13 Eylül 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

13 Eylül 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Söz arasında Ucu bucağı... Evlenmek arzusunda olup, geenç kızların peşinde dolaşanlar, bazı | nazeninlerin elinden neler çektik- lerini pek iyi bilirler. Bu — yazı dedikodu yapmak arzusiyle yaz- madığımdan, bahsedeceğim kah- ramanların — isimlerini — mesküt geçeceğim. Amma - bilen bilir, bilmeyen de anlarmış. Ne yapa- yım, bu kabahat benim - değil. Hem vak'anın günalı yok. Yalmz çok hoşuma giden nüktesi var. Küçük hanımı pek iyi tanırım ve ne fındıkçı olduğunu bilirim. Yanına fazla sokulan genci tanı- diğım zaman: — Eyvahl dedim, bu da yandı! Genç, cidden küçük hanml evlenmeği iyice kurmuştu. Küçük hanım, hayatta bir dafa değil, haftada bir kaç dafa evlenmek taraftarı olduğun- da: çocukla gönül eğlendiriyor herkese - yaptığı gibi - ümit veriyordu. On beş gün sonra, bir ziyafet gecesi, oğlan meseleyi cezri su- rette halletmek istedi ve küçük hanımı, tenha bir odaya götürüp, ağına nişan halkasın geçir- A - — Bu yüzüğü kabul et sevgi- lim. Sana karşı beslediğin aşkın timsalidir: Somu yok. Küçük hanım, işin bu sefer ciddiye bindiğini anladı. Ayağa kalktı, çocuğu tepesinden lırna- ğma kadar süzdü ve dedi ki: — Yüzük senin olsun. Benim sana karşı olan — muhabbetime benziyor: Başlangıcı yok. Dişim ağrıyordu. — | Kırkından sonra gelen nimet | görmesin! , Diş ağrısının ne demek oldu- ğunu - bilirsiniz, tarif etmeyim. Yalnız, dişi bir huyu vardır: Yanağını tutar ve derdini herkese söyler. Ben de Salih Zekiye söyledim. — Aman tedavi ettir, Sonra hepsi çürür, hepsi döl Kocası karısına ne kadar düş- künse karısı ka kocasından © de- rece müteneffirdi. Amma nasıl olmasın. Kadınca- ğız benüz 20 yaşındaydı. Kocası YILDIZ dirdiler. İhtiyar koynunda piliç gibi kızı görünce, üstüne düştük- çe düştü. Kadın da, kocasından iğrendikçe iğrendi... Bir gün, ihtiyar, karısına : — Abi.. Keşke sahiden yıldız olsaydım . — Neden yavrucuğum? Çünkü en yalan yıldız, yer yüzünden 12 milyon kilometro X& çöyor.. ikizler Mazur görün, merede olduğunu söyleyemeyeceğim. Yalnın, davetli olduğumuz evin, ikiz kızı vardı. | İkisi de güzeldi. Bir aralık, bekâr arkadaşlar- dan biri Yusuf Ziyanız yanına sokuldu. Kızları göstererek:, — Çok şeker şeyler! dedi, kur yapmağa da müsait imişler. Yal- mz ben korkudan yanaşamıyorum. — Neden? yötekine de söylerim diye korkuyorum, Yusuf Ziya güldü: — Bütün korkun bu ise kelayı var, dedi. Onları birbirinden tefrik etmek pek kolaydır. Birini sıkıştırıp öptün mü: “Aman Babam der, öteki anmesi görecek diye korkar. Gevezelik M >>hanim gençlik meraklısıdır. Bilyorum : Yalnız M ** hanım değil, her kadın gençlik merak- hsıdır ! diyeceksiniz.Hayır, hiç bir kadın, M>> hanımın kâbına va- ramaz. Bu hanım efendi, hilâf olmasın amma, elli beşi hayli aşmıştır, fakat on sekiz yaşmda kız gibi giyinir. Geçen gün bir mocliste: — Ben İstanbulu pek iyi bili- rim, burada doğdum; dedi. Hamdi bey derhal atıldı: — © zaman İstanbula Bizans derlerdi değil mi efendim? Nezaket Demokrat mebuslarımızdar Fa- zal Ahmet beyle beraber tram- vaya bindik. Üstat 'da, beniz gibi Şişliye gidiyordu. Şişhane yoku- şunu çıkarken, bir zat sordu: — Bendenize takriben tam sa- ti söyler misiniz? Fazıl Ahmet bey, saatına baktı, sonra cevap verdi: — Tam dokuzu yirmi bir ge- Yani / takribtn — dokuzu dişsiz kalır... Hayretten parmağını | işe 50 yi çoklan aşmıştı. — Benim yıldızım ! dedi uzaktır. çeyrek geçe ile, doküz buçuk asırırsın | Zenginliğine tama edip evlen- | — Kadın içini çekti arası. Havalar soğumağa başladı Kim? Citmiş! Gün güne uymayor Ne yazık 1 Gi; necekler artık. İzaak efendi. oğlu Samoeli işe | yerleştirdi. İlk hafta, oğlu ba: basına 9 lira 91 —Gazoz içtim. Üçüncü hafta 9 lira 90 kuruş alınca kızdı: 'a sıcaktı, Dördüncü haf ta Samoel bira içtiğini ve tram- bunun için 29 karuş eksik ge- tirdiğini — söyle yince babası göz kırptı: Söyle ba kayım hangi ka- dına para yedi riyorsun? vayla geldiğini | kuruş verdi. a aükum li vaya bindim. Eresi bafiz | Samael 9 lira 95 kuruş verdi imonata içtim.| | Muhabbet mi İkâ arkadaş, kolkola girmişler, | Taksim bahçesinde dolaşıyorlardı. | Biri, yanlarından geçen yaşlıca bir zatı gösterdi ve sordu: — Tanır musin? — Evet. — Ben, düşke — Ne gibi? — Rengine dikkat etmedin mi? Sapsarı. Biçare gene perişan bir halde, Çünkü karısı İzmire, anne- sinin yanına gitti. - Karısından ayrıldı mı, adamcağız hasta olu- karısına onun kadar biç bir koca görmedim. yor. Kimselerle konuşmuyor, ye- mek yemiyor. Avurdu avurduna çöküyor. Karısı geldi mi, o da kendine geliyor. Renkleniyor. | iştahası açılıyor, bir oturuşta iki kişilik yemek yiyor. Sen hiç böyle muhabbet gördün mü? Arkadaşı kahkahayla güldü: — Aldanıyorsun azizim. Ben bu işin iç yüzünü , biliyorum. Ka- risı İzmire giderken, kıskançlığından, kocasının takma Darülbedayie ver- betmişler. Dostum Salik Zeki, dileyip şür yaz maktan vaz geç- miş Oturap bir komedi. yazmış. miş Piyesini kay- Başla- muş benimki gi- dip gelmeğe. Bir kaç kere atlat. mışlar — Fakat bakmışlar şairin tamamiyle atla- mağa niyeli yak. Nihayet bir gün karşısına - Vasfi Riza çıkmış; — Neistiyor. — Piyesimi — ismi neydi? fal. Ba bulam yangına Bu barometroya güvermeyin. he a silür BB ll

Bu sayıdan diğer sayfalar: