30 Ocak 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

30 Ocak 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

30 Kânunusani 1932 tefrika No: 50 İngiliz Casusu LAVRENS iSTANBULD 30 Kânunusani 1932 Al Nakleden: i. “Size kendimi affettirmeğe geldim. Sizi rencide ettiğimi zannediyorum. İsterseniz gideyim.? Hattâ evinizden de çıkıp gideyim. Fakat...,, Derhal pastahaneden çıktım. Selma hanıma ne hediye ala- caktım ? Kırk elli hatve kadar yürüdüm. Bir mücevherat omağazasının vitrini önünde durdum. Came- kânda güzel bir elmas yüzük gözüme ilişti.. Göz kamaştırıcı güzel bir yüzük.. Dükkâna girdim ve kısa bir pazarlıktan sonra satın aldım. Eve gidiyorum. * Otomobil kapak önünde du- runca, Pervin pencereden görürdü ve benim geldiğimi görerek sür- atle aşağıya koştu, kapıyı açtı. Evlâtlık kıza elimle işaret ede- rek, hanımın nerede olduğunu sordum. Yatak odasından henüz çıkma- dığını öğrendim. Genç kız, beni Selma hanımın odasına gitmeğe teşvik eder gibi göründü. Üst kata çıktım. Pervin, odama giriyorum zannetti, fakat odamı geçerek Selma hanımın yatak odası önünde durdum. Pervin arkamdan bakıyordu. O gün, oynayan yeni komedya- nın ikinci perdesini açmıştım. Kapıyı vurdum. İnce bir ses: — Giriniz... Büyük bir helecan ve ihtirazla odanın kapısını açtım.. Selma H. karyolasında yatıyordu. — Affedersiniz hanımefendi, dedim, şimdiye kadar kalkmadı- nız! Merak ettim.. Küstahlığımdan dolayı beni affediniz... Hasta mısınız? Bu sözleri söylerken odanın kapısını yavaşça kapayarak kar- yolanın yanına doğru yürüdüm. Ayaklarım geriye gidiyor, fakat gözlerim onu biraz daha yakından görmek istiyordu. İnce ve hassas bir insan cevva- liyetile yatağının yanına kadar sokuldum. — Cevap vermediniz... Rahat- sız mısınız Selma hanımefendi ? Genç kadın gözlerini oğuştura- rak dikkatle yüzüme baktı: — Rüya görüyorum galiba..! Ve başını kaldırarak: — Hayır, hayır.. Bu uykudan derhal uyanmalıyım... Diye söylendi. — Sizi rahatsız ettimse gide- yim...? — Evet gidiniz, Kres bey! Ya- tak odamdan çıkinız! Siz çok haşin bir erkeksi © Tefrika numarası: 120 Yatağının yanındaki oturdum: — Size kendimi affettirmeğe geldim. Akşam bilmiyerek sizi rencide ( ettiğimi zannediyorum. Ben, tahmin ettiğiniz kadar kaba bir adam değilim. İsterseniz gideyim... Hattâ büsbütün çıkıp gideyim. Fakat, inanınız ki, Sizi rencide ettiğimin farkındayım. Selma (hanım elini o başına götürdü: — Aman allahım, bu rüyadan neden uyanamıyorum..?l oBeyni- min içinde müthiş bir ateş var... Ah yarabbi! Odamda bir erkek.. Hayır, hayır.. Ben, bundan sonra yatak odamda bir erkeğin bulun- masına (otahammül edemem... Rica ederim, odanıza gidiniz! Selma hanımın biraz yumuşa- dığını hissediyordum. Cebimdeki pırlanta (o yüzüğü çıkararak genç kadına uzattım: — Bakınız, ben ne kadar has- sas ve alıngan bir erkeğim, hanımefendi! Sizi rencide ettiğimi anlayarak, yaptığım hatayı tamir etmeğe lüzum gördüm. Şu kıy- metsiz hediyem bu vazifeyi yapa- bilirse ne mutlu! Selma hanım hayretle başını çevirdi ve gözlerimin içine baktı: — Siz ne tuhaf bir erkeksiniz, Kres bey! — Tuhaf bir erkek olduğumun ben de farkındayım, kanımefendi! Fakat, benimle barışırsanız, her- halde çok tabii bir adam olaca- ğım... Nasıl beni affediyorsınız, koltuğa değil mi? Yüzüğü genç kadının eline verdim. Selma hanım gülümseyerek yüzüğü aldı: — Teşekkür ederim, Kres beyl Tahminimde (o aldanmıyorum... Selma harım, benimle samimi olmaktan ihtiraz etmesine rağmen, benim bambaşka bir erkek ol- duğuma inanmıştı. Yüzüğü bir çocuk sevincile parmağına taktı. — Ölçüsü alınsa bu kadar muvafık olmazdı... Diyerek yatağın ruldu. — Haydi kalkınız, hanımefendi, sizinle bugün bir lokantada bera- ber yemek yiyelim... — Bir lokantada mı?! — Evet.. Şaşılacak ne var? Sizi yemeğe davet ediyorum. — Fakat, ben dışarıda her yere içinde doğ- 30 Kânunusaı 1932 Denizlere dehşet ———— salan tahtelbahir Bir Alman bahriyelisinin hatıratı Muharriri: Max Valentiner Cevap verdiler: — Kapp... Askeri muzika işitilmekte ber- devamdı. Pencerelerde, kapıların önün- de, Kiel balkı bağrışıyordu. Sevinç ve heyecanından ağlaşıyordu. Merkez kumandanlığına telefon ettim: Merkez kumandanlığı, impara- torluk merkez kumandanlığı ol- muşlu. Eski zamanlardan kalma heye- can benim de damarlarımı sardı; beynimi istilâ etti. Merkez kumandanlığındaki za- bit, bana: Mütercimi : (VA - Nü) — Wiek'e müracaat edin. Gö- nüllüye ihtiyacımız var! - dedi. — Affedersiniz! - cevabını ver- dim. - Ben zabitim Meziyet nışa- nını, Ordre pour Merite'yi hâmi- lim. Gönüllü neferi olmasam da başka türlü istihdam edilsem daha faideli olmaz mıyım? — Peki... Bunu nazarı itibara alırım... Bakalım, sizin için nasıl bir muvafık iş buluruz. Sokğa çıktığım vakit neşe ve heyecanımın oepice söndüğünü hissettim. Darbei hükümetin aksi tesiri baş göstermişti. 2) ıkşam KARİ MEKTUPLARI Tütüncüler arasında istihsal kooperatifi Tütün kongresi münasebetile bir tütün müstahsili tütün tiçareti için gazetemize bir yazı gön- dermiştir. Bu yazıda mevcut tütün tacirlerinin ibraçat taciri olmaktan ziyade köylü ile ecnebi kumpanyaları arasında bir muta- vassıt olduğu izah edilmektedir. Bu vaziyet karşısında tütün meselesini halletmek için müstah- sillerin aralarında kooperatifler teşkil etmeleri tavsiye ediliyor. İstihsal kooperatiflerinin İzmir, Samsun, Balıkesir, Istanbul, Trab- zon gibi mıntakalarda satış mer- kezleri olur. Diğer taraftan tütün inhisar idaresi bu kooperatif teşkilâtına yarddm (edebilir. Esasen in- hisar ekseri yerlerde köylüye avans verir. Kooperatif teşkilâtı olduğu zaman bu avansı tercihan kooperatiflere verir. Ziraat ban- kası da kooperatiflere yaptığı yardımları tütün kooperatifine teşmil eder. Haliçten fakir mi? Seyrisefain idaresinin (vapur işletildiği Haydarpaşa iskelesinin bekleme o salonunda ne soba ne de mangal var. Icabında yarım saat vapur beklemek iztırarı kar- şısında kalan yolcular titreşiyor. Halbuki gerek şirketi Hayriye, gerek Haliç şirketi iskelelerinde birer soba bulunduruyorlar. Milli teşkilâtın en zengin bir müesse- sesi olan Seyrisefain acaba Haliç- ten de fakir midir? H.V Hafız Ali üzümü Ankaradan yazılıyor: ik defa olarak Bursa havalisinde yetiş- tirilmiş olan (Afız Ali) üzümünün memleketimizde aşısı kalmayıp tükendiğini ve Bulgaristanın da bu üzüm aşısının ihracını menetti- ğini gazetelerde okumuştum. Ge- çenlerde bir Yugoslav gazetesinde hususi bir bağcılık müessesesinin bu aşıyı sattığını ve istiyenlere meccanen kataloğ göndereceğini gördüm. Üzüm yetiştirenleri alâka- dar eder fikrile adresi aşağıya yazıyorum. Mer Rade Stefanoviç Privatni Lozni Rasadnik Ğağak Yugoslava gidemem... Hangi lokantaya gide- çeğiz? — Tokatlıyana veya istediğiniz bir yere... — Tokatlıyana gidemem. Bira- derimle karşılaşmaktan korkarım. Tarabyaya gidelim, olmaz mı? — Nasıl isterseniz dedim ya.. Ben Istanbulu tanımam. Siz nere- sini arzu ederseniz oraya gideriz. ( Arkası var ) Yazıhaneme döndüm. Bakalım ne olacaktı? Bir saat sonra, askeri muzika- dan başka muzikaların bambaşka marşları çaldığını işittik: Sokakta tüfekler © atılıyordu. (Kurşunlar, pencerelere çarpıyordu. El bom- baları atılıyordu. Hattâ, top sesleri işitiliyordu. Derken. Kiel şehri, kıvamını buldu. Amele silâhlanmıştı. Tü- fekleri, mitralyözleri, : topları her şeyleri tamamdı! Bağırdılar: — Amele, şehire giriyor. Girdiklerini farkediyorduk. Çok geçmeden onları gözümle de gördüm. Penceremden her şeyi seyredi- yordum. Şehrin tam merkezinde olan şatonun bahçesinde meydana ge- len muharebeyi seyrediyordum. Muharebe, müthiş muharebeydi. Ah, anneciğim, anneciğim... Allah sana rahmet eylesin, mekânın cennet olsun emi??... İşte, mütebessim ruhun kar- şımda belirmiş gibi, seninle ko- nuşuyor gibiyim... Herkesin ebeveyni, çocuklarını, dünya yüzüne getirmekle analık babalık vazifeleri bitti sanıyorlar. Artık biçare insan, neyle geçi- nirse geçinsin... Varsın, didinsin dursun.. Fakat hakçasını itiraf etmeliyim ki, babamla sen, gözlerinizi ebe- diyen dünyaya yumduğunuz vakit, beni böyle naçar halde birakma- dınız: Bankada para, apartımanlar, hanlar, hamamlar, herşey, berşey tamamdı. Babamın vefatı üzerine, sen de kendi öleceğini anladın. Beni, yatağının başı ucuna çağırdın, anneciğim. Dedin ki: — Ferhatl.. Seni biliyorum... Çok sefihsini Bir sene zarfında altmış bin lirayı erittin, kül ettin. Ben öleceğim. Ben öldükten sonrada harran gürra israfta devam edeceksin. Tevarüs edece- ğin miras az para değil.. epeyce. Bu, on insanın müreffeh geçim vasıtasıdır. Lâkin, sen bunu kısa bir zaman zarfında eritip kül edeceksin. Sonra, muztar kalmam- dan, sefil olmandan korkuyorum. Seni sefil görmeğe tahammül ede- mem. Sokaklarda diğer paşaza- deler gibi sürünmeni istemem... Intihar etmelisin... Evet, parasız, muztar vaziyette kalacağın yerde intihar etmelisin. Annemin bana böyle bir vasiyette bulunmasına hayret ettim. Zira, gayet sofu kadındı. Müslümanlıkta ise intihar yoktu. İntihar eden, imansız giderdi. (o Cehennemlik olurdu. — Inşallah çok yaşarsın. Inşak- lah servetimiz, ikimizi de ömrü- müzün sonuna kadar teşyi eder, anneciğim! - dedim. - fakat, bana intihar tavsiye etmen, hayretimi mucip oluyor. Müslümanlıkta inti- harın kat'iyyen memnu olduğunu unutuyorsun, galiba.. Annem didiki: — Benim Kadiri tarikatinde olduğumu biliyorsun.. Bizim şeyh efendi, bana, okunmuş bir kemer verdi.. Başı sıkışan bir insanın bu kemerle kendini asması intihar sayılmazmış. Böyle bir müntehir, imanı bütünse, gene cennete ki- dermiş. Benim buna itikadım: var. Pek yüksek olmayan bir ağaç dalına asılacakmışsın. Şeyh efendinin tavsi Çi başla boğuşuyorlardı. Büyük ağaçlar arkasına saklanan ilk ameleleri gördüm. Rahatça ateş etmek üzere, küçük siperler kazıyorlardı. Onların yanına, yenileri geli- yordu, Kahkahalarla gölüyorlardı. Kendilerini emniyette hissediyor- lardı.. Bir mitralyöz takırdamağa baş- ladı. Bu miralyözü ameleden biri kollanıyordu. Şimdi, sırtında mavi bir işçi caketi olmasına rağmen, bu adamın vaktile bir cephede mitralyöz idare ettiği anlaşılıyordu. Amele, güzel, pek güzel muha- rebe ediyordu. Öğleye doğru, sükün ortalığı kapladı. Tam manasile bir sükün... Zafer kimde?.. - diye düşünü- yordum. Kapp taraftarlarında mı? Amelede mi? i Telefon muhavereleri inkitaa uğramıştı. teşebb SE Hiçbir yerden hiçbir havadis Sahife 9 intihar sü Benden sana kalacak mirası tü- kettikten sonra, intihar etmezde zaruret içinde sürünürsen, sana hakkımı helâl etmem, oğlum. Bu sözleri söyldikten sonra, anneciğim, bana pek acayip şekilli kalın bir kemer uzattı. Kadıncağızın vasiyeti bana pek garip görünmekle beraber itiraz etmedim. Biçare annem, bir hafta sonra dârıcenane göçtü... Aradan beş sene geçmemişti ki, bende para- lar suyunu çekti, Meteliksiz kaldım. Fülusu ahmere muhaç bir haldeydim. Hiç bir yerden bir para bula- mıyordum. Sefaletin en koyusuna düşmeme ramak kalmıştı ki, aklıma annemin vasiyeti geldi. — Evet, en muvafık tedbir bul.. Intihar... Anneciğim! Anneciğim.. Allah sana, gani gani rahmet eylesin... Söylediğin gibi yaptım. Kemeri bir ağaca taktım. Bir ucunu boy- numa geçirerek koyuverdim ken- dimi... 5 Vücudum, hafif bir sademe ile sarsıldıktan sonra, yere yuvar- landım. Boynumu oğuşturduğum esnada elime bir takım küçük taşlar ve kâğıtlar ilişti. Kemerin içinden ne kıymetli mücevherler dökülmüştür... Bir de mektup : “ — Artık, aklını başına topla da bu mücevherlerin parasile kendine makul bir bayat kur evlâdım! Hovardalıklara, sefahet- lere elveda de... — Annen...,, Allah sana rahmet eylesin, An- peciğimi Nakili: (Hatice Süreyya) 1 Aylık abone 150 kuruş Muhterem' kârilerimize kolaylık Karilerimizden arzu edenler E 150 kuruş mukabilinde gaze- temize bir ay için abone olabileceklerdir. Gazetemize ir aylık abone kaydedilecek muhterem oku- yucularımızdan ricamız: 150 kuruştan ibaret olan abone ücretini müddetlerinin hitamından evvel ve vâkti zamanında idaremize göndermek. * Aksi takdirde gazete irsalâtında .teahbur vukubulur ki bunu muhterem kari'lerimizin de arzu etmiyeceklerinden eminiz. alamıyorduk. Merakım o dereceyi buldu ki, sokağa çıkmak, olup bitenleri gözlerimle götmek istedim. Bunu yaptım da... Uzağa kadar gitmem gelmedi. Daha doğrusu gidemedim. Ansızın, on kadar ameleyle etrafım ihata olundu. Hepsi de, tüfeklerle, tabanca- larla mücehhezdiler. İçlerinden biri, haykırdı : — Hallol.. Bu herifte bir zabit... Alçak kerata... Geberte- lim şunu. Gülerek : — Aldanıyor sunuz... Ben, tüc- carım | - dedim. — Herkes, hattâ her zabit tüccar olduğunu söyliyebilir. Ispat etmek lâzım... Bunu nasıl ispat edebilirsiniz ? Arkası var

Bu sayıdan diğer sayfalar: