21 Ocak 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

21 Ocak 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ETA EŞ LZ b ika. t Cesaret 1* -- Enjeksiyon T. Salamon, diş çiye anlatıyordu: islemem, uyuş- #urmak için de hiç bir ildç mas- rajı kabul etmem. Hemen o kerpeteni takıp . çekeceksin! — Sen çok ce sur bir adama benziyorsun. - Aç ağanı ı bakayım hangi dişin ağ- rıyor, — Benim değil, karımın dişini çekeceksin!... Bir- az sonra gelecek.. İki arkadaş gece geç vakte kadar eğlendiler. Viskiyi de biraz fazla kaçır- dılar, Sarhoş bir halde evlerine döner- ken, ortalık yavaş yavaş aydınlamağa başladı. Biri: — Güneş doğuyor! Dedi öteki itiraz etti: — Hayır güneş değil, ay doğuyor! Mübahase büyüdü. İddiaya tutuştu lar... Karşıdan biradam geliyordu. ona sormağa, karar verdiler. Halbuki karşıdan gelen zat da bunlardan daha ayık değildi. Sordular: — Affedersiniz.. bahse tutuştuk. Şimdi güneş mi doğuyor ay mı? Adam biraz durdu. Düşündü. Sonra cevab verdi: — Ne yazık ki merakınızı hallede- miyeceğim. Çünkü ben buralı değilim!.. Paylâşmışlar Levi komşusunun dükkânından içe- ri başını uzattı: — Salamon!... Kapanan kahvenin #enide Bir masast'İle üç iskemlesi kal- di değilmi? Benden saklama, iskem- leleri ben tanıyorum: . Salâmon tikâr ödemedi başını 'sal- Tadı, Levi devam etti: — Arasıra lâzım oldukça onları ba- na verirsen, merdiveni ile kovası da bendedir. Lâzım oldukça ben de on- ları sana veririm... , Işaret Hanımefendi : yeni hizmetçiye tali- mat veriyordu: — Ben çok likırdı söylemesini se- ven insanlardan değilim, Parmağım- Ja işaret ettim mi «buraya gel» de mektir. Bunu anlamah!... Hizmetçi: — Tabiatlerimiz ne kadar uygun hanımcığım! Ben de çok lâf söyle- 'mekten hoşlanmam, Başımı yukarı kaldırınca «gelemiyeceğim> demektir. lk — Bugüne kadar, yatağımdari kalkmadan işime böyle gidebileceğimi düşünmemiştim! San'at — Bari bir şeyler satabildin mi? — Sattım. — Ne sattın? — İki eski patalonla bir çift eski şanlısını bekliyordu. Canı sıkıldı, par- iskarpinimi sattım!.. Hız Dokuz defa elden ele geçmiş külüs- tür otomobili yolda giderken durdu. İçerideki müşteri şoföre sordu: — Ne var? Neye durdun? — Önümde hir öküz yürüyor da!.. Âradan on beş dakika geçtikten sonra otomobil gene durdu. Şoför mr rıldandı: — Mendebur öküzden daha hâlâ kurtulamadım.. ği “Dalgın Evvel samanda çok dalgın bir | filosof varmış. Bir sabah kuhval- tı etmek üzere yemek odasına girmiş, yumurlasını karısı diye öpmüş ve karısının kafasını yu- murta diye kırmış... "Dedikodu Tenis oynuyorlardı. İki top ta kay- boldu. Aradılar, aradılar bulamadılar. Yirmi dakika sonra yanlarına bir ba- yan yaklaştı: dedikodu yapıyor, diyeceksiniz. Öğüt Klisenin yanından geçiyordu. İçeri- de okunan-ilâhi çok-hoşuna gitti. Dur- du ve dinledi: Düşmanını sev, en büyük düşmanı- nı kendine dost yap. Biraz yürüdü. İçki düşmanları cemi- yetinin duvardaki afişini okudu: Tarif Sabaha karşı eve geldi. Kapının zilini çaldı. Karısı yatak (odasının penceresinden bü şını uzattı ve sor- du: — Kim 0. — Benim ! — Ha sen mi- sin? Seni cve kim getirdi? — Doğrusunu ölersen pek kes- #iremedim, ya uzun boylu şişman veya kısa. boylu sakallı biri, borç para istiyecekti. Bir tezkere yaz- dı. Odaciyı çağırdı ve Cefere gönderdi. Tezkerenin altına şu haşiyeyi ilâve et- mişti: «Para için seni rahatsız etmek iste- miyordum. Tezkereyi sana gönderdik- ten sonrâ geri almak için odacinın âr- Kasındani koştum. Yetişemedim, Cemil> Bir çeyrek saat sonra şu cevabı aldı: «Mektubunun bana gelmediğini söy- dersem, kim bilir ne kadar memnun öla-| caksın. Cafer3 Karşılıklı Parkın içinde; bir aşağı bir yukarı, dolaşıyordu. Randeyuya geç kalan ni- | maklıklara dayandı. Bir de baktı ki | biraz aşağıda boyacı parmaklığı boyu- | yor. Kendi dayandığı yer de yeni bo- | yanmış... Büsbütün kızdı. Boyacının yanına gitti ve çıkıştı: — Yeni boyadığın yerlere niçin «Bo- ya yaştır» lâvhasımı koymuyorsun? Boyacı onu bir süzdü ve gözlerini açarak cevab verdi: — Ne lüzum var!.. Daha ben bura- dayım... Boyaların yanma yaklaşıp bozmak istiyenlerin gözünü patlatı- Tum... Yal, Hayatından bıkıdış usanmışta. -İnti- hara kârar verdi. Kendisini asacaktı. Bu sırada bir arkadaşı odaya girdi. Onu beline bir ip bağlamış olduğu halde durur gördü. İpin bir ucuda tavana bağlanmıştı. Arkadaşı sordu: — Ne yapıyorsun böyle? — Hayattan bıktım, kendi canıma ıyacağım... — İpi beline niçin bağladın? — 'Boğazıma takınca boğulur gibi oluyorum... <5 a yaa knk gül İçki senin en büyük düşmanındır... | diniz? © da en büyük düşmanını kendine dost yaptı. — Hayır, — Öyle ise boynunuzu kesmişim!.. Referans görarengiz . dir su- rette ölen zengin — Bilmem, bunu sattığım zaman anlıyacağım!.. — Peki öjendim. yor musunuz? Babanın is- : —— en — Evet!.. EE im » — Bari hatıra diye verdiği yüzük kıymetli hir şey mi? Rusyada kültür parkları Çarlık Rusyasını umumi harpten evvel iki kere gördüm. Odesadan Pe- tersburga kadar yoluma tesadüf eden Şehirlerde birer ikişer gün geceledim. Kiefte, Moskovada, Peterşburgda da- ha uzunca kaldım. Kiefin kiliselerini, Moskovatın Krömlenini, Petersbı gun muhteşem saraylarını alıcı le tetkik ettim. Fakat Sovyet Rusya- sını daha görmek kısmet olmadı. Yal- nız Rusyada çıkan fransızca propa- ganda gazetelerinden Avrupada bası- lan kitaplardan, Rusyaya gidip gelen dostların anlattıklarından az çok bir fikir edindim. Geçen gün Ankarada pek sevdiğim bir arkadaş bana: — (Andre Gide) in Rusya hakkın- da yazdığı son eserini okudun mu? dedi. — Hayır görmedim! dedim. — Tavsiye ederim oku! dedi. Derhal (Retour deVU,R. S.S.) den ben de bir tane edindim Bundan üç dört sene evvel (Andrö Gide) yazılarında Rusyadan pek ha- raretle bahsediyor, orada yapılan de- gişiklikleri pek beğeniyor gibi görü- nüyordu. Bu sefer öyle değil, hayli nalma mihına vurmuş! Fakat beni alâkadar eden yalmz çocuklar ve gençlere dair olan yazılardır. Bu büyük edebiyat üstadı da itiraf ediyor ki Rusyada yeni nesle karşı İ büyük bir alâka vardır. Millet yar- Tularını iyi beslemek, hastalıktan ko- rumak, neşeli, gürbüz, becerikli, işe yarar birer insan yapmak için hiç bir fedakârlıktan çekinmiyorlar. Şimdi biraz da (Apdr6 Gide) i din- liyelim: «Ziyatet ettiğim bütün çocuk kamp- larında yeni yetişen nesli - istisnasız hepsini de - gürbüz, canlı, güzel ve seşeli buldum. Günde beş övün ye- mek veriyorlar. - Gıdanın çokluğun- dan ziyade keyfiyetine itina ediyorlar. Çocukların terbiyelerini de beğen- dim. Bakışları, hal ve tavırları, ko- nuşmaları, bir yabancıya karşı mua- meleleri hepsi, hepsi de kusursuzdu. Daha büyücekleri, delikanlları da gördüm. Onların da vücud ve ahlâk terbiyelerini beğendim. Onlar da gür- büz, güzel ve neşeli idiler, Gündüzün mesaisi bitince, bütün bu Şocuklar ve gençler Kültür parkında töplanıyor- lar, Sovyet Rusyanın en büyük, en hayırlı eserlerinden biri hiç şüphe yok Ki her şehirde tesis ettikleri Kültür parklarıdır. Çok kere gidip dolaştığım bu Kül tür parkları âdeta büyük mikyasta bir (Luna - Park) parktır diyebilirim. İnsan kapısından içeri girdiği gibi başka bir âleme gelmiş gibi oluyor. Çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek mah- şeri hir Kalabalık fakat hiç-birinde umumi terbiyeyi ihlâl edecek en kü- çük bir münasebetsizlik, bir taşkınlık görülmüyor. - Orası büyük mikyasta 21 Kânunusank 937 bir siledir. Gençler biribirinin desti değil, arkadaşı, kardeşidir. Bütün çehrelerden neşe ve şetaret taşıyor, | Herkes kendi zevkine göre bir meş gale, bir eğlence buluyor. Bir yand& çocuk oyunları, bir yanda halk dans” ları, bir yanda güzel seslerden müz rekkep bir koro, elele, kolkola vermiş kadın erkek Rondlar, her oyun, her dans, her Rondun etrafında küme küme toplanmış seyirci tabakası, HİÇ bir itişip kakışma yok. Her şey şase lacak kadar bir intizam içinde cere yan ediyor. Ne güzel, ne canlı halk türküleri söylüyorlar. Onlara refakat eden çal ğ gıcılar da armoniklerini ne kadar mahirane çalıyorlar! Üstü kapalı bir sirkte türlü canbazlık hünerleri ya” panlar vardır. Daha ötede koskoca bir jimnastik salonunda — vücutlerini Â$- leten, terbiye eden yüzlerce genç var. Herkes sırasını bekliyor. Koskoca bir meydanda belki yüzden fazla (Volley boll) fileleri gerilmiş. Kız erkek kar- makarışık topu karşıdan karşıya at- makla meşgul. Gene üstü kapalı bir yerde büyükler için dama, Satranç, bilârdo oyunları yerleri var, Orada da da küme küme meraklılar görülü” yor. ; Eulâsa üç yaşından başlıyarak yet* miş seksen yaşına kadar kadın, © kek orada kendini slâkadar eden, €ğ* lendirer bir vasıta buluyor. Hepsinin yerleri ayrılmış, her oyun ve eğlence mahallinde bir iki öğretmen var. Bun- ların hepsi de bedava! Ne bilfiil oy- nıyan, jimnaslik veya spor yapanlar- dan, nede onları seyre gelenlerden beş para almıyorlar, t Bunların yanında kıraat salonla” rında, kütüphanelerde kadın, erkek büyük bir kalabalık okuyor, yazıyor. Parkın bir tarafında açık havada coğ* rafya, tarih, fiziyoloji, hıfzıssıhhat- ten konferans şeklinde ders veren profesörler var, Kalabalık bir halk sükün ve sükünet içinde bu takrirle- Ti dinliyor. Açık havada bir de küçük tiyatro kurmuşlar. Operetler, drâm- Jar, komediler temsil ediliyor. Beş ak- tı yüz kişi de onları seyrediyor. Parkın bir köşesinde kırk metre irtifada bir kule var. Orada kayna- şan bir gençlik her iki dakikada bir kendini havaya salıvermek için sır#- sını bekliyor, Rusyada bugün her şehrin bir Kültür parkı var. Bütün halk böş ve- kitlerini orada geçiriyor. Hem eğleni- yor, hem istifade ediyor.» Ben (Andre Gide) in eserinde oku- duğum bu satırlardan Rusyada fikir terbiyesi ile beden terbiyesine ayni derecede ehemmiyet verilmekte oldu- ğunu öğrendim. ! Bütün medeni milletlerin kültürde gayesi, bedenle fikir arasında tam bir muvazenet tesisi değil midir? Selim Sırrı Tarcan anna Beypazarında yeni bir mezbaha yapıldı bayanı - hahri- |.. Beypazarı (Akşam) — Kazanın sıli- hi ve medeni . ihtiyaçlarını temin et- meğl en gerekli bilen belediyemiz ve — İşte son defa |. genç belediye relsimiz plânla çalışmak onun. yanında | yolunda muvaffakıyetle İlerlemekte- çalışıyordum. dir, Yaptırdığı yeni merbaha ile kaza- izgi nın çok mühim bir boşluğunu doldu-” Tan belediye su işlerine de ayni önemi vermektedir, * Mezbahada günde 20-25 koyun keçi .kesilmekte ve. bunlar temiz. bir araba ile dükkânlara dağılmaktadır,

Bu sayıdan diğer sayfalar: