19 Ocak 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

19 Ocak 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 Akşam Istanbulun en eski mahyacısile mülâkat.. Istanbul mahyacıları üç seneden beri on para maaş alamıyorlarmış.. Acı acı gülümsedi: “En büyük derdim nedir biliyor — Çek! — İnce ipi çek! — Yavaş çek minareyi yika- caksın ! Akşam oluyor.. Karanlık perde perde Fatih meydanına çekiyor. Karşıki (okurşunlu omedreselerin odalarında tek tük, sönük ışıklar yanmağa başladı.. Çıkını elinde, zembili omuzunda,torbası kolunda aile babaları topa yetişmek için telâşlı adımlarla camiin önunden geçip gidiyorlar.. İşte bastonun ucuna taktığı ciğeri sevgili kedisi Sarmana götüren mümeyyiz bey.. İşte kırmızı bürümcük kâğıdına sardırdığı üç pişkin pideyi soğut- madan eve götürmek için alı alına moru moruna koşan Hacı hanım.. İşte hezaran bastonunu silâh gibi omuzuna dayamış, bastonün ucu- na çıkın yaptığı mor yazma men- dilini asmış garip bir vaziyette yürüyen sahhaf elhaç Nureddin efendi.. Mor çıkının Oucundan pırasaların bıyıkları, siyah turpla- rın ablak çehreleri, salataların plili yeşil eteklikleri arzıdidar ediyor. Camiin önünden her geçen bu: — Çeki — İnce ipi çek! — Yavaş çek minareyi yıka- caksın! Sesleri üzerine başını çevirip bir kere bakıyor. Camiin önürde büyük bir faaliyet var. Minarelerden birine bir çıkrık takılmış, bu çıkrıkla büyük bir halatı yukarıya “cekmeğe uğraşı- yorlar.. Çizmeli, ufak tefek, kar gibi beyaz sakallı fakat dinç bir ihtiyar oradan oraya koşuyor adamlarına emir veriyor, halatın minarenin tepesine nasıl çıkarıla- bileceğini tarif ediyordu. Bu zat Istanbulun en eski mahyacısı meşhur Hacı Ismail efendi idi. — Merhaba oğlum. Zarif, nüktevazı, hoş sohbet bir zattı. Beyaz sakalını sıvazlayarak anlatmağa başladı: Kaç sene mi oldu?.. Bu zenaate başlayalı elli iki yıl var. Elli iki senedir her ramazan minarelerin arasında ışıktan yazı yazmakla meşgulüm, bizim ailede mahyacılık miras gibi babadan oğullara, dededen torunlara kalan bir iştir. Babam meşhur mahyacı Ali ağadır. Abdülmecit hırkaişerif camiini yaptırdığı zaman usta bir mahyacı aramış, sormuş, Soruş- turmuş, babamı sağlık vermişler. Bir gün peder saraya çağırılarak yeni yapılan hırkaişerif camiinin ilk mahyacı başlığına tayin buyu- rulmuş. Merhum yıllarca bu vazi- fede kalmış. Hattâ bir akşam mâbya kurarken minarede hasta- lanmış, iflâh olamamış, göçüp gitmiş.. Babamdan sonra onun işini biraderim Fikri efendi almış. O da yıllarca Hırkai şerifte kaldı. Sonra ayni camide ben işe başladım. Taaaaa bugüne kadar. Ayni hır- kai şerif camiinin inşasındanberi bizim aileden başka mahyacı gel- memiştir. Bu Ramazan beni bu- raya, Fatih camiine tayin ettiler. Fatihin tarihi mahya halatı çürü- düğünden, ilk def'a olarak degiş- tirmek icap etti. Şimdi bu balalı yukarı çekiveririz. — Sizin hattatlığınız var mıdır? — Yoooooo... Ben saracım.. Mahyacı olmak için hattat olmağa musunuz?..,, dedi... Istanbulun biç te lüzum yoktur. Hattâ eski meşhur mahyacılardan bir çoğu okuma bilmedikleri gibi yazı yaz- masını da bilmezler idi. Mahyacı, koracağı mahyayı hattata yazdırır sonra bu yazı üzerine kalıplarını döker, ölçer, biçer ve mahyasını kurar. Yüzünün hatları birden bire genişledi... Gülümsedi: — Bilmesiniz bey, dedi, bu mahya kurmak ne zevktir, ne tatlıdır... Ben ilk mahya kurdu- gum gece sabaha kadar gözüme uyku girmedi.. Bir gözlerimi ka- pasam, sıra sıra kandiller, kan- dillerden yazılar görüyorum.. O gece sahura kadar kurduğum mahyanın karşısına geçtim. Bir taşın üstüne oturdum. Ve yaptığı muhteşem heykeli seyreden bir sanatkâr gibi saatlerce mahyamı seyrettim.. Hey gidi gençlik hey... Ibtiyarladık.. Hani horos ölür gözü çöplükte kalırmış. Biz de ibtiyarladık fakat sanat ateşi geçmedi... İşte hâlâ: — İpi çeki, — Yavaş.. meşguluz.. Birdenbire durdu, yüzüne bir hüzün çöktü: | — En büyük derdim nedir, biliyor musunuz?.. Bizim mahdum maşallah büyüdü, yetişti, koca delikanlı oldu.. Fakat bir türlü mahyacılıkta gözü yok.. Tenezzül etmiyor bu işe... Halbuki benim demin söylediğim gibi bu iş bize babadan kalma... Bunun için ben de göçersem bir asırlık mahyacı ailesi inkıraz edecek.. O, şimdi daha kazançlı işler intihap etmiş... Bu mahyacılığın aylığı ne ka- | dardır? Gülümsedi ; — Üç senedir Istanbul mahya- cıları beş para almamışlardır... Efendim bir adam: — Ben İstanbulda bütin ca- milere o mahiya -kuracağıml, diye Çabuk ol.. ile | en eski mahyacısı hacı Ismall efendi ve kanailleri hazırlıyan çırağı münakasaya girmiş.. Münakasa üstüne kalmış, paraları almış, savuşmuş.. Bizde üç senedir para almayoruz.. Amma bu inat mes- elesi.. İnsan sanatını para için sevmez ya.. Ben üç yıldır beş para almadan mahyaları kuruyorum. Bakın bu sene burası için kendi kesemden 17 lira masraf ettim.Hep bu çalışanlar gündelikci.. Üç sene- den evvel bize ayda 12 lira verirdi. Eh ben 11 ay saraçlıkta meşgul.. olurum.. Ramazan gelince saraçlığı bırakır mahyacılık yaparım. Yoksa 12 lira ile geçinmek kabil mi?,Bü- tün mahyacılarda benim gibi iş güç sahibidirler.. Bahis bu sene kurulan mahya- lara intikal etti, Bu Ramazan ca- milerde sekizer mahya kurulmuş.. Mabyacılara 15 tane mahye numu- nesi gönderilmiş.. Bunların içinde beğendiklerini kuruyorlar,. Kuru- lacak mahyaların arasında “Va- tadaş hesabını bil, , “Vatandaş yerli mal kullan,, iktisadi nasihat- lar, gül, yıldız, ay gibi sanatkâ- râne resimlerdir. — Bu harflerle mi mahya kur- mak daha kolay, yoksa eskiler- le mi?.. — Bu harflerle beyim, bu harflerle... O eski “vav,, kafaları, “ayın, başları ne zor, ne müş- küldü... Bu harfler mahyaya pek müsaittir .. Bu esnada top atıldı... Iki ih- tiyar camiin merdivenine oturdu- lar, ağızlarına birer zeytin atarak iftar ettiler... Hacı Ismail efendi- nin mahyasını bırakıp eve gitme- sine imkân yoktu.. Oda ayakta orucunu bozdu.. Bir taraftan yemek yiyor, bir taraftan da emirler veriyordu: ek|!.. aha çek.. Bir aralık gülümsedi: — Ne yaparsın evlât, dedi biz zenaatimizi severiz. Hikmet Feridun Kadın - Erkek meselesi.. 19 Kânunusasi 1932 Lâtife Bekir H. kılıbık erkek bilmiyormuş Iki kadın birlik reisi arasında mühim bir ihtilâf: Şapka meselesi Birliğin hademesi : — Siz böyle buyurun da ben yukarıya haber vereyim |,. dedi. Buz gibi soğuk bir salon... Aksi gibi. kapı da açık... Karşıki mut- fağın da kapısı aralık. İçeride durup dinlenmeden miyavlıyan bir kedi... Ve tavada uskumruların cızırtısı... Balıkların hep bir ağızdan gürültüsünden başka yukarındaki salonda içtima eden birlik azasının sesleri... Sibiryayı andıran salonda epice bekledim... Bir az sonra birlik reisi Lâtife Bekir hanım siyah mantosuna sarılmış geldi... Lâtife banımın aşağı inmesile beraber mutfaktaki (o balıkların o cızırtısı kesildi, şimdi yalnız hanımların sesleri uzaktan uzağa geliyor... — Gazeteleri okuyor musunuz hanımefendi?. — Nezihe hanımn beyanatını okudum.. — Nasıl buldunuz.. — Nezihe hanım “artık kadın- lık davası bitmiştir. Binaenaleyh bugün için kadınlar birliğine lü- zum yoktur, diyor. Çok baksız.. Kadın birliklerinin gayesi kadına siyasi haklarını kazandırmaktan ibaret değildir ki.. Nice medeni memleketler vardır ki buralarda kadınlar siyasi haklarına sahip- tirler. Fakat bu memleketlerde kadın birlikleri vardır.. Kadın birliği kadınlık camiasının gidişa- tına veche veren bir teşekküldür. — Erkekler birliğine ne der- siniz?.. — Biz bu erkekler birliği ce- miyeti ile alâkadar değiliz... Ve erkekler cemiyetini cemiyetimizin karşıki cephesinde düşman bir cemiyet olarakta kabul etmiyoruz. Düşman bir cemiyet olarak te- lekki etmiyoruz.. — Aman hanım efediciğim.. Oradaki cemiyet azaları, erkek- ler birliğini sırf kadınlar birli- Zine tekabül etsin diye kurmuşlar... Hem onlar antifeminisit halbuki siz feminitsiniz değil mi?. — llâhi beyefendi.. İlle bizi karşı karşıya düşürmek mi niye- tiniz ?.. Vallahi oda çok soğuk... — Yooo. . Sizi üşüteceğimden korkuyorum.. (Nezihe (o hanımın “ erkeklerbirlikine ,, girmesine ne dersiniz?. — Telekkı meselesi.. İster erkek cemiyetine girer, ister başka bir cemiyete.. Bu bizi alakadar etmez.. — Erkekler birliği kadınların müsrif olduklarını iddia ediyor. — Katiyen.. Kadın hiç müsrif olmayan bir mahluktur.. Gazete- nizde listelerin hepsini okudum.. en ziyade makul bulduğum liste Nezihe Muhiddin hanımın listesi- dir.. Çıkan listeler arasında Nezihe hanımınkini beyendim.. — Size nazaran şık bir kadının senelik tüvalet masrafı nedir? Lâtife Bekir hanım düşündü ve listesini şöyle tesbit etti Adet (o Cins (o Vasati fiyeb Yekün 4 elbise 30 140 1 manto 100 100 4 iskarpin 8 2 2 şapka 6 12 boya, koku, ruj 60. Lira 326 Yani aynen Nezihe Muhiddin hanımın listesini kabul ediyorum. Yalnız bir farkla o bir şapka koymuş, ben biri yazlık, biri kış- lık olmak üzere iki şapka koyu- yorum... Bunun için Nezihe hanı- mın listesi 320lira, benimki 326.. Bir şapka imkânı yok yetişmez.. Söz kılıbıklık meselesine intikal etti.. Lâtife Bekir hanım; kızartılan # yukaridaki Lâtife Bekir H. —Ben bu tipte bir adam tanımayorum, dedi, tanıdığım ve bildiğim aileler arasında hiç bir kılıbık kocaya tesadüf etmedim. Eğer kılıbıklık fena bir şey ise kılıbık O olmamak da erkeklerin elinde bir şeydir. Evlenmeden evel iyice tetkikat yapmalı ve kendilerine seçecekleri arkadaşları iyi intihap etmelidir. — Peki amma hanımefendi- ciğim.. İzmir erkekleri koscaman bir kılıbıklar cemiyeti yapıyorlar- mış?.. — Boşuna telâş.. Erkekler hiç yoktan, nafile yere telâşa düşü- yorlar.. Ben kılıbık bir erkek tanımıyorum. Oda büsbütün soğuklaşıyordu. Lâtife hanım: — Efendim iki odamız var.. Birinde soba yakıyoruz.. Orada da bugün ıçtima yapılıyor... Malüm ya tasarruf... Ağzımı açıp bir şeyler söyleye- cektim. Fakat “ hapşul , diye hapşurdum. Ve Lâtife hanımın elini: sıkarak ayrıldım.. Kapıdan çıktım biraz ilerledim.. Tesadife bakın ki Neziye Muhiddin hanımla karşılaştık: y 5 — Lâtife Bekir hanımdan geli- yorum hanimefendi.. — Yaaa... Mülâkat mı?.. — Öyle... — Vallahi önun da mülâkatını alacağınızı bilseydim size beya- natta bulunmazdım... Aman ne dedi. — Her yerde kadınlar birli varmış.. Kadın birliğinin vazifesi yalnız kadınların siyasi haklarını elde etmek değil kadınlığa veche vermekmiş.. Biraz düşündü: ak iyi amma.. veche ver- mek şartile.. Fakat birlik bizim kadın camiasına değil, kendisine veçhe verse daha iyi etmezmi?.. — Lâtife hanım sizin listenizi beyendi.. yalnız o iki şapka kullanırmış.. — Ben bir şapkayı dalgınlıkla unutmuşum. Sonra listaya çorap yazmasını oonutmuşum... Bütün bunların Lâtife hanım farkına vardı demek... Biz böyle konuşurken arkamız- dan bir ses yükseldi: — Nezihe bey.. Nezih beye... Döndük.. Bir doktor.. Nezihe hanıma “Nezihe beyl,, diyor.. Nezihe hanımın erkekler tirliğine gireceği havadisi şayi olduktan sonra bir çokları Nezihe hanıma böyle “bey,, diyorlarmış.. Doktor Nezihe beye yaklaştı: — Monşer.. Bir sigara versenize.. dedi, Nezihe hanım paketini doktora uzattı,. Hikmet Feridun va

Bu sayıdan diğer sayfalar: