10 Nisan 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

10 Nisan 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mary seçe aş e, Kâğıthane üzerine seyir yeri varmiydi? Araba ile zevki başka, kayıkla başka.. mami Sahife 6 MA Akşam “Eski defi ediler © Derede saz: “Ah ne baygın bakışın var a beyaz şemsiyeli, , “Mahmur bakışın âşığa bin lütfa bedeldir,, şarkıları.. Haniya bazan, Avrupa gazete- lerinde Madam la kontes M., Madam la baron P. isimli resimler olur. Apak, keten gibi saç, sıh- hatli, kırışıksız yüz, şatafatsız, sade giyiniş.. Tersane reisi merhum Ateş Ali Rıza paşa hafidesi Didar hanim efendi o resimleri ne kadar andı- rıyor? Saçın bu kadar kar gibi beyazı simsiyah kaşlar ve kirpikler ya- nında, pembe ve canlı bir sima üzerinde ne tuhaf duruyor! Eski zamanın -pudralanmış saçları ne hoşmuş ! Ceddinin Ateş lâkabında Didar hanımefendinin d: hissesi Gözlerinde ateş gibi bir parlıyor. Sonra ne samimi, teklifsiz, , tekellüfsüz, güler yüzlü muamele; kabul ediş, söz söyleyiş!.. Didar hanım efendinin cavap- ları şöyle: 1 — Kâğıthane üzerine seyir yeri var miydi? | raba ile gidersen başaka | zevki, kayığa binersen (başka keyfi... Araba tabii kapalı, kupa arabası, Perdeleri de olacak, yarı- dan yukarıya inecek. Arabalar saf saf olur, piyasa eder. bildik ahbapları görünce aşınalıklar, o gülüşler.. | İstersen | arabayı Bir kenara durdur, yahut derenin bir kenarına çek; içinden in; şalları yayip rüzgâr uçurmasın diye gümüş güğümleri de iki başına koy. Hele yemekle gittiğin zamanki keyif1.. Ağzınıza lâyık kuzu, tavuk söğüşleri, zeytin yağlı dolmalar, bademli irmik: helvaları. Bazen ehbaplarada tesadüf edilir, onlar da katılırlar; cümbüş artar. Derenin kenarlarında, kayıklar- da, ahenkler, sazlar, zurnalar, gazeller... (Ah ne baygın bakışın var a beyaz şemsiyeli), (Mahmur bakışın âşıka bin lütfa bedeldir) şarkıları. Kayıklar tarafında, ekseriyetle sandıkçı esnafları, ( yorgancılar, çarşılılar olur. Kayıkları yan yana çekerler, çalıp şöylerler, oynarlar, var. - zekâ - oyunlar çıkarırlar. Ateş Ali Rıza paşa hafidesi Didar hanım Kâğıthaneye gidilince günlerce lâfı olar, edilen zevk tatlı tatlı anlatılırdı. Kâğıthanenin ömrü kısa idi. Civcivli zamanı bahar. Yaz gelince her semtin mesiresi ! var, Boğaziçinin de Göksu âlemleri. Envar kayıklar. Kayıklar da yeşil haneli canfes, duvarlı min- derler. Arkada sırmalı meşlahlar, bornozlar. Kayıkçılarda (bembeyaz) gömlekler, bol kollar, katmerli şalvarlar.. Açma! diye bir yan yan alışları vardı ki.. Hele o Kik- lerin zarifleri.. Kış, soba, mangal başı sefası. Abbaplar komşular toplanırız. Boza şişeleri dizilmiş, (o Çarşıkapısının leblebileri tandırın içinde kebap oluyor. Yarım kavun kadar Yafa portakalları.. Bir (pulet) tepsi içinde 20, 25 fincan; yüzük oyun- ları, kama basmalar.. Ayşe hanımın Fatma hanımın (Yusuf Agâh) masalları. Pek geç vakte kadar oturulursa kahvaltıda çıkarılır, (Şengül) ün gevrek simitleri alınır. Bu dediklerim cece yarısı geçince. Sonra evin hamamış yanmı, yıka- nırsın, aranırsın, taranırsın, Sica- cık yatağına girersin. Tiyatroyu da severdim. Abdinin oyununa çok giderdim. Kuşdili çayırında, Papazın bağında, Bağ- larbaşında oynardı. Topkapıda, kavasın bağında, Bakırköyünde Hamdinin orta oyunu da seyirci- lerle dolar boşanırdı. Beyoğlu, o başka sevmezdim. taraf filân © ferahlıktır. Uzaklığı da kalmadı. Şimdi hiç bir yeri sevmiyorum. Yaşlılık da var. O eski günlerim olmadığından içime hirs ta basıyor yani ya... 2 — Sultanahmedi severdim. Oranın halini, yerini, her tarafa yakınlığını. Şimdi gene kışın Sultahmedi, yazın Bağlarbaşını isterim. Bağlar- başının her.tarafında hava vardır. Çamlıca havası eser; açıklık Hem, insanın gücü olunca ara- basını dağdan aşırır. Mevkii iyi, kullanışlı evi tercih ederim. oApartıman irat için mükemmel. o Apartımanda otur- maktan korkarım; hele üst katı, yangın korkusu, bir, dönüm dö- nüm merdiven inmek zorluğu iki. Muhakkak oturacaksam barı aşağı katı olsunda istedim mi çabucak “çıkayım. 3 — Saza merakim vardı. Ka- nun çalardım. Sesim güzeldi. Tef ile de saza iştirak eder, şarkı söyler, gazel okurdum. Oyun mu? Zeybeği oynardım. : Bilmem ama | hâlâd a oynayabilirim galiba.) 4 — Erkeğin yüzünden talisiz- dim. İstediğim uzun boylü, beyaz, karakaşlı kara göziü, terbiyesi güzel, yüzüne baktınmı her şeyi anlar erkekti. Öyle erkeğe de düştüm fakat bahtım yokmuş; beraber yaşıyamadık. Ölüm yetişti, onu toprağa gömdü. 5 — Tabii eski halimi isterim. Eskiden vesaitim, her şeyim, param müsaitti. Şimdi değil. Evlâtlarımla, torunlarımla vakit geçirip kendimi oyalıyorum. 6 — 25 yaşında olsaydım. Ev- velâ yeni yazıları güzel bir öğre- nirdim. Sonra bir terzihane açar- dım., Şimdi 57 yaşındayım. Bun- dan sonra bunu yapabilir miyim? 25 yaşında olsaydım katiyen evlenmezdim. Şimdiki (oaklım olsaydı o zaman da evlenmezdim ya. Fakat o vakit anaya, babaya tabi idik. Emir kulu gibiydik. Onlar öyle istediler, öyle dediler, biz de yaptık. Evlenmek istemediğimin belli başlı bir sebebi yok. İstemiyorum vesselâm! Sermet Muhtar Eski üniformaları kimler satın alıyor? Ingiliz ordusu haki üniformayı mecburi olarak kabul ettikten sonra eski hassa alaylarının muhtelif renkli ve parlak üniformaları satılmıştır. Bunları Avrupada kimse almadığından üniformalar Afrikaya gönderilmiştir. Burada zenci reisler eski formalara büyük rağbet göstermişlerdir. Resmimizde eski Ingiliz üniformalarını giyen zenciler bu heybetli kıyafetle görünüyorlar (Baş tarafı birinci sahifede ) giştirdik.. Falih Rifkı beye günlerini nasıl geçirdiğini - sordum.. “De- nizaşırı,, nda — anlatdığı derin Ok- yanoslar gibi mavi gözlerini süzdü ve söylemeğe başladı: — İlk zamanlar Ankaranın ço- rak ve boş gündüzünü mümkün olduğu kadar görmemeğe çalışır- dık. “Geceler serin ve dolu idi. Geç wakte kadar oturur, konuşur ve > çalışırdık." Şimdi günlerimin büyük bir kismi “Hâkimiyeti Mil- liye,,de geçiyor. Tenha ve uzakta yaşamaktan'hiç haz almamıştım. Kalabalık ve uğrak yerleri tercih ederdim. — Eğlenceleriniz beyefendi? — Eskiden sükünsuz ve sert gece eğlencesini severdim.. Hayatta herşey gibi, rahatın da haraketlisini arardım. Bence tabiat ve sükün ihtiyarlık döşeği idi. Ne oku- duğum, ne yazdığım, ne uyu- duğum, ne de uyandığım saa- tler muntazam olmamıştır. Ne bohemliğe, nede makine gibi işlemeğe alışabildim.' Çok sükün- suz yaşamış olduğum için artık bügün pek az şeyden lezzet alıyorum... Kalabalıktan bezdiğimi hissediyorum. —Meşhur bir gazeteci olmadan evvel ne olmak isterdiniz ?. — Evvelâ şair; olmak istedim.. Sonra romancı olmağa heves ettim. İkisi olmazsa Obetbaht olacağımı zannederdim. Hiç ha- tırımda olmıyan gazetecilik ve politikacılık mesleğim oldu. İki- sinin de dar teknik ve oyun havası bana zevk vermedi. Gaze- teci olarak da, politikacı olarak da muharrir kaldım. Falih bey bir müddet düşündü: — Bugün beni en çok düşün- düren şey Türk fikir, sanat ve teknik seviyesinin şimdiki karar- sızlıklarından ne zaman kurtula- cağıdır. Neslimiz bu kararsızlık içinde bitip tükenecektir gibi geli- yor.. Lisanımız kararsızdır. Üçte- bir dilden bütün - dile gidiyoruz. Geçen sene sadeliğin nümunesi zannettiğimiz yazılar bu sene ka- rarmış ve paslanmıştır. İki üç nesilden beri yaraltığımızdan faz- lasını gömüyoruz. Daha ibtiyarla- mamış olanların yazıları okunmaz- laştıkça kendi yazdıklarımıza nasıl emniyet edebiliriz? Kelimeleriz kararsızdır. Cümle- İ miz ve nahvımız kararsızdır. Mu- İ hit kararsızlık içindedir. Istanbul yaratış muhiti olmaktan çıktı. Ankara henüz muhitleşmemiştir. Sarfçılık ve nahvcılık kayğusundan kurtulan hangi türk muharriri tanırsınız? “ Denizaşırı, yi üç se- ne sonra lâtin harflarile bastırır- İ ken yarıya yakın kelime ve cümle tasfiyelerile © uğraştım... Şimdi gözden geçirsem kitabıma tekrar o kadar fazla veya eksik bulaca- ğıma şüphe yoktur. Bu gün kul landığım kelimelerden çoğu ka- lemimden düşerken içimeden şu sual geçiyor : — Gelecek seneye kadar yaşa- yacak mı?. Bunlara bir de ahlâk İ kararsızlığını ilâve ediniz.. Fikir i ve sanat işlerine bağlanış azalmış- | tar. Rahat bir hayat, ve yolunda bir kazanç gençliğin başlıca dini olmuştur. Kendimizden sonra ge- Kâhvelerimizi içerken bahsı de- | 10 Nisav 1.52 — Falih Rıfkı beyle bir saat.. “Evvelâ şair olmak iste- dim, sonra da romahcı,, “Sanat adamının kapıcılığa kayırılan pehlivan kadar himayesi lâzımdır,, | lecekleri bir tarafa bırakınız. Kendi zamanımızda fikir ve'san- | atın şerefine inanmıyoruz. Fikir ve sanat işlerinin bizde bilmem neden, frenk memleket- lerinde olduğu kadar ticaretleğti- Zini, pazarlaştığını, yazan, basan ve okuyanlar arasında müvazene hasıl olduğunu zannederiz. Sanâta sanayii himaye için verdiğimizin bir kaç mislini versek azdır. Halbu- ki onda birini vermiyoruz. Bir bü- yük şair bir çorap dokuyucusu kadar devlet himayesinde degildir. Bir büyük beste, bir büyük şiir, bir büyük roman, bir büyük tiyatro, bir büyük resim nihayet ne kazandırabilir? Bugdayın fiattan düşmesine si- nirleniyoruz. Bir şiirin, kendi ya- ratıcısına gözelliğini ebedileştir- diği memleket içinde, bir gün rahat -teneffüs etmek imkânını vermediğini unutuyoruz. Bir sene içinde en güzel sanat eserlerine en dar bütçeden bile onar bin liralık on mükâfat istesem kim bilir kaç kişiye kendime göldürmüş olurum? Fakat eğer fikir ve sanatın lâzım olduğuna inanıyorsak, fikir va sanat adamının et yiyerek beslenmesi için hademeliğe veya kapıcılığa kayrılan pehlivan kadar himayesini düşünmeliyiz. Fikir ve sanatı gündelik hayatta bağrımıza almak, fikir ve sanat adamının eserini korumak ve kurtarmak lâzımdır. Yoksa bütün bedii kabi- liyetler, ticaretleşmiş iki alemde, gazete ve bürokrasi mekanizma- ları içinde, havadis başlığı yaparak veya kahve nüktesi uydurmağa çalışarak, banka reklamları naz- mederek yahut Babiâli tezkerele- rini beyaza çekerek sönüp gitmeğe mahkümdurlar. lik yapılacak şey, he #küdemi, ne maarifin kitap satın alması, ne hususi veya resmi himayedir.. Her sene on büyük fikir, sanat ve ilim eserine Serbest bir usul ile veri- lecek olan onar bin lira veya yir- misine (verilecek olan beşer bin lira mükâfat.. İstanbul şehrinin çerçöp temizleme masrafı kadar bir şey... , Fındıklıya inen yokuştan yürü- yorum... Yokuşun yukarı kısmın- dan deniz tabak gibi görünüyor... Akşam yavaş yavaş, perde perde denizin üstüne iniyor.. Uzakta, karşı kıyılarda tek tük ışıklar anıyor... yi Hikmet Feridun Konyada sıcaklar. Konya, 8 — Havalar birdenbire ısınmıştır. Badem ve kayısı ağaç- ları kâmilen çiçek açmıştır. Ge- çenki kar ve soğuktan üzüm çubukları kısmen üşümütür, Köy- lerde zeriyat devam etmektedir. anna İlân tarifemiz 71 Teşrinievel 1931 tarihin- den itibaren gazetemizin ilân tarifesi şu suretle “tesbit edilmiştir : Santimi Sahife kurüğ A; “400 2 250 3 200 4 100 İç sahifelerde 60 Son iki sahifede 30

Bu sayıdan diğer sayfalar: