31 Aralık 1931 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

31 Aralık 1931 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3i Kânunuevvel 1931 Akşam ———— Tefrika No:20 İngiliz Casusu KİŞİ “LAVRENS İSTANBULDA! — 31 Kânunuevvel 1931 Nakleden: İ. F. Dün geceki muharebede bir Avusturyalı zabit esir almışlar “ bu adamin ağzı, burnu, yürüyüşü, bütün tavurları tamamen size benziyormuş..!,, O gece, Lübnan dilberile baş başa, göğüs göğüse, sabaha kadar beraber yattık. Beni, en ziyade sarhoş eden şarap değil, onun sıcak nefesiydi. Habibe, benim sakallarımdan tiksinmiyor, kalın ve sert parmak- larımın tazyikinden hoşlanıyordu. — Yavrum, sakallarım seni çok tazip ediyor, degil mi? Dediğim zaman, o boynunu bükerek: — Hayır, diyordu, ben sizi sa- kalımzla, buşunetinizle (sevdim. Bunlardan uzaklaşırsanız belki de hoşa gitmezsiniz. * . > . Yeni bir vazife. agiz Sabahleyin, balkonda, Habibe ile çay içiyorduk. Bir garson telâşle odamızın kapısını vurdu: — Otel sahibi, şeyh efendi hazretlerini görmek istiyor... — Peki.. Geliyorum. Diye seslendim. Habibeyi balkonda yalnız bıra- karak odadan çıktım. Mister Kuk koridorda beni bekliyordu. — Azizim, sana mühim bir haber var... Diyerek koluma girdi. Muhabere odasına doğru yü- rüdük. Arkadaşım, müteessirane başını sallıyarak: “Sizi ceneral Allenby aratı- yor, dedi, galiba mühim bir vazife tevdi edecek... Odada yalnız halınca, mister Kuk şu izahatı verdi: —Siz bu gece yattıktan sonra, ceneralın yaveri buraya gelmişti. Onu eskiden tanırım.. Çok iyi ve vefakâr bir gençtir. Bana, ceneralın iki günden beri sizi aradığını ve size Filistinden uzak bir yerde yeni bir vazife vermek niyetinde olduğunu söyledi. Doğ- rusu sizin bu havaliden uzaklaş- manıza şahsen hiçte taraftar değilim. Bu haberi alınca beynimden vurulmuşa döndüm. Filistindeki işlerimin semeresini tamamile elde etmeden nereye gidebilirdim? Benim prensipim şu idi: Yirmi yarım iş yapmaya, bir tamam iş yapmayı tercih ederim... Filistinde deruhte ettiğim işleri neticelendirmeden bütün plânl Tefrika numarası: 90 Denizlere dehş salan tahtelbahir rımı yüz üstü bırakarak hiç bir tarafa gitmek niyetinde değildim. Mister Kuka; — Nereye gönderileceğimi tah- min ediyorsunuz? Diye sordum. Telsiz telgraf memuru bundan fazla bir şey bilmiyordu. — Bugün, hatta şimdi, derhal ceneral Allenbi'nin karargâhına gitmenizi tavsiye ederim, dedi. Arkadaşıma yalvarır gibi cevap verdim: — Bugün de burada kalmak arzusundayım ... Cenarale yarın gitsem olmaz mı? — Doğru olmaz. Çünkü, ya- vere sizin bu gece burada misafir olduğunuzu söyledim. — Büyük bir ihtiyatsızlık... — Bana bir şey tembih etme- miştiniz, azizim! — Hakkınız var, Kuk! Bu ibtiyatsızlık sizden ziyade bende oldu. Burada bulunduğumu mın- taka kumandanma bile söyleme- nizi arzu etmezdim. — Ne fikirdesiniz? — Vaziyetim çok fena, Mister Kuk! Bugün sevgilimle başbaşa kalmak isterdim. Arkadaşım güldü: — Sevgilinizle mi? — Şakayı bırakalım, dostum! Ben bu kadından çok hoşlanıyo- rum. Onunla, hiç olmazsa bugün de başbaşa kalmak isterdim. Hem bu yalnız bir his ve aşk meselesi değil.. Biraz da mem- leket meselesidir. Ben Habibeden çok şeyler öğrendim... — Onu cidden seviyorsunuz demek...? Mr. Kuk alay etmeğe başlayınca ayağa kalktım. — Bugün mutlaka gitmeliyim, değil mi? — Siz bilirsiniz! — Ceneral, Londradan yeni bir emir almiş olmalı. Beni başka bir iş için aratmazdı. — Yaverin anlattığına bakılır sa, cereralın karargâhında dün akşam esir alınan yeni bir Avus- turyalı zabit varmış. — Bundan bana ne..? — Bu zabit size çok benzi- yormuş... Bana çokmu (o benziyor muş dedin...?! — Evet... ağzı, burnu, boyu, bakışları, yürüyüşü, tavırları size okadar çok benziyor muş ki.. (Arkası var) 31 Kânunuevvel 1931 e pe — Bir Alman babhriyelisinin hatıratı Muharriri: Max Valentiner Mütercimi : (Vâ - Nü) Sonra, yiyecekler, yiyecekler, yiyecekler... Norveçli gemiden, başka türlü- de istifade ettim. Tabhtelbabrimi onun peşine bağlayarak, kendimi ona çektirdim. Cenuba doğru gitmek isteyor- dum. O beni çekiyordu. Böylelikle, mahrukattan yana tasarruf etmiş oluyordum. (Daha doğrusu, lâekal böyle düşünüyordum. Zira, işin bambaşka bir netice verdiği son- | radan anlaşildi. ) Evvelemirde , bir randevuda bulunmam icab ediyordu. Demir adası cenubunde, — bir Ispanyol am yelkenlisi, içinde kırk ton mühim- matle bizi bekliyordu. Bundan maada, ayni mevkide bir Alman tahtelbahirile de kar- şılaşacaktım. Bu müddet zarfında bizim Nor- veçli bir fırsatını bulup da kaça- cak mıydı ? Bu düşüncenin sev- | kiyle adamlarımdan yirmi tanesini Norveç gemisine yolladım. Bun- ların içinde, ticareti babriyede tanınmış olan Obichs Ode vardı. Kumandayı o deruhte edecekti. Keza, vapura, küçük çapta bir de top gönderdim. Telsiz telgraf tesisatını da-kmal i cemiyetinin rana Hint harbi Gandi harp bayrağını tekrar çekti mi? Londrada toplanan Hint yuvar- lak masa konferansı dağıldıktan sonra Hindistanda vaziyet çok vahamet kesbetmiştir. Bingale eyaletinde tethiş usulü şiddet kesbetmiştir. Comilla'da iki mektepli kız Ingiliz hakimi Mr. Stevenson'un nezdine bir bahane ile çıkmışlar ve birdenbire revok verlerini çekerek hâkimi öldür- müşlerdir. Her iki Hintli kız tevkif olunmuştur. Şimdiye kadar Hintli kadınların suikastlere iştirak ettikleri vaki değildir. Son zamanlarda milli kongre kadınları siyasi faaliyete davet etmiştir. Gandi Romadan hareket etmez- den evvel beyanatta bulunarak tekrar mücadeleye girişmek için Hindistana avdet etmekte oldu- ğunu beyan etmiştir. Hint gazeteleri “ Gandi harp bayragını çekti , yolunda neşri- yatta bulunuyorlar. Hint milli kongresi yeni müca- dele teşkilâtını kurmağa başla- mıştır. Gönüllüler tekrar faaliyete giriş- miştir. Asıl harbin şubatta baş- lıyacağı bekleniyor. Yılbaşı tebrikleri Saadetiniz babtsızlara yar- dımla tamam olur. Yılbaşı tebrikleriniz için Himayei Etfal “Lüks, telgraf kâğıtlarını kullanınız. Bu kâ- gıtlar her telgraf merkezinde vardır. oMuhatabınıza fazla hürmet göstermek ve zarif bir kâğıt üzerinde hissiyatınızı arzetmek için, telgrafınızın üzerine “Lüks, kelimesini yazmaklığınız kâfidir. Ayni zamanda bu hareketiniz size binlerce yetimin minnet ve şükranmı kazandıracaktır. Bromural «Knoll> tableti larca vakada tecrübe edi y Her perşembe olduğu gibi, Yeşilköyden trene bindi. Vagonda halü etvarını takip etmeğe hacet yek. Bir aydır ayni hal; bu gün de öyledir: Çalıştiğı tayyare karargâhında, bir aydır haftanın sonunu iple çekiyor. Vagona ayak bastıktan sonra yerinde duramıyor. Her vakit seve seve seyrettiği Istanbul harabelerine artık lakayıt duruyor. Şu yanıbaşımızdaki kompartiman- da, kim bilir ne sabırsızlıkla biran evvel sevgilisine kavuşmak isti- yordu. Sirkeci'de indi; köprüyü boy- luyor. Şimdi Kadıköy iskelesine sapacak. Tuhaf şeyl Bugün ağır adım- larla ilerileyor; kendine gayet hakim bir adam tavırlarile. Va- pura çok vakit mi var nedir? Aa1!.. Nereye ?... Merdivenleri geçti, iskeleye inmiyor. Karaköye doğru gidiyor, a, al. Pastacı dükkânına girdi. Anla- şıldı, tamam şimdi anlaşıldı. Tiadduş'una hediyecik bir şey- ler alacak. Nstekim elinde paketle çıktı... A, a... Gene nereye? Şaşırdın mı be çocuk! Insau sen vaziyette ağzının yolunu kulamaz olur da, Tiadduş'unun yolunu şaşırmaz. Nereye ayol, hu! Tünele girdi. Anlaşıldı, bu sefer de anlaşıldı. Tiattuş'un sevdiği karanfiller- den yalnız Beyoğlu'nda bir dük- kânda bulunur da.. Yook, Allah, Allah Tramvaya atladı, doğru Şişli. Doğru Şişlideki ütücü mağazasına. Girmesile çıkması bir oldu; hem yalnız çıkmadı. Yanında, dükkânda kasadarlık eden Macar kızı vardı. Gene “anlaşıldı, desek, artık kimse inanmaz. iki minimini ULA eri dünyada en ziyade müteammim âsap müsekkini ve münevvimdir. Bu müstahzar milyon- ilmiştir ve hergün binlerce doktor- lar tarafından tavsiye olunmaktadır. Alındıktan 20 dakika yada Rhein üzerinde Lu ettim. Bu suretle dnlarla teması muhafaza edecektim. Obrichs'e, emir verdim: Demir adasından altmış mil açıkta beni bekliye- cekti. Muvakkat kaptan arkadaşımıza bundan maada tenbihatta da bu- | lundum. Emirleri iyice tespit ettim. Şayet bir tehlike zuhur ederse, o da, İngiliz tuzaklarının yaptık- ları gibi, Norveç bayrağını kullan- makta devam edecekti. Bu tertibatı aldıktan sonra, mü- | nasip zamanda randevu mahline | yetişmek üzere istical gösterdim. Unutmamalı ki, bütün evamiri, | amirallıktan telsiz telgraf vasıta- sile alıyordum. Bittabi, bu, çok elverişli bir usuldü. Lâkin bazı mahzurları vardı. Telgrafların düşman tara- fından da alınması ve şifrelerin halledilmesi ihtimali vardı. Bina- enaleyh, aldığım emirlerin düşman geçer geçmez, şayanihayret olan müsekkin tesirini gösterir. Uzun zaman alınsada hiç bir zararı yoktur, — Eczanelerde 10 veya 20 tabletlik cam tüplerde satılır. — Fabrikası Alman- dwigshafen, de KNOLL A-G. dır. tarafından öğrenilmiş olduğunu daima nazarı itibara almak mec- buriyeti vardı. Coşkunluklarımı Ocoşarak ve ibtiyata fevkalâde riayet ederek yaklaştim. Cıvarı, periskop'umla haddeden geçiriyordum. Adaya, sanki burası düşman gemilerile dolu imiş gibi yaklaşıyordum. Hissi kablelvukuum, meğerse beni yanıltmamış. Muvasalâtımızdan bir gün evel, diğer tabtelbahirin kaptanı Gan- sen'den şöyle bir telgraf aldım: “Randevumuz haber alındı. Başka bir randevu tayin ediniz! Pir taşla iki kuş vurmak için norveçli geminin bulunduğu nok- tayı randevu mahalli intihap ettim. İçimde ikinci bir fenalık hissi kablelvuku vardı: Kaptan Gonse- rin bana fena bir haber verece- kini sanıyeram. Meselâ, içi mü- himmat dolu yelğenlinin İngilizler Lr a Fattuş'una kavuşacağı yerde... Hayır anlaşılmadı, Bir şeyler anlaşılmadı. Kolkola yürüdüler. Kızın bile» inin sımsıkı yakalamış, dirseğini dirseğine değdirmiş yanyana gi diyorlar. Omuzları birbirine o kadar bitişik ki, aralarına bir bardak su boşaltsan, katresi yere düşmez. Vayköftehor vay! Dar bir sokağa saptılar. Hem gidiyorlar, hem şakalaşıyorlar. Kahkahalar atıyorlar. Ne ayıp şey! Ay, dudak dudağa geldiler; bil. Görenler başlarını çeviriyor. Hay utanmazlar, arlanmazlar! Sonra sinemaya girdiler. Salon da loşluktan bilistifade, üstündeki aktörlerden ziyade biri birlerine sokuldular. Bir rivayete göre, sinema çıkışı gene kolkola, bilâfütur bir otele gitmişler. Kendilerine karı koca süsü vererek ... ilh. Hay utanmazlar', mazlar | hay arlan- » Ertesi akşam, trenden indi. Hafta tatilini bitirmiş, Fatma'sına da uğramış, vazifesi başına avdet ediyordu. Karşısına oturan biri, bu zatin, bir arkadaşına şu sözleri usulla anlattığım işitti : — Vicdanen çok muazzabım... Zıra, çok sevdiğim Fatma'yi istemiyerek (aldatıyorum. Unu seviyorum. o Onunla nişanlana- cağım.. Hattâ şimdiden nişanlı gibiyiz. Oda, bir iki seneye kadar yani işlerimi yoluna koyduktan sonra benimle evlenmeğe razı. Sözümde Oodurur ciddi bir erkek olduğumu biliyor... Lâkin bu bir iki seneye kadar ne olacak ?... Fatma'yı ancak anne- sinin, babasının yarında, resmi bir ziyaret yapar gibi görebiliyo- rum... Zira, yüksek bir ciledem miş... Aile mütaasıpmış... Hattâ nişanlansam bile, benimle yalnız başına sokağa çıkamazmış... Zira “âlem ne der?,, mişl onu, vapurla şöyle bir boğaziçi gezintisi yap- mağa razı edemiyurum. Birlikte bir sinemaya gidemiyoruz... Be- hemehal nikâh kıyılmış bulunmalı imiş te ,udan sonra... Hayır, bu, bana 'itimatsızlığından değil- miş... Fakat, âdet böyleymiş... Bunu meye benzetirim, biliyor musunuz? Devairdeki kırtasiyeci- liğe... Henüz muamele natamam, vakti merhun gelmedi diye... OF, amanl... Bu aşk kırtasi ciliğinden... Bu aşk kırtasiyeciliği, işte, böyle aşk kaçakcılığına sebe- biyyet veriyor.. Her kırtasiyecilik kaçakçılığı doğurduğu gibi. Yoksa, ben, öyle kolacı kızlarile filan Fatma'cığımı aldatmağa tenezzül edermiydim? Çok O muazzebim amma.. Ne yapayım.. Salâh İzzeddin edildiki tarafından nevinden.. Keza, bu ciheti de doğru tah- min etmişim. Ertesi gün, öğle üzeri, randevu mabaline geldiğim vakit, Gansser'in tahtelbahirini su sathına çıkmış gördüm. Denizin son derece dalğalı olmasına rağmen küçük flikamıza bindim. Onu, gemisinde behemmehal ziyaret etmek istiyordum. Gans- ser'le eskiden beri can ciğer arkadaşdık. Beni, gürültülü bir surette, Neş'e içinde kabul etti, Çok geçmeden, içindekileri dökü- verdi. Arkadaşım, tam üç gün, bir türlü gelemiyen Ispanyol gemisini beklemişti. Bu üç gün, bir türlü, bitip tükenmek bilmemişti. Su sathına çıkmışlardı. Kaptan balık avlamıştı. Adamları, adaya çıka- rak hayvanat avlamışlardı. Orası, deniz banyoları için gayet müsait bir mevki olduğu için ondan isti- fade etmişlerdi. (Arkası var) müsadere

Bu sayıdan diğer sayfalar: