25 Ekim 1931 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

25 Ekim 1931 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mem 25 Teşrinievvel 1931 RL Me > yy Sahife 5 © Yeni ve müthiş silâhlar Bir alman mühendisi yeni bir barut ve müthiş bir şua keşfetti Bu şua ile, ne kadar uzak yerde olursa olsun, patlayıcı maddeleri infilâk ettirmek kabil oluyor İngiliz ordusunda son manevralarda tanklar Milletler tahdidi teslihat nakara- tını söyleye dur- sunlar. Sulh peri- sinin elinde defne dalı sallâha dür- sun. Avrupahlar bir yandan da harıl harıl yeni harp silâhları arıyorlar. Bilhassa almanlar.. Versaille mua- hedesi mucibince almanlar 100000 den fazla askeri silâh altında tutamazlar. Her asker de 12 sene hizmet etmeğe mecburdur. Binaenaleyh Alman Yeni barutu keşfeden al- man mühen- ordusu gönüllü ve aylıklı asker- lerden mürekkeptir. Mecburi as- kerlik yoktur. Almanya bazı şart- larla zırhlı otomobili, tank ve harp tayyaresi kullanamaz... Do- nanması mahduttur ve tahtelba- hirden mahrumdur. Almanya, memleketini muha- faza için kemmiyetin azlığını keyfiyetin o yüksekliğile telâfiye çalışıyor. Almanların bütün gaye- leri budur: Az askerle çok iş görmek.. Bu itibarla Almanyada yeni yapılan 10000 tonluk zırhlı kruvazörler en büyük (o dretnotlar derecesinde | kuvvetlidir. Diğer taraftan bir çok ilim adamları da yeni harp vasıtaları aramaktadır. (Almanyada son zamanlarda (gayet mühim iki keşif yapılmış ve iki korkunç harp silâhı bulunmuştur. Bunlar- dan birisi yeni bir nevi patlayıcı maddedir. Alelâde harp tüfekle- rinden çıkan kurşunların ilk hız disi H. Gerlich | saniyede 800 âzami 900 metre iken, bu yeni barut ile duldurulan hususi mermilerin ilk hızı saniyede 1470 metreyi (bulmaktadır. “Valtra -S,, bu barut ile Berlin civarında Potsdam'da askeri atış yerinde yapılan tecrübelerde ilk hız saniyede 1600 metre, ve hususi yapılan bir mermi ile hattâ 1740 metro olarak tespit edik miştir. Yeni maddeyi keşfeden Alman mühendisi “K. Gerlich, bazı ıslahat ile ilk hızı saniyede 3000 metreye kadar çıkaracağını ümit ediyor. | Bu barut ile ve 7 milimetre Yeni barutla yapılan bir fişeğin müthiş tahriatı | çapında bir tüfek ile atılan bir mermi beton ile tahkim edilmiş 12 milimetre kalınlıkta bir çelik levhayi 15 milimetre kutrunda İ delmiş ve çelik parçalarinı şarap- nel gibi saçmıştır. Bu barut ile atılan mermiler diğer barutlar ile atılanların 3 misli tesirine maliktir. | İ o Diğer müthiş keşfi yapan kim- yağer “ Kurt Schimkus,, dur. Bu zat yeni bir ziya keşfetmeğe mu- İ vaffak olmuştur. Bu ziya infilâk İ kabiliyeti pek az olan maddelere bile temas edince derhal tesirini göstermektedir. Ziya infilâk edici bir maddeye temas eder etmez derhal onu patlattırmaktadır. Genç kimyager evvelâ yalnız kısa mesafelerde bazı maddeleri infilâk ettirebilmiş, sonra uzakça mesafelerden adi barutu dahi infi- lâk ettirmeğe muvaffak olmuştur. Son defa yaptığı resmi bir tecrübede deniz ortasında bırakı- lan bir kayıktaki patlayıcı mad- deyi infilâk ettirtmiştır. Bu keşif ilerlerse, içine mü- himmat yığılmış müstahkem mev- kiler, zırhlılar, hattâ askerlerin üzerindeki mermiler daha uzaktan infilâk © ettirilerek, harp etmke imkânları ortadan kaldırılabilir. Japon dampinğine karşı | tedbirler İzmir 21 (Hususi) — İktisat ve tasarruf cemiyeti pamuk mensu- catımızın, japonların fazla muva- redatı karşısındaki vaziyetini ehem- miyetle görüşmüştür. Dahili sana- yin maruz kaldığı rekabetin zarırları kabul edilmiştir. İ Bilhhassa diril denilen kumaşa, belediye ( tarafından, (o oktruva rüsumu tarikile tedbir ( alınması münasip görülmüştür. Bir heyet; derhal (belediyeye gitmiş. Reis Sezai bey: — Belediye meclisinin ictima- | vait ederim, demiştir. Esnaf cemiyetleri yardım sandığı İ OEsnaf cemiyetleri, azası için İ birer yardım sandığı yapacaklar- dır. Ticaret müdiriyeti bu müna- sebetle bir yardım sandığı nizam- namesi yapmıştı, bu nizamname, nihayet umuru hukukiye müdiri- yeti tarafından tetkik edilmiş, | Ticaret (o müdiriyetine gönderil- | miştir. ında bu meseleyi görüşeceğimizi | — — AKŞAM'ın tefrikası: No 15 25 Teşrinievvel 1931 KIVIRCIK PAŞA Büyük Milli Roman O halde? İş dönüp, dola- şıp hep o aksi ihtimaller üzerine yaklaşıyordu. Bu akşam kameriyenin altında oturmak» tan vaz geçti. Tepsinin selâmlık odasına götürül- mesini emretti. Selâmlık sofa- sında Abdülgani efendi ile karşı- aştılar. Laklakın, efail ve tefailin hiç sırası değildi. Derhal yüzünü ekşitti, kaşlarını çattı, elini şaka- ğına götürerek ve başının şid- detle ağrıdığın- dan bahsederek, | Müellifi: Sermet Muhtar odaya girip kapıyı şu teres katırı susturun be! Şimdi ayağımın kapadı. altına Tepsiye sokuldu. Bir, bir daha, bir daha üstüste yuvarladı. Arası çok geçmeden bir daha attı. Kâfir için defigam eder derler; halbuki bu akşam, bilâkis düşünce, gam, kasavet üşüşüyordu. Karşıki fonoğraf yine ahenğe başlamış, (Bende takat kalmadı ihsan senin) şarkısını tutturmuş, cazır cazır cazlayordu. Tepsiyi İsmailin eline vererek bahçe üstündeki karşıki odaya taşındı. Dakikalar, saatler geçtikçe ge- çiyordu. Sanki yer yarılmışta Şehri efendi içine girmiş! Parmağında cığara, kulakları sokak kapısında, gözleri Şeker Ahmet paşanın karpuz, kavun tab- losunda, kendinden geçmiş gibi iken alt kattan davudi bir ses; Rober efendi baso perdesinden “ Traviyata ,, operasını (oayuka çıkarıyor. Paşanın ne kadar cini varsa derhal başına toplandı. Yerinden fırlar fırlamaz sofaya koştu; avazı çıktığı kadar bağırıyordu: — Şu teres, katırı susturun bel hırıstiyan ölüsü kaldırır gibi ba- Zırp çağırmanın sırasını mi bul- muş? Vallahi şimdi inip ayağımın altına alırsam keratanın pastırma- sını çıkaracağım, leşini sereceğim! Mösyö Rober, vapuru kaçırmak behanesile o akşam da konakta soluğu almış, odasında tıraş olur- ken operayi tutturmuştu. Yemeği yer yemez gene Beyoğlunu boy- lıyacaktı. Paşanın sesini duyar duymaz, tıraşı yarı bitmiş, yarı bitmemiş, kendini dört nala dişarı attı, kaçtı. Çok geçmeden sokakta bir araba gürültüsü işidildi. Araba kapıda durmuştu. Paşanın zaten içi içine sığmıyor. Pencereye seğirtti. Gelen Şehri efendi idi. Paşa, oh! diye derinden, içinden, can ve yürekten bir nefes almıştı. * .. Şehri efendi sarhoş, marhoş değildi. Hatıra gelen o aksı ihti- İ mallerden hiç biri dolayısile de gecikmemişti. Çok dolaştığından gecelere kalmıştı. Daha oturmadan düreri hikmet savuruyordu : — “Her kangi işin ehli isen onda devam et, masdakınca Istanbulun cihatı erbaasını çarh çevirdim, diyordu. lırsam keratanın pastırmasını çıkarırım! Paşanın halecandan dudakları titriyor, ağzina girecekmiş gibi Şehri efendiye sokuluydr: — İki kelime ile anlat; oldu mu, olmadı mı, onu söyle! diye sıkıştırıyor, Şehri efendi ise çok yorulduğunu, ayakta duracak me- cali kalmadığını ispat için san- dalyaya yaslanıyor, elini kalbinin üzerine koyup gözlerini kapıyordu Paşa : — Bir kelimecik söyle; ya bul- dum, ya bulmadım da, diye telaşlı telaşlı, ağzına bakıyordu. Şehri efendi, gözleri kapalı, bir yudumcuk sul dedi. Paşa derhal önündeki bardağı uzattı, arkadan tabakasını çıkarıp bir sigara verdi; hattâ kibriti bile elile yaktı. Şehri efendi, estağfurullah, hâşâ sümme hâşâ, haddimmi? Gibi sözleri bile güya bitaplıktan söy- leyemiyor, ağzını kıpırdatmıyor, sokakta ötekine, berikine yaptığı gibi el sallayarak selamlamakla mukabele ediyordu. Paşa kadehe rakı doldurdu, uzattı: — Al! dedi. Bir tane susuz at ta damarlarını kızdırsın, aklın başına gelsin! Şehri efendi rakıyı içti; koltu- Şunu tepsinin önüne çekti; üzerine bağdaş kurdu. Pes perdeden başlayarak, hızını aldıkça sesini yükselterek, başile, ellerile hareketler yaparak nak- letmeğe başladı; — Tam Tophanedeki Nusretiye camiinin önünden geçerken sabah ezanı okunuyordu, Karaköye gel- dim. O bin bir ayak meydanda in cin top oynayor. Evvelâ acaba köprü açık mı diye yüreğim oy- nadı. Olor olur; vakit erken; ho- rozlar ötüyor. Paşa gözlerini dört açmış, ku- lak gesilmişti. Karşılıklı birer tane attılar. Şehri efendi devam edi- yordu: — Çok şükür köprü açık de- gilmiş. EEminönüne geldim. Ne Tramvay var, Ne arabal Mağa- zaların kepenkleri açılmamış. Sebze arabaları bile daha yük boşaltıyor. Balıkpazarı cihetinden gelen giden üç beş kişi var yok! Paşa sabırsızlanmağa mıştız — E sonra, Beyazıda çıkdın... — Mercandan çıkayım dedim, yokuş, gözüm kesmiyor; Mahmut- paşadan Çarşı yolunu tutsam... (Devamı var) başla- > 2 3 ; .

Bu sayıdan diğer sayfalar: