2 Ekim 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

2 Ekim 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Teşrinievvel 1934 TetrikaNo. 6 Yazan: BARBAROS İskender Fahreddin Altın yüklü gemiyi, kimsenin burnu kanamadan alıp getirmişlerdi. Papanın muhteşem galileri nihayet Oruç beyin eline düşmüştü. "Hazir beyin adamları gemiyi muayene ederek baştan başa altın olduğunu görünce şaşırmışlardı. Limandaki gemiler arasında erzak ve diğer eşya yüklü olanları da vardı. Bunlar da telâşa düşmüş lerdi. Fakat, Hızır bey altın yük- lü gemiden başkasına yaklaşma aştı. Altın gemisinin tayfalarını ka- Taya çıkardılar.Gemiyi boşaltmak imânı yoktu. Altın külçeleri ge- © kadar muntazam yerleş- Gemiyi Hızır beyin donanmasına kadar b: ıp çek- mektlen başka çare yoktu. in kimsenin burnu kanama" eden sonra - (Sale) Ti- 'manıni terketmisler: Hızır bey yolda bir arkadaşile konuşuyordu: — Bu altınları ne yapacağız, Hızır bey? — Bunlarla bir çok memleket ler fethedeceğiz arkadaşlarımızı Donanmamızı, | zenginleştirece- Hızır bey (Sale) den kalkar kalkmaz bütün tayfalarına ve kap- tanlarna birer miktar altın da- Zilmiştı. — Bu, in hakkımızdır! Diyordu. Geride kalan altın külçeleri, Hızır beyi ve maiyeti- ni bir kaç sene refah içinde ge- gindirebilecekti (Elke) adası önünde... Ikinci Sultan Beyazıdın ölümün- | den sonra biraz evvel Tunusta (Beni Hafas) sülölesinden Sultan Osman hâkimdi. Sultan Osman elli dört sene hü- kümetinin başında kalmış, ve bir aralık Gırnatahıların imdadına koşmak maksadile İspanyollara karşı harp ilân eylemişe de, bu hareketi Sultan Osmanı müşkül vaziyete düşürmüştü. Sultan Osman âdil, sulhperver, teb. karşı merhametli görü- nür bir hükümdar idi, Oruç bey, Sultan Osmanın münden biraz evvel kendisine mü- racaat ederek Tunus limanında serbes bulunmalarını istemişti Sultan Osmanın vefatından son- ra, Sultan Mehmedin Tunus hâki mi oluşu Barbaros kardeşleri da- ha ziyade sevindirmişti. Çünkü Sultan Mehmet biraz paraya düş- kün olmakla beraber, Oruç ve Hızır beylerle anlaşmağa daha gok mütemayildi. Uzun yıllardan beri Tunuslu. larla İspanyollar arasında devam den kanlı harpler ve sonsuz ih- tilâflar Tunus halkını usandır- Başta Tunus sultanının * Oruç ve Hı- zir bey gibi şahsiyetlere ihtiyacı yardı. , Sultan Mehmet (Sale) den dö- nen Hızır beyin muazzam bir ser- vete sahip olduğunu haber amca altınların yarısının kendisine ve- rilmesini istemişti, Hızır bey kardeşlerini topladı. Uzun müzake istişareden Ta, altınların beşte birinin Tunus sultanına . verilmesini gördü. Sultan M: İan altınlar bir gemiye yükletile- yek Oruç beyin idaresinde Tunu- sa gönderildi. münasip ayri. Oruç beyle kardeşleri şu suret- le sözleşmişlerdi: Mademki Tu- Dus sultanından büyük yardımlar görüyorlardı.. Ve mademki Sul- tan Mehmet altınların yarı temişti. Oruç bey ona: (İşte, ar- zunuz veçhile, elde ettiğimiz al. size getirdik!) anların yarısını diyecekti. Bu tedbirle Tunus sultanini tamamile elde etmişlerdi. Oruç bey sultan Mehmede ayrıca gemi dolusu hediyeler götürmüştü. Oruç ve Hızır beyler Tunus sahillerinde birer hükümdar gibi dolaşıyorlardı. Hattâ hükümdar. dan fazla nüfuzları vardı. Gemi- ile ler kendi emir ve iradeleri hareket ediyordu. Sultan Mehmet altınlara ka- vuştuktan sonra, Barbaroslarla bir muahede « imzalamıştı. Bu mua: hede ahkâmına göre bütün Tu- mus limanları Barbaroslara açık bulunacak, buna mukabil de elde edilen ganaimin beşte biri Tunus Sultanına verilecekti. o (Trabulusgerp) bri o sahilin en zengin ve mamur islâm memleketlerinden biri idi. Ehalisi fevkalâde sulhperverdi Uzun yıllardan beri hiç bir mil- letle harbetmemişti. İspanyollar, Trabulusugarp halkının sulhper- verliğinden istifade etmeyi düşü- erek bu güzel şehri yağma ve şsal etmeğe hazırlanıyorlardı. Oruç ve Hızır beyler bunu haber sıralarda | almışlardı. Trabulusugarbin zen- İ ginlerini birer birer Tunusa ge tiriyorlardı. Oruç bey Trabulusugarbı düş- man tecat tertibat almakla meşgulken, bir gün (1) Elbe adası civarından ge- izünden kurtarmak için dırasını taşıyan ganın uzaktan geldiğini görmüştü. O tarihe kadar bu sularda türklerle karşılaşmıyan Ceneveli- ler vaziyetlerinden emin ve müs- , hafif yol ile Romanın iske- lesi olan Ciyovita limanına gidi- yorladı. Galley - Royal denilen bu muh- teşem harp gemileri çok kıymetli eşya ile dolu idi. Galley Royaller biribirinden epi- ce açık olarak yollarına devam ediyorlardı. Oruç bey ise on sekiz oturaklı bir kırlangıçla, bir kaç ki çok zayıf bir kuvvete malikti. Bu gemilerle muhteşem Ceneve Gal- leylerinin yanına sokulmak veya önünü kestirmek delilikten başka bir şey değildi. Tayfalar Oruç beyin Fikrini anlayınca yalvarma- a başladılar: — Aslan yanında sinmiş kedi- ler gibi, bir hamlede mağlüp ola- cağız. Allah aşkına bizi ateşe sevk etmeyiniz! etrafında gelen Oruç bey kararını vermişti, ilk görünen galley royale yanaşmak için, kürekçilerden bir iki kişiyi tayfaler harbe tu. tuşmaktan başka bir çare kalma- dığını gördüler.. Ve birden ok yağmuruna başladılar. Düşman gemicileri o kadar gafil avlan- mışlardı ki, galleynin arka kü; tesi bir hamlede işgal edildiğin- den bile haberdar olamamışlardı. Türk gemicileri büyük bir ce denize atınca, gektirmeden ibaret | Radyo 2 Birinciteşrin Salı Bükreş (364 m) — 13 - 15 gündüz neyriyat, 18 kasışık konser, 19 haber ler, 19.15 Motoi orkestrası, 20 üniver” site, 20.20 plük, 21,45 konferan, Zİ senlonik: konser, (Bacıh,, Brahıns), 22 konferan, 22,15 senfanik konserin de- Yarı, 23 Kaberler. Varşova (1345 m.) — 18 viyolon sel konseri, İ8 konferana, 18,35 Richard Slaramın eserlerinden senfonik konser, 19,15 Enmtirmantal konser, 19.45 ede biyat, 20 4Dan» koronmun konseri, 20,20 Aktünlite, 20,30 kore konseri, 20/45 müsahabe, 21 operaya dair söz ler, 21,10 «Mariex operası Budapeşte (550 m) — 1850 ke man konseri, (Bach, Kodaly, Falla, Habay). 19,30 müsahabe, 20 salon mu müsamere (Ceza Ente), 21,30 nakil, 23,05 haberler, 23:30 Eduardo Binnkonun iştrakile tango tar Kiminin. konser, Viyana (570 m) — 1830 yeni Avusturya musiki, 20 Meilise zmüsiisi 21.30 Frans Lehayın idaresinde radyo popürisi, (Vanda Achel, Marerit Bo- | kor, Ernst Tautenhayn, Richard Tauber ve bir koro heyetinin iştirakile, 23.10 neşriyat, 23.30 2350 | konser, | Küarlet konseri. 3 Birinciteşrin Çarşamba Bükreş (364,5 m.) — 13-15 gündüz neşriyatı, 18 yadyo orkestrası (hafif mu- siki), 19 haberler, 19,15 solo keman iştirakile parcalar. 20 üniversite, 20,20 plâk, 20,40 konferan, 2 piyano keman konseri, 2145 Sophie Munlenmu tara andan şarkılar, 22,15 salon orkestrası 23 haberler, 23,05 konserin devamı Varşova (1345 m.) — 18,35 tarzan (piyane refakatle). 18,50 spor. 19 sirai | münahabe, 19,15 (oda musikisi, 19,45 konferana, 20 mandolin konseri, müsahabe, 20.20 mandolin konserinin devamı, aüsahabe, 22 Chopinin ese lerinden, 23,20 Hamburstan nakil, (dana mnsikisi). Viyana (507 m.) — 20 haberler 20,20 klâsik Viyana operetleri Holzer 2130 şiiler, 23, 20Esperantoca, 23.30 haberler, 23,50 Der Stem der Mage isimli piyes, 24,10 yaylı sazlar konseri Hayda, 1 gece konseri Italyada askerliğe hazırlama müfettişliği Roma 1 (A.A) — Askeri ne- zaretlerle maarif nezareti ve fa- şist teşkilâtı arasında irtibat vazi- fesini görecek olan makama «as- kerlik ihzar ve ikmal müfettişliği» adı verilmiştir. Bu makam doğru- dan doğruya M. Mustoliniye tâbi olacaktır. Müfettişliğe ordu ku- .mandanlarından, ceneral Grazioli tayin edilmi Bir leh zengininin teberrüü Varşova 30 (Husı yanın en zengin adamı olan kont Jakop Botaki ölmüştür. Mumaj leyh 100 milyon zlotiyi bulan bü tün servetini, veba ve veremle mü- cadele edecek bir enstitünün tesi- si şartile Leh hükümetine bırak- mıştır. ir. — Polon- SENELİK 1400 kurup 2700 İcaruş 6 AYLIK 750 > 1450 > SAYLIK 400 » 800 > TAYLIK 150 Tosta itllkadma dahil olmayan. ecnebi memlaketlur: Geneli 600, altı aylığı 1000, ©ç aylığı 1000 kuraştü ören tehdili için yirmi beş Kuruşluk pel göndermek Jâzımdır. emaziyelihir: 22 — Ruzhızır: 160) Sek Güeeş Öğle İkidi Alam Yal Ez 1206 61 90 Tazeleme: Baba, civari Aarasslek Sk, saretle Cenevelileri birer birer toplıyarak baş ambarda hapset- mişlerdi. Arkadan gelen geminin bir. şeyden! haberi yoktu. — Oruç bey: — öteki gemiyi de ele geçire- ceğiz... Yaylarınızı geriniz! Diye bağırdı. (Arkası var) — Vay, sizin materyalist perili evlere hiç? —Bunun materyalistlikle ne mü. nasebeti var? İnsan maddiyattanı başka bir şeye inanmıyabilir de günün birinde sinirlerine hâkimi- yeti kaybedebilir. Hepsi bu sözleri söyliyen dok- tor Şerafeddin beye hayretle — Benim sinirlerim bozuldu zannetmeyiniz.Eğer insanın kendi sinirleri üzerindeki hâkimiyetini nasıl kaybettiğini öğrenmek ister- seniz, size anlatacağım şu hikâ- yeyi dinleyiniz: yur Bundan bir hayli sene evvel, yazın Boğaziçinde Anadoluhisa- rında bir yalıya gece yatısına da- vet edildim. Ev sahibesi Fatma hanımefendi beni gülerek karşı- ladıktan sonra: Perilerden korkar mısmız? diye sordu. Doktordum, Beşir Fuadın tale- besinden ve materyalist idim. Bu suali âdeta kendime bir hakaret gibi bildim. Fakat alay etmekten başka çare göremedim. Fatma hanımefendi o sene kira ile tut- tukları kocaman eski yalıda pe- ziler olduğunu yanayakıla anlattı. Yalı eski bir bina idi, Her katta beş oda vardı. Aşağı kat mermer döşeli geniş bir avlu ile yemek salonundan ve başka bir salon- dan terekküp ediyordu. Birinci katla Fatma hanımefendi ile ko- ası ve misafir odaları vardı. Evi kızları üst katta idiler. Benimle beraber yalıda üç mi- safir delikanlı daha vardı, Evin üç küçük hanımı da son derece alafranga idiler. Yalınm içinde bir curcunadır gidiyordu. Kırlarda eğlenceler, gezintiler tertip edili- yer, Kavacık çifliğine ve öteye beriye gidiliyordu. Ben bu patırtılardan pek hoş- lanmadığım için ekseriya Fatma hanımefendi ile kalıyordum. Ba- na yalıdaki cinleri, perileri bol bol anlatıp duruyordu, O kadar ka: fam şişti ki merak etmeğe başlar dım: — Bunlar nasıl periler hanıme- fendi? dedim. Neler yapıyorlar? — Bir takım sesler, gürültüler, hıçkırıklar işitiliyor. Vakıa ben duymadım amma çocuklar... Ba- zan korku içinde odama kaçıyor- lar, — Periler her gece yalıyı ziya ret ediyorlar mı? — Hayır, şimdiye kadar iki ke- re oldu. Fatma hanımefendiyi tatı için geceleri kuşkulu uyuyacağı- mı, dikkat edeceğimi vadettim. Yalıda periler olduğuna inana- mazdım. Fakat ne vardı? Fatma hanımefendinin. imiyetine inanmamak kabil değildi. Kendi- sinin müsaadesini alarak bütün odaları gezdim, tetkik ettim. Gö- e hiç fevkalâde bir şey çarp- mas mi bilemiyordum. Üç genç kız vardı, Fakat münasebetsizliğe ba- kınız ki ir da- vet etmişlerdi. Ben sona kaldığım için açıkta kalmıştım! Bir kaç gece sükünet İçinde geçti, Herkes Fatma hanımefen- dinin korkusu ile şaka ediyordu. Hikâye tekrar tekrar tazeleniyor- du. Bu hikâyeyi ortaya çıkarmış olan büyük kız Bülent hanıma onu ört delikanlı mis: Yalıda nasıl vakit geçireceği. | tekrar tekrar anlattırıyorduk. Bü-” lent hanım bu bapta kâfi izahat veremiyordu. Belki de genç kı zın bir hülyasıdır. Boş bir korl:u-' sundan ibarettir, diyorduk. Bir gün gene gezdik, eğlendik. Akşam yemeği yenildi. Perilerden hiç eser yoktu. Kızlardan hiç bi- rile bilhassa meşgul olmadığım için herkesin haline dileka vakit. bulabiliyordum. Gö davetlilerden genç avukat Safa" beyin hali pek çarptı. Zihninde bir. şeyler var gibi görünüyordu. Göz- | lerinin bakışı âdeti hilâfı canlı idi.' Maamafih ortada bir şey olmadı ği işin buna fazla bir ehemmiyet atfetmedim. Yemekten sonra, güzel bir meli- tap vardı. Sandalla denize çıktık. Doğrusunu ararsanız içim sıkıldı." Etrafımda biribirile meşgul üç genç Kift görürken benim yalnız. başıma boynum bükük kalması her yerde neşemi kaçırıyordu. Sandal gezintisinden avdette, rahat bir uykuya daldım. Uyku arasında, birdenbire, bir takım gürültüler, korkudan bağırışmalar! kulağıma çarptı, Hemen yataktan fırladım, Sofaya çıktım. Sofa ay- dınlıktı. Beyefendi, Fatma hanı- mefendi, hizmetçi kadınlar, mi- safir gençler hep orada idiler. Biribirlerine telâşlı telâşlı bir ş€y- ler anlatıyorlardı. Yalnız. genç avukat Safa bey meydanda yoktu. O uykudan uyanmamıştı. Ne ağır uyku! Birdenbire Fatma hanımefen- di — Bülent nerede? diye haykıre İde. Sonra: — Mutlaka, odasmda bayılmiş kalmıştır! dedi. Merdivenden yukarı koştu, Son- ra, tırabazanlara dayanar: Delikanlılar ve fa beyin oda kapısına vurarak: — Safa bey! Safa bey! diye sese Teniyorlardı. — Fatma hanımefendi de ateş- Birinci katta ben ve beyefendi, bir de Fatma hanımefendi kalmış- ak, Fatma hanımefendi avukatın odasına doğru ileriledi. — Bülent, dedi. Çık dışarı... Nafile... Herkes anladı, çık di şarıl Kapı yavaş yavaş açıldı, Safa bey ile Bülent hanım meydana çıktılar. Doktor Şerafeddin bey bu hin kâyeyi bitirdiklen sonra sustu, Dinliyenlerden biri: — Bu anne kızlarına koca bul mak için perilerden istifade ça resini temin etmiş. Fakat acaba Şalı sahibi yalısının adı çıktı diye kıyametler koparmadı mı? — Bilâkis! Ertesi sene o kadar çok kiracı hücum etti ki rakiple- rin çokluğundan Fatma hanıme- fendi yalıyı tutmağa imkân bu- lamadı! 'Hikâyeci Von Papen Peştede Peşte 30 (A.A.) — Evvelki gün- denberi Peştede bulunan M; veni Papen, Macarorşag gazetesine, sar dece dostlarile görüşmek için gek diğini ve Alman - Macar müna- ii kadar iyi sebetlerinin istenildi olduğunu söylemiştir. 2 MMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMNMNMMMNMMMMMMMMNNMN A A

Bu sayıdan diğer sayfalar: