29 Ocak 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

29 Ocak 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKŞAM Yeryüzünde garib âdetler, gülünç itikatlar Çinde bütün ömürlerini sular üstünde geçiren milyonlarca adam var, nehir ağızlarındaki bazı şehirlerde bir araya toplanan gemiler ve kayıklar koca bir mahalle teşkil ediyor Bu mahallelerdekilerin bir kısmı balıkçı, bir kısmı esnaf. lee diği KA ŞE dilencilerin sandalları dolaşır, bir de Sağda Çin sularında bir Korsan gemi- si; ortada Kanton'da İnci nehrinde sular üstünde kurulu mahalleden birer köşe; yukarıda sırtına küçük bir fıçı balığı çocuk ve suya düşen çocuğu kurtaran annesi * Deniz olsun nehir olsun suyun insan» ları kendine çektiğini biliriz. Bir mem- Jeketin en kalabalık yerleri ekseriyetle deniz kıyıları ve nehir boylarıdır, fakat bu cazibe Çinde o kadar kuvvetli ki, in- sanları yalnız suların kenarına çek- mekle kalmıyor, onları suyun üstünde yaşamıya, bütün ömürlerini orada ge- çirmiye sevkediyor, Çinin büyük nehir- | Jeri üzerinde, hususile bunların ağızla” rındaki büyük şehirlerde yüz binlerce | insanın sular üstünde yaşadığını görü» | yoruz. Yalnız Çinde görülen bu tarz ha- yatın en iyi nümunesi Kanton şehrinin bir mahallesidir, Bu mahalle Si Kiyang nehfinin halici üzerinde ve İnci Nehir denilen bir kolunda kurulmuş. Öyle bir mahalle tasavvur ediniz ki bütün evleri kayıklar ve sallar üstünde kurulu olsun. Ekseriyetle damları ku- ru otlarla örtülü olan bu sabih evlerin her birinde kalabalık bir aile yaşar, bazan beş on aile birleşir, meskenleri- ni büyük bir sal üstünde kurarlar, Bu suretle bu mahalle Kantonun en kala“ balık bir kösesini teşkil etmiş olur. Bu deniz mahallesinde yaşıyan insanların yekünunu. 200,000 kadar tahmin edi- yorlar. Evvelce daha da ziyade imiş, on sene kadar evvel kopan bir tayfun fir- tınasında kayıkların birçoğu batmış, on binlerce adam telef olmuş ve bunun için nüfus azalmış, Bu $u üstü mahallesinin Kantonun diğer yerlerinden farkı, sokaklarının | bir kanal şeklinde olmasından ibaret- tir. Yoksa burada da ayni gürültücü kalabalık: görülür, yâlnız bu kanallar da Çinlilerin sampan dedikleri küçük kayıklarla dolaşırlar. Bunlar bu mahal- Jenin taksileridir. Bunlardan birine bi- nerek bu garib mahallede dolaşacak 0- Yürsak çok tuhaf haller görürüz. Ev hiz- metini gören kayıklar ve sallar biribir- lerine bitişik olarak yanyana dizilmiş- ler, Bunlar ön taraftan birer tahta is- kele ile karaya bağlı bulunuyorlar, ar- ka tarafları genişçe bir tarasa teşkil ediyor, işle erin mutfağı, salonu, bal- konu, çocukların oyun ve eğlence ye- ri hep burasıdır. Ev kadını yemeğini burada bir man- her sınıf halkı haraca kesenler var! Çin bubelâdan hâlâ kurtulamamıştır gal üzerinde pişirir, kendine lâzım olan erzakı burada satın alır, çünkü bütün satıcılar sandallar içinde dolaşır, mal- larını bağıra bağıra methederek geçer- ler. Mahallenin yine böyle sallar üzeri- ne kurulu mağazaları, dükkânları ve pazar yerleri de varsa da ev kadını bu zahmete katlanmadan kapısı önünden geçen zerzevatçılardân, balıkçılardan, bakkallardan istediğini tedarik edebi- | dir. Gezmemize devamı edersek daha ga- İ rib manzaralar görürüz, meselâ kayı- ğın birinde ayaklarından uzunca bir ip ile bağlanmış tavukların dolaştıkla- | rını fark ederiz. Bu ip hayvanların su- ya yuvarlanıp gitmelerine mâni olur, Küçük yaşta çocukların.yine böyle bellerine bağlı bir ip ile kendi hallerine bırakılmış olduklarını görürüz. Biraz daha büyük yaşta olanları için daha tuhaf bir çare bulmuşlar: Dört beş ya- şında çocukların sırtına birer küçük fıçı asılı, Çocuk gülüp oynarken sen- deler de suya düşerse bu fıçı onun bat» masına mani olur, yavrunun feryar dına annesi yahut bir komşusu yetişir, ve çocuğu sudan çıkarır. Bu gemi mahallesinin bir eğlence yeri bile vardır, burada sıra sıra çay- haneler, meyhaneler ve Kantonun mej- hur «Çiçekli gemileri» görülür. Bu ge- milerin tabir caiz ise, tayfalarını hep süslü ve yüzleri boyalı ve pudralı ka- dınlar teşkil eder. Bu gemiler geceleri İenerlerle: süslenir, sabahlara kadar çalgı çalınır, dans edilir, kumar oyna» nır, bu batakhanelere düşen bir ecne- bi, canını kurtarabilirse ne mutlu, İn- ci Nehiri mahallesinin bir hususiyeti de cenaze alaylarıdır. Bu alay ayrıca ha- srlanmış sallarla yapılır. Çinde bütün hayatlarını su üstünde geçirenlerin hepsi böyle mahallelerde toplu yaşamaz, bir kısmı nehirler bö- yunea gider gelir, ekmek parasını 'çi- | “Karmıya bakar, kimi balıkçılık öder ki- mi esnaflık. Bazı kayıklarda miskinler, bazılarında dilenciler yaşar, bunlar köy köy dolaşarak dilenirler. Bu arada dâ- ha büyük yelkenliler de görülür, Bun- ların hepsinin - güvertesinde eskiden kalma koca toplar görülür, hattâ böyle topu olmıyan gemiler için bir nevi ka» muflaj yapılır, geminin yan tarafına uzaktan görülebilecek surette mazgal delikleri ve top ağızlarını gösteren re- simler çizilmiştir... Bütün bunlar Çin sularında kayna- şan korsanlara karşı alınmış tedbirler- dir, Gemi sahipleri korsanların bu re- simleri görünce bu gemide top var di- ye korkarak kendilerine ilişmiyecekle- Tini zannederler, Fakat korsanların gö- zünü korkutacak şey böyle resimler de- gil, nehirler boyunca ve kıyılarda bir aşağı bir yukarı dolaşan karakol ge- mileridir, Bu gemiler yalnız Çin hü- kümetinin bayrağını taşımaz, içlerinde İngiliz, Fransız, Amerikan, Japon gam- botları da vardır. Çin denizlerinde korsanlık asırlardan beri devam eden bir belâdır. Amerika- da Şikago şehrindeki «gangster»ler gibi bunların da kendilerine mahsus plân- ları, şaşılacak derecede garip cüretleri var, Yelkenlilerin dahg çok olduğu de- virlerde bu korsan gemilerinden ikisi arasına uzatılmış bir halatı birden ge- Tek geçen gemileri durdururlar ve İki taraftan rampa ederek ellerinde kılıç- | Jarla yolcu gemilerine hücum ederler- di. Buharlı gemiler icat edildikten son- Ta Çin korsanları bunlara karşı baş- ka bir plân kullanmıya başladılar. Kendi halinde yolcu imişler gibi va- purlara biniyorlar ve fırsat bulunca birden kaptanların ve tayfaların üze- Tine atılarak onları öldürdükten yahut ellerini kollarını bağladıktan sonra ge- miyi zaptediyor, yolcuları soyuyor ve vapuru alıp kendi karargâhlarına, Bi- as koyuna götürüyorlar. Çin korsanla- rının bu teşkilâtı bugün de mevcuttur. Bu cihetle Çin kıyı sularında işliyen ve nehirler boyunca yolcu ve yük taşıyan bütün vapurlarda korsanlara karşı bir takım tertibat almır. Birinci mevki salonlarının bulundu- "gu yer kuvvetli demir parmaklıklarla muhafaza altına alınmıştır, güverte yolcularını geminin baş tarafında yine böyle parmaklıkla kapanmış yerlerde bulundururlar, Nehirlerde işliyen ge- milerde ise karadan atılacak kurşunla- Ta karşı her taraf zirhlarla muhafaza altına alınmıştır, İşin garibi şu ki, bu korsanlardan bir çoğunun başındakiler hep kadınmış. Faik Sabri Duran | Ev kadını - Beşeriyetin en €ski ve en ice iyldal devirlerinde vahşet hayatı ya: insanlarda bile kadın daima çalış ve erkeği memnun etmek için en ağır işleri görmüştür. Bugün bile Afrika- | da bazı iplidai kabilelerde kadın sır tında yük taşır, davarlara bakar, tar- la sürer ve bir hayvan gibi çalıştırı lir. Fakat medeniyet ileriledikçe, insan- ların içtimai terbiyesi yükseldikçe ve hususlle hayatı kolaylaştıran bir çok keşifler o vukubuldukça kadının da yükü hafiflemiştir. Maarifin inkişafı fikirlerin tenevvür etmesi onun ev içinde ve dışında mevklini yükselt- miş, ve onun yalnız iş gören bir mah- lük değil, insan yetiştiren bir mü- Tebbi, erkeğin bir hayat arkadaşı ol- duğu anlaşılmıştır. Yalnız medeniye- tin Serilemesi kadına bu sefer hayat mücadelesinde yeni vazifeler tevdi et- miştir ki, eskiden kaba işlerle maişet yolunda yorulan kadının şimdi fikir sahasında ince işlerle göne yükü ağır- Eskiden çocuğunu emziren, besli- yen, büyüten, evin işlörine bakan son ra da ahırda, tarlada canımı telef eden kadın, şimdi ahir ve tarla işlerinin yerine fabrika ve tezgâhlar kaim ol- muştur. Adedleri günden güne çoğa- lan amele kadınların hayatı hall ip- tidaide yaşamış olan kadınlarınkin- den hiç farklı değildir. Bu Iki hayat arasında fark şudur: Kadın erkeğin boyunduruğundan kismen kurtul muştur. Kadın yalnız evinde okocasile ev- lâtlarile, yuvasile meşgul olsun, bu ideal bir şeydir. Fakat imkân var mı? İşe giden, para kazanan kocası kendi- sini boşarsa veya hastalanırsa veya ölürse ne olacak? Evlenmiyen kızlara kim bakacak? İşte hep bu yaşamak kendi ekmeğini kazanmak kaygusu değil midir ki bir çok genç kızları bu- gün sanat mekteplerine koşturuyor. Onları hayat adamı yapıyor. Yalnız o kadar mı? Cumhuriyet ida- resinin en büyük maâzhariyetlerinden biri de kadınlara bütün mesleklerin kapısını açmak olmadı mı? Şimdi bizden evvel kadının içtimal hayatta hak ve mevkiini tanıyan di- ger milletlere de şöyle bir bakalım: Büyük harbin sonlarma doğru Fransa kadınları yüksek mekteple- rin kapılarını açtı. 1928 den 193$ yılı- na kadar Yüksek Mühendis mekte- binden 37 kadin diploma aldı. Bugün Fransada harbiye ve bahriye mektep- lerinden başka hiç bir mektep yoktur ki açılan müsabakalara kadınları ka- bul etmesin, Üniversitenin edebiyat, fünun, hukuk, ve tıb şubelerinde bü- tün enstitülerde ders veren, müzake- recilik eden kadın asistanlar var- dır. Musiki konservatuarından, gü- zel sanatlardan kadın hocalar yetişti. Talim ve terbiyenin ber şubesinde ka- dınlardan müdürler, müfettişler bu- lunduğu gibi ticaret" müesseselerinin hepsinde, emniyeti umumiyede, ha- riciye, dahiliye nezaretlerinde mühim mevki işgal eden kadınlar var, Vak- İlle yalnız erkeklerin inhisarında olan bütün fikre alt faaliyet şubele- rinde kadılar da erkekler gibi çalı- şıyor, didiniyor,- uğraşıyor ve bütün bu yorgunluklardan sonra kocalarına onlar bakıyor, evin bütün işlerile on- lar meşgul oluyor, çocukları onlar büyütüyor. İngiltereye bakalım! Orada Umu- mi harp, kadının içtima! vaziyetini değiştirdi. Meselâ 1911 de İngiltere- de tabib kadınların adedi yalnız 477 idi, 1921 de yani on sene sonra 1,253 oldu ve 1934 de yani iki sene evvel bu aded 5,391 i buldu. İçtimal hays- tın sair idarelerinde de kadınlar sür- i atle çoğaldılar ve üzerlerine aldıkları i işleri mükemmel başarıyorlar, Amerikada ilim ve sanat şubelerin- de yüksek mevki işgal'eden kadınla- zi adedi gün günden artıyor. Meselâ Amerikanın — Danimarka sefiri Mrs. Ruth Brysndır, Sanayi âleminde en yüksek mevki işgal-eden ve âdeta dik- tatör tanılan (Miss Perkins) dir. Mırs. Nellie Taylor bir eyaletin valisidir. Hiç şüphe yok ki kadının ilk siya- si hayatını kabul eden şimal memle- ketleridir. Fenlandiya kadının inti- ını - Hayat kadını ? hap hakkı İ ların parlâmento hayatın sayesinde kadıların daha, bir göl hakkı tanınmıştır. Meselâ Danimme veçde 1913 de, Danin İsveçte 1921 de kada bugün orkekle kadına ayni DM aş ve ayni gündelik veriliyor. Şimal insanları içinde feminizmâe en ileri giden Fe bizde olduğu gibi ne krai, ne kraliçii ne İaneğin, nö dö asulet unvanla vardır. Fakat orada kadın, hem çel şir, hemde hürmet görür Bu ufacık devlet dahâ çarlık RUS yasının boyunduruğu altnda ipler” ken kadına içtimai hayatta lâyık O duğu mevki 4. En müneyveği kadınlarından biri olan edlinna SİK i yalnız giley ve yuvaya inhisar ettiren bir yailleti içtimai seviyesi yükselemez. a Kadının bu mahdud hayatı onu ©€ miyete daha faydalı bir unsur olmak” tan mahrum eder, Biz küçük bir-miz Ietiz yaşıyabilmek, ezilmemek ve-jfi” mai cidal$ karşı koyabilmek içim vü tün kuvvet membalatımızdan istif? Ge etmeğe mecburuz. Bugün Fenlandiyanın millet mec” sinde 14 kadın aza vardır. Bunları sekizi sosyalist, muhafazakÂk; ikisi Mberal diğer ikisi de nri)li sosya” Yist partisine mensupdurlar. Geçen intihapla rey veren halki? hemen Yi »k ve yarısı kadındı? Şunu d. i henüz bir çok ka ne intihab haki en erkekleri Ek a çok sür“ Bütün bu misaller göst ır ki basi erkeklerin kadınlar da erkek işlerin€ karışırsa « bütün ev işleri geri kali cak! ailenin, yuvanın zevki kaçacak! diye telâş etmeleri beyhudedir, B& dın her suzetle kendisini hayet mü” cadelesine hazirlıyacak erkek gibi t€ nevvür edecek, şahsiyelini yükselte” cektir. Elverir ki biz onların kıy ni bilelim. Selim Sırrı Tarcan Nev York opera- sındaki facia Nev - Yorkun Metropoliten 0 - perasında b prova * esnasın da meşhur tenor Lavrence Tibet- tin kazaen öldü- rüldüğünü yaz- mıştık, Son ha- berlere göre ölen Tibett değil, Ste- rinidir. o Tibett, prova esnasında heyecana kapıla- Eee a râk elindeki han- çerle arkadaşı- Lavrence Tibet ni yaralamıştır. Yara pek hafifti. Faksi Sterini sahneden ayrıldıktan beş 58” st sonra ölmüştür. ş Lavrence Tibett İstanbulda da t” nınmıştır, Birçok filimlerde gördüğü” müz ve güzel sesini dinlediğimiz bu Af“ tist istemiyerek bir arkadaşının ölü müne sebep olmuştur. Türkiye tıb encümeni toplandı Türkiye hb encümeni, 27 ikinci kânus 1937 akşamı, Cağaloğlunda Etbba oda sı salonunda, Profesör Neşet Ömerin başkanlığında toplanmış ve Doçent Dr Muzaffer Esat (ölümden 38 dakika son” raya kadar alınan bir buteyn fibrillati onu. trasesi) hakkında. tebliğde. bulut muştur. Bu mevzu üzerinde Profesör General Cemih Profesör Mazhar Osman, Doçemi Dr. Kâzm İsmail, Dr. Osman Şerefeddii söz almışlardır. Profesör. Obernd. tarafından (Bruxellesde toplanan beynelmilel kanser kongresi mesaisi hakkında ilmi tafsilât verilmiştir. < Encümene yapılan tebliğlerin muntf&, zaman heşrini temin için bir ÇAmehiveji çıkarılması hakkında, idare heyetini teklifi de ekseriyetle kabul ve etmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: