önüne bir şeyler serdi. Yemek yemeye | başladı. Evdekiler, onu, pencereden gözetliyorlardı. Fugudan zehirlenen adamda — tesemmüm alâmetleri çabuk görünür, Halbuki, dilencide böyle bir alâmet yoktu. Sakim oturuyor; karşı mabedin — saat kulesine bakıyordu. Baba — Haydi, çocuklar! Balığı yiye- lim. Zehirli olmadığı anlaşılıyor! - dedi. Aile, sofra başına toplanıp ke- mali iştiha ile karnmı doyurdu. — | Tam yemek bitmişti ki, kapı - çalındı. — | Açıp baktılar: Deminki dilenci., | — Kule saatine baktım. On dakika geçti. Demek ki zehirli değilmiş; tehlike kalmadı. Yemej min yarısıni yemiştim. Balığı yiyip karmımı ” iyice doyurayım öyle ise... 3 — Hırsızın vedat |'Fr bırsız, idam olunurken, cel- — Bir 'dakika müsasde et! Hayata veda için bir beyit düze- ll a — Pek âlâl... Bu kadarcık mü- gandeyi eait varirm. Hırsır şa beyitleri okudu: « hayala İyaf olsun yül'! iyat cüklen mabuf! Cellât. hayretle: — Bu beyti sen mi düzdün sanki? - dedi - Bu beyit meşhur Japon şairi Ota Dökwan'ınder. — Bu son hırsızlıkta da yaka- dandık!.. Eh, artık hakkındır, kes kafamı. Mütercimi: (Hikâyeci) gee Emmeaanmnı gel Halk bilgileri derne- ğinde konser Evelki gete Halk bilgisi derneği tarafından — konservatuarda - bir konser yerilmiştir. Bu konserde Osman pel tanburi. Dürü beyler tarafından Anadolu nağ- meleri çalınmıştır. Halk konserinde Urfa ve Sivas havaları hazırın tarafından alkış- Tanmıştır. Bundan başka zeybek oyumu oynanmıştr. Derneğit kâtibi umumisi Halit tarafından derneğin gayesi B. hakkında bir- kaç söz söylenmiş halh konserlerinin devam edece- gelir ve otururum, sen oturduğumu görünce bittabi otur- mağa mecbür olursun... — Sonta ? b — Sonrası kolay... taktim et y memek — için — başka bir se- bep kalmaz. Ahcak, biz müahabbeti ileriletince sen bizi yalnız bırak- maga çalış! Genç kadının ” yüzbaşıya vere diği talimat aynen tatbik edilmişti. Kolonel Ştanke, madam Hüz- bergile pek “çabal ahbap olmuş. lardı. Kadın modaları, mevzularıni teşkil eden mübahase hayli derine leşmişti. Kolonel: Ştanke kadınlık hal kındaki fikir ve duygrlarını l ediyordu: — Madam, ben kadının evi ve erkeğin de hariçta çalışn ni arzu eden eski kafalı bi adamım.. bazen bu fikirlerim sizin gibi ben de gülüyorum. (Mabadi var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: