19 Aralık 1931 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

19 Aralık 1931 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

nn e 19 Kânunuevvel 1931 Tefrika No: 8 A KT nm İngiliz Casusu >? LAVRENS İSTANBULDA! 19 Kânunuevvel 1931 Nakleden: İ. F. Hudut vesikasının sahte olduğunu anladım. Bir tuzağa düşürüleceğime kanaat getirseydim, Şeyh Salih'i Hebron dağında, bir hançerle, öbür dünyaya gönderecektim! — Ah.. Altın. Hepsi altın. Bunları bana mı veriyorsun? — Elbette. Şeyh Salih çadırımdan gittikten sonra, sedirin üzerine uzandım. Kendi kendime düşünüyorum: Eğer araplardan ilk defa olarak bu adamı tanımış olsaydım, bütün arapların hamakatine hüküm eder- dim. Halbuki araplar çok zeki insanlardır. Ve Şeyh Salih o ka- dar çok sâf bir adam ki... Yalnız bir şey düşünüyor: Para! Maamafih, ben de, bu aç gözlü kabile reisinin gözünü iyice do- yurdum zannederim. Zavalı Adam! Bütün anlattık- larına inandı, Güya ben mısırdan bir kaç bin kişilik bir kafile ile geldim, türklerle harp ettim.. Ve kabilemden benden başka bir fert kurtulmadı! Bu hikâyeyi memek kabilmi? Iyiki isveçreden (Filistin) e gel- mişim,.. Tam benim çalışacağım bir saha. Cemal paşa (Şam) da araplar- dan ileri gelenleri asıp duruyor. Türk ordusunda Alman ve Avus- turya askerleri cephede müşterek silâh kullanıyorlar. Arap askerleri münfail. Bu vaziyetten istifade etmemek aptallık olmaz mı? Yarın akşam Şeyh Salih ile, hududu, gizli bir yoldan geçerek (Kudüs) e gideceğiz. Kudüs hududu, hayvanla, bu- lunduğum yere bir buçuk saatlik bir mesafede. Şeyh Salihin Kudüste çok adamı var. Kudü seyahati benim için biraz tehlikeli olmakla beraber, bu seyahat teklifini reddetmek kabil olmadı. Kudüsteki haleti rubiyeyi ya- kından görmek için mutlaka Ku- düse gitmeliyim. Sakallarım çok uzamış.. Renğim esmer ... Gözlerim elâ.. İngilize değil, her hangi bir ecnebiye benzer hiç bir yerim yok. Lisan meselesine gelince, Şam , Musul, Bağdat, Mısır ve Mekke şivelerile çok güzel arapça konuşuyorum . Bu, kaçırılır bir fırsat değil. Kudüs'te yahudileri de teşvik ve tahrik etmek çok faydalı ola- cak. Siyonistlerin emellerine temas etmek isterim. Kudüste yüz yirmi iki bin yahudi var diyorlar. Fi hatırladıkça gül Te Denizlere dehşe salan Bir Alman bahriyelisinin hatıratı Müharriri: Max Valentiner Arkadaşlar bağırıyorlardı : — Üzerimize endahat yaptılar. Nöbetçi zabiti, yüzü gözü şaş- kınlıktan perişan olmuş bir halde, kaptan köşkünden merkeze iniyor. — Gemimiz, arkasına bir mer- mi yedil - diye haber verdi. Telâş içinde sordum: — Rahne büyük mü?.. Lâakal dalmamıza mani değil ya?.. Ben, bu suali sorduğum sırada dalım i Yirmi metro derinliğe gitmiştik. Hiç bir su yolu yoktu. Yaralıyı yatağı üzerine yatırdık. Iztırap içinde kıvranıp duruyor bile.. m > e A 77 ÜL m a mi, iy” | İ düşünmeğe koyuldum. Bu yarala- İ nan adam nöbetçi idi, ön güvertede, | | AN ZAN tin halkının maneviyatını bozmak için, bu, istihfaf edilir bir kuvvet değildir. » .. Kudüs yolunda.. Iki arap atı üzerinde, Şeyh Salih'le beraber, konuşarak gidi- yoruz: — Havanın karanlık oluşu bizim için çok iyidir, Şeyh Abdullah! hududu kimse görmeden, kolayca geçebiliriz. — Hudutta bizi çevirirlerse...? koskocaman bir vesika var. bana, huduttan serbestçe geçmeme evvelce bahsetmemişti. Bu kısa okudum.. bekletmeği âdet edinmiştim. Ta ki, — Bizi çevirmek kimin haddi.?! Cebimde Cemal paşanın imzasile — Vesika mi? — Öyleya.. Ben hududa yakın bir kabilenin reisiyim.. Ne Ingi- lizlere, ne Türklere. Hiç bir tarafa yardım etmedim. Cemal paşa, kabilemi elde etmek için, müsaade etti. Şeyh Salih bu vesikadan bana izahat beni şüpheye düşürdü. Kendi kendime: — Sakın buadam Cemal paşa- nın casusu olmasın?! Diye söylendim. Bu ihtimali dalma düşünmeğe mecburdum. Şeyh Salih beni şüpheli görür ve böyle bir tuzakla Kudüse götürebilirdil Şeyh Salihin elindeki vesikayı aldıdm ve bir kibrit yakarak Vesikadaki imza, Cemal paşa'nın imzası değildi. Şih Salihe: — Amma yaptın ha, banada yalan mı söyliyorsun?! Dedim, bu imza sahtedir... — Nereden anladın? — Ben Cemal paşanın imzasını çok iyi tanırım.. Hattâ bu kâğıt ve mühürler bile sahte... Şeyh Salih hayretle gözümün içine baktı: — Yahu, sen ne zeki adam- sınl Burun sahte olduğunu şimdiye kadar kimse anlamadı Sen nasıl keşfettin? Ben güldüm. O sözüne devam etti: — Kudüs şehrine sık sık gidip gelmem lâzım. Böyle bir vesika elde etmeğe mecburdum. Maama- fih, bu vesikadan benim gibi bir çok kimselerde mevcuttur. Ben bu vesikayı tamam on beş altına satın aldım. (Arkası var) 19 Kânunuevvel 1931 | tahtelbahir Mütercimi : (Vâ - NO) biçare... Bacaklarından birisi kı- rılmış. Bundan maada, iki baca- ğında da vahim vahim yaralar açılmıştı. Bayılmış gibi bir hal vardı. Konuşamıyordu. Yaraları üzerine zeytinyağı akıttırdım ve ne olması mümkün bulunduğunu açık kalan makine methalinde bekliyordu. (Geceliyin, her açık methalin başımda bir nöbetçi şayet bir tehlike zuhur ederse, bu açık yerleri derhal kapasınlar...) Yaralının yaraları obüsten ileri gelmiyordu. Yanığa daha ziyade Her akşam bir hikâye ji Saime hanım, önünde muşamba | kaplı bir defter, harıl harıl hesap- | lar yapıyor. Cemiler , taksimler.. | Sonra, cedvelle çizgiler, çizgiler. Hesaplar kapatılınca, yekünların altına çifte çizgiler.. Bu esnada, Saime hanımın zevci Ali bey, gazete okumakta... Daha doğrusu, önündeki gazetelerden bir tanesini okumakta. — Beni bir dakika dikkatli dinle, Ali'ciğim... Sana mühim bir şey anlatacağım. — Anlat, yavrum. Bir dakika değil, iki dakika dinliyeyim! - diyerek, Ali, mütebessimane, başını kaldırdı. — Sen, ayda ikiyüz yirmi hira kazanıyorsun. Senede eder 2640 lira. Benim de evin kirasından şehri varidatım 120 lira. Senede eder 1440 lira. Demek ki, senevi 4080 lira gelirimiz var. Halbuki, bu son sene zarfında 4500 lira sarfetmişiz. Bu da, sade umumi masraflar ve benim tuvaletlerim için... Yani, içinde senin tütün paran, cep harçlığın filân yok... Peki, bu gidişle nasıl olacak?.. Iki yakamız, nasıl olacak da bir araya gelecek...Sonra, otomo- bilimiz ?... — Otomobilimiz mi? — Öyle ya... Otomobil almağa karar vermemişmiydik?...Sen, be- nim, spor otomobilini ne kadar sevdiğimi bilirsin... Hani geçen sene yılbaşında konuşuyorduk da, bu önümüzdeki sene zarfında bir otomobil almağa karar vermiştik... Nerede otomobil almak ?... Açığı- mız bile var... Ali: — Açık meselesini kapatırız! - dedi. - Bu sene şirketten bana zam yapacaklar.. Otomobil mese- lesine gelince, otomobili olmak şart değil a.. Ne yapalım? Her- kesin spor otomobili olmaz. — Leman Fahreddin'lerin nasıl var?... — Canım, elbette... Onların olmayacak da kimlerin olacak?.. Han, hamam, apartıman, konak... Her şeyleri tamam... Onlar, karı koca, ikisi de, paşa babalarının tarhlar, (o darplar, biricik evlâtlarıydı.. Çocukluklarında bile, çifter çifter arabaları vardı. — Peki, Fazilet Adnan? Onun- da hususi otomobili var. — Adnan, dünya kadar para kazanıyor, elbette... — Sen de dünya kadar para kazan... Biçare Ali, zıp diye yerinden sıçradı. — Neler söyliyorsuu, karıcığım, Sabahtan akşama kadar nasıl benzemekteydi. Adamcağız anlı- yamadığım bir sebepten dolayı yanmış olacaktı. Derhal su sathına çıkmağa karar verdim. Arka güvertede, son kapağın yanında, şayanı dikkat birşey yoktu. Fakat orada, topun ya- nında, daimi surette, atılmağa mübeyya cepheneler bulunduru- yorduk. İşte bu cephaneler, kendi ken- diliklerinden ateş almışlardı. Bu hâdise, bizim bahriyede ilk defa vaki olmuş bir hâdiseydi. Dokuz on fişek ateş almış, patla- İ Saime hanım, borsada... didinip (o çabaladığımı Ogörmiyor musun? Senin için paralanıyorum. Ne yapayım? Ancak bu kadar kazanabiliyorum. — Daha da kazanabilirsin... Fakat şayet teşebbüs sahibi ol- san... Tehlikeye atılmaktan kork- masan... Amma, nerede sende o cesaret?... Yani, bana, spekülâsyon yapmağı, dolambaçlı yollardan tarif ediyorsun, değil mi? — Artık orasını bilmem... Ne yapmalı yapmalı, insan, hayatta mü- teşebbis olmalı... Fakat Ali'ciğim sakın, bu sözlerimden kötü mana çıkarma... Ben seni seviyorum... Senin yalnız müteşebbis olmamanı türlü bir kusur bulmak aklımdan bile geçmez... Saime hamım, kocosının tehli- keli teşebbüslerde o bulunamıya- cağını anlayınca, spor otomobili almak derdile, bu nevi tehlikeli teşebbüslerden (birine (kendi girişti . Gizlice, (o mücevherlerini Emniyet sandığına (o götürüp koydu. Bu para ile, Ingiliz lirası üzerine, Galata'da, tanıdığı bir sarrafın yardımile, hava oyunu oynadı... “Koskoca İngilterenin bunca yıllık sağlam lirası ne ola- bilir ? - diye düşünüyordu. - Son zamanlarda azıcık düşlü ise, gene de kalkar...., Tahmin doğru çık- madı. İngiliz lirası tepe taklak.. Ziyan.. Aman, ziyanı kapatayım derken yeniden ziyan.. Hava oyunu mütbiş bir şeydir.. O gün zarfında, genç kanın, yuvarlandı; iki bin lira içeri girdi. Akşam, asabiyet içinde eve döndü: Kocasına, her şeyi, oldu- ğu gibi itiraf edecekti. Kocası, radyoyu kurmuş, küçük rakı tepsisini de hazırlamış, onu bekliyordu. Tuhaf şey! Eve, mu- tattan daha pek erken dönmüş! — Nerede kaldın şimdiye ka- dar, karıcığım ?... Seni beklerken iki kadeh çakışlırayım dedim... Fakat, haydi, hazırlan... Seninle gezmeğe çıkmak istiyorum.. Haydi, haydi, haydi... Yarabbi! Bu akşam, ne kadar mesudum... Insan ne garip! Gimi bedbaht olur, kimi mes- ut... Ali mesutmuş! Halbuki, Sai- me'nin içi kan ağlıyordu... Genç kadın, hakikatı olduğu gibi söy- mek niyetindeydi; söyledi de... — Gezmeğe çıkmağı, eğlen- meği, bu akşam gönlüm hiç istemiyor, (o Ali.. Ben, bilâkis hayli kederliyim... Sana verecek epice fena bir haberim var.. Bu gün borsada, iki bin lira kayb- ettim. o Mücevherlerimi emniyet sandığına yatırarak... — Eeecel... kaplıydı. Evvelce berri muharebe: lerde (o bulunmuştu. O Tannenberg muharebesine iştirak etmişti. Ma- cera merakı yüzünden tahtelba- hirciliğe girmişti. En yakın Avusturya limanına doğru bütün sür'atimle ilerlemeğe başladım. Burası, Sebenico'ydu yaralı arkadaşımızı hastahaneye nakllettirdim. Bilâhara haber al- dım ki, delikanlı, kolaylıkla şifa- yap olmuş. Bu seyahat, U 38'le son seya- hatim oldu. Bu tabtelbahiarin umumi teftiş ve tamire tabi tu- tulmasıle, hayatımın en hareketli parçalarından biri nihayete ermiş mıştı. Tahtelbahirin güvertesinde, tam Diesel makinesin duruyorlardı. Bu yerde, Celsius'le kırk derece hararet mevcut bu- | lanması muhtemeldir. Bedbaht yaralı son derece ıztı- rap çekiyordu. Vapurumuza Avus- turya'dan binmişti. Yakışıklı deli- cg üstünde | EAA NN GC bulunuyordu. | Şimdi, artık, hayatımın yep- yeni bir kısmı başlıyortlu. Hattâ, i diyebilirim ki, bu kısım, evvelkin- den daha ziyade alâkayı calipti. Eski arkadaşlarımdan pek azını kendimle beraber almıştım. Hoş, beğenmiyorum. Yoksa, sana başka : Sahife 9 Bir mektup Mareşal Hindenburgun z M. Hoovere müracaati toryomu hakkında cereyan eden M. Hoover'e gönderilmiş olan ve Almanyanın müzayakasından ve tinden bahseden mektubu oku- muştur. Times gazetesinin muhabiri, neşrolunacağını yazmaktadır. Bu mektubun, mubtemel tenkit-. lere cevap olmak üzere Amerika hükümeti tarafından istenilmiş olduğu söylenmektedir. Mektup moratoryomun ilânından 12 saat sonra kablo ile alınmıştır. Washington — Yollar ve çare ler komisyonunda Hoover mora- müzakerat esnasında M. Stimson, mareşal Hindenburg tarafından | Alman maliyesinin ümitsiz vaziye- | matbuatın salâhiyettar Almanmem- © baından elde edecekleri izahat ile KOR AÇ RA > | Ali, mütebessimane dinliyordu. | Deniz faciaları Riga, 17 — Evelsi gece Letonya | üzerinde esmekte olan fevkalâde şiddetli kar fırtınası esnasında Liba önünde demirli bulunan Luba ismindeki Letonya yelkenlisi de- mirlerini tarayarak batmış ve 21 kişiden o mürekkep mürettebatı boğulmuştur. ; Macaristanın borçları haki bir moratoryom Londra, 17 — Daily Hersld gazetesi, Macaristanın Kânunusani bidayetinde bir moratoryom talep yazmaktadır. Macar borçlarının. tediyesi tadil olunmayacak, yalnız tediyatın bir kısmı Macar parasile yapılacaktır. puana ar Tuhaf şeyl. Hiç de hiddetlenmi- yordu. Korku ve debşet alâimi göstermiyordu. Bilâkis, meselenin fecaatini Ohenüz (anlayamamış gibiydi. Yoksa, 2000 lira kaybetmek sözünü 2000 lira kazanmak diye mi anlamıştı. $ Sözleri bittikten sonra, karısının yanaklarından öptü. Onun göz. yaşların kuruttu. İ — Senin bana (verdiğin teşeb- büs ve tehlikeye atılmak konfe- ranstan sonra, ben de, senin ha- berin yokken, teşebbüste bulun- dum. Bende umumi vekâletna- men var ya... Onun sayesinde, evini rehne koydum. Ben de ingiliz lirası üzerine hava oyunu oynadım. Amma, ingiliz lirasının düşmesi tarafını iltizam ederek oynadım. Neticede dört bin lira kazandım... İşte, sana, onun ziya- fetini çekecektim... Demek ki, senin iki bin lira ziyanı çıkardık- tan Sonra, iki bin lirada kârımız kalıyor... Spor otomobilini aldık... Haydi bakalım... i Nâkili ttebatımdan mevcut kalmıştı: z Ilk mürettebatım, yavaş yavaş benim yanımdan alınmış, yeni teşkil edilen tahtelbahir mürette- j batına, -onları takviye için- araya | karıştırılmıştı. Onların o havadislerini (sorup anlamağa dabi cesaret edemiyor- dum. Zira, biliyordum ki: “ Şu | adam, falanca tahtelbahirle Flan- dres'te battı; öteki adam, beriki | ( Hikâyeci ) pek azı tahtelbahirle (şimal ( denizinde mahvoldul, diye bana haber verecekler... 4 Bilhassa şimal denizinde, tah- telbahircilik sahasında pek büyük ziyanlara maruz kalmıştık. 3 Alâkayı calip olan şu noktayı da ilâve ideyim ki, sulh zamanlarının tahtelbabir kaptanları uzun müd- det mevkilerinde ( tutunuyorlar. ( Arkası var ) Na a “

Bu sayıdan diğer sayfalar: