14 Haziran 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

14 Haziran 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Haziran 1937 Tefrika No. 92 Sahife 9 14 Haziran 1932 | SEBA MELİKESİ BELES Yazan: ISKENDER FAHRETTİN O, genç ve güzel bir kızdı. Benden şarap istedi. “Dağlarda yaşıyan bir münzevinin kulübesinde şarap bulunmaz!,, dedim.. Onu o kadar çok sevmiştim ki... Ağaçta asılı duran bir papağan kafesini yere indirerek, Sam'a hitaben dedi ki: — Ben şehirden ve şehirliler- den kaçtığım günden sonra dağ- larda yalnız bu sevgili arkada- şımle konuşuyorum. Uzun seneler- denberi - zannederim ki - ikinci defa gördüğü erkek sizsiniz! Sam papağanı severken, şairin sözleri nazarı dikkatını celbetti. — Demek ki benden ve senden başka erkek görmedi, öylemi? — Evet... — Ya kadın.. Kadın da mı gör- medi?! Enverano sonra: — Bir kadın gördü, dedi, fakat, dokuz ay evvel.. Sam şüphelendi: — Bu kadın dağlarda yalnız mı geziyordu? — Evet. kendisini (ölümtaşı) nın yanında gördüm. Zeytin toplamağa çıkmıştı. Klübemin yanına kadar gelmesini rica ettim. — Geldi mi? — Hiç muhalefet etmedi. Çok iyi ve uysal bir kızdı, — Kızmıydi 21. — Genç ve güzel bir kızdı. Kendisine üzüm ikram ettim. Ben- den bir kadeh şarap istedi. Dağ- larda yaşayan bir omünzevinin kulübesinde şarap bulunmaz, de- dim. Bana acıdı ve şuradaki üzümleri kendi elile topladı, bir kaç gün sıraile geldi, bana şarap yaptı. İşte o vakit papa- ğanım ömründe ilk defa bir ka- dın görmüştü. — Genç kız şarap yapmasını biliyormiydi? — Babasının bağları varmış. Şarap yapmasını bilirlermiş. Bir kadeh şarap daha uzatarak: — Ne kadar nefis, değil mi? Dedi ve bir kadeh de kendisi içtikten sonra çekerek sözü- ne devam elti: — Ben bu kızı çok sevmiştim, Sam! bir gün burada onunla bir kaç saat baş başa kaldık... On- dan sonra bir daha yüzünü göre- medim. Sam, mabette bulunan metrük çocuğun babasını bulduğundan emindi. Fakat Enveranoya bir şey söylemek istemedi. —Üzümcünün kızile evlenmeyi arzu etmedin mi? Dedi. Dağların oğlu meyusane bir tavırla Sama cevap verdi: — Onu bir daha görmedim ki.. Ve sonra başını önüne eğerek, kendi kendine söylenir gibi, his- siyatını şu kelimelerle izhar etti: — Ben mücrimim, Sam! Öyle İnce ve zarif bir kız bana varır mı?, Sam bu masum ve şayanı mer- hamet delikanlının düşüncelerini tamamile anlamak istedi: — Bu cürüm, seni, üzümcünün kızıyle evlenmekten menedecek kadar mühim midir? Yoksa asil- zadelerden ve saraydan korktuğun için mi onunla izdivaca cesaret edemedin? — Ben yalnız vicdanıma karşı mücrimim, Sam! Saraydan ve asılzadelerden korkacak bir cürüm işlemedim. Onu bir defa daha gör- seydim, bu arzumu kendisine izhar etmekten çekinmiyecektim. Fakat, gelmedi.. biraz otereddütten — Nerede oturduğunu bilmiyor musun ? — Sur haricinde oturduğunu söyledi. Enverano bu bahsın devamını arzu etmediğini ima ederek ayağâ kalktı : & — Size, hâkim olduğum ölke- min her tarafını göstermek iste- rim, Sam! bir bardak şarap daha içiniz de kalkalım. Sam elindeki kadehi bıraktı: — Benim şaraba tahammülüm yoktur. Başım döndü. Bu üzüm suyu sevgilinin elile yapıldığı için mi bu kadar serttir? Enverano önünde durduğu ku- lübesinin kapısından içeriye gi- rerek: — Burada, benim, papağandan sonra ikinci arkadasım da şaraptır, dedi, onun nasıl yapıldığını sev- gilimden öğrendikten sonra, etraf- taki üzümleri topladım, ve kendime bir senelik şarap hazırladım. Sam ufak kapıdan iki büklüm olarak içeriye girdi. Yerde ottan bir yatak.. Eski bir örtü. Ve yatağın etrafında bir yığın kitap... Hassa kumandanı bu kitapları görünce dikkatle şairin yüzüne baktı : — Burada papağandan ve şa- raptan başka arkadaşların da var.. Onlardan niçin bahsetme- din? — Onlar benim ezeli arkadaş- larımdır, Sam! Bir gün papağa- nım ölebilir. Bir sabah kalktığım zaman şarap küpümün kuruduğunu görehilirim. Fakat, kitaplarım... Bu aziz ve vefakâr arkadaşlarım yerinde durur ve ben istemeden bir yere gitmezler. — Burası yansa ve yahut biri gelip kitaplarını çalsa ne ya- parsın — Evlâdım ölmüş gibi acırım. Maamafib, papağanım ölse dıril- mez amma,. Benim iiçin, yanan kitaplarım tamamile ölmüş sayıl- maz... Sam bu sözden bir şey anla- madı. Enverano maksadını izah etti: — Ben o kitapların her birini beş on defa okudum. Hepsinin maâli kafamda yazılıdır. Yerden kalın bir kitabı göste- rerek : — Bilhassa şu kitabı görüyor musun? dedi, Hazreti Davudun hattı destile yazılmıştır. Ben bunu Davudun diğer oğlu Apşalom dan satın almıştım. — Bu kitap neden bahseder? — Mesut ve bedbaht insanların ıztıraplarından... Sam, dudağını bükerek sordu: — Bedbaht insanlarin ıztırap- larını bazen bende işitirim. Fakat mesut insanlar neden muztarip- tirler ki, bu kitap ondan bahsede- bilsin ?! Enverano kitabın bir sahifesini açarak şu satırları okudu: “.. Beni İsrail asılzadeleri ara- sında mesut sandığım gençlerin kalplerinde gezdiğim zaman, bin bir ıztırapla karşılaştım. Hepsi de içinden kan ağlıyor, içinden yere yanıyordu. Bu seyahat bana, saa- | detin, ancak hayalperver insanları kendine çeken bir cazibe oldu- gunu gösterdi. , (Arkası var) İ başlamadan Her akşam bir hikâye Ferihanın anası ile babası telâşa düşmeğe (başladılar. (o Kızlarını evlendiremiyorlardı. Kızları çirkin miydi? Hayır. Parasız mıydı? Hayır. Şu hâlde?.. |Şu hâlde Fe- riha evlenmek istemiyor demekti. Evet, Feriha evlenmek istemi- yordu. Anası ile babası ısrar etmeğe başladılar: — Bu böyle olmaz kızım, kimse kocasız yaşamamış. Kocasız ya- şanmaz!.. Bu ısrarlar karşısında Feriha nihayet itiraf etti: — Benim bir idealim var. — Nedir? — Şare varmak istiyorum. Babasının gözleri dört açıldı: — Bu da ne?.. Bari bir davul- cuya var|.. Fakat kızlarının ideali imanlı idi. Ana baba bir şair aramıya koyuldular. Hayret değil mi?.. O sene şairlerin kıtlığına kıran gir- mişti. Piyasada şair kalmamıştı. Günün birinde bir nâsir buldu- lar ve kızlarına sordular : — Razı mısın? — Razıyım, yalnız eserlerini göreyim. Nesir de. şiir demektir. Feriha ile müstakbel nişanlısı Cenap Şahabeddin beyin yağlı boya yapılmış bir tablosu önünde tanıştılar. Feriha : — Hoşuma gittiniz, dedi, hangi gazeteye yazıyorsunuz ? — Bol havadis gazetesine. Ve gazeteyi uzattı. — Neler yazarsınız ? — Küçük serlevhaları. Feriha duraladı, gazeteye bir göz attı, serlevhaları okudu: “ Şikağoda tufan! ,, - “ Şangayda zelzele, - “Tavüklar neden dişsiz olur?,, Ve birdenbire hayretle, sevinçle, heyecanla haykırdı: — Aman yarabbil.. Şu.. şu.. şu serlevhaya bakın. Izdivaçta şüir Gazeteci şaşaladı: — Bir hatâ mı var? — Hayır.. Bir mısra.. Hem de ne mısra.. Mükemmel bir mısral.. Bir keman konseri var!.. Ne ahenktar!. Bakın, mısra daha: «Osmanlı borçları neden verilmiyor ?> Hele şu mısraa bakın: Hollivut barında güzel muaşaka! Ya bu nefis mısraa hiç diyecek yok: Ekmek buhranı var, Fırınlar kapalı! Gözlerime © inanamyoru, şu nefis şiiri dinliyin: Yeni dünya yerinden oynıyacak ! Serlâvhalarınızdan biri de, hem mevzun hem mukaffa: Yer dar Fakat buhran var! Aman ne güzel şiirler, ne güzel mısralar. Ferihanın annesi ile gazetecinin ellerini sıktılar. — Tebrik ederiz sizil Gazeteci de heyecan içindeydi. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini şaşırmıştı. Kekeledi: — Bu günden telgraf çekeyim babama.. Cevabı gelir muhakkak akşama.. O razı olursa nişanla- nırız biz... Buna muvafakat eder- siniz ya 5iz?.. Feriha kalbini tutarak, bayıla- cak gibi bağırdı: — Bu kadarı fazlal. konuşmanızı istemedim... — Bunu istemediğiniz için... — Benim için nefis bir kıt'a söylediniz: Bugünden telgraf çekeyim babama Cevabı gelir, muhakkak akşama, O razı olursa nişanlanınz biz, Buna muvafakat edersiniz ya Siz! Nişan merasimi şair Nigâr sokağında icra edilip nikâhları şair Nedim sokağında kıyılacak- tır. Isteyen gelebilir! Selâmi İzzet İşte bir babası Manzum YE İzmirde hararetli bir maç İzmirspor Altınordu muteliti Altay K.S.K. mutelitini yendi Izmir 11 ( Hususi |) — Geçen hafta İzmir spor - Altınordu muh- teliti; Altay - K. 5. K. muhtelitini 2 ye karşı 3 sayı ile yenmişti. Yüzde yetmiş derecesinde, galip takımın hâkim bir oyunu ile geçen bu maçın tahlili esnasında bazı sporcular, mağlüp takımda Lütfi ile Fehmi ve Fikretin yer alma- mış olmasını bir müessir âmil telâkki ediyorlardı. Son bazı hâdiseler bu iki muh- teliti ve bu muhtelitlerin mensup oldukları (klüpleri (o yekdiğerine karşı rekabetin fevkine çıkmış bir mücadeleye sevketti. Bittabi bu hal, gerek geçen ve gerek bu haftaki maçta da müessir oldu. Denilebilir ki geçen hafta daha mutedil olan tarafeyn, bu hafta azami sinirli ve hatta hiddetli idiler.. Dün, daha nezih ve daha mu- tedil bir oyun görürüz ümidiyle, sahaya gitmiştim. Stadyumun üzerinde esen bu gergin havayı derhal hissettim. Çünkü daha maç klüp taraftarları ve mensupları arasında bir ağız maçı başlamıştı... Nihayet takımlar sahaya çıktılar Geçen haftanın galibi, kadrosunu aynen muhafaza ediyordu. Mağlüp da ise tadilât vardı. Fehmi, baron Feyzi ve Fikret Altay K. 5. K. muhtelitinde yer almışlardı. Bu muhtelit rüzgârı arkasına almış. Fakat rüzgâr, daha ziyade fırtına gibi... topa hâkim olmağa imkân elde edile- miyeceği derhal belli oldu. Birinci haftayımın ilk dakika- sının nısfındayız. Yani dakika yarım... | - A mubhteliti ilk akını yapıyor.. Burhanın ayağında sıkı bir şüt ve top zaviyeden ağlara. Bu gol; A-K muhtelitinin ma- neviyalı üzerinde derhal müessir oluyor.. Oyun açılıyor.. İ-A, sağ- dan inkişaf eden seri, enerjik ve söylendiğinin aksine olarak tek- nik bir oyunla mütemadiyen hasım kalesini tazyik ediyor. A-K müdafaası anlaşamamış bir vaziyette.. Kale, tehlikeler altında kıvranıyor. A -1 haf hattında Nazmi ; ileri geri, top tutuşları, pas tevziatı, yüksek tekniği ile takımını müte- madiyen ilerletiyor. K- A mubhteliti ; hasım tarafın enerjisinin üçte biri kadar bir var- lık gösteremiyor.. Süart nokta- sından da keza. Yalnız for hattı; ara sira muntazam inişler yapa- biliyor. Fakat fırsatları kaçırıyor. I-A Muhtelitinin tazyiki devam- da.. Devre nihayetine doğru ikinci gol... Baron Feyzi; muhtemel diğer gol tehlikelerini atlatıyor, fakat ne bekler, ne Ibrahim oy- niyamıyorlar.. (Halil, (O bermutat uğraşıyor.. K-A for hâttı müte- reddit... Ikinci devre başlıyor: Rüzgârı karşılarına alan K.- A. muhteliti; bu sefer daha muntazam ve teknik bir oyun gösteriyor. Fakat hakimiyet gene mukabil tarafta. K.- A. forları, Fikretin güzel paslariyle bilhassa sağdan işliyorlar. Sezai ve Ismail, I- A kâlesine büyük bir süra'atla ini- yorlar. Ismail Hakkı da çok güzel ISTANBUL HAYATI: «Ayol benim dişim kaldı mı ki mızıka çaldırsın !» “Haniya beyim, buz gibi ayranım var, otuz iki dişe mızıka çaldırmaz- sa para yok.,, Sırtında yapraklara sarılmış bir fıçı, omuzunda kirden rengi kaybolmuş bir peşkir, pala- bıyıklı ayrancı elindeki iki bardağı biribirine vurup şıngırdata, şın- gırdata barbar bağırıyor. Tam mânâsile, nezle görmemiş bir sesl.. Serinlemek için yüzlüğü feda edip bir bardak ayran içmek isteyenler çok var. Fakat palabı- yıklı — delikanlınn o omuzundaki bardak sildiği peşkiri, elindeki bulaşık bardakları görenler yüzle- rini buruşturup geriye dönüyorlar. Bir aralık kan ter içinde ihtiyar bir hanım kalabalığı yararak seslendi: — Buzcu, buzcu.. Oğlum bana bak huul. Bir saatten beri bir bardak bile satamıyan ayran- cının ibtiyara doğru koşmasını bir görmeli. Bardaklarını şıngır- datarak önüne dikildi. Belinde duran eğri büğrü teneke ibriği çıkardı: — Kaç paraya veriyorsun? — Yüz para harım valde, yüz para, otuz iki dişine mızıka çal- dırmazsa paranı almam. Kadıncağız gülerek ağzını bir karış açtı: — Evlâdım, baksana benim dişlerim mızıkasını da, ! davulunu da çoktan çaldı. Şurada bir kök- ceğiz kaldı, o da bugün yarın yolcu, sabahlara kadar sızısından gözümü kapamıyorum. Biraz evvel bir çörek yiyin dedim, sen misin ağzına alan, alnımın ortasına bir sızıdır saplandı. Belki biraz serin- lenirse geçer, dedim. Onun için istiyorum. Ver bana yüz paralık.. Ibrikteki su ile bardak yıkandı, yırtık'peşkirle gıcır gıcır kurulandı. Fıçının dibine takılı teneke borunun ucundaki bez parçasını çeker çekmez ayran bardağı döküldü. Bu hareketleri hayretle seyre- den ihtiyar hanım sordu: — Ayol bu ne? — Ayran işte, görmiyon mu? — Ayol sen deli mi oldun, ben senden buz istedim ki alnıma koyayım da baş ağrısı geçsin. Sen bana bulanık birşey veriyor- sun. Ayrancı hiddetli hiddetli hanı- ma bararak bardaktaki ayranı dikti, ağzını şapırdata şapırdata uzaklaştı... rumu ananas paslarla oynamağa başladı. Fakat mukabil defans göz açtırtmıyor... Bu aralık I-A muhtelitinin 18 çizgisi dahilinde bir ceza vuruşu... Bu penaltıyı Ismail çekiyor.. Ismail zaten şim- diye kadar hiçbir penaltıyı ka- çırmamıştır. Bu defa da top gene ağlarda... Az sonra kornerdea ikinci gol.. Yani beraberlik zaziyeti. Fakat HA mubhteliti üçüncü ve gelibiyet sayısını yapıyor... Ve oyunun mü- tebaki kısmını gene hakimiyeti altında devam ettiriyor. Netice itibarile fikirler şu ka- rarı veriyor: HA muhteliti; bu güzel, bu enerjik ve seri oyunu ile, mukabil takım için her zaman kolay kolay yenilemiyecek bir rakiptir. Bu rakip, çok çalışıyor. Spor muharrirlerinin hemen O kâffesi, diğer muhtelite mensup olduklari için bu muhtelitin ismi gazeteler- de az geçse bile; spor sahasında kelime oyunu yapılamıyor.. Bende Altaya mensubum,. Fakat l-A muhtelitinin bu gurur verici ça- lışmasını şiddetle ve samimiyetle alkışladım ve alkışlıyorum. O.R.

Bu sayıdan diğer sayfalar: