27 Haziran 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

27 Haziran 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

27 Haziran 1932 Tefrika No. 105 27 Haziran 1932 SEBA MELİKESİ | BELİS Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Sam, Rodit'in hiyanetine inanmıştı. O gece sabaha kadar uyuyamadı. Ertesi gün Firaun'un kızının cenaze merasimi yapılacaktı.. — Ben gözümle gördüm... Nö- betçi Sahyum dağına nefyedildi. Başka bir şey bilmiyorum, ku- mandan| Sam, çıldırmış gibi, avazı çık- tığı kadar bağırıyordu. Cariyenin söylediklerine namıyordu. Rodit, Sam'a nasıl hiyanet ede- bilirdi? Kendisini Filistinde alı- koymak İçin az mı çalışmiştı? — Hayır.. Rodit, iki gün zar- fında beni unutamaz... Diyerek odadan çıktı. Bu işi Süleymanla halledecekti. ina- Hükümdar en sevdiği cariye- lerden güzel sesli kızları etrafına toplamış eğleniyordu. Süleyman, sevdiği . insanların ölümünden çok müteessir olurdu. Teessürünü unutmak için, güzel sesli cariyelerin söyledikleri şarkı ve kasideleri o dinliyerek vakit geciriyordu. Sam, Hükümdarı görmeğe gel- diği zaman, odanın içinden sarayın dehlizlerine doğru hazin bir mu- siki nağmesinin akisleri yayılıyordu Sam, Fıraun'un kızının öldüğü bir günde, Hükümdarın bu şekilde eğlenmesine (o hayret oetmekten kendini alamamıştı. Beni İsrail hükümdarı bu derece hissiz bir adam mıydı? Sam, bu eğlenceyi hiç de hoş görmedi. Fakat, cenaze evinde bazı milli merasimin yapıldığını tahmin ederek, hükümdarı mazur gördü. Karısını kaybeden bir adamın ne elim bir haleti ruhiyenin tesiri altında kaldığını bizzat kendi nefsinde tecrübe etmişti. Eğer (Rodit) de Mısır prensi gibi ebediyyen kaybolmuş olsaydi, bu derece metanetini kaybetmi- yecekti. Nihayet, sevgilisinin gün- lerce, aylarca matemini tutar, onun kiymetli hatıralarını göz yaşlarile yadederdi. Halbuki Rodit bilmemişti. Ona: —“Senin karın, seni, iki günde unuteu ve başkasının kollarına atıldı. Demişlerdi. Sam buna tahammül edemi- yordu. Fazla düşünecek halde değildi. Kapı nöbetçisi vasıtasile haber gönderdi ve beş dakika sonra hükümdarın huzuruna çıktı. Süleyman yatağına uzanmıştı. Sam'ı görünce gözlerini uğuş- turdu. Tatlı bir rüyadan uyanınca, karşısında, cehennem zebanisini görerek tekrar gözlerini kapıyan bir basta gibi, kısık sesile bağırdı: — Yanıma sokulma! Bir az uzakta dur! Ve ellerile yüzünü kapayarak sordu: — Ben çağırtmadan niçin gel- din?.. Ne istiyorsun? Sam, bir kaç saat evvel yeni istihkâmlarda kendisinin boynuna sarılırcasına okşıyan ve takdir eden hükümdarın bir ande bu kadar tahavvül eseri gösterece- ğini tahmin etmediği için hayretle etrafına bakındı ve bir kaç adım geriye çekildi. Güzel sesli kızlar, başlarını ön- lerine eğerek susmuşlardı. Sam, genç kızlardan utandı. Hükümdara: — Karımı bulamadım.. Diyebilirdi.. Fazla birşey söyle- yemedi. Bu tutukluğuna kendi de hay- rer etmişti. Süleyman: — Sebebini öğrenmedin mi? Diye sordu. Sam kekeliyerek cevap verdi: — Odama gönderilen cariye bana birşeyler söyledi. Ve asabına hâkim olmağa çalı- şarak: — Acaba dogru mu, dedi, bu masallara inanayım mı? Süleyman, Sam'ın şiddet ve | hiddetini o görünce © yatağında doğruldu. — Sam, seni çok severim, dedi, fakat, Rodit gözündem düştü. Sana karşı yaptığı alçaklığın cezasını verdim. Sam gözleri yerde konuşuyordu: — Ona ne ceza verdiniz, âdil hükümdar ? — Derhal saraydan uzaklaş- tırdım.. — Hiyaneti sabit oldu mu? — En sadık askerlerin yaka- ladılar.. — O halde neden zındana attırmadınız , yahut recmettirme- diniz de... Sam 'sözünü ikmal edemedi. Söylemek istediği sözler boğa- zında düğümlenip kalmıştı. Süleyman : — O cezasını gördü... Rodit'i gadir ve şiddetile maruf olan Sur kralına gönderdim. Sam gözünün ucile hükümdara manidar baktı; — Bir saraydan diğer saraya gitmiş... Beni Israil hükümdarı, böyle en hasas ve müteessir bir zaman- da bu derece istihzaya tahammül edemezdi. — Rodit, Sur sarayında tazyik ve işkence görerek ölecektir. Dedi. Sam başka lüzum görmedi dairesinden çıktı. Demek ki, Rodit, hakikaten Sam'a karşı bu alçaklığı yapmış ve hükümdar tarafından bu suretle tecziye edilmişti! Sam odasına dönerken kendi kendine şu hükmü verdi: — Süleyman ne âdil ve mer- hametli bir hükümdar. Benim şerefimi muhafaza etmeği benden evvel düşünmüş ve Rodit'i çok sevdiğimi bildiği için ona burada ağır bir ceza vermeğe kıyamamiş.. Sur mezbahasına göndermiş. bir şey sormağa ve hükümdarın Bir gün, Rodit, Sam'a Sur Kra- lından bahsederken şu malümatı vermişti: — “Hiram çok maddi ve gad- dar bir hükamdardır. Parası çok- tur. Etraftaki hümümdarlara altın ikraz ederek ominnettarlıklarını temin eder. Süleyman'a gelince, oda onun zıddı olarak çok mer- hametlidir. Bizzat kendi tecziye edemediği kimseleri ona gönderir. Bir müddet sonra o kimsenin öldüğünü haber alırız.,, Sam, sevğilisinin bu sözlerini batırladı, Şimdi karısı da bu feci akibete mi maruz kalacaktı? Zazallı Sam, nasıl ilğfal edildi- inin farkında değildi. O gece sabaha kadar uyuya- madı. Ertesi gün cenaze (merasimi Sabahleyin lâzımdı. kızının yapılacaktı. erkenden kalkmak (Arkası var) Firaunun yişle Akşam Harp tayyareleri Hendon meydanında 100 tayyare cevelanlar yaptı Londra, 26 (A. A.) — Dün Hendon tayyare meydanında 100 kadar ingiliz askeri tayyaresinin yapmış oldukları ekzersizlerde azim bir halk kütlesi Ohazır bulunmuştur. Tayyareler bilhassa muharebe taklitleri ve paraşütle inişler gibi ekzersizler yapmışlardır. Komünistler “ Harp tayfi ,, de- dikleri o eksersizlere karşı nüma- yapmışlardır. Polis bir kaç komünist grupunu dağıt- mak için müdahele etmek mec- buriyetinde kalmışlardır. Merkezi Avrupa La Röpubligue, bir makalesinde ne diyor? Paris, 26 (A.A.) — Radikal sosyalistlerin (o mürevviçi (o efkârı olan La Republigue merkezi av- rup meselesinin halli için bir takım tedbirlerteklif etmektedir: 1 — Tuna devletleri arasında bir gümrük ittihadı cücude geti- rilmesi; 2 — iflâs halinde bulunan dev- letler bütçesi için beynelmilel bir kontrol ihdası; 3 — Iktisadi tahdidi teslihat. Bu gazete, ayni zamanda em- taanın tedavülünden ziyade istih- salâtının disiplin altına alınmasını ve bunun için de tüfeyli sanatların terkedilmesini teklif etmektedir. Amerikada iflâs eden bankalar Chikago 26 (A.A.) — Mevduatı miktarı 5,200,000 dolara baliğ bulunan Chikago ticaret bankası ile mevduatı 1,000,000 dan fazla olan diğer bir banka, dün sabah gişelerini kapamışlardır. Chikago'nun 38 bankası, bir aydanberi tediyatlarını tatil etmiş- lerdir. Gorgulofi davası Paris, 26 (A.A.) — Gorguloff davasına 31 temmuzda Seine cina- yet mahkemesinde başlanılması | muhtemeldir. Siam'da meşrutiyet ilân edilecek Washington , 26 (A. A.) — Bangkok'daki Am erikan maslâhat- güzarının bir telgrafnamesine göre Siam kralı, muvakkat hükümetin ileri sürmüş olduğu şartları kabul etmiştir. Bu şartlar mucibince kral meşruti devletin reisi ola- caktır. Afyon civarında feci bir kaza Pazartesi günü köy civarında bir bomba bulatak oynıyan dört köylü çocuğu bombayı patlatmışlar 5-7 yaş arasında olan çocuk- | lardan ikisi derhal ölmüş, ikisi de hastaneye getirilmiştir. EMLÂK SAHİPLERİ! Emlâkiniz için süratle kiracı bulmak Emlâkinizin kiralarını muntaza- men tahsil edebilmek Emlâkinizin varıdatını temin edebilmek hususatında mutehassısla- Emlâk rın tecrübesinden istifade edebilmek için EMLAK. İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLÂK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDİNİZ! Adresi: Bahçekapı, Taş han No.20-21-22 Telefon: 20307 İ| için yaptı. Her akşam bir hikâye Mimi Tonton, minderin östünde, bacakları havada yatıyor. Bu zat da mi kim?.. Bu zat, tüyleri kıvır kıvır, gayet güzel küçük bir köpektir. Uyuyor... Ey Mimi Torton!... Bu eve nasıl girdiğini hatırlıyor musun?Evvelce, bütün gününü eski ismi Bon Marche (— bonmarşe) şimdiki “Türkuaz, olan binanın önünde bir köpek satıcısı rumun yanında geçirirdin. Beraberinde biri Lonlou cinsi, öbürü Pekinois, diğeri de kurt cinsi üç köpek daha vardı. | Dördünüz de satılıktıkız. Yoldan geçen gayet şık bir hanimefendi, seni görür görmez: — Aman bu ne can şeyl - diye duruyordu.- Satılık mı bu?. kaça?. Ibtiyar rum, tüccar zihniyetli bir adamdı. Senin bu derece beğenildiğini görünce derhal yük- sek, çok yüksek bir fiyat söyledi. Halbuki senin de canın bu cici, bu şık hanımefendiyi ne kadar çekmişti, Mimi Tonton!... Ah, ne felâket... İşte, hanım fiyatını çok yüksek buldu. Seni almadan yürüdü. (Halbuki, bu esnada, köpekçinin yanında, bir bey durmuştu. Kurt cinsi köpekle meşgul oluyor; aynı zamanda, yan gözle o güzel, şık hanımefen- diyi tetkik ediyordu. Hanımefendi elli altmış metro (yürüdükten sonra geri döndü. Kaç para olursan ol seni almağa karar vermişti, Mimi Tonton! Fakat ibtiyar rum nedese beğenirsin! Hanımefendiye beyi göstererek seni onun aldığını baber verdi. Ve sen, hanımefendiye satılma- dığın o için içerliyerek hırladın, Mimi Tonton! Bir eve götürüldün. Banyoya sokuldun. Ah, yüzüm senin nam ve hesabına kızarıyor, köpeciğim! Suyu ve temizliği de hiç sevmez- sin! Bağıra çağıra, hırlaya tepine yıkandın. Boğazına bir tasma taktılar. Bey tasmaya bir mektup iliştirdi, ve, seni bir başka eve götürdü. Hayretle baka kaldın: O sa- bahki hanım efendinin evi... Hülâsa, beyle hanımın, tanışma anlaşma vasıtaları oldun Mimi Tonton... Artık onlar, sık sık gö- rüşüyorlar. Ve seni çocukları gibi seviyorlar. Muhaverelerinin belli başlı mevzuu sensin. Biri seni ku- cağından indiriyor öteki kucağına alıyor. Bir gün, gene i&isi birden seni almak için yere eğildi ve senin üzerinde dudakları birleşti, bir an, seni unuttular ve sen hav- lamağa başladın.. O zamandanberi beraberdirler. Yalnız, dün aralarının bozulduğunu biliyorsun, fena halde kavga etti- ler. Kapalı bulunduğun banyo odasından biribirlerine bağırdık- larını işidiyordun. Gerçi bu ge- cede ayni yatakta yattılar amma, bu, bir şeyi ifade etmez. Bir kadınla bir erkek dargın olmakla beraber, gene aynı yatakta yata- bilir. Sabahleyin kahvaltı esna- sında, biribirilerile konuşmamak için seninle meşgul oldular. Bey, hanıma öyle kızgındı ki, reçel tabağını sana yalattı. Bunu, mahza titiz olan hanımı sinirlendirmek Derken, bey, kızgın kızgin | evden gitti. Hanım henüz yalnız kalmıştı ki, telefon çalındı. Hanım, I konuşmağa başladı: | — Bonjur.. Aman, ne fena I zamanda telefon ettiniz. Pek neşesizim... Aman, sizde ne tuhafsınız !.. Evet, niçin olmasın?.. Sizinle konuşmak pekâlâ olur... Dostça konuşuruz.. Vadediyor- sunuz, değil mi?.. Olur, şimdi hemen... Mimi Tonton! Bu sözler, sana bir şey ifade etmez, değil mi? Maamafih, bunların manası pek mühimdir ! Hanımının şapkasını giydiğini gördüğün esnada bile Mimi Tonton recek! ortalığı altüsf mü edesin? Sinir- lenip perdeleri yırtarsın, vazoları deviresin, edesin? Ve sonra, döndüğü zaman, seni en yüksek bir eşyanın ta tepesinde bütün bu yaptıklarından halde bulsun öyle mi?.. Hanım, senin böyle yarmazlıklar yapacağını seni evde yalnız bırakmadı. çıkarmağa, kitmeğe, terliklerinide çıkarıp potinlerini giymeğe mec- bur kaldı. bir şeyin farkında bile olamıyor« dun. tamam! Bravo! Beni de götüre- cek!,, diye seviniyordun. “ Sokağa cıkıyor! Hah, Elbette seni de beraber götü- Seni evde bıraksın da halıları didik didik hanım, eve bir Hayırl.. magrur biliyor. (Onun için Yanına alarak, seni randevu verdiği erkeğin evine götürdü. Bu erkeği tanıyorsun, sizin eve de bir kaç kerre geldi. Hanımına hoş görünmek için seni okşadı. Sana pasta verdi. Sep, bir pasta daha yemek için yaltaklandın. Bir pasta daha verdi. Sonra, evin içini dolaşmağa başladı. Yakında gireceği yatak odasını bile ziyaret etti. Bu esnada, hanımın yabancı be- yin söylediklerini mest bir halde dinleyor... Odanın sıcaklığı, loşlu- ğu tam hanımını kevşetiverdi; ka- dıncağız birdenbire kopardı: bir çığlık — Amau! Mimi Tonton'a bir şeyler oluyor. Şimdi bir kabahat yapacak! Haydi! Hizmetçinize söy- leyinde şunu azıcık bahçede do- laştırsın. Ona fazla fazla pasta verdiniz. Şekerli şeyler yavrucuğa dokunur! ağrıyıncada böyle yerde sürünür... Şimdi dikkat? Karnı ağırır, karnı kabahat yapacak! Aman Erkek: — Siz geleceksiniz diye hiz- metçiyi savdım! - Dedi.- Maâlesef bahçemizde yok. — Peki ama, dolaştırmadan olmaz... Buralarını kirletir. — Zararı yok. — Hayır, hayırl Sinirime de- kunur. Zararı yok olurmu?.. Ben çok titizim! Erkek kalkıp güzel pijamasını' Seni alarak sokak sokak dola- şıverdi Mimi Tonton! Bir çeyrek sonra, eve döndü: — Nafilel köpek inadediyor... Yollarda yürüdü. Bir şey yapmadı. Tekrar pijamasını, terliklerini giydi... Amma, iş, artık şiiriyetini kaybetmişti, artık, kadının hoşuna gidecek tarzda: “ — Benim sizi ne kadar sev- diğimi....,, diye söyleniyor. Fakat hanımın gözü sende |... Arada sırada : — Mimi Tonton! Sakın ha.... - diye şairane ve aşirane sözleri yarıda kesiyor. Hele bir keresinde, tam bey hanımı öpecekti ki, hanım, sana bakarak : — Eyvah, becerdi ! - diye hays kırdı. Bey de bunun üzerine kızdı. Somurttu. Hülâsa, randevu yandı Mimi Touton. Eve döndünüz. i Bu müddet zarfında senin asıl beyinin hiddeti geçmiş. Eve buket- lerle eğildi. Hanımına tarzda: Senin kulağına işittirecek bir dönmüş... — Haydi Mimi Tonton! Bizi nasıl tanıştırdınsa, buluşturdunsa bu sefer de öylece barıştır!-dedi. Ve sen havlamağa başladın! Yoksa: — Bugün ben olmasaydım sen gününü (görürdün! oDemekmi istiyordun... Bravo Mimi Tonton! işte oObeyinle hanımın gene barıştılar. Onlara daimabekçilik et, emi? Nakili: Hatice Süreyya

Bu sayıdan diğer sayfalar: