11 Ekim 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

11 Ekim 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| : İ Bş & P KERFER Nİ LERTRÜR SA L D Sahife 6 TIBBİ MÜSAHABE Sayfiyeden dönerken Bu yazı yakacıkta gi çok ağır hafif müteverrim hastalarla uğraştım.. Bunların he- | men bir çokları hiç bir doktorun tavsiyesi olmadan kendi kendile- | rine, burasının methimi, havasının | 've suyunun iyiliğini duyarak gel- | | mişlerdi. Bazıları iyiliğe doğru | gittiler, bazıları da eski günlerini arayacak vaziyete il Zaten ellerinde hiç bi edecekleri hayat şeraitine dair bir programları, — bastal derece ve ehemmiyetlerini anla- yacak, bilecek malümatları yoktu. Bir kısmi hastalıklarını — biç bilmiyordu... Didindiler, koştular; hava tebdili maballinde kendile- rini fevkalâde yorarak ağır vazi- yetlere girdiler. Pek güzel ve pek kolay iyi olmaları kabil iken bayatlarını kaybettiler. “Müteverrim hastalardan has- talıklarını gizlemek hiç te doğru bir mazariye değildir. Bunlara yavaş yavaş hastalıklarım alıştı- Tarak ihsas etmek, ileride ala ğ vahim şekilleri sırası geldikçe anlatıtak , hastaya — hastalığını bildirmek cihetinin, hastanın ha- yatını — kurtarmak — için elzem olduğuun bu sene bu köyde bir daha anladım. Bir hasta tebdilihavaya gider- ken bir doktora, hilhassa kendi doktoruna, nereye gitmesi lâzım | geldi; ini sormalı, anlamalı, ona göre tavsiye edilecek yere Hatta bu bence kâfi değildi hastalar gördüm ki — Göztepe, Feneryolu gibi oldukça havası güzel ve mutedil olan yerde, içinde aydınlık ve bal ziyal köşkünü brakmış, Büyükadaya gidiyorum diye çarçı içinde pis ve hava almaz, güneş girmez bir eve tıkılmıştır. Doktor hastanın gideceği semti fayin ettiği gibi gidip hastanın tatacağı evi de — görmelidir. | Semt güzel olmakla beraber evin mevkiü fena olabilir. Has- tanın — odasını doktor. intihap etmeli, yatacağı yatağın yerini bile göstermelidir. Mesela yaka cığın mevkii yüksek, ekser yer- leri şiddetli rüzgârlara maruz olduğu gibi rüzgârlardan masun ve cereyanlardan — mahfuz yerler ve evleride vardır. Keza adalar da böyle... Bu gibi yerlerde hastalar için tutu- doktur tayin etmelidir. Bir dağın sırtında inşa edilmiş olan Yakar cıktan veremin ilk devirlerinin (kansızlık ve asabiyet ) , peritonit tüberküloz, kemik veremleri gibi şekillerinin — istifade edecekleri mahakkaktır. Bunların pek iyi olmuş şekilleirini gördüm. Verem- lilerin oturacakları yerler lodosa mazır olmalı, cereyanlardan şimal rüzgârlarından masun bulunmalıdır. Burada şünu da söylemeden geçmiyeceğim: Bizde hava tebdili demek mutlaka hastalık demektir. Yakacığa hava tebdiline gitmiş olan türk Ailelerinin hemen hep- sinde bir basta vardı. Bizde has- fası olmayan hava tebdiline git- mez. Bu parası olan içinde böy- ledir. — Halbuki bava — tebdilini çalışmağa hazırlanmak, hata ol- mamak için yapmalıdır. Bu cüm- lemize, sağlamlara bile lâzımdır. Dr. Ekrem Emin Akşam -Paris halkı matem içinde... | Mulen Ruj bu aydan itibaren kapandı, smnma oluyor leskieğlence yerinin | kapanmasından | milli bir felâket kadar müteessir olmuştar Paris son günler zarfında ma- tem içindedir...Bütün Paris halkı, bütün Paris gazeteleri bu mateme sebep olan hadiseden büyük bir teessürle bahsediyor, Paris i kahvelerde, kenar rde her kes. birbirini teselliye çalışıyor.. Bu kadar büyük ve umumi bir teessüre sebep olan hadise Parisin meşhur Mulen Rujunun kapanmasıdır. 'arisin pek eski ve bütün dün- yada tanınmış olan eğlence yer- lerinden biri olan Mulen Ruj ge- çen aydan beri kapılarını kapa- mıştır. Burası bazı tamirat yapıldıktan, sahne / tertibatı ' değiştirildikten sonra - sesli filim gösterilmek üzere sinema haline konacaktır... Mülen / Ruj Parisin ” hayatına karışımış, adeta ” Fransanın milli mücsseselerinden — biri - sırasına geçmiş bir muzikhol idi. Burada şarkılar söylenir,revüler Burası bir asra yakın zaman- dan beri adeta Paris hayatının merkezi halini almıştı. Dünyanın her tarafına yayılan şuh, eğlenceli şarkılar iptida Mulen Ruj - sah- nesinde söylenir , Parisin meşhur muzikhol artistleri ” buradan ye- tişirdi . Fransızların Mülen Ruja ne kar | dar ehemmiyet verdiklerini anlat- mak için şu vakayı zikretmek kâfidir. Harbi umumi — esnasında bir Mulen Rujun ğına ddi a b 'l:lıhu”ı:;wul- muştur. Bu haber umumt bir teessür uyandırmış, adeta umumi matem tutulmuştur. O zaman cebhede bulunan bir muharrir, Mulen Ru- jun kapanmansı üzarine yazdığı bir makalede bundan bahseder- ken diyor ki: “Asker Mulen Rujun yanmasını milli bir zıya gibi telekki etmiş, adetâ matem tutmuştu. Milli kü- T4 n_uf_uslur bir fransız*ailesi Yukarıdaki resim 74 nüfuslu bir fransız ail oğulları, hafitleri, hafitlerinin hafitleri Hleşhur Mülen Rüjun methali Mulan Rujun son artisti sini gösteriyor. İhtiyar kadımın 8 çocuğu olmuştur. Bunlardan altısı hayattadır. Ortada oturan madam Tereolttur. Etrafın- | Madan Tereolt 93 yaşındadır, Zevci 18 sene evvel vefat tüphanenin yandığma dair bir haber gelse idi bu kadar büyük | bir teessür tevlit etmezdi., Mulen Rujda bir çok sanatkâr- | lar yetişmiştir. Bunlardan biri de | meşhür Mistengettir. Mistenget | son zamana kadar Mülen Ruja sadık kalmış, Valensiya, Sa se Paris gibi her kesin bildiği şarkılar bep Mülen Rüj sahnesinde söy- lenmiştir. Şimdi Amerikada filim çeviren Moris Şövavalyede şöhretini Mu- len Ruja medyundur. Senelerce Mülen Rüj Sahnelerinde şarkı söyliyen Moris kendisini dünyanın her tarafında tam Parisli tpi olarak tanıtmıştı. Son — zamanlarda — Mistenget çekildiği için bir zenci kumpan- yası gelmiş ve tiyatronun kapa- macağı akşama kadar burada temsiller vermiştir. Mülen Rujda — bundan - sonra eski — şarlılara bedel yabancı filimlerin gösterileceğini ” düşünen fransızların — teessürleri bir kat daha artmaktadır. Müulen Rujun kapanması üzerine Parisin bu kabil eski eğlence yerlerinden - yalnız Foli Berjer kalıyor. Fakat burasının da bir gün sinema veya canbazhane halini almasından korkulmaktadır. Parisliler hiç olmazsa bunun mu- hafaza edilmesini temenmi edi- yorlar. ö 11 Teşrinievel 1929 Sünün n Millf marşımız neden yok? Fransız ihtilâlinin en hararetli devri. Framsa, bir tarafdan dal de ihtilâl düşmanlarile uğraşırken, diğer taraftan hudutlarda Avrupa devletlerile harp ediyer. 1792 .. Avusturya da Fransaya ilânı harp etmiş. Strasburg şehrinde, bir akşam, beş oş ahbap sofra başına oturmuşlar, dertleşiyorlar. Beledi- ye reisi, Fransada vatanperverane milli bir marş — olmamasından şikâyet ediyor. Sofrada hazır bulunan, Rouget de Lisle isvinde bir musikişinasa böyle bir marş yapmasını söyliyor. Hemen sofradan fırlıyarak evine koşan Rouget de Lisle, dürt saat zarfında marşın hem güftesini hem de bestesini yaparak, ken- dini bekliyev misafirlerin yanına geliyor ve kemanda bu marşı çalıyor. Herkes beğeniyor, ve bu | marş bir kaç gün içinde bütün Fransaya yayılıyor. Bunu, Marsil- | yadan Parise giden gönüllü ta- buru söyliyerek Parise götürdüğü için bu marşın adına Marseyez diyorlar. Bu marş, bir buçuk asra yakın zamandan beri fransızların yegâne milli marşlardır. Bunü yapan adam ne büyük bir şair, ne de meşhur bir musiki ” üstadı Alelâde, hattâ vasattan aşağı bir keman mmuallimi idi. Bu adam, ne daha evel, ne daha sonra Marseyez marşı gibi ebediyete karışmış bir eser meydana çıkar Yazdığı ve bestelediği ramadı. bütün bu meçhal bestekâra yalnız bir örünmüş, ona bütün İran- kebirinin rahunu yaşa- tan heyecanlı nağmeleri - telkin ettikten sonra “uçup gitmiştir. Muazzam bir millet 137 seneden beri hâlâ bu marşı çalıyor ve heyecan duyuyor. İzmirlilerin yeni marş yaptırmak ediklerini gazetede okuyunca bu macera hatırımıza geldi. Bir milletin ruhunda ve tarihinde yer tatan marşlar smarlama yapılmaz. Bu gibi eserler, bütün dastanlar gibi, milli heyecan anlarında, bazı ruhlarda - kendiliğinden — doğar. Maaelesef Türk milleti, milli marş yapmak fırsatını kaçırmıştır. Çünki bu nevi eserler, halk kitlelerini galeyana getirmek için, mutlaka heyecan zamanlarında yazılmalıdır. Sakin zamanlar ancak — sükün eserleri ilham eder. İlmin, fennin sükünete, fakat sanatın vecde ihtiyacr vardır. Yüksek vecit ve galeyan zamanları milli dastanlar yaratacak — sanatkârları — olmiyan bir millet bu ilhamdan çok za- man mahrum kalacak demektir. Fakat, marş meselesinde ka- bahat milletin ve sanatkârlarımı- zm değil, musikimizindir. Mili marş, utla, tefle, kemençe ve neyle çalınmaz. Hey, hey ... fa: Imda da söylenmez. Bunu yapa- cak bestekârların, bütün mede- niyet dünyasının bir olan musiki fenninden — yetişmesi — Jâzımde. Oda - içinde, rakı âlemlerinde dinlenen ve bize mal olan Arap, Acem müsikisi halitasınan halk çaleyane, harekete geti- recek ahenkler çika bilir mi? Milli marşımız olmak için eve- lâ, garp musikisini benimsemeli, bu musikiye Anadolu havaların- dan toplanmış melodiler naklb- edecek sanatkârlarınız yetişmi dir. Garp usulü musikisinde milli melodiye dinlediğimiz lebl bici Horhor ağa bir ermeninin ese- Oridirl YA SS S

Bu sayıdan diğer sayfalar: