15 Mart 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

15 Mart 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

15 Mart 1932 Sahife 9 Tefrika No. 4 15 Mart 1932 SEBA MELİKESİ | BELEİS Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Birdenbire karşımıza çıkan bir maymun sürüsü hepimizi telâşa düşürdü. Maymunlar ateşten kor- kuyorlardı.. Bir kaç genç derhal faaliyete geçtiler. — E Yu- suf.. Sen nereye? Diye sordum. Yemen âdeti vechile zülf- leri lüle ha- linde başın- İİ dan göğsüne ii kadar uzayıp | sarkan yabu- dinin birden İl tutulmuş gibi, cevap veremedi, hayretle et- rafındakile - rin hâleti ruhiyelerini tekike baş- ladı. Fakat, herkesin derdi bir, ıztirabı bir olduğunu ve kendisine teveccüh etmiş bir husumet olmadığını görünce hafif bir tebessümle başını sallayarak arapça cevap verdi : — Sizin gittiğiniz yere | Uzaktan (o (Bacil)in (o (Ariş)leri görünmüştü. Herkes seviniyordu. Yemenli yahudi ile sohbeti de- rinleştirmek üzere iken arkadan büyük bir gürültünün koptuğunu ve bunu müteakip çocukların ve kadınların feryadını işittik. Herkes develerini tutarak ar- kaya doğru yürüdüler. Yaya gelen- ler, deve ile gidenlerden tahminen iki yüz metro kadar arkadan geliyorlardı. Birdenbire, bu işit- tiğimiz feryadın umumi ve hazin bir çığlık halinde, bu geniş kum sahrasında yükseldiğini gördük. Hep bir ağızdan: — Sadan.. Sadan.. Diye haykırıyorlardı. Sadan.. Bu, Hüdeyde ile Bacil arasından gelip geçen yolcuları ekseriya taciz eden maymunlar bazan çok tehlikeli olurlardı. Bir kaç tane olursa kafileye sokulmaz- lar ve uzaktan geçerlerdi. Bazan da yüzlercesi birden hücum ede- rek yolcuların yiyeceklerini yağma edip kaçarlardı. Bizim kafileye bücum eden maymun sürüsü de aşağı yukarı yüz elliden fazla görünüyordu. Felâketzedeler için bu, ikinci bir felâket Odamekti. İşin garip ciheti, develerin de maymunlar- dan fazla ürkmeleri idi. Zeki maymunlar bunu bildikleri için, develerin dev gibi büyük vücut- larından hiç te korkmıyarak der- Tetrika No 31 15 Mart 1932 Aşk, macera ve fen romanı Nakili: O(Vâ-Na) Ahmet Ferit, uzun uzadıya yazdığı mektuplarla, ebeveynini kararından haberdar etti. Mek- tupta, kararın kati olduğu anla- | şılıyordu. Denizci zadeler, oğullarının hiç beklenilmedik bir zamanda ver- diği bu karar karşısında hayrete düştüler. Allah Allah! Bu nasıl işti böyle! Oğulları onların yanından ayrılalı henüz iki ay geçmişti. Ayrılmaz- dan evvel, evlenmeğe hiç te niyeti yoktu. Böyle, birdenbire, evlen- mek kararı nereden meydana çıkmıştı? ( Tefrikamızın ikinci kısınına ait resimlerden | Belkıs yedi kabilenin hükümdarı olmuştu. (Roma)dan Yemene giden iki kadın, Ik deta, Bel'kısla sokakta karşılaştılar... hal üzerlerine atlarlar ve heybe- lerdeki yiyecekleri didiklemeğe başlarlardı. Kafilemizi teşkil eden felâketzedeler içinde silâhlı kim- seler yoktu. Maymun, silâh sesin- den de korkuyordu, fakat, ne yazık ki, üç dört yüz kişi içinde bir silâh bile zuhur etmemişti. Bu, maymunlar için cidden kaçı- rılır bir fırsat değildi. Artık aramıza girmişler ve bizi yağma ve taciz etmeğe başlamışlardı!.. Bu hadise üzerine, Hüdeydeden eski elbiseleri toplayıp OSan'aya götüren ve senelerdenberi bu ticaretle geçinmekte olan tecrü- beli yahudi, birdenbire kafilenin arkasına geçerek: ali şurada yakalım... Diye bağırdı. Ve bir kaç genç, etraftan ( toplayabildikleri ağaç parçalarını bir araya getirerek yaktılar. Gerçe bu tedbir may- munlar üzerinde matlup tesiri yapmışsa'da, ateş kırmızı alevler neşretmeğe başlayıncaya kadar bu muzip hayvanlarda, felâketze- delerin götürebildikleri | eşyaları didikleyip ortaya dökmüşlerdi. Bu sırada dikkatimizi celbeden yeni bir hâdise karşısında, yolu- muza devam edememek mecburi- bir ateş yetini o hissetmiştik. (o Yanımdaki Salih dedi ki: — Efendi, bak.. (Maymunlar arkamızdan dönerek tekrar, gide- ceğimiz yola doğru kaçışıyorlar. Ben bu sözden bir şey anla- madım: — Peki, ne demek istiyorsun? Dedim ve arkasından gülerek ilâve ettim: (Arkası var) Şüphesiz, “M...,, zadeler, Deniz- ci zadeler'in tanımadığı ve işit- mediği bir aile değildi. Böyle bir ailenin kızı da, itibarsız, haysiyet- siz bir kız olmıyacaktı. Fakat, Denizci zadeler, uğullarının ken- dilerine (o müstakbel (o nişanlısını tanıştırmadan, onların müsaadele- rini almadan, böyle birdenbire evlenmeğe kalkışmasını hoş gör- mediler. Buna, için için içerledi- ler. Iki aile, evlatlarının seçdiği çiftin tahkiki bususunda teşeb- büsata girişti. Ahmet Ferit, Suriye'den hare- ket edip te İzmir yolunu tuttuğu vakit, ebeveyni, izdivaca aleyhtar olmağa karar vermiş bulunuyordu. Zira, evvelâ, yukarıda söylediği- miz şekle içerlemişlerdi; saniyen, Vesime (hakkında, kulaklarına öteberi çalınmıştı: Serbesttir filan diye... Her akşam bir hikâye sine sebep, dişçi Kemal beyin aşık olmasından ve o sabah sev- gilisinin kendisine (ogayet hoş vaitlerle dolu bir mektup yolla- masından ileri gelmişti. Böyle bir mektup aldıktan sonra, Kemal beyin ne hallere uğradığını tarife hacet yoktur. — Beni seviyor! Beni seviyor! sevgilim benim! Mesudum! Mes- udum! - diye, kahvealtısını eder- ken yerinde sıçradı durdu. O esnada, ihtiyar hizmetçisi daha doğrusu dadısı Vahide ha- nım dişçinin yanına geldi: — Oğlum! - dedi. - Salonda bir müşteri bekliyor. Parasız bir şeye benziyor, hal.. dikkat et, yene başına bir felâket gelmesin. üc- reti peşin işte! Kemal, sırtına beyaz bir önlük giydi. Muayene salonuna girdi. Dadı müşteriyi öteki salondan buraya soktu. Üstübaşı eskiydi. elbiseleri, iyi terzi elinden çıkmış- isede yıpranmıştı. Ayakkapları da ona göreydi. Kemal bey, alelumum (böyle manzaralar karşısında lakayt kalır. Lâkin, o gün, her nedense, heyecana düştü. “her nedense, değil, “gayet tabii olarak,, deme- liydin. Zira, bizzat kendi mesut olan bir insan, başkalarını da bahtiyar görmek ister. Bu sırada, “müşteri, söz söyle- meğe başlamıştı. — Doktor bey! Size, dişimi çıkarttırmak için geldim... İşte şu dişime, bakın! Fena halde ağrıyor. . Bütün gece gözümü kırpmadım. Mütereddit bir sesle konuşuyor- du. Belli ki, uzun müddet sefalet çekmiş; her türlü itimadı nefsi kaybetmişti. Kemal, dişi muayene etti. — Pek okadar vahim bir vaz- iyet yok. “ikinci derece,,. Böyle bir dişi sökmek, cidden pek yazık olur. Şayet isterseniz, onu tedavi edelim daha iyi. — Hayır efendim. Çıkartmanızı tercih ederim. Kemal, ısrar etmek lüzumunu hissetti. — Müsaade edin de hata etti- ginizi size haber vereyim. Şunu dolduralım. Daha uzuun seneler, bu dişten istifade edebilirsiniz. Müşteri, edeceği itiraftan dolayı utandığını pek vazıh surette belli ederek başını sallayordu. Bu va- ziyetile, daha fakir daha acına- cak bir hali vardı. Nibayet: — Hayır efendim, imkânı yok! | -dedi.- Dişi doldurmak pahalıya mal olur. Bunun için param yok. Feritten ancak bir kaç hafta sonra dönmek mecburiye- tinde kalmışlardı. Önceden tahmin olunan bütün mahzurlarına rağmen, Halit beyin mirası meselesi gayet memnu- niyetbahş bir şekil almak yüzünü tutmuştu. Doğrusu, Velit bey, bu ! işle, kendi işimiş gibi uğraşmıştı. Elinden gelen gayreti ardına koy- mamıştı. Artık son haftalar, tam bir hayal ve rüya devresi olmuştu. Genç kız, bu yeni aşkın şiriyeti ortasına, kendini adamakıllı ko- yuvermişti. Nişanlısını son derece seviyordu. Bütün ruhilel Oh yarabbi! Ne iyi etmişti de, dürüştlük, bir aksilik göstermemiş, bu nişanın bozulma- sına sebebiyet vermemişti! Vesime, artık, Ahmet Ferid'siz yaşayamıyaçağını hissediyordu. Pakize ile yeğeni, Türkiyeye ! Ahmet O gün küçük bir zarf deru- nuna bir saadet haberi almış bir delikanlı, böyle bir içtimai hak- sızlık karşısında nasıl tahammül eder? Nasıl?... Cebinde bir kaç parası olmamak yüzünden, bu adam, kıymettar uzvunu mu feda edecek? Çene kemiğinin ortasında füzuli bir delik mi açtıracak? Bu cidden pek fena bir şey olurdu. — Haydi, haydi... Şu işi halk lederiz. Sizin dişinizi, dişi çek- mek fiatine tedavi ederim. Bana teşekkür etmeyin kuzum. Zira, $izi işsiz olarak buradan gönderme- mek, benim için bir zevk mesele- sidir. Maamafih, müşteri, yine teşek- kür etti. Hemde öyle bir eda ile ki, Kemalin gözleri doldu. Dişçi, ilk pansumanı yaptıktan sonra: — Beni üç gün gelip görün.- dedi. Bu iyiliği yaptığı için, koltuk- larının kabardığını hissediyordu. Içinden bir neşe taşıyor, tatlı bir haz ile bütün vücudunu istilâ ediyordu. Akşam üzeri, hadiseyi sevgilisine izah etti. — Bu sabah, mektubunuzu alınca öyle memnun oldumki, bir müşterimi bedava tedavi ettim... Ah, zavallı, öyle fakir, betbaht bir adamdı ki bu... Şüp- hesiz, bir işsiz... Haydi bakalım. bu adam sizin mahminiz olsun... Siz, onun hamisi yani... Bu adamın çene kemiğine bir şaheser işli- yeceğim. Malike hanımın mahmisi, tayin edilen gün zarfında da geldi, diğer bir çok günler zarfında da her ziyaretinde teşekkürler ediyor; fakat, genede, mıktarı kâfi teşekkür (o edememekten dolayı müteessir bulunuyordu. Dişçi, azıcık sıkılarak, diyorduki: — Vazgeçin bu sözlerden, a efendim... Ben, bizzat kendi zev- kım için size yardım ediyorum. Mamafi, dişçi, bu teşekkürlere hak kazanıyordu. Mesleğinde, şim- diye kadar, asla bu derece ihti- mamkâr olmamıştı. Hattâ, bir gün, dişçi, müşterisine : — Şimdi size kuron takaca- Şıml - dedi. — Kuron mu?... Kuron mu?... — Evet, altın bir kuron! altın kuronlar, dişlerin iyi muhafaza edilmesine yardım eder. Biçare adam, gözlerini açtı: — Altın kuronmu?.... Aman efendim, bu pek pahalı bir şey olacak... Size anlattımki... — Evet, biliyorum... Fakat, zararı yok!... Bilâhare, paranız olduğu vakit, bana borcunuzu ödersiniz, içinde yine tup göndereceklerini vaadetmiş- lerdi. Yol esnasında, Ahmet Ferit vapurun telsiz telgrafile sevgilisine selâmlar yolladı. Yol imtidadınca yedi sekiz kere telgraf çekti. Hülâsa, aşk,!bütün coşkunluğile aşk! Yeni doğan bir fecir gibi... Düşünün: Bu derece coşgunluk ortasında İzmir'e gelipte, Ahmet Ferid, annesile babasının izdivaca dair menfi karar verdiğini öğre- nince neye uğradı... Lâkin, ebeveyni ne karar verirse versin onun iradesi ve aşkı önüne geçilemezdi. Ahmet Ferid, ve Vesimeyi almağa karar vermişti. Alacaktı! Bütün iradesini kollana- cak, ebeveynini irza edecek, Vesi- meyi Denizci zadeler ailesine, şanlı ve şerefli bir gelin olarak alacaktı. ışıkları e m m olursa... Hem, zibninizi bu işle meşgul etmeyin! Dişçi, neşe içindeydi. Bu kuron fikri, onu son derece memnun etmişti, Kuronu dişi üzerine ge- şirirken, kendini en asil bareket- lerden birini yapmış addetti. Bu asrın merhametsiz insanlarına ne güzel bir dersi ibret veriyordul Kör taliden nasıl intikam alıyor- du. Sevgilisine ne güzel bir haber götürecekti. Mahminin memnuniyetine ise payan yoktur. Kendini bu ayna- da tamaşa edip te, ağzında kıy mettar madenin pırıldadığını gör- dükten sonra, gözünden şıpır şıpır yaşlar (aktı. Heyecandan kekeledi. — Asla. Asla... yaptığınız bu iyiliği unutmıyacağım... Vallahi... Vallahi... Size minheltarım... Bunu müteakip birkaç hafta dişçi Kemal yaptığı güzel hare- ketin neşesile mestolarak yaşad Bu sabah kahvaltısını ederken, dadısı yanma girdi : — Oğlum sizi salonda biri bekliyor. Hani şu geçenlerde ge- len müşteri. Anlaşılan tedaviden memnun kalmış. Gelen, Malike'nin mahmisiydi... Mahcup bir tavurla : — Doktor beyefendi! - dedi. - dişimi sökmenizi rica etmeğe geldim. Kuronlu dişi gösterdi. Dişçi, şaşırdı: — Nesi var?.. Ne oldu?. Ağ- rıdı mı yoksa? — Hayır efendim, ağrıdığı filân yok.. — Peki, öyleyse? Müşteri, uzun uzadıya tereddüt gösterdi. OGırtlağının asabiyetle titrediği görünüyordu. — Söyleseniz e.. — İşimi bozuyor... Faaliyetime mani oluyor. ş — Ne işini? - diyek, Kemal, hayretle sordu. Uzun bir süküt fasılası daha.. — Sahi, efendim.. Ne işle meş- Şayet çok paranız gul olduğumu size haber verme- miştim.. Bir dilenciyim.. Çocuklu- ğumdanberi başka iş görmedim... Fakat, ağzıma altın dişi taktığınız gündenberi mesleğimi ifa edem iyorum... Kimse bana acıyıp beş para vermiyor. Ağzımı açıp ta dilendiğim zaman, ehali, yüzüme adeta hışımla bakıyor.. Altın dişli dilenci, cidden komik değil mi? Halkın nazarına hiç hoş görünmü- yor.. Haydi rica ederim şu dişimi sökünüz. i: (Hatice Süreyya) Yozgatta ağaç bayramı Yozgat, 13 (A. A.) — Ağaç baramı bu sene geçen seneye nazaran' daha parlak olmuş şehrin muhtelif semtlerine kül- liyetli miktarda fidan dikilmiş- tir. Ağaç dikme faaliyeti hararetle devam ediyor. Bu maksatla, aşık, diplomat kesildi. Ailenin yaptırdığı tahkikat neticesi Istanbul'dan aldığı mek- tupları istedi. Bunları tetkik etti. Bilmukabele, kendi de yeni tabki- kata girişti. Şu neticeye vardı: Salonlarda, balolarda, çaylarde, ötelerde, berilerde Vesime içir söylenen sözler bir noktada top- lanıyordu: Vesime hanım, bir çok diğer kızlar gibi modern serbes bir kız. Keza ebeveyninin Okendisine tavsiye ettiği namzetler arasında bir ikisine dair de tahkikat yaptı. Bunlar hakkındada, ayni sıfatlar kullamlabilirdi. e Öyleyse biçare Vesimenin ne kabahati vardı? Gelen mektupları, mütebessi- mane, annesile babasına götürdü ue okudu. (Arkası var) LİL e 6,

Bu sayıdan diğer sayfalar: