30 Ekim 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

30 Ekim 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 8 Kürk iptilâsı! Manzum hikâye — Çilik — » Sağında loş, sık: ağaçlı ormanlar! dağların başında mor dumanlar! köylu dal, geni, enli bi ağ e yanda bir dere akıyor çağıl çağıl, Derenin döndürdüğü çok yaşlı bir değirmeni Bir tarafta samanlar yığılmış tümen tümeol Ağaçlar arasında çifliği i Cam Bir tarla ki uzyor göz alabildiğine!... İşte bu kasabanın bu güzel çil Sahip olan: Erişmiş ömrü bir geçkin çağa, Ak sakallı, hoş sözlü, nur yüzlü Ahmet ağal. — Köylü kız — Bir kız... Sarı saçları değer topuklarına, benzemez şehirlerin cılız çocuklarına: Körpe bir fidan gibi, boy atmış, güzel, gürbüz, Bir anlı şanlı vücut, bir pençe pençe al yüzl Ufak çenesi, burnul Ufak ayağı, eli, Kuşlar gibi sevimlif Kuşlar gibi neşelit Her gün kırda kovalar binlerce kelebeği, Bazı açılıverir koşuyorken eteği, Alından penbe beyaz düzgün bir ten görünüyor, Rüzgâr bu güzel tene, öşık gibi, sürünüyor! Dişleri beyaz inci, gözleri mavi mine, Bu kız, Ahmet ağanın tek evlâdı; Eminel. — Çoban — Bir çoban... Vücudu dinç, henüz yirmi yaşında, İimrünü, yapayalnız, geçirmiş dağ başında! Gördüğü, bildiği yer: Yalnız bı köyler... Her gün kendi kendine köy türküleri söyler, Ovalarda, kırlarda koyunları güdüyor, Hayatını dağlarda sürükleyip gidiyor! Elinde kalın sopa, arkasında gocuğu, Bu çoban, bu saf kalpli, saf yüzlü dağ çocuğu, Dünyada bir şey bilmez sürülerinden başkal Hele pek yabancıdır gönlü hasrete, aşka, Bir durulmuş su gibi, yaşıyor heyecansız, Onun anası koymuş zaten ismini: Cansızl.. — Kuzu — Bir akşam. Gün ufukta yaklaşmış son demine, Birden bire ağıle koşup geldi Eminel Koyunların içinde aradı “Ceylâmi,, nı, Bu sevimli kuzunun okşadı her yanınıt Almamış ki Ceylânı sevmekten havesini, Onun küçük ağzına bıraktı busesini! Bu güzel manzarayı seyrediyorken çoban, Hissetti asabının birden titreyişini, Durduğu yerde sıktı yumruğunu di Nedense bu buseyi kuzudan kıskanmıştı, Sevdanın ateşile işte o gün yanmıştı Bu vahşi gönüldeki c Kendi çoban; sevdiği bir büyük ağa kızı Aralarında vardı bir aşılmaz mesafel Bunu hatırladıkça düşüyordu esefel Emine kuzusunu kucağına alıyor, Kuzusile başbaşa saatlerce kalıyor, Çobansa hallerine uzaktan bakıyordu, İçini, hasedinden, ateşler yakıyordal Her dakika ederek insanlıktan” nefret, Derdi: “Kuzu olaydım beni severdi elbetl., Bulunmak istiyorken ral yerindet, Arzular ateş gibi parlardı gözlerinde, Aşkını Emineye belli etmezdi lâkin, İşte o günden sonra bağladı kuzuya kinl — Kürk manto — Bir geceydi,. Çalındı kapıları ansızın: Yarılanan kanattan yüzü girdi bir kızın, Yanında da bu kızın yaşlı babası vardı, Bunlar: Gece yolunu şaşıran yolculardıl “ Tanrı misafiriyiz.. , diye, iki şehirli, İçeriye girince, sevinçten oldu d. Ağa çünki onlara güler yüz göstermiş Uzanacak bir yatak, sıcak çorba vermişti Çaka ehil kez da bir kürk manta vardık Böyle kuzu derisi üç bi Emine bu mantoya. Çoban da sevdiğinin Çoban, ertesi günü, Bemen kuzuyu kaptı, Derisini yüzerek bir ceket yaptı! Emine bu ceketi sırtına geçirince, “Ceylân , a acımadı, kapıldı bir sevincel Çobana gönül verdi, kıyıldı bir gün nikâh, Doğdu, topaçlar gibi, asıl kuzu bir sabahı, Beşikteki seslerden bütün ev çalkalandı, Gelen: Nur tapu gibi, sevimli bir oğlandıl.. Necdet Rüştü İngilterede av mevsimi Kadın erkek binlerce insan Teşrinievel ayı. İngilterede av mevsimidir. Bu ay kibarlar; zen- ginler şatolarma. çekilir, bütün gün av arkasında koşarlar. Sa- babları erken kalkılacağı için gece hayatı yoktur. Akşam saat onda herkes yatağına girer, sabah gün doğarken avcılar birleşirler ve atlara binerek yola çıkarlar, İngilterede em ziyade. sürek avları makbüldür. Bunun için yirmi, otuz, hattâ bazen elli almış kişilik kafile; halinde yola çıkılır. Avcuların hepsi atlara binerler, Bunları; gene atl bir çok uşaklar ve yüzlerce köpekler takibeder. Av. sahasına gelince derhal tertibat alınır. avlanacak hayvan Jar. sıkıştırılmağa « başlanır. Bu mevsim. en ziyade geyik, karaca gibi hayvanlar avlanır, İngilterede avlara kadınlar da çok rağbet etmektedir. Her avcı kafilesinde at üstünde bir çok kadın göze çarpar. Alla av pe- şinde koşarken bazan oldukça geniş suları atlamak, maniaları aşmak lâzım gelir. Bunun için iyi pişancı olmaktan ziyade iyi ata binmek lâzımdır. Ingiliz kadınları arasında erkek- ler derecesinde iyi ata binenler pek çoktur. Bunun için bunlar gürek aylarına o muvaffakiyetle iştirak edebiliyorlar. Resmimizde bir avcı grubu bir sürek avına çıkıyor Bir Yahudi. Çocuğunun Hayatı Maharriri : $. Rükhamovski Buse, dalma, (aşkın ifadesi değildir. Bir buse, bir bakış, bir el sıkışt, verilen bir cevap, insan- arın bazen biribirile anlaştırır ve kaynaştırır, o bazan da ayırın, uzaklaştırır. David, karısının kendine uzanan dudaklarını öptü ve somurttu. Kendilerine mahsus olarak ya pılan evleri henüz nihayete irme- mişti. Yeni evliler, Paris'e avde- ünde, Grimperelle'nin misafiri oldular. Ana-Baba kızlarının çok inki- şaf etmiş bulunduğunu, cenup güneşile yanıp kavrulduğunu, hattâ bir azda şişmânlandığını memnu- niyetle gördüler, Damatlarından son derece hoşmut görünüyorlardı. Aile çok kalabalıktı. Saymakla bitmez tükenmez kuzenleri ve kuzinleri vardı. Sofrada, bu aile bahsı açıldı mı, şöyle cümleler) sarf olunduğunu David. işidir di: (Hadi şu Elie yok mu? anlamadın mı, o canım? Samuel amcanın annesinin kuzeni! Evet, kardeşi! Büyük hala Clar'nın oğlu! işte o kuzenimiz!) Davit, böyle akrabalıklar kar- şısında içinden çıkamıyor; bir baş dönmesi hissediyordu. Hem fransız, hemde yahudi olan bu mbit, ona pek garip geliyor. Efradın tavrı hareketleri, geyiniş, oturuş. kalkış, sıhhate Hayetledilişin hattâ zevk cihetleri pek incelmiş, fakat zihi ihataları pek iptidai kalmıştır. Asılları Alzastan çıkmış olan yabudi hikâyeleri, aile ortasında, mütemadiyen © anlatılır dururdu. Pek adi ve aşağı olan bu hikâ- yelerde, yahudiler, daima pis, hasis, yalancı, hilekâr hattâ, hırsız olarak canlandırılmaktaydı. Hikâ- yeler, yahudi düşmanlarını son derece memnun edezek mabiyet- teydi. Herkes bunları anlattığı sırada, David, kendi bilip sevdiği i zarif fılıraları anlatmak. tecrübe- sinde bulunurdu. Onun hikâyeleri belki kısmen çocukçaydı; fakat ekseriyet itibarile | müessir. v garipti. Öz yahudi hikâyeleriydi. Bunlarda, bir kavm, kendi sefa- letile, cesurane alay ediyordü. Aile, Davidin anlattıklarına te bessümle mukabele eder; fakat, belli ki, fikraları biç zevkine varmazdl! Son zamanlarda Avrupaya çok manda ile getirilmiştir gayet 7 kadar satılabiliyor. k hikâye — Mütercimi : (Vâ- Nü) Herkes, bu oğlanı hoş bulu- yordu. Zira sakin, sevimliydi. Kızları mesut edeceğine kaildiler. Fakat onu garip ve herkese ben- zemeyen zevkli ve fikirli bulu- yorlardı. Grimparelle, 1870 senesinde, Alman - Fransız muharebesinde, Paris'de, bir mahzenin dibine saklanmış; şehrin bombardıman edildi riştiŞKendini mufrit bir iransız. vatanperveri addedi- yordu. Damadına dedi ki: — Şüphesizki, tab'anzı değiş tireceksiniz: Fransız olacaksınız! — Bunu hiç düşünmemiştim. Fakat zannetmem. — Peki amma niçin?.. Kalben Rus olmadığınızı söylemiştiniz. — Evet, — Ökiysez. veten: yeliz — Manlesef. — işte bu, olur iş değil. — Insan, yetim olamaz mı? —Bu cevapla işin içinden çıkıverdiniz maşallah. — Fakat ne zaman böyle bir bahis açılsa, yüreğim kan ağlar! — Fransayı sever ? — Tercih ettiğim millettir. — Öyleyse, onu, kendinize ba- balık addediniz, — Şayet mazimizle alâka ve rabıtam oderece fazla olmasaydı, bu teklifinizi memnuniyetle kabul ederdim, Bu münakaşadan sonra, Grim- perelle, karısına, şu fikrini tevdi etti “ — Damadımızla münakaşa edilemiyor. Kafası, saçma sapan fikirlerle dolu... Allah vere de, bizim kızımızı da bozmasa... , David, karısına daha fazla açı: hyord — Sevgilim | Ben yahudi milli- yetperveriyim. Ben, din ve ka- hunlarımızın büyüklüğüne, terbi- yemizin güzelliğine, ırkdaşlarımın muhabbetine meclubum ve sefa letimizden çok müteellimim... — Hangi sefalet ? — Tarihimizi bilmiyor musun? Menfadan menfaya sürüklendik.., Ne zalimlere maruz kaldık. — Yok, hayır... Fakat şimdiki hayatımız. fena mı?... Doğrusu ben, şimdiki: hayattan. pek mem- yunum ! Bize. biç. kimse bir şey söylemiyor. Hiç kimse | zulüm filân yapmıyor. Menfaya yollamı- Sü Miken vi yor. Bunlar arasında pek kıymetleri vardır. Resimde görülen kütük. beş ton ağırlığındadır. Adapazarına, beş saat mesafeden dört çift Kaymeti şudur Ağacım dip tarafı bir hastalık neticesinde bir iki metroluk kısmı gayri tabii bir şekilde Bu kısımdan çıkarılan keresteler. renkler ve çizgiler gösteriyor. Bu sebeple yüz binde bir tesadüf edilen bu şekildeki kütükler Avrupaya dört beş bin ii İyi mobilelerde kullanılan gayet ince kaplamalar bunlardan imal edilmektedir. cilâlandığı zaman

Bu sayıdan diğer sayfalar: